|
1. |
Elif lâm râ. (Bu,) bir Kitaptır ki,
hikmet sâhibi, herşeyden haberi olan (Allâh) tarafından âyetleri
sağlamlaştırılmış ve güzelce açıklanmıştır. |
Alif. Lam. Ra. (This is) a
Scripture the revelations whereof are perfected and then expounded. (It cometh)
from One Wise, Informed,, |
|
2. |
Tâ ki Allah'tan başkasına
tapmayasınız. Ben de, O'ndan size (gönderilmiş) bir uyarıcı ve
müjdeleyiciyim. |
(Saying): Serve none but Allah.
Lo! I am unto you from Him a warner and a bringer of good
tidings. |
|
3. |
Ve Rabbinizden mağfiret
dileyesiniz, sonra O'na tevbe edesiniz ki, sizi belirtilmiş bir süreye kadar
güzelce yaşatsın ve her lutuf sâhibine lutfetsin. Ve eğer yüz çevirirseniz, ben
sizin için büyük bir günün azâbından korkarım. |
And (bidding you): Ask pardon
of your Lord and turn to Him repentant. He will cause you to enjoy a fair estate
until a time appointed. He giveth His bounty unto every bountiful one. But if ye
turn away, lo! (then) I fear for you the retribution of an awful
Day. |
|
4. |
Dönüşünüz Allaha'dır. O, herşeyi
yapacak güçtedir. |
Unto Allah is your return, and
He is Able to do all things. |
|
5. |
İyi bilin ki, onlar O'ndan
gizlenmek için göğüslerini bükerler. Yine iyi bilin ki onlar, örtülerine
büründükleri zaman dahi (Allâh onların) içlerinde gizlediklerini ve açığa
vurduklarını bilir. Çünkü O, göğüslerin özünü bilendir. |
Lo! now they fold up their
breasts that they may hide (their thoughts) from Him. At the very moment when
they cover themselves with their clothing, Allah knoweth that which they keep
hidden and that which they proclaim. Lo! He is Aware of what is in the breasts
(of men). |
|
6. |
Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki,
rızkı Allah'a âidolmasın. (Allâh) onun durduğu ve emânet bırakıldığı yeri bilir.
Bunların hepsi apaçık bir Kitaptadır. |
And there is not a beast in the
earth but the sustenance thereof dependeth on Allah. He knoweth its habitation
and its repository. All is in a clear record. |
|
7. |
Gökleri ve yeri altı günde yaradan
O'dur. O zaman Arş'ı su üzerinde idi. (Bu kâinâtı yarattı) Ki, hanginizin daha
güzel iş yaptığınızı denesin. Böyle iken yine sen: "Öldükten sonra
diriltileceksiniz" desen, inkâr edenler, mutlaka: "Bu, apaçık bir büyüden başka
bir şey değildir." derler. |
And He it is Who created the
heavens and the earth in six Days - and His Throne was upon the water - that He
might try you, which of you is best in conduct. Yet if thou (O Muhammad) sayest:
Lo! ye will be raised again after death! those who disbelieve will surely say:
This is naught but mere magic. |
|
8. |
Andolsun onlardan azâbı sayılı bir
ümmete (belli bir süreye) ertelesek, "Onu tut(up bize gelmesine engel ol)an
nedir?" derler. İyi bilin ki, o (azâb) başlarına geldiği gün, bir daha onlardan
geri çevrilmez ve alay ettikleri şey, kendilerini kuşatmış olur. |
And if We delay for them the
doom until a reckoned time, they will surely say: What withholdeth it? Verily on
the day when it cometh unto them, it cannot be averted from them, and that which
they derided will surround them. |
|
9. |
Eğer biz insana, bizden bir rahmet
taddırsak da sonra onu kendisinden çekip alsak, hemen o, umutsuzluğa düşer,
nankör olur. |
And if We cause man to taste
some mercy from Us and afterward withdraw it from him, lo! he is despairing,
thankless. |
|
10. |
Ve eğer kendisine dokunan bir
zarardan sonra ona bir ni'met taddırsak, mutlaka: "Kötülükler benden gitti" der,
sevinir, övünür. |
And if We cause him to taste
grace after some misfortune that had befallen him, he saith: The ills have gone
from me. Lo! he is exultant, boastful; |
|
11. |
Ancak sabredip iyi işler yapanlar
böyle değildir. İşte onlar için mağfiret ve büyük mükâfât vardır. |
Save those who persevere and do
good works. Theirs will be forgiveness and a great reward. |
|
12. |
Herhalde sen: "Ona bir hazine
indirilmeli veya beraberinde bir melek gelmeli değil miydi?" demelerinden ötürü,
sana vahyolunanın bir kısmını bırakacaksın ve bununla göğsün sıkılacak; ama sen
sadece bir uyarıcısın (böyle sözlere aldırma), her şeye vekil olan
Allah'tır. |
A likely thing, that thou
wouldst forsake aught of that which hath been revealed unto thee, and that thy
breast should be straitened for it, because they say: Why hath not a treasure
been sent down for him, or an angel come with him? Thou art but a warner, and
Allah is in charge of all things. |
|
13. |
Yoksa, "O'nu uydurdu" mu diyorlar?
De ki: "Öyleyse siz de onun benzeri on uydurulmuş sûre getirin; eğer doğru
iseniz Allah'tan başka, çağırabildiklerinizi de (yardıma) çağırın (da bunu
yapın)!" |
Or they say: He hath invented
it. Say: Then bring ten surahs, the like thereof, invented, and call on everyone
ye can beside Allah, if ye are truthful! |
|
14. |
Eğer size cevap veremedilerse bilin
ki (o) Allâh'ın bilgisiyle indirilmiştir ve O'ndan başka tanrı yoktur. Nasıl,
artık müslüman oldunuz mu? |
And if they answer not your
prayer, then know that it is revealed only in the knowledge of Allah; and that
there is no God save Him. Will ye then be (of) those who
surrender? |
|
15. |
Kimler dünyâ hayâtını ve süsünü
isterse onlara oradaki amellerin(in karşılığın)ı tam veririz ve onlar orada
hiçbir eksikliğe uğratılmazlar. |
Whoso desireth the life of the
world and its pomp, We shall repay them their deeds herein, and therein they
will not be wronged. |
|
16. |
Ama onlar öyle kimselerdir ki
âhirette onlar için ateşten başka bir şey yoktur ve yaptıklarının hepsi orada
boşa çıkmıştır, amelleri hep bâtıl olmuştur! |
Those are they for whom is
naught in the Hereafter save the Fire. (All) that they contrive here is vain and
(all) that they are wont to do is fruitless. |
|
17. |
Hiç böyleleri, şu kimse gibi olur
mu ki, o Rabbinden bir delil üzerinde bulunur, ayrıca O'ndan bir şâhid de onu
takib eder. O(Hak şâhidi Kur'a)n'dan önce de bir önder ve rahmet olarak Mûsâ'nın
Kitabı var. İşte onlar O(Kur'â)n'a inanırlar. Topluluklardan kim onu inkâr
ederse, onun yeri ateştir! O(Kur'â)n'dan hiç kuşkun olmasın. Muhakkak o,
Rabbinden gelen gerçektir. Fakat insanların çoğu inanmazlar. |
Is he (to be counted equal with
them) who relieth on a clear proof from his Lord, and a witness from Him
reciteth it, and before it was the Book of Moses, an example and a mercy? Such
believe therein, and whoso disbelieveth therein of the clans, the Fire is his
appointed place. So be not thou in doubt concerning it. Lo! it is the Truth from
thy Lord; but most of mankind believe not. |
|
18. |
Allah'a yalan uyduranlardan daha
zâlim kim olabilir? Onlar Rablerine sunulacaklar. Şâhidler de: "İşte Rablerine
karşı yalan söyleyenler bunlardır!" diyecekler. İyi bilin ki Allâh'ın la'neti
zâlimlerin üzerinedir. |
Who doth greater wrong than he
who inventeth a lie concerning Allah? Such will be brought before their Lord,
and the witnesses will say: These are they who lied concerning their Lord. Now
the curse of Allah is upon wrong-doers, |
|
19. |
Onlar ki Allâh'ın yoluna engel
olurlar ve onu eğriltmek isterler ve onlar, (evet) onlar, âhireti de
tanımazlar. |
Who debar (men) from the way of
Allah and would have it crooked, and who are disbelievers in the
Hereafter. |
|
20. |
Onlar dünyâda Allâh'ı âciz
bırakacak değillerdir. Ve onların Allah'tan başka dostları da yoktur. Onlar için
azâb kat kat yapılır. Çünkü (gerçeği) işitmeğe tahammül edemezlerdi ve (onu)
görmezlerdi. |
Such will not escape in the
earth, nor have they any protecting friends beside Allah. For them the torment
will be double. They could not bear to hear, and they used not to
see. |
|
21. |
İşte onlar canlarını ziyana sokan
kimselerdir. Ve uydurdukları şeyler, kendilerinden kaybolup gitmiştir. |
Such are they who have lost
their souls, and that which they used to invent hath failed
them. |
|
22. |
Elbette âhirette en çok ziyana
uğrayanlar onlardır. |
Assuredly in the Hereafter they
will be the greatest losers. |
|
23. |
İnanıp iyi işler yapan ve Rablerine
gönülden boyun eğenlere gelince; işte onlar da cennet halkıdır, onlar orada
ebedi kalacaklardır. |
Lo! those who believe and do
good works and humble themselves before their Lord: such are rightful owners of
the Garden: they will abide therein. |
|
24. |
Bu iki zümrenin durumu, kör ve
sağır ile gören ve işiten gibidir. Bunlar bir olur mu hiç? Hâlâ ibret almaz
mısınız? |
The similitude of the two
parties is as the blind and the deaf and the seer and the hearer. Are they equal
in similitude? Will ye not then be admonished? |
|
25. |
Andolsun biz Nûh'u da kavmine
gönderdik: "Ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım." |
And We sent Noah unto his folk
(and he said): Lo! I am a plain warner unto you. |
|
26. |
Allah'tan başkasına tapmayın.
Gerçekten ben, sizin, acı bir günün azâbına uğramanızdan korkuyorum.
(dedi). |
That ye serve none, save Allah.
Lo! I fear for you the retribution of a painful Day. |
|
27. |
Kavminden ileri gelen inkârcı grup
dedi ki: "Biz seni de bizim gibi insan görüyoruz ve sana bizim basit görüşlü
ayak takımlarımızdan başkasının uyduğunu görmüyoruz. Sizin bize karşı bir
üstünlüğünüzü de görmüyoruz; tersine sizi yalancı sanıyoruz!" |
The chieftains of his folk, who
disbelieved, said: We see thee but a mortal like us, and we see not that any
follow thee save the most abject among us, without reflection. We behold in you
no merit above us - nay, we deem you liars. |
|
28. |
Dedi ki: "Ey kavmim, bakın, ya ben
Rabbimden bir delil üzerinde isem ve (O), kendi katından bana bir rahmet vermiş
de, o (rahmet) sizin gözlerinizden gizli bırakılmış ise? Şimdi siz onu
istemezken, biz sizi o(Tanrı rahmeti)ne zorla mı sokacağız?" |
He said: O my people! Bethink
you, if I rely on a clear proof from my Lord and there hath come unto me a mercy
from His presence, and it hath been made obscure to you, can we compel you to
accept it when ye are averse thereto? |
|
29. |
Ey kavmim, buna karşı ben sizden
bir mal istemiyorum, benim ücretim Allah'a âittir. Ve (siz istemiyor, hor
görüyorsunuz diye) ben, inananları (yanımdan) kovacak değilim. Çünkü onlar
Rablerinin huzûruna gidecek(yaptıklarının hesabını verecek)lerdir. (Herkes kendi
amelinden sorumludur. Onları niçin kovayım?) Fakat ben sizi, câhillik eden bir
kavim görüyorum. |
And, O my people! I ask of you
no wealth therefore. My reward is the concern only of Allah, and I am not going
to thrust away those who believe - Lo! they have to meet their Lord - but I see
you a folk that are ignorant. |
|
30. |
Ey kavmim, ben onları kovarsam,
Allah'a karşı beni kim savunur? Düşünmüyor musunuz? |
And, O my people! who would
deliver me from Allah if I thrust them away? Will ye not then
reflect? |
|
31. |
Ben size: "Allâh'ın hazineleri
benim yanımdadır." demiyorum. Gaybı da bilmem. "Ben meleğim," de demiyorum.
Sizin gözlerinizin hor gördüğü kimseler için "Allâh onlara bir hayır vermeyecek"
de demem. Allâh, onların içlerinde olanı daha iyi bilir. Böyle bir şey yaptığım
takdirde ben, mutlaka zâlimlerden olurum." |
I say not unto you: "I have the
treasures of Allah" nor "I have knowledge of the Unseen," nor say I: "Lo! I am
an angel!" Nor say I unto those whom your eyes scorn that Allah will not give
them good - Allah knoweth best what is their hearts - Lo! then indeed I should
be of the wrong-doers. |
|
32. |
Dediler ki: "Ey Nûh, bizimle
mücâdele ettin. Hem bizimle mücadelede çok ileri gittin. Eğer doğrulardan isen
haydi bizi tehdidettiğin şeyi bize getir!" |
They said: O Noah! Thou hast
disputed with us and multiplied disputation with us; now bring upon us that
wherewith thou threatenest us, if thou art of the truthful. |
|
33. |
Dedi: "Onu, ancak Allâh dilerse
size getirir; siz engel olamazsınız!" |
He said: Only Allah will bring
it upon you if He will, and ye can by no means escape. |
|
34. |
Eğer Allâh, sizi azdırmak
diliyorsa, ben size öğüt de etmek istesem, öğütüm size yarar sağlamaz. Rabbiniz
O'dur ve siz O'na döndürüleceksiniz. |
My counsel will not profit you
if I were minded to advise you, if Allah's will is to keep you astray. He is
your Lord and unto Him ye will be brought back. |
|
35. |
Yoksa "O(Kur'â)n'ı uydurdu" mu
diyorlar? De ki: "Eğer O'nu uydurmuşsam, suçum banadır. Ama ben sizin
işlediğiniz suçlardan uzağım." |
Or say they (again) He hath
invented it? Say: If I have invented it, upon me be my crimes, but I am innocent
of (all) that ye commit. |
|
36. |
Nûh'a vahyolundu ki: "Kavminden,
inanmış olanlardan başka kimse inanmayacak, onların yaptıklarından dolayı
üzülme!" |
And it was inspired in Noah,
(saying): No one of thy folk will believe save him who hath believed already. Be
not distressed because of what they do. |
|
37. |
Gözlerimizin önünde ve vahyimiz
gereğince gemiyi yap ve zulmedenler hakkında bana hitâbetme (onların kurtuluşu
için bana yalvarma); onlar mutlaka boğulacaklardır! |
Build the ship under Our Eyes
and by Our inspiration, and speak not unto Me on behalf of those who do wrong.
Lo! they wilt be drowned. |
|
38. |
Nûh gemiyi yapıyor, kavminden ileri
gelenler yanından geçtikçe onunla alay ediyorlardı. "Siz bizimle alay ederseniz,
sizin alay ettiğiniz gibi biz de sizinle alay edeceğiz?" dedi. |
And he was building the ship,
and every time that chieftains of his people passed him, they made mock of him.
He said: Though ye make mock of us, yet we mock at you even as ye
mock; |
|
39. |
Yakında bileceksiniz: İnsanı rezil
eden azâb kime geliyor, sürekli azâb kimin başına konuyor? |
And ye shall know to whom a
punishment that will confound him cometh, and upon whom a lasting doom will
fall. |
|
40. |
Nihâyet emrimiz gelip de tandır
kaynayınca (iş ciddileşip sular kaynamağa başlayınca, Nûh'a) dedik ki: "Her
şeyden ikişer çifti ve aleyhlerinde hüküm verdiklerimiz hâric olmak üzere âileni
ve inananları gemiye yükle!" Zaten onunla beraber inanan pek azdı. |
(Thus it was) till, when Our
commandment came to pass and the oven gushed forth water, We said: Load therein
two of every kind, a pair (the male and female), and thy household, save him
against whom the word hath gone forth already, and those who believe. And but a
few were they who believed with him. |
|
41. |
Haydi, gemiye binin, dedi. Onun
akıp gitmesi de durması da Allâh'ın adıyledir. Rabbim, elbette bağışlayandır,
esirgeyendir! |
And he said: Embark therein! In
the name of Allah be its course and its mooring. Lo! my Lord is Forgiving,
Merciful. |
|
42. |
Gemi, onları dağlar gibi dalga(lar)
arasından geçirirken Nûh, bir kenarda duran oğluna. "Yavrum, bizimle beraber
bin, kâfirlerle beraber olma!" diye seslendi. |
And it sailed with them amid
waves like mountains, and Noah cried unto his son - and he was standing aloof -
O my son! Come ride with us, and be not with the disbelievers. |
|
43. |
(Oğlu): "Beni sudan koruyacak bir
dağa sığınacağım," dedi. (Nûh): "Bugün, Allâh'ın emrinden koruyacak hiçbir şey
yoktur, ancak O'nun acıdığı (kurtulur)." dedi. Ve aralarına dalga girdi, o da
boğulanlardan oldu. |
He said: I shall betake me to
some mountain that will save me from the water. (Noah) said: This day there is
none that saveth from the commandment of Allah save him on whom He hath had
mercy. And the wave came in between them, so he was among the
drowned. |
|
44. |
Ey yer, suyunu yut ve ey gök tut!
denildi. Su azaldı, iş bitirildi. (Gemi) Cudi'ye oturdu. "Haksızlık yapan kavim
yok olsun!" denildi. |
And it was said: O earth!
Swallow thy water and, O sky! be cleared of clouds! And the water was made to
subside. And the commandment was fulfilled. And it (the ship) came to rest upon
(the mount) Al-Judi and it was said: A far removal for wrong-doing
folk! |
|
45. |
Nûh Rabbine seslendi: "Rabbim,
dedi, oğlum benim âilemdendir. Senin sözün elbette haktır ve sen hâkimmlerin
hâkimisin!" |
And Noah cried unto his Lord
and said: My Lord! Lo! my son is of my household! Surely Thy promise is the
Truth and Thou art the Most Just of Judges. |
|
46. |
(Rabbi): "Ey Nûh, dedi, o senin
âilenden değildir. O, yaramaz iş yaptı. Bilmediğin bir şeyi benden isteme. Sana
câhillerden olmamanı öğütlerim!" |
He said: O Noah! Lo! he is not
of thy household; lo! he is of evil conduct, so ask not of Me that whereof thou
hast no knowledge. I admonish thee lest thou be among the
ignorant. |
|
47. |
(Nûh) dedi ki: "Rabbim, bilmediğim
bir şeyi senden istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz, bana acımazsan
ziyana uğrayanlardan olurum!" |
He said: My Lord! Lo! in Thee
do I seek refuge (from the sin) that I should ask of Thee that whereof I have no
knowledge. Unless Thou forgive me and have mercy on me I shall he among the
lost. |
|
48. |
Ey Nûh, denildi, sana ve seninle
beraber bulunan ümmetlerden bir bölüme bizden selâmet ve bolluklarla (gemiden)
in. Ama öyle ümmetler de var ki, onları bir süre yaşatacağız, sonra onlara
bizden acı bir azâb dokunacaktır! |
It was said (unto him): O Noah!
Go thou down (from the mountain) with peace from Us and blessings upon thee and
some nations (that will spring) from those with thee. (There will be other)
nations unto whom We shall give enjoyment a long while and then a painful doom
from Us will overtake them. |
|
49. |
(Ey Muhammed), bunlar sana
vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Ne sen, ne de kavmin, daha önce bunları
bilmiyordunuz. O halde sabret, sonuç korunanlarındır. |
This is of the tidings of the
Unseen which We inspire in thee (Muhammad). Thou thyself knewest it not, nor did
thy folk (know it) before this. Then have patience. Lo! the sequel is for those
who ward off (evil) |
|
50. |
'Âd(kavmin)e de kardeşleri Hûd'u
(gönderdik): "Ey kavmim, dedi, Allah'a kulluk edin, O'ndan başka tanrınız
yoktur. Siz sadece uyduruyorsunuz!" |
And unto (the tribe of) 'Aad
(We sent) their brother, Hud. He said: O my people! Serve Allah! Ye have no
other God save Him. Lo! ye do but invent! |
51. |
Ey kavmim, ben sizden bunun için
bir ücret istemiyorum. Benim ücretim, beni yaratana düşer. Aklınızı kullanmıyor
musunuz? |
O my people! I ask of you no
reward for it. Lo! my reward is the concern only of Him Who made me. Have ye
then no sense? |
|
52. |
Ey kavmim, Rabbinizden mağfiret
dileyin, sonra O'na tevbe edin (O'na yönelin) ki gökten üzerinize bol bol rahmet
göndersin, kuvvetinize kuvvet katsın. Suç işleyerek (Allah'tan) yüz
çevirmeyin! |
And, O my people! Ask
forgiveness of your Lord, then turn unto Him repentant; He will cause the sky to
rain abundance on you and will add unto you strength to your strength. Turn not
away, guilty! |
|
53. |
Dediler ki: "Ey Hûd, bize bir
mu'cize getirmedin. Biz senin sözünle tanrılarımızı terk edecek değiliz ve biz
sana inanacak değiliz!" |
They said: O Hud! Thou hast
brought us no clear proof and we are not going to forsake our gods on thy (mere)
saying, and we are not believers in thee. |
|
54. |
(Senin hakkında) seni
tanrılarımızdan biri fena çarpmış!" demekten başka bir söz bulamıyoruz" Dedi ki:
"Ben Allâh'ı şâhid tutuyorum, siz de şâhid olun ki, ben sizin (Allah'a) ortak
koştuğunuz şeylerden uzağım." |
We say naught save that one of
our gods hath possessed thee in an evil way. He said: I call Allah to witness,
and do ye (too) bear witness, that I am innocent of (all) that ye ascribe as
partners (to Allah) |
|
55. |
O(Allâh)'dan başka (taptığınız
tanrılardan). Haydi hepiniz bana tuzak kurun, sonra bana hiç göz açtırmayın
(elinizden ne gelirse yapın)!" |
Beside Him. So (try to)
circumvent me, all of you, give me no respite. |
|
56. |
Ben, benim de Rabbim, sizin de
Rabbiniz olan Allah'a dayandım. Hiçbir canlı yoktur ki O, onun perçeminden
tutmuş olmasın (onu dilediği gibi yönetmesin). Gerçekten Rabbim, doğru bir yol
üzerindedir (O âdildir, yanında kimse zulme uğramaz). |
Lo! I have put my trust in
Allah, my Lord and your Lord. Not an animal but He doth grasp it by the
forelock! Lo! my Lord is on the Straight path. |
|
57. |
Eğer yüz çevirirseniz, artık ben
size sunmakla görevlendirildiğim mesajı size duyurdum. Rabbim, sizin yerinize
başka bir kavim de getirebilir. Siz O'na hiçbir zarar veremezsiniz. Şüphesiz
Rabbim, herşeyi koruy(up gözet)endir. |
And if ye turn away, still I
have conveyed unto you that wherewith I was sent unto you, and my Lord will set
in place of you a folk other than you. Ye cannot injure Him at all. Lo! my Lord
is Guardian over all things. |
|
58. |
Emrimiz gelince Hûd'u ve onunla
beraber inanmış olanları bizden bir rahmetle kurtardık; onları katı bir azâbdan
kurtardık. |
And when Our commandment came
to pass We saved Hud and those who believed with him by a mercy from Us; We
saved them from a harsh doom. |
|
59. |
İşte 'Âd (kavmi), Rablerinin
âyetlerini inkâr ettiler, peygamberlerine karşı geldiler ve her inatçı zorbanın
emrine uydular. |
And such were 'Aad. They denied
the revelations of their Lord and flouted His messengers and followed the
command of every froward potentate. |
|
60. |
Böylece hem bu dünyâda, hem de
kıyâmet gününde peşlerine la'net takıldı. İyi bilin, 'Âd (kavmi) Rablerini inkâr
ettiler; iyi bilin Hûd'un kavmi 'Âd, (Allâh'ın rahmetinden) uzak olsun (yok olup
gitsin)! |
And a curse was made to follow
them in the world and on the Day of Resurrection. Lo! 'Aad disbelieved in their
Lord. A far removal for 'Aad, the folk of Hud! |
|
61. |
Semûd(kavmin)e de kardeşleri
Sâlih'i (gönderdik). Dedi ki: "Ey kavmim, Allah'a kulluk edin, O'ndan başka
tanrınız yoktur! Sizi yerden inşâ eden ve orada yaşatan O'dur; O'ndan mağfiret
dileyin, sonra O'na tevbe edin! Çünkü Rabbim yakındır, (du'âları) kabul
edendir." |
And unto (the tribe of) Thamud
(We sent) their brother Salih. He said: O my people! Serve Allah. Ye have no
other God save Him. He brought you forth from the earth and hath made you
husband it. So ask forgiveness of Him and turn unto Him repentant. Lo, my Lord
is Nigh, Responsive. |
|
62. |
Dediler ki: "Ey Sâlih, sen bundan
önce bizim aramızda ümit beslenen kişi idin. Şimdi atalarımızın taptıklarına
tapmaktan bizi men mi ediyorsun? Biz senin bizi çağırdığın şeyden şüphe
içindeyiz, kuşkulanıyoruz!" |
They said: O Salih! Thou hast
been among us hitherto as that wherein our hope was placed. Dost thou ask us not
to worship what our fathers worshipped? Lo! we verily are in grave doubt
concerning that to which thou callest us. |
|
63. |
Ey kavmim, dedi, bakın ya ben
Rabbimden bir kanıt üzerinde isem ve O, bana kendinden bir rahmet vermişse? Peki
bu durumda O'na karşı gelirsem beni Allah'tan kim kurtarır? Sizin bana, ziyanımı
artırmaktan başka bir katkınız olamaz! |
He said: O my people! Bethink
you: if I am (acting) on clear proof from my Lord and there hath come unto me a
mercy from Him, who will save me from Allah if I disobey Him? Ye would add to me
naught save perdition. |
|
64. |
Ey kavmim, işte şu, Allâh'ın
devesi, size bir mu'cizedir. Bırakın onu, Allâh'ın arzında yesin, ona bir
kötülük dokundurmayın, yoksa sizi yakın bir azâb yakalar! |
O my people! This is the camel
of Allah, a token unto you, so suffer her to feed in Allah's earth, and touch
her not with harm lest a near torment seize you. |
|
65. |
Fakat onu kesip devirdiler. (Sâlih)
dedi ki: "Yurdunuzda üç gün yaşayın, (sonra mahvolacaksınız); bu, yalan olmayan
bir uyarıdır!" |
But they hamstrung her, and
then he said: Enjoy life in your dwelling-place three days! This is a threat
that will not be belied. |
|
66. |
Nihâyet emrimiz gelince Sâlih'i ve
onunla beraber inanmış olanları, bizden bir rahmetle kurtardık, (onları) o günün
zilletinden (kurtardık). İşte Rabbin öyle güçlü, öyle gâliptir. |
So, when Our commandment came
to pass, We saved Salih, and those who believed with him, by a mercy from Us,
from the ignominy of that day. Lo, thy Lord! He is the Strong, the
Mighty. |
|
67. |
Zulmedenleri de o korkunç ses
yakaladı, yurtlarında çöküp kaldılar. |
And the (Awful) Cry overtook
those who did wrong, so that morning found them prostrate in their
dwellings, |
|
68. |
Orada hiç şenlik kurmamış gibi
oldular. İyi bilin ki Semûd (kavmi), Rablerini inkâr ettiler ve iyi bilin ki
Semûd (kavmi) def olup gittiler! |
As though they had not dwelt
there. Lo! Thamud disbelieved in their Lord: A far removal for
Thamud! |
|
69. |
Elçilerimiz, İbrâhim'e müjde
getirip "selâm!" demişlerdi. O da "selâm!" dedi; çok durmadan hemen (elçilere)
kızarmış bir buzağı getirdi. |
And Our messengers came unto
Abraham with good news. They said: Peace! He answered: Peace! and delayed not to
bring a roasted calf. |
|
70. |
Ellerinin buzağıya uzanmadığını
görünce durumlarını beğenmedi ve onlardan ötürü içinde bir korku duydu. "Korkma,
dediler, biz Lût kavmine gönderildik." |
And when he saw their hands
reached not to it, he mistrusted them and conceived a fear of them. They said:
Fear not! Lo! we are sent unto the folk of Lot. |
|
71. |
Ayakta durmakta olan karısı, güldü.
Biz de ona İshak'ı müjdeledik. İshak'ın ardından da Ya'kûb'u. |
And his wife, standing by,
laughed when We gave her good tidings (of the birth) of Isaac, and, after Isaac,
of Jacob. |
|
72. |
Vay, dedi, ben bir kocakarı, bu
kocam da bir pir iken doğuracak mıyım? Bu, cidden şaşılacak bir şey! |
She said: Oh, woe is me! Shall
I bear a child when I am an old woman, and this my husband is an old man? Lo!
this is a strange thing! |
|
73. |
Dediler ki: "Allâh'ın işine mi
şaşıyorsun? Allâh'ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir, ey ev halkı! O,
övülmeğe lâyıktır, iyiliği boldur." |
They said: Wonderest thou at
the commandment of Allah? The mercy of Allah and His blessings be upon you, O
people of the house! Lo! He is Owner of Praise, Owner of Glory! |
|
74. |
İbrâhim'den korku gidip kendisine
sevinç gelince, Lût kavmi hakkında bizimle tartışmağa başladı (onlardan azâbı
kaldırmamızı veya hafifletmemizi ricâ ediyordu). |
And when the awe departed from
Abraham, and the glad news reached him, he pleaded with Us on behalf of the folk
of Lot. |
|
75. |
Çünkü İbrâhim, gerçekten halimdir,
içlidir, (Allah'a) yüz tutup yalvarandır. |
Lo! Abraham was mild,
imploring, penitent. |
|
76. |
(Melekler): "Ey İbrâhim, dediler,
bundan vazgeç (boşuna uğraşma). Zira Rabbinin emri gelmiştir. Mutlaka onlara,
geri çevrilmez azâb gelecektir!" |
(It was said) O Abraham!
Forsake this! Lo! thy Lord's commandment hath gone forth, and lo! there cometh
unto them a doom which cannot be repelled. |
|
77. |
Elçilerimiz Lût'a gelince onlar
yüzünden kaygılandı. onlar için arşını daraldı (ne yapacağını şaşırdı): "Bu,
çetin bir gündür!" dedi. |
And when Our messengers came
unto Lot, he was distressed and knew not how to protect them. He said: This is a
distressful day. |
|
78. |
Daha önce de kötü işler yapmakta
olan kavmi koşarak ona geldiler. (Lût): "Ey kavmim, dedi, işte kızlarım, onlar
sizin için daha (güzel, daha) temiz! Allah'tan korkun, konuklarımın içinde beni
rezil etmeyin! İçinizde aklı başında bir adam yok mu sizin?" |
And his people came unto him,
running towards him - and before then they used to commit abominations - He
said: O my people! Here are my daughters! They are purer for you. Beware of
Allah, and degrade me not in (the presence of) my guests. Is there not among you
any upright man? |
|
79. |
Dediler ki: "Senin kızlarında bizim
bir hakkımız olmadığını bilmişsindir. Ve sen bizim ne isteğimizi de pekâlâ
bilirsin!" |
They said: Well thou knowest
that we have no right to thy daughters, and well thou knowest what we
want. |
|
80. |
(Lût): "Keşke sizi savacak gücüm
olsaydı, yahut da çok sarp bir kaleye sığınabilseydim!" dedi. |
He said: Would that I had
strength to resist you or had some strong support (among you)! |
|
81. |
(Melekler) dediler ki: "Ey Lût, biz
senin Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla dokunamazlar. Gecenin bir kısmında
âileni yürüt; içinizden karından başka hiç kimse geri dönüp bakmasın. Çünkü
ötekilerine erişen (azâb) ona da erişecektir. Başlarına gelecek azâb zamanı,
sabah vaktidir. Sabah da yakın değil mi?" |
(The messengers) said: O Lot!
Lo! we are messengers of thy Lord: they shall not reach thee. So travel with thy
people in a part of the night, and let not one of you turn round - (all) save
thy wife. Lo! that which smiteth them will smite her (also). Lo! their tryst is
(for) the morning. Is not the morning nigh? |
|
82. |
(Azâb) emrimiz gelince oranın
üstünü altına getirdik, üzerine de taş yağdırdık: Çamurdan pişmiş, (azâb için)
hazırlanmış, istif edilmiş. |
So when Our commandment came to
pass We overthrew (that township) and rained upon it stones of clay, one after
another, |
|
83. |
Rabbinin katında işâretlenmiş
(taşlar). O, zâlimlerden uzak değildir. |
Marked with fire in the
providence of thy Lord (for the destruction of the wicked). And they are never
far from the wrong-doers. |
|
84. |
Medyen'e de kardeşleri Şu'ayb'i
(gönderdik): "Ey kavmim, dedi, Alah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka tanrınız
yoktur; ölçüyü ve tartıyı eksik yapmayın. Ben sizi bolluk içinde görüyorum ve
ben sizin için kuşatıcı bir günün azâbından korkuyorum!" |
And unto Midian (We sent) their
brother Shu'eyb. He said: O my people! Serve Allah. Ye have no other God save
Him! And give not short measure and short weight. Lo! I see you well-to-do, and
lo! I fear for you the doom of a besetting Day. |
|
85. |
Ey kavmim, ölçüyü ve tartıyı tam
dengeli yapın, insanların eşyasını eksik vermeyin ve yeryüzünde bozgunculuk
yaparak kötülük etmeyin! |
O my people! Give full measure
and full weight in justice, and wrong not people in respect of their goods. And
do not evil in the earth, causing corruption. |
|
86. |
Eğer inanan insanlar iseniz,
Allâh'ın bıraktığı (kâr), sizin için daha hayırlıdır. Fakat ben sizin üzerinize
bekçi değilim! |
That which Allah leaveth with
you is better for you if ye are believers; and I am not a keeper over
you. |
|
87. |
Ey Şu'ayb, dediler, senin namazın
mı sana, babalarımızın taptığı şeylerden, yahut mallarımız üzerinde dilediğimizi
yapmaktan vazgeçmemizi emrediyor? Oysa sen, yumuşak huylu, akıllı(bir
insan)sın! |
They said: O Shu'eyb! Doth thy
way of prayer command thee that we should forsake that which our fathers (used
to) worship, or that we (should leave off) doing what we will with our own
property. Lo! thou are the mild, the guide to right behaviour. |
|
88. |
Ey kavmim, dedi, bakın, ya ben
Rabbimden bir kanıt üzerinde isem ve (O), bana kendinden güzel bir rızık
vermişse? Ben size menettiğim şeylerde size aykırı davranmak istemiyorum. Sadece
gücümün yettiği kadar düzeltmek istiyorum. Başarım ancak Allâh(ın yardımı)
iledir. Yalnız O'na dayandım ve yalnız O'na yönelirim! |
He said: O my people! Bethink
you: if I am (acting) on a clear proof from my Lord and He sustaineth me with
fair sustenance from Him (how can I concede aught to you)? I desire not to do
behind your backs that which I ask you not to do. I desire naught save reform so
far as I am able. My welfare is only in Allah. In Him I trust and unto Him I
turn (repentant). |
|
89. |
Ey kavmim, bana karşı gelmeniz,
sakın sizi Nûh kavminin, yahut Hûd kavminin veyahut Sâlih kavminin başlarına
gelenler gibi bir felâkete uğratmasın! Lût kavmi henüz sizden uzak
değildir. |
And, O my people! Let not the
schism with me cause you to sin so that there befall you that which befell the
folk of Noah and the folk of Hud, and the folk of Salih; and the folk of Lot are
not far off from you. |
|
90. |
Rabbinizden mağfiret dileyin, sonra
O'na tevbe edin! Doğrusu Rabbim çok esirgeyen, çok sevendir. |
Ask pardon of your Lord and
then turn unto Him (repellent). Lo! my Lord is Merciful,
Loving. |
|
91. |
Dediler ki: "Ey Şu'ayb, senin
söylediklerinden çoğunu anlamıyoruz, biz seni içimizde zayıf görüyoruz. Kabilen
olmasaydı seni mutlaka taşla(yarak öldürü)rdük! Senin bizim yanımızda hiçbir
değerin yoktur!" |
They said: O Shu'eyb! We
understand not much of that thou tellest, and lo! we do behold thee weak among
us. But for thy family, we should have stoned thee, for thou art not strong
against us. |
|
92. |
Ey kavmim, dedi, size göre kabilem
Allah'tan daha mı değerli ki O'nu arkanıza at(ıp unut)tunuz? Şüphesiz Rabbim
yaptıklarınızı kuşatıcıdır (herşeyinizi bilmektedir). |
He said: O my people! Is my
family more to be honoured by you than Allah? And ye put Him behind you,
neglected! Lo! my Lord surroundeth what ye do. |
|
93. |
Ey kavmim, olduğunuz yerde
(yaptığınızı) yapın, ben de yapıyorum. Yakında kime azâbın gelip kendisini rezil
edeceğini ve kimin yalancı olduğunu bileceksiniz. Gözetin, ben de sizinle
beraber gözetmekteyim! |
And, O my people! Act according
to your power, lo! I (too) am acting. Ye will soon know on whom there cometh a
doom that will abase him, and who it is that lieth. And watch! Lo! I am watcher
with you. |
|
94. |
Emrimiz gelince, Şu'ayb'i ve onunla
beraber inanmış olanları bizden bir acıma ile kurtardık; zulmedenleri de o
korkunç ses yakaladı, yurtlarında çöküp kaldılar. |
And when Our commandment came
to pass we saved Shu'eyb and those who believed with Him by a mercy from Us; and
the (Awful) Cry seized those who did injustice, and morning found them prostrate
in their dwellings. |
|
95. |
Sanki orada hiç şenlik
kurmamışlardı! İyi bilin ki, Semûd (kavmi) nasıl uzaklaşıp gittiyse Medyen halkı
da öyle uzaklaşıp gitti. |
As though they had not dwelt
there. A far removal for Midian, even as Thamud had been removed
afar! |
|
96. |
Andolsun, Mûsâ'yı da âyetlerimizle
ve açık bir delil ile gönderdik. |
And verily We sent Moses with
Our revelations and a clear warrant. |
|
97. |
Fir'avn'a ve adamlarına. (Ama o
insanlar), Fir'avn'ın buyruğuna uydular. Oysa, Fir'avn'ın buyruğu, doğruya
iletici değildi. |
Unto Pharaoh and his chiefs,
but they did follow the command of Pharaoh, and the command of Pharaoh was no
right guide. |
|
98. |
(Fir'avn), kıyâmet günü kavminin
önünde gidiyor. İşte onları ateşe getirdi. O varılan yer de ne fenâ bir
yerdir! |
He will go before his people on
the Day of Resurrection and will lead them to the Fire for watering-place. Ah,
hapless is the watering-place (whither they are) led. |
|
99. |
Bu dünyâda da (onların) ardına
la'net takılmıştır, kıyâmet gününde de (burada da la'netle anılacaklardır,
âhirette de)! Bu vergi, ne kötü bir vergidir! |
A. curse is made to follow them
in the world and on the Day of Resurrection. Hapless is the gift (that will be)
given (them). |
|
100. |
(Ey Muhammed), bu sana
anlattıklarımız, o kentlerin haberlerinden(başlarına gelen olaylardan)dır.
Onlardan kimi hâlâ ayakta, kimi de biçilmiştir. |
That is (something) of the
tidings of the townships (which were destroyed of old). We relate it unto thee
(Muhammad). Some of them are standing and some (already)
reaped. |
101. |
Biz onlara zulmetmedik. Fakat
onlar, kendi kendilerine zulmediyorlardı. Rabbinin emri geldiği zaman, Allah'tan
başka yalvardıkları tanrıları, kendileriden hiçbir şeyi savamadı ve onların
ziyanlarını artırmaktan başka bir işe yaramadı! |
We wronged them not, but they
did wrong themselves; and their gods on whom they call beside Allah availed them
naught then came thy Lord's command; they added to them naught save
ruin. |
|
102. |
İşte Rabbin zulmeden kentleri
yakaladığı zaman böyle yakalar. Doğrusu O'nun yakalaması, çok acı ve çok
çetindir. |
Even thus is the grasp of thy
Lord when he graspeth the townships while they are doing wrong. Lo! His grasp is
painful, very strong. |
|
103. |
Şüphesiz âhiret azâbından korkanlar
için, bunda elbette ibret vardır. O, bütün insanların toplandığı bir gündür ve
o, görülecek bir gündür. |
Lo! herein verily there is a
portent for those who fear the doom of the Hereafter. That is a day unto which
mankind will be gathered, and that is a day that will be
witnessed. |
|
104. |
Biz onu, sadece sayılı bir süre
için erteliyoruz. |
And We defer it only as a term
already reckoned. |
|
105. |
O geldiği gün, hiç kimse O'nun izni
olmadan konuşamaz. O(raya toplana)nlardan kimi şaki (bahtsız), kimi
sa'id(mutlu)dur. |
On the day when it cometh no
soul will speak except by His permission; some among them will be wretched,
(others) glad. |
|
106. |
Bahtsızlar ateştedirler. Onların
orada (o bunaltıcı ateş içinde) bir soluk alıp verişleri vardır ki!... |
As for those who will be
wretched (on that day) they will be in the Fire; sighing and wailing will be
their portion therein. |
|
107. |
Gökler ve yer durdukça orada
sürekli kalacaklardır. Meğer Rabbin, çıkmalarını dilemiş olsun. Çünkü Rabbin,
istediğini yapandır. |
Abiding there so long as the
heavens and the earth endure save for that which thy Lord willeth. Lo! thy Lord
is Doer of what He will. |
|
108. |
Mutlu kılınanlar ise
cennettedirler. Gökler ve yer durdukça orada sürekli kalacaklardır. Meğer
Rabbin, çıkmalarını dilemiş olsun. Bu, Kesintisiz bir vergidir!. |
And as for those who will be
glad (that day) they will be in the Garden, abiding there so long as the heavens
and the earth endure save for that which thy Lord willeth: a gift
unfailing. |
|
109. |
Şunların taptıkları şeyler(in,
yararsızlığın)dan hiç kuşkun olmasın. Onlar da önceden atalarının taptığı gibi
tapıyorlar. Biz onların da paylarını eksiksiz vereceğiz! |
So be not thou in doubt
concerning that which these (folk) worship. They worship only as their fathers
worshipped aforetime. Lo! We shall pay them their whole due
unabated. |
|
110. |
Andolsun, Mûsâ'ya Kitabı verdik,
onda da ayrılığa düşüldü. Rabbin, (süre tanıyacağına) söz vermemiş olsaydı,
derhal aralarında hüküm verilmiş, (hak eden, cezâsını bulmuş) olurdu. Onlar,
bu(Kur'â)n'dan kuşkulu bir şüphe içindedirler. |
And We verily gave unto Moses
the Scripture, and there was strife thereupon; and had it not been for a Word
that had already gone forth from thy Lord, the case would have been judged
between them, and lo! they are in grave doubt concerning it. |
|
111. |
Şüphesiz Rabbin, hepsinin
işlerini(n karşılığını) tam verecektir. Çünkü Allâh, yaptıklarını
bilmektedir. |
And lo! unto each thy Lord will
verily repay his works in full. Lo! He is Informed of what they
do. |
|
112. |
Öyleyse emrolunduğun gibi doğru ol;
seninle beraber tevbe edenler de (doğru olsunlar), aşırı gitmeyiniz! Zira O,
yaptıklarınızı görmektedir. |
So tread thou the Straight path
as thou art commanded, and those who turn (unto Allah) with thee, and transgress
not. Lo! He is Seer of what ye do. |
|
113. |
Sakın zulmedenlere dayanmayın,
sonra size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size
yardım edilmez. |
And incline not toward those
who do wrong lest the Fire touch you, and ye have no protecting friends against
Allah, and afterward ye would not be helped. |
|
114. |
Gündüzün iki tarafında (sabah,
akşam) ve geceye yakın sâ'atlerde namaz kıl; çünkü iyilikler, kötülükleri
giderir. Bu, ibret alanlara bir öğüttür. |
Establish worship at the two
ends of the day and in some watches of the night. Lo! good deeds annul ill
deeds. This is a reminder for the mindful. |
|
115. |
Sabret, çünkü Allâh güzel
davrananların ecrini zayi etmez. |
And have patience, (O
Muhammad), for lo! Allah loseth not the wages of the good. |
|
116. |
Sizden önceki nesillerden akıllı
kimselerin, yeryüzünde bozgunculuk yapmaktan men'etmeleri gerekmez miydi? Fakat
onlar arasından, ancak kendilerini kurtardığımız pek az kişi böyle yaptı.
Zulmedenler ise kendilerine verilen refahın peşine düşüp şımardılar ve suç
işleyenler olup çıktılar. |
If only there had been among
the generations before you men possessing a remnant (of good sense) to warn
(their people) from corruption in the earth, as did a few of those whom We saved
from them! The wrong-doers followed that by which they were made sapless, and
were guilty. |
|
117. |
Halkı uslu kimseler olsaydı, Rabbin
o kentleri, zulüm ile helâk edecek değildi. |
In truth thy Lord destroyed not
the townships tyrannously while their folk were doing right. |
|
118. |
Rabbin dileseydi, insanları bir tek
ümmet yapardı. Ama ihtilâf edip durmaktadırlar. |
And if thy Lord had willed, He
verily would have made mankind one nation, yet they cease not
differing, |
|
119. |
Yalnız Rabbinin acıdıkları (bu
ihtilâfın dışında kalmışlardır). Zaten (Allâh) onları bunun için yaratmıştır.
Rabbinin: "Andolsun, ben cehennemi hep cinlerden ve insanlardan bir kısmıyle
dolduracağım!" sözü tam yerine gelmiştir. |
Save him on whom thy Lord hath
mercy; and for that He did create them. And the Word of thy Lord hath been
fulfilled: Verily I shall fill hell with the jinn and mankind
together. |
|
120. |
Peygamberlerin haberlerinden, senin
kalbini sağlamlaştıracak her şeyi sana anlatıyoruz. Bunda da sana hak ve
inananlar için bir öğüt ve ibret gelmiştir. |
And all that We relate unto
thee of the story of the messengers is in order that thereby We may make firm
thy heart. And herein hath come unto thee the Truth and an exhortation and a
reminder for believers. |
|
121. |
İnanmayanlara de: "Olduğunuz yerde
yapacağınızı yapın, biz de yapıyoruz!" |
And say unto those who believe
not: Act according to your power. Lo! we (too) are acting. |
|
122. |
Bekleyin, biz de
bekliyoruz! |
And wait! Lo! we (too) are
waiting. |
|
123. |
Göklerin ve yerin gaybı (görünmez
bilgisi), Allah'a âittir. Bütün işler hep Allah'a döndürülüp götürülür. O'na
kulluk et ve O'na dayan. Rabbin sizin yaptıklarınızdan gâfil değildir. |
And Allah's is the Invisible of
the heavens and the earth, and unto Him the whole matter will be returned. So
worship Him and put thy trust in Him. Lo! thy Lord is not unaware of what ye
(mortals) do. |
|
Toplam 123 Ayet.
|
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder