Translate

29 Temmuz 2012 Pazar

51 - Zariyat [ The Scatterers ]


1. Savurup kaldıranlara,
By those that winnow with a winnowingg
2. (Yağmur) Yüklü (bulut)lara,
And those that bear the burden (of the rain)
3. Kolayca akıp gidenlere,
And those that glide with ease (upon the sea)
4. İş(ler)i taksim edenlere (rızıkları, yağmurları dağıtan güçlere) andolsun ki,
And those who distribute (blessings) by command,
5. Size va'dedilen, mutlaka doğrudur.
Lo! that wherewith ye are threatened is indeed true,
6. Cezâ muhakkak olacaktır.
And lo! the judgement will indeed befall.
7. (Çeşitli) yolları (yörüngeleri) bulunan göğe andolsun ki,
By the heaven full of paths,
8. Siz, çeşitli söz(ler) içindesiniz.
Lo! ye, forsooth, are of various opinion (concerning the truth).
9. Çevrilen, ondan çevriliyor.
He is made to turn away from it who is (himself) averse.
10. O (çeşitli sözleri) atan yalancılar kahrolsun!
Accursed be the conjecturerss
11. Onlar aptallık içinde yanılıp durmaktadırlar.
Who are careless in an abyss!
12. Cezâ günü ne zaman? diye sorarlar.
They ask: When is the Day of Judgement?
13. O gün onlar ateş üzerinde yakılacaklardır.
(It is) the day when they will be tormented at the Fire,
14. (Kendilerine): "Fitnenizi (fesâdınızın cezâsını) tadın! Acele isteyip durduğunuz şey budur işte!" (denilecek).
(And it will be said unto them): Taste your torment (which ye inflicted). This is what ye sought to hasten.
15. Korunanlar, cennetlerde, çeşme başlarındadırlar;
Lo! those who keep from evil will dwell amid gardens and water-springs.
16. Rablerinin, kendilerine verdiğini alırlar. Çünkü onlar bundan önce güzel davranırlardı:
Taking that which their Lord giveth them; for lo! aforetime they were doers of good;
17. Geceleri pek az uyurlardı,
They used to sleep but little of the night,
18. Seherlerde onlar istiğfar ederlerdi,
And ere the dawning of each day would seek forgiveness,
19. Mallarında dilenci ve yoksul için hak vardı.
And in their wealth the beggar and the outcast had due share.
20. Kesin inanacaklar için yerde nice ibretler vardır.
And in the earth are portents for those whose faith is sure,
21. Kendi canlarınızda da öyle. Görmüyor musunuz?
And (also) in yourselves. Can ye then not see?
22. Gökte rızkınız da var, uyarıldığınız (azâb)da var!
And in the heaven is your providence and that which ye are promised;
23. Göğün ve yerin Rabbine andolsun ki o, sizin konuştuğunuz gibi gerçektir.
And by the Lord of the heavens and the earth, it is the truth, even as (it is true) that ye speak.
24. İbrâhim'in ağırlanan konuklarının haberi sana geldi mi?
Hath the story of Abraham's honoured guests reached thee (O Muhammad)?
25. Bir zaman onun yanına girmişler: "Selâm" demişlerdi. "Selâm, dedi, (siz) tanınmamış bir topluluk(sunuz)."
When they came in unto him and said: Peace! he answered, Peace! (and thought): Folk unknown (to me).
26. (Konuklarına yemek hazırlamak için) gizlice âilesinin yanına gitti, semiz bir buzağı getirdi.
Then he went apart unto his housefolk so that they brought a fatted calf;
27. Onu, önlerine yaklaştırdı, "Yemez misiniz?" dedi.
And he set it before them, saying: Will ye not eat?
28. (Yemediklerini görünce) Onlardan içine bir korku düşürdü. "Korkma" dediler ve ona bilgin bir oğlan çocuğu müjdelediler.
Then he conceived a fear of them. They said: Fear not! and gave him tidings of (the birth of) a wise son.
29. Karısı (Sare) çığlık içinde geldi (hayretten elini) yüzüne vurarak: "(Ben) Kısır bir koca karı(yım, benden nasıl çocuk olur)?" dedi.
Then his wife came forward, making moan, and smote her face, and cried: A barren old woman!
30. Dediler ki: "Rabbin böyle dedi. O, hüküm ve hikmet sâhibidir, bilendir."
They said: Even so saith thy Lord. Lo! He is the Wise, the Knower.
31. (İbrâhim): "O halde göreviniz nedir ey elçiler?" dedi.
(Abraham) said: And (afterward) what is your errand, O ye sent (from Allah)?
32. Dediler: "Biz suçlu bir kavme gönderildik."
They said: Lo! we are sent unto a guilty folk,
33. Ki onların üzerine çamurdan taş(lar) salalım.
That we may send upon them stones of clay,
34. Rabbinin katında, haddi aşanlar için işâretlenmiş (taşlar).
Marked by thy Lord for (the destruction of) the wanton.
35. Orada bulunan mü'minleri çıkardık.
Then We brought forth such believers as were there.
36. Zaten orada bir ev(halkın)dan başka müslüman da bulmadık.
But We found there but one house of those surrendered (to Allah).
37. Acı azâbdan korkanlar için orada bir ibret bıraktık.
And We left behind therein a portent for those who fear a painful doom.
38. Mûsâ'da da (ibret alınacak şeyler vardır). Onu açık bir delil ile Fir'avn'e göndermiştik.
And in Moses (too, there is a portent) when We sent him unto Pharaoh with clear warrant,
39. (Fir'avn ona) Yanını çevirdi ve: "Bu, ya büyücü veya cinlidir" dedi.
But he withdrew (confiding) in his might, and said: A wizard or a madman.
40. Biz de onu ve askerlerini yakaladık, onları denize attık. (O boğulurken pişmanlıkla) Kendi kendini kınıyordu.
So We seized him and his hosts and flung them in the sea, for he was reprobatee
41. 'Âd(kavmin)de de (ibret alınacak şeyler vardır). Onlara, köklerini kesen bir rüzgâr gönderdik.
And in (the tribe of) 'Aad (there is a portent) when We sent the fatal wind against them.
42. Üzerinden geçtiği hiçbir şeyi bırakmıyor, onu kül gibi ediyordu.
It spared naught that it reached, but made it (all) as dust.
43. Semûd(kavmin)de de (ibret alınacak şeyler vardır). Onlara: "Bir süreye kadar sefâ sürün" denmişti.
And in (the tribe of) Thamud (there is a portent) when it was told them: Take your ease awhile.
44. Rablerinin buyruğuna başkaldırdılar, bu yüzden onlar bakıp dururlarken, onları yıldırım yakaladı.
But they rebelled against their Lord's decree, and so the thunderbolt overtook them even while they gazed;
45. (Yurtlarında çöküverdiler) Ne kalkabildiler, ne de (bu duruma) engel olabildiler.
And they were unable to rise up, nor could they help themselves.
46. Daha önce de Nûh kavmini helâk etmiştik. Çünkü onlar da yoldan çıkmış bir toplum idiler.
And the folk of Noah aforetime. Lo! they were licentious folk.
47. Göğü sağlam yaptık, biz genişleticiyiz (kudretimiz geniştir, göğü öyle genişleten biziz).
We have built the heaven with might, and We it is Who make the vast extent (thereof).
48. Yeri biz döşedik, (biz) ne güzel döşeyiciyiz.
And the earth have We laid out, how gracious is the Spreader (thereof)!
49. Her şeyden iki çift (erkek-dişi) yarattık ki düşünüp öğüt alasınız.
And all things We have created by pairs, that haply ye may reflect.
50. O halde Allâh'a kaçın, ben size O'nun tarafından görevlendirilmiş apaçık bir uyarıcıyım.
Therefore flee unto Allah; lo! I am a plain warner unto you from Himm
51. Allâh ile beraber başka tanrılar uydurmayın. Ben size O'nun tarafından görevlendirilmiş apaçık bir uyarıcıyım.
And set not any other god along with Allah; lo! I am a plain warner unto you from Him.
52. İşte böyle, onlardan önce de ne kadar elçi geldiyse mutlaka: "Büyücü veya cinlenmiş" dediler.
Even so there came no messenger unto those before them but they said: A wizard or a madman!
53. Bunu birbirlerine tavsiye mi ettiler (ki hep aynı şeyi söylüyorlar)? Doğrusu, onlar azgın bir topluluktur.
Have they handed down (the saying) as an heirloom one unto another? Nay, but they are froward folk.
54. Onlardan yüz çevir, sen kınanacak değilsin.
So withdraw from them (O Muhammad), for thou art in no wise blameworthy,
55. Ama yine de hatırlat, çünkü hatırlatmak inananlara yararlıdır.
And warn, for warning profiteth believers.
56. Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.
I created the jinn and humankind only that they might worship Me.
57. Ben onlardan rızık istemiyorum, beni beslemelerini de istemiyorum.
I seek no livelihood from them, nor do I ask that they should feed Me.
58. Şüphesiz rızık veren, sağlam kuvvet sâhibi olan ancak Allah'tır.
Lo! Allah! He it is that giveth livelihood, the Lord of Unbreakable might.
59. Muhakkak ki, bu zulmedenlerin de (geçmiş) arkadaşlarının payı gibi bir azâb payı vardır, (ötekilerin başına gelen azâb gibi bir azâb bunların da başına gelecektir), acele etmesinler.
And lo! for those who (now) do wrong there is an evil day like unto the evil day (which came for) their likes (of old); so let them not ask Me to hasten on (that day).
60. Uyarıldıkları günlerinden dolayı vay o kâfirlerin haline!
And woe unto those who disbelieve from (that) their day which they are promised.

Toplam 60 Ayet.





 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder