Translate

28 Temmuz 2012 Cumartesi

38 - Sad [ Suad ]


1. Sâd, (uyarıcı) ve şanlı Kur'ân'a andolsun ki,
Sad. By the renowned Qur'an,,
2. İnkâr edenler bir gurur ve ayrılık içindedirler.
Nay, but those who disbelieve are in false pride and schism.
3. Onlardan önce nice nesilleri helâk ettik de feryâd ettiler; fakat artık kurtuluş zamanı geçmişti.
How many a generation We destroyed before them, and they cried out when it was no longer the time for escape!
4. Onlara kendilerinden bir uyarıcı (peygamber) gelmesine hayret ettiler de o kâfirler dediler ki: "Bu yalancı bir sihirbazdır."
And they marvel that a warner from among themselves hath come unto them, and the disbelievers say: This is a wizard, a charlatan.
5. Tanrıları bir tek tanrı mı yaptı? Bu, cidden tuhaf bir şeydir.
Maketh he the gods One God? Lo! that is an astounding thing.
6. Onlardan bir grup fırladı: "Yürüyün tanrılarınıza bağlı kalın. Çünkü bu, arzû edilen bir şeydir."
The chiefs among them go about, exhorting: Go and be staunch to your gods! Lo! this is a thing designed.
7. Biz bu(nun söylediği)ni (babalarımızın bağlı olduğu) öteki dinde işitmedik. Bu uydurmadan başka bir şey değildir.!
We have not heard of this in later religion. This is naught but an invention.
8. O Zikr (uyarı, başka kimse kalmadı da) aramızdan ona mı indirildi? Doğrusu, onlar benim Zikr'imden yana şüphe içindedirler. Hayır, onlar henüz azâbımı tadmadılar!..
Hath the reminder been revealed unto him (alone) among us? Nay, but they are in doubt concerning My reminder; nay but they have not yet tasted My doom.
9. Yoksa dâimâ üstün olan, çok lûtufta bulunan Rabbinin rahmet hazineleri onların yanında mı?
Or are theirs the treasures of the mercy of thy Lord, the Mighty, the Bestower?
10. Yoksa göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların mülkü onların mı? Öyleyse sebepler (vâsıtalar) içinde yükselsinler (vâsıtalara binip göklere çıksınlar da oradan âlemi yönetsinler, vahyi de kendi isteklerine göre indirsinler).
Or is the kingdom of the heavens and the earth and all that is between them theirs? Then let them ascend by ropes!
11. (Onlar) Şurada bozguna uğratılacak derme çatma bir ordudur.
A defeated host are (all) the factions that are there.
12. Onlardan önce de Nûh kavmi, Âd (kavmi) ve kazıklar sâhibi (temelleri kazık gibi yere çakılmış, yüksek pramitler yaptıran) Fir'avn da yalanlamıştı.
The folk of Noah before them denied (their messenger) and (so did the tribe of) 'Aad, and Pharaoh firmly planted,
13. Semûd (kavmi), Lût kavmi ve Eyke halkı da (böyle yapmıştı). İşte onlar da (peygamberlere karşı birleşik) kabilelerdi.
And (the tribe of) Thamud, and the folk of Lot, and the dwellers in the wood: these were the factions.
14. Hepsi de elçileri yalanladılar, benim cezâmı hak ettiler.
Not one of them but did deny the messengers, therefore My doom was justified,
15. Bunlar(ın işi) de sadece geri dönmesi olmayan bir na'raya bakıyor.
These wait for but one Shout, there will be no second thereto.
16. (Alay ederek) Dediler ki: "Rabbimiz, bizim (azâb) payımızı hesap gününden önce, hemen ver."
They say: Our Lord! Hasten on for us our fate before the Day of Reckoning.
17. Onların dediklerine sabret de güçlü kulumuz Dâvûd'u an; çünkü o (bize) çok başvururdu.
Bear with what they say, and remember Our bondman David, lord of might. Lo! he was ever turning in repentance (toward Allah).
18. Biz dağları onunla beraber (tesbih etmeleri için) boyun eğdirmiştik; akşam sabah onunla tesbih ederler (onun yaptığı tesbihle çınlarlar)dı.
Lo! We subdued the hills to hymn the praises (of their Lord) with him at nightfall and sunrise,
19. Toplanıp gelen kuşları da (ona râm etmiştik). Hepsi onun nağmesine katılır (beraber tesbih ederler)di.
And the birds assembled; all were turning unto Himm
20. Onun mülkünü güçlendirmiştik, kendisine hikmet (peygamberlik, yüksek bilgi, hakkı bâtıldan ayırma, dâvâları çözme) ve açık, güzel konuşma (yeteneği) vermiştik.
We made his kingdom strong and gave him wisdom and decisive speech.
21. Sana dâvâcıların haberi geldi mi? Hani odasının duvarına tırmanmışlardı,
And hath the story of the litigants come unto thee? How they climbed the wall into the royal chamber;
22. Dâvûd'un yanına girmişlerdi de (Dâvûd) onlardan korkmuştu: "Korkma, dediler, biz iki dâvâcıyız. Birimiz, ötekinin hakkına saldırdı. Şimdi sen aramızda hak ile hükmet, (adâletten ayrılıp bize) zulmetme. Bizi yolun ortasına (adâlete) götür."
How they burst in upon David, and he was afraid of them! They said: Be not afraid! (We are) two litigants, one of whom hath wronged the other, therefore judge aright between us; be not unjust; and show us the fair way.
23. Bu kardeşimin doksan dokuz koyunu var. Benimse bir tek koyunum var. Böyle iken Onu da bana ver" dedi ve konuşmada bana ağır bastı (onunla baş edemedim.)"
Lo! this my brother hath ninety and nine ewes while I had one ewe; and he said: Entrust it to me, and he conquered me in speech.
24. (Dâvûd) dedi ki: "And olsun (o) senin, koyununu kendi koyunlarına katmayı istemekle sana zulmetmiştir. Zâten (mallarını birbirine) karıştıran(ortak)ların çoğu birbirine zulmederler. Yalnız inanıp iyi işler yapanlar bunun dışındadır ki, onlar da ne kadar azdır!" Dâvûd, (bu hükümle) kendisini denediğimizi (kendisine bir belâ vereceğimizi) sandı da Rabbinden mağfiret diledi, eğilerek secdeye kapandı ve tevbe edip (bize) döndü.
(David) said: He hath wronged thee in demanding thine ewe in addition to his ewes, and lo! many partners oppress one another, save such as believe and do good works, and they are few. And David guessed that We had tried him, and he sought forgiveness of his Lord, and he bowed himself and fell down prostrate and repented.
25. Biz de ondan bunu affettik. Yanımızda onun bir yakınlığı ve güzel bir geleceği vardır.
So We forgave him that; and lo! he had access to Our presence and a happy journey's end.
26. "Ey Dâvûd, biz seni yeryüzünde (senden öncekilerin yerine) hükümdar yaptık. İnsanlar arasında adâletle hükmet; keyf(in)e uyma, sonra seni Allâh'ın yolundan saptırır. Allâh'ın yolundan sapanlar ise, hesap gününü unuttuklarından dolayı, çetin azâba uğrayacaklardır.
(And it was said unto him): O David! Lo! We have set thee as a viceroy in the earth; therefore judge aright between mankind, and follow not desire that it beguile thee from the way of Allah. Lo! those who wander from the way of Allah have an awful doom, forasmuch as they forgot the Day of Reckoning."
27. Göğü, yeri ve ikisi arasındakileri boş yere yaratmadık (bunlar bir tesâdüf eseri değildir) bu, inkâr edenlerin zannıdır, (onlar kâinâtın boş bir tesadüf eseri olduğunu söylerler). Ateşten vay hallerine o nankörlerin!
And We created not the heaven and the earth and all that is between them in vain. That is the opinion of those who disbelieve. And woe unto those who disbelieve from the Fire!
28. Yoksa biz, inanıp iyi işler yapanları, yeryüzünde bozgunculuk yapanlar gibi mi tutacağız? Yoksa korunanları yoldan çıkanlar gibi mi tutacağız?
Shall We treat those who believe and do good works as those who spread corruption in the earth; or shall We treat the pious as the wicked?
29. Sana (bu) mübarek Kitabı indirdik ki âyetlerini düşünsünler ve sâğduyu sâhipleri öğüt alsınlar.
(This is) a Scripture that We have revealed unto thee, full of blessing, that they may ponder its revelations, and that men of understanding may reflect.
30. Biz Dâvûd'a Süleymân'ı armağan ettik, (Süleymân) ne güzel kuldu! Hep Allâh'a başvururdu.
And We bestowed on David, Solomon. How excellent a slave! Lo! he was ever turning in repentance (toward Allah).
31. Akşam üstü kendisine sâfin (görkemli) hızlı koşan (sâf kan Arap) atları gösterilmişti.
When there were shown to him at eventide light-footed courserss
32. Ben, dedi, mal sevgisini, Rabbimi anmaktan (ötürü) tercih ettim. Nihâyet bu atlar perde ile gizlendi (koşup dağın arkasına düşmekle gözden kayboldu).
And he said: Lo! I have preferred the good things (of the world) to the remembrance of my Lord; till they were taken out of sight behind the curtain.
33. Onları bana getirin (dedi), bacaklarını ve boyunlarını okşamağa başladı.
(Then he said): Bring them back to me, and fell to slashing (with his sword their) legs and necks.
34. Andolsun Süleymân'ı denedik: Tahtının üstüne bir ceset bıraktık, sonra (bize) yöneldi.
And verily We tried Solomon, and set upon his throne a (mere) body. Then did he repent.
35. Rabbim, dedi, beni affet, bana, benden sonra hiç kimseye nasib olmayan bir mülk (hükümdarlık) ver. Çünkü Sensin o çok lutfeden, Sen!"
He said: My Lord! Forgive me and bestow on me sovereignty such as shall not belong to any after me. Lo! Thou art the Bestower.
36. Biz, rüzgârı ona boyun eğdirdik. Onun buyruğuyla, onun istediği yere tatlı tatlı eserdi.
So We made the wind subservient unto him, setting fair by his command whithersoever he intended.
37. Ve şeytânları; her binâ ustasını ve dalgıcı,
And the unruly, every builder and diver (made We subservient),
38. Ve zincirlerle birbirine bağlanmış başka (şeytân)ları.
And others linked together in chains,
39. Bu bizim ihsânımızdır. Artık dilediğine ver veya verme, hesapsızdır. (dedik).
(Saying): This is Our gift, so bestow thou, or withhold, without reckoning.
40. Onun için, bizim yanımızda bir yakınlık ve güzel bir gelecek de vardır.
And lo! he hath favour with Us, and a happy journey's end.
41. Kulumuz Eyyûb'u da an: (O) Rabbine "Şeytân, bana bir yorgunluk ve azâb dokundurdu" diye seslenmişti.
And make mention (O Muhammad) of Our bondman Job, when he cried unto his Lord (saying): Lo! the devil doth afflict me with distress and torment.
42. "Ayağını (yere) vur, işte yıkanacak ve içilecek serin (bir su), (dedik).
(And it was said unto him): Strike the ground with thy foot. This (spring) is a cool bath and a refreshing drink."
43. Ona bizden bir rahmet ve sağduyu sâhiplerine bir ibret olarak âilesini ve onlarla beraber bir eşini daha armağan ettik.
And We bestowed on him (again) his household and therewith the like thereof, a mercy from Us, and a memorial for men of understanding.
44. (Dedik ki): "Eline bir demet sap al, onunla vur da yeminini bozma." Gerçekten biz onu sabreden (bir kul) bulmuştuk. Ne güzel kuldu, o dâimâ (bize) başvururdu.
And (it was said unto him): Take in thine hand a branch and smite therewith, and break not thine oath. Lo! We found him steadfast, how excellent a slave! Lo! he was ever turning in repentance (to his Lord).
45. Kuvvetli ve bâsiretli kullarımız İbrâhim'i, İshak'ı ve Ya'kûb'u da an.
And make mention of Our bondmen, Abraham, Isaac and Jacob, men of parts and vision.
46. Biz onları âhiret yurdunu düşünme özelliğiyle temizleyip, kendimize hâlis (kul) yaptık.
Lo! We purified them with a pure thought, remembrance of the Home (of the Hereafter).
47. Onlar bizim yanımızda seçkinlerden, hayırlılardandır.
Lo! in Our sight they are verily of the elect, the excellent.
48. İsmâ'il'i, Elyesa'ı, Zülkifil'i de an. Hepsi de iyilerdendir.
And make mention of Ishmael and Elisha and Dhu'l-Kifl. All are of the chosen.
49. Bu, bir hatırlamadır. Korunanlar için güzel bir gelecek vardır:
This is a reminder. And lo! for those who ward off (evil) is a happy journey's end,
50. Kapıları kendilerine açılmış Adn cennetleri.
Gardens of Eden, whereof the gates are opened for them.
51. Orada (koltuklara) yaslanarak bir çok meyva ve içki isterler.
Wherein, reclining, they call for plenteous fruit and cool drink (that is) therein.
52. Yanlarında da bakışlarını yalnız (kocalarına) diken (kendileriyle) yaşıt dilberler vardır.
And with them are those of modest gaze, companions.
53. İşte, hesap günü için size söz verilen budur!
This it is that ye are promised for the Day of Reckoning.
54. Doğrusu bizim bu rızkımızın bitip tükenmesi yoktur!
Lo! this in truth is Our provision, which will never waste away.
55. Bu böyledir; fakat azgınlara da en kötü bir gelecek vardır:
This (is for the righteous). And lo! for the transgressors there will be an evil journey's end,
56. Cehennem! Oraya girerler. Ne kötü bir döşektir o!
Hell, where they will burn, an evil resting-place.
57. İşte onu tadsınlar: Kaynar ve kokuşmuş sudur!
Here is a boiling and an ice-cold draught, so let them taste it,
58. Ve daha başka çeşit çeşit (azâb) vardır.
And other (torment) of the kind in pairs (the two extremes)!
59. İşte şunlar da sizinle beraber (cehenneme) girecek olanlardır: "Onlara merhaba yok, (yerleri geniş olmasın, rahat yüzü görmesinler)! Onlar ateşe gireceklerdir."
Here is an army rushing blindly with you. (Those who are already in the fire say): No word of welcome for them. Lo! they will roast at the Fire.
60. (Uyanlar, uyulanlara) Dediler ki: "Hayır, asıl size merhaba yok, (asıl siz rahat yüzü görmeyin), siz bunu bizim önümüze getirdiniz. Ne kötü durak (bu)!"
They say: Nay, but you (misleaders), for you there is no word of welcome. Ye prepared this for us (by your misleading). Now hapless is the plight.
61. (Ve hepsi birbiri aleyhine du'â ederek): "Rabbimiz, bunu bizim önümüze kim getirdiyse onun ateşteki azâbını bir kat daha artır!" dediler.
They say: Our Lord! Whoever did prepare this for us, oh, give him double portion of the Fire!
62. Bize ne oldu ki, (dünyâda) kötülerden saydığımız adamları (burada) görmüyoruz? dediler.
And they say: What aileth us that we behold not men whom we were wont to count among the wicked?
63. Hani onlarla alay ederdik. Yoksa gözler(imiz) mi onlardan kaydı, (onları gözden mi kaçırdık)?
Did we take them (wrongly) for a laughing-stock, or have our eyes missed them?
64. Bu, mutlaka gerçektir, ateş halkının tartışmasıdır (bunun olacağından aslâ şüphe yoktur).
Lo! that is very truth: the wrangling of the dwellers in the Fire.
65. De ki: "Ben ancak bir uyarıcıyım. Tek ve (her şeyi) kahreden Allah'tan başka tanrı yoktur."
Say (unto them, O Muhammad): I am only a warner, and there is no God save Allah, the One, the Absolute,
66. O, göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin Rabbidir, dâimâ üstündür, çok bağışlayandır.
Lord of the heavens and the earth and all that is between them, the Mighty, the Pardoning.
67. De ki: "O, büyük bir haberdir."
Say: It is tremendous tidingss
68. (Ama gafletinizden dolayı) Siz ondan yüz çeviriyorsunuz.
Whence ye turn away!
69. Yüce topluluk tartışırlarken (aralarında) neler geçtiği hakkında bir bilgim yoktu.
I had no knowledge of the Highest Chiefs when they disputed;
70. Ben ancak apaçık bir uyarıcı olduğum için (bu bilgi) bana vahyediliyor.
It is revealed unto me only that I may be a plain warner.
71. Rabbin meleklere demişti ki: "Ben çamurdan bir insan yaratacağım."
When thy Lord said unto the angels: Lo! I am about to create a mortal out of mire,
72. Onu biçimlendirip ona ruhumdan üflediğim zaman derhal ona secdeye kapanın!
And when I have fashioned him and breathed into him of My spirit, then fall down before him prostrate,
73. Meleklerin hepsi tüm olarak secde ettiler.
The angels fell down prostrate, every one.
74. Yalnız İblis etmedi, büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu.
Saving Iblis; he was scornful and became one of the disbelievers.
75. (Rabbin ona) Dedi ki: "Ey İblis, iki elimle yarattığıma secde etmekten seni alıkoyan nedir? Büyüklük mü tasladın, yoksa yücelerden mi oldun?"
He said: O Iblis! What hindereth thee from falling prostrate before that which I have created with both My hands? Art thou too proud or art thou of the high exaltedh
76. Dedi: "Ben ondan iyiyim. Beni ateşten, onu çamurdan yarattın."
He said: I am better than him. Thou createdst me of fire, whilst him Thou didst create of clay.
77. Buyurdu ki: "Haydi çık oradan, sen kovuldun!"
He said: Go forth from hence, for lo! thou art outcast,
78. Tâ cezâ gününe kadar lânetim üzerinedir!
And lo! My curse is on thee till the Day of Judgement.
79. Rabbim, dedi, öyleyse yeniden dirilecekleri güne kadar bana süre ver.
He said: My Lord! Reprieve me till the day when they are raised.
80. Buyurdu: "Haydi sen süre verilenlerdensin."
He said: Lo! thou art of those reprievedd
81. "O belli vaktin gününe kadar.
Until the day of the time appointed."
82. (İblis) Dedi: "Senin izzet ve şerefine and olsun ki, onların tümünü azdıracağım."
He said: Then, by Thy might, I surely will beguile them every one,
83. Yalnız onlardan ihlâslı kulların(a dokunmayacağım).
Save Thy single-minded slaves among them.
84. Buyurdu ki: "Gerçektir (sen benim hâlis kullarımı kandıramazsın), ve ben gerçek olarak diyorum ki:
He said: The Truth is, and the Truth I speak,
85. Senden ve onlar içinde sana uyan kimselerden (gelenler ile) cehennemi dolduracağım!
That I shall fill hell with thee and with such of them as follow thee, together.
86. De ki: "Ben sizden buna karşı bir ücret istemiyorum. Ve ben yapmacık yapanlardan, (uydurma şeylerle peygamberlik taslayanlardan) değilim."
Say (O Muhammad, unto mankind): I ask of you no fee for this, and I am no impostor.
87. O (Kur'ân), ancak bütün âlemlere öğüttür.
Lo! it is naught else than a reminder for all peopless
88. Bir süre sonra "Onun haberi(nin doğruluğu)nu gâyet iyi bileceksiniz!"
And ye will come in time to know the truth thereof.

Toplam 88 Ayet.





 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder