Translate

30 Temmuz 2012 Pazartesi

68 - Kalem Nun [ The Pen ]


1. Nûn. Kaleme ve (kalemle) yazdıklarına andolsun.
Nun. By the pen and that which they write (therewith),,
2. Sen, Rabbinin ni'metiyle cinlenmiş (deli) değilsin.
Thou art not, for thy Lord's favour unto thee, a madman.
3. Senin için kesintisiz bir mükâfât vardır.
And lo! thine verily will be a reward unfailing.
4. Ve sen, büyük bir ahlâk üzerindesin.
And lo! thou art of a tremendous nature.
5. (Sen de) Göreceksin, onlar da görecekler;
And thou wilt see and they will seee
6. Hanginizin fitnelenmiş (cin çarpmış delirmiş) olduğunu.
Which of you is the demented.
7. Şüphesiz Rabbin, kim(ler)in kendi yolundan saptığını ve kimlerin yolda olduğunu en iyi bilen O'dur.
Lo! thy Lord is Best Aware of him who strayeth from His way, and He is Best Aware of those who walk aright.
8. Öyleyse yalanlayanlara itâ'at etme.
Therefore obey not thou the rejecterss
9. İstediler ki, sen yağcılık yapasın da onlar da yağcılık yapsınlar (sana yumuşak davransınlar).
Who would have had thee compromise, that they may compromise.
10. Şunların hiçbirine itâ'at etme: Yemin edip duran aşağılık,
Neither obey thou each feeble oath-monger,
11. Kötüleyip duran, söz götürüp getiren,
Detractor, spreader abroad of slanders?
12. Hayra engel olan, saldırgan, günâhkâr,
Hinderer of the good, transgressor, malefactorr
13. Kaba, sonra da kötülükle damgalı,
Greedy, therewithal, intrusive.
14. Mal ve oğullar sâhibi olmuş diye (yolunu şaşırmış).
It is because he is possessed of wealth and childrenn
15. Kendisine âyetlerimiz okunduğu zaman: "Eskilerin masalları" der.
That, when Our revelations are recited unto him, he saith: Mere fables of the men of old.
16. Biz onu burnunun üzerine damga vurup işâretleyeceğiz.
We shall brand him on the nose.
17. Biz bunlara da belâ verdik, şu bahçe sâhiplerine belâ verdiğimiz gibi: Hani onlar, sabah olunca bahçeyi mutlaka devşireceklerine yemin etmişlerdi.
Lo! we have tried them as We tried the owners of the garden when they vowed they would pluck its fruit next morning.
18. İstisnâ da etmiyorlar(Allâh dilerse biçeriz demiyorlar)dı.
And made no exception (for the will of Allah);
19. Fakat onlar uyurlarken hemen (gönderilen) dolaşıcı bir belâ, onu sardı da,
Then a visitation came upon it while they sleptt
20. Bahçe simsiyah kesiliverdi.
And in the morning it was as if plucked.
21. Sabahleyin birbirlerine seslendiler:
And they cried out one unto another in the morning,
22. Haydi devşirecekseniz erkenden ekininize gidin diye.
Saying: Run unto your field if ye would pluck (the fruit).
23. Derken yürüdüler; fısıldaşıyorlardı:
So they went off, saying one unto another in low tones:
24. Sakın, bugün hiçbir yoksul bahçeye girip yanınıza sokulmasın diye.
No needy man shall enter it today against you.
25. Devşirebileceklerini umarak erkenden gittiler.
They went betimes, strong in (this) purpose.
26. Fakat bahçeyi görünce: "Herhalde biz yolu şaşırdık." dediler.
But when they saw it, they said: Lo! we are in error!
27. Hayır, doğrusu biz mahrum bırakıldık!
Nay, but we are desolate!
28. Orta(yolda giden iyi)leri: "Ben size demedim mi? Rabbinizi tesbih etmeniz gerekmez miydi?" dedi.
The best among them said: Said I not unto you: Why glorify ye not (Allah)?
29. Rabbimizi tesbih ederiz, doğrusu biz zulmedenlermişiz! dediler.
They said: Glorified be our Lord! Lo! we have been wrong-doers.
30. Dönüp birbirlerini kınamağa başladılar:
Then some of them drew near unto others, self-reproaching.
31. Yazık bize, dediler, biz azgınlarmışız!
They said: Alas for us! In truth we were outrageous.
32. "Belki Rabbimiz, bize onun yerine ondan daha iyisini verir. Biz Rabbimize yönelir, O'ndan umarız.
It may be that our Lord will give us better than this in place thereof. Lo! we beseech our Lord."
33. İşte azâb böyledir. Âhiret azâbı ise daha büyüktür, keşke bilselerdi.
Such was the punishment. And verily the punishment of the Hereafter is greater if they did but know.
34. Korunanlar için de Rableri katında ni'met bahçeleri vardır.
Lo! for those who keep from evil are gardens of bliss with their Lord.
35. Biz müslümanları suçlular gibi yapar mıyız hiç?
Shall We then treat those who have surrendered as We treat the guilty?
36. Neyiniz var, nasıl hüküm veriyorsunuz?
What aileth you? How foolishly ye judge!
37. Yoksa sizin bir Kitabınız var da onda mı (bu hükümleri) okuyorsunuz?
Or have ye a Scripture wherein ye learnn
38. Onda istediğiniz her şeyi buluyorsunuz?
That ye shall indeed have all that ye choose?
39. Yoksa sizin istediğiniz hükmü verebileceğinize dair, kıyâmete kadar sürecek andlarınız mı var üzerimizde?
Or have ye a covenant on oath from Us that reacheth to the Day of Judgement, that yours shall be all that ye ordain?
40. Sor onlara: Onların hangisi buna kefil olacak?
Ask them (O Muhammad) which of them will vouch for that!
41. Yoksa kendilerinin ortakları mı var? Doğru iseler ortaklarını çağırsınlar.
Or have they other gods? Then let them bring their other gods if they are truthfull
42. Bacaktan açılacağı (paçanın sıvanacağı, işlerin güçleşeceği) ve secdeye da'vet edilecekleri gün (secde) edemezler.
On the day when it befalleth in earnest, and they are ordered to prostrate themselves but are not able,
43. Gözleri düşük olarak yüzlerini bir zillet kaplar. Onlar sağlam iken de secdeye da'vet edilirler(fakat secde etmezler)di.
With eyes downcast, abasement stupefying them. And they had been summoned to prostrate themselves while they were yet unhurt.
44. Bu sözü yalanlayanı bana bırak; onları bilmedikleri yerden derece derece (azâba) yaklaştıracağız.
Leave Me (to deal) with those who give the lie to this pronouncement. We shall lead them on by steps from whence they know not.
45. Onlara mühlet veriyorum. Doğrusu benim tuzağım sağlamdır (onu kimse bozamaz).
Yet I bear with them, for lo! My scheme is firm.
46. Yoksa sen onlardan bir ücret istiyorsun da onlar ağır borç altında mı kalıyorlar?
Or dost thou (Muhammad) ask a fee from them so that they are heavily taxed?
47. Yoksa gayb (görünmez bilgi hazinesi), kendi yanlarında da onlar mı (istedikleri gibi) yazıyorlar?
Or is the Unseen theirs that they can write (thereof)?
48. Sen Rabbinin hükmüne sabret, balık sâhibi (Yûnus) gibi olma. Hani o, sıkıntıdan yutkunarak (Allah'a) seslenmişti.
But wait thou for thy Lord's decree, and be not like him of the fish, who cried out in despair.
49. Eğer Rabbinden ona bir ni'met yetişmeseydi, yerilerek çıplak bir yere atılırdı.
Had it not been that favour from his Lord had reached him he surely had been cast into the wilderness while he was reprobate.
50. Fakat Rabbi onun du'âsını kabul etti de onu Sâlih(iyi insan)lardan yaptı.
But his Lord chose him and placed him among the righteous.
51. O inkâr edenler Zikr(Kur'ân)'ı işittikleri zaman, neredeyse seni gözleriyle devireceklerdi. "O mecnundur" diyorlardı.
And lo! those who disbelieve would fain disconcert thee with their eyes when they hear the Reminder, and they say: Lo! he is indeed mad;
52. Halbuki o, âlemler için uyarıdan başka bir şey değildir!
When it is naught else than a Reminder to creation.

Toplam 52 Ayet.




 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder