Translate

29 Temmuz 2012 Pazar

52 - Tur [ The Mountain ]


1. Andolsun Tûr'a (Mûsâ'nın vahiy aldığı Sinâ Dağı'na).
By the Mount.,
2. Satır satır yazılmış Kitaba;
And a Scripture inscribedd
3. Yayılmış ince deri üzerine,
On fire parchment unrolled,
4. Ma'mur (bakımlı, şen) Ev (Ka'be'y)e,
And the House frequented,
5. Yükseltilmiş tavana (göğe),
And the roof exalted,
6. Kaynatılmış denize (bunlara andolsun ki),
And the sea kept filled,
7. Rabbinin azâbı mutlaka vukubulacaktır;
Lo! the doom of thy Lord will surely come to pass;
8. Ona engel olacak bir şey yoktur.
There is none that can ward it off.
9. O gün gök, bir çalkalanış çalkanır,
On the day when the heaven will heave with (awful) heaving,
10. Dağlar bir yürüyüş yürür ki!..
And the mountains move away with (awful) movement,
11. Yalanlayanların vay haline o gün!
Then woe that day unto the denierss
12. O daldıkları bâtıl içinde oynayıp duranlar,
Who play in talk of grave matters;
13. O gün (şöyle denilerek) cehennem ateşine kakılırlar:
The day when they are thrust with a (disdainful) thrust, into the fire of hell.
14. İşte yalanlayıp durduğunuz ateş budur!
(And it is said unto them): This is the Fire which ye were wont to deny.
15. (Nasıl) Şimdi bu, büyümüymüş, yoksa siz mi görmüyor muşsunuz?
Is this magic, or do ye not see?
16. Girin ona, ister dayanın, ister dayanmayın, sizin için birdir. Ancak yaptıklarınıza göre cezâlandırılacaksınız.
Endure the heat thereof, and whether ye are patient of it or impatient of it is all one for you. Ye are only being paid for what ye used to do.
17. Korunanlar da cennetlerde, ni'met içindedirler.
Lo! those who kept their duty dwell in gardens and delight,
18. Rablerinin kendilerine verdikleriyle sefâ sürerler. Rableri onları, cehennem azâbından korumuştur.
Happy because of what their Lord hath given them, and (because) their Lord hath warded off from them the torment of hell-fire.
19. Yaptıklarınıza karşılık âfiyetle yeyin, için;
(And it is said until them): Eat and drink in health (as reward) for what ye used to do,
20. Sıra sıra dizilmiş koltuklara yaslanarak. Onları, iri gözlü hûrilerle evlendirmişizdir.
Reclining on ranged couches. And We wed them unto fair ones with wide, lovely eyes.
21. Kendileri inanmış, zürriyetleri de imânda kendilerine uymuş olan kimselerin zürriyetlerini de kendilerine katmışızdır; kendi ameller(inin sevâb)ından da hiçbir şey eksiltmemişizdir. Herkes kendi kazandığına bağlıdır.
And they who believe and whose seed follow them in faith, We cause their seed to join them (there), and We deprive them of naught of their (life's) work. Every man is a pledge for that which he hath earned.
22. Ve onlara canlarının istediği meyvadan ve etten bol bol vermişizdir.
And We provide them with fruit and meat such as they desire.
23. Orada bir kadeh kapışırlar ki içinde ne saçmalama var, ne de günâha sokma.
There they pass from hand to hand a cup wherein is neither vanity nor cause of sin.
24. Çevrelerinde de kendilerine mahsus, sedef içinde saklı inci gibi civanlar dolaşır (hizmet eder).
And there go round, waiting on them men-servants of their own, as they were hidden pearls.
25. Birbirlerine dönmüş soruyorlar:
And some of them draw near unto others, questioning,
26. Daha önce biz âilemiz içinde (iken sonumuzdan) korkardık. dediler.
Saying: Lo! of old, when we were with our families, we were ever anxious;
27. Allâh bize lutfetti de bizi o delikçiklere işleyen azâbdan korudu.
But Allah hath been gracious unto us and hath preserved us from the torment of the breath of Fire.
28. Biz bundan önce yalnız O'na yalvarır(bizi korumasını O'ndan niyaz eder)dik. Çünkü iyilik eden, esirgeyen O'dur, O.
Lo! we used to pray unto Him of old. Lo! He is the Benign, the Merciful.
29. (Ey Muhammed), Sen hatırlat, öğüt ver. Rabbinin ni'meti sayesinde sen ne kâhinsin, ne de mecnun.
Therefore warn (men, O Muhammad). By the grace of Allah thou art neither soothsayer nor madman.
30. Yoksa onlar (senin hakkında): "Bir şâ'irdir, zamanın felâketlerine çarpılmasını gözetliyoruz" mu diyorlar?
Or say they: (he is) a poet, (one) for whom we may expect the accident of time?
31. De ki: "Gözetleyin, ben de sizinle beraber gözetleyenlerdenim. (Bakalım hangimiz felâketlere çarpılacağız?)"
Say (unto them): Expect (your fill)! Lo! I am with you among the expectantt
32. Akılları mı bunu kendilerine emrediyor, yoksa onlar azgın bir topluluk mudur?
Do their minds command them to do this, or are they an outrageous folk?
33. Yoksa "Onu uydurdu" mu diyorlar? Hayır, onlar inanmıyorlar.
Or say they: He hath invented it? Nay, but they will not believe!
34. Doğru iseler haydi onun gibi bir söz getirsinler.
Then let them produce speech the like thereof, if they are truthful:
35. Yoksa kendileri, hiçbir şey olmadan (raslantı sonucu olarak) mı yaratıldılar? Yoksa yaratanlar kendileri midir?
Or were they created out of naught? Or are they the creators?
36. Yoksa gökleri ve yeri mi yarattılar? Hayır, onlar düşünüp de inanmazlar.
Or did they create the heavens and the earth? Nay, but they are sure of nothing!
37. Yoksa Rabbinin hazineleri onların yanında mıdır? Yahut hâkim olan (her şeyi istedikleri gibi yöneten) kendileri midir?
Or do they own the treasures of thy Lord? Or have they been given charge (thereof)?
38. Yoksa onların, (göğe çıkıp meleklerin sözlerini ve onlara vahyedileni) dinleyecekleri bir merdivenleri mi var? Öyleyse dinleyenleri, (meleklerin sözlerini dinlediklerine) açık bir delil getirsin.
Or have they any stairway (unto heaven) by means of which they overhear (decrees)? Then let their listeners produce some warrant manifest!
39. Yoksa kızlar O'na, oğullar size mi?
Or hath He daughters whereas ye have sons?
40. Yoksa sen onlardan (vahiyleri duyurmana karşı) bir ücret istiyorsun da onlar, ağır bir borç yükü altında mı kalmışlardır?
Or askest thou (Muhammad) a fee from them so that they are plunged in debt?
41. Yoksa gayb (görülmeyen bilgi) kendilerinin yanındadır da kendileri mi (oradan istediklerini) yazıyorlar?
Or possess they the Unseen so that they can write (it) down?
42. Yoksa bir tuzak mı kurmak istiyorlar? Asıl tuzağa düşecek olanlar, o inkâr edenlerin kendileridir.
Or seek they to ensnare (the messenger)? But those who disbelieve, they are the ensnared!
43. Yoksa onların Allah'tan başka bir tanrısı mı var? Allâh'ın şânı onların ortak koştuklarından yücedir.
Or have they any god beside Allah? Glorified be Allah from all that they ascribe as partner (unto Him)!
44. Gökten bir parçanın düştüğünü görseler, (yine inatlarından): "Üst üste yığılmış bulutlardır" derler.
And if they were to see a fragment of the heaven falling, they would say: A heap of clouds.
45. Korkudan bayılacakları günlerine kavuşuncaya kadar bırak onları.
Then let them be (O Muhammad), till they meet their day, in which they will be thunder-stricken,
46. O gün, tuzakları kendilerine hiçbir yarar sağlamaz ve onlara yardım da edilmez.
A day in which their guile will naught avail them, nor will they be helped.
47. Zulmedenlere, bundan başka bir azâb da vardır. Fakat çokları bilmezler.
And verily, for those who do wrong, there is a punishment beyond that. But most of them know not.
48. Rabbinin hükmüne sabret, çünkü sen, gözlerimizin önündesin (korumamız altındasın), Kalktığın zaman Rabbini övgü ile an.
So wait patiently (O Muhammad) for thy Lord's decree, for surely thou art in Our sight; and hymn the praise of thy Lord when thou uprisest.
49. Gecenin bir kısmında ve yıldızların ardından da O'nu tesbih et.
And in the night-time also hymn His praise, and at the setting of the stars.



Toplam 49 Ayet.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder