Translate

30 Temmuz 2012 Pazartesi

77 - Murselat [ The Emissaries ]


1. Andolsun; birbiri ardınca gönderilenlere,
By the emissary winds, (sent) one after anotherr
2. Esip savuranlara,
By the raging hurricanes,
3. Yaydıkça yayanlara,
By those which cause earth's vegetation to revive;
4. Ayırdıkça ayıranlara,
By those who winnow with a winnowing,
5. Öğüt bırakanlara:
By those who bring down the Reminder,
6. Özür yahut uyarmak için.
To excuse or to warn,
7. (Bunlara andolsun) Ki size va'dedilen, mutlaka olacaktır.
Surely that which ye are promised will befall.
8. Yıldızlar(ın ışığı) silindiği zaman,
So when the stars are put out,
9. Gök yarıldığı zaman,
And when the sky is riven asunder,
10. Dağlar ufalanıp savrulduğu zaman,
And when the mountains are blown away,
11. Elçilere vakit belirlendiği zaman:
And when the messengers are brought unto their time appointedd
12. Ertelenmiş oldukları gün için,
For what day is the time appointed?
13. Yani hüküm günü için.
For the Day of Decision.
14. Hüküm gününün ne olduğunu sen nereden bileceksin?
And what will convey unto thee what the Day of Decision is!
15. Yalanlayanların vay haline o gün!
Woe unto the repudiators on that day!
16. Öncekileri helâk etmedik mi?
Destroyed We not the former folk,
17. Sonra geridekileri de onların ardına takarız.
Then caused the latter folk to follow after?
18. Suçlulara böyle yaparız.
Thus deal We ever with the guilty.
19. (Hakkı) yalanlayanların vay haline o gün!
Woe unto the repudiators on that day!
20. Sizi âdi bir sudan yaratmadık mı?
Did We not create you from a base fluidd
21. Onu sağlam bir karar yerine koyduk.
Which We laid up in a safe abodee
22. Belli bir süreye kadar.
For a known term?
23. Biçimlendirdik. Ne güzel biçim vereniz Biz.
Thus We arranged. How excellent is Our arranging!
24. Yalanlayanların vay haline o gün!
Woe unto the repudiators on that day!
25. Arz'ı toplanma yeri yapmadık mı?;
Have We not made the earth a receptaclee
26. Diriler ve ölüler için.
Both for the living and the dead,
27. Orada yüksek yüksek dağlar meydana getirmedik mi? Ve size tatlı su(lar) içirmedik mi?
And placed therein high mountains and given you to drink sweet water therein?
28. Yalanlayanların vay haline o gün!
Woe unto the repudiators on that day!
29. Haydi yalanladığınız(azâb)a gidin!
(It will be said unto them:) Depart unto that (doom) which ye used to deny;
30. Üç dallı bir gölgeye gidin."
Depart unto the shadow falling threefold.
31. Ki ne gölgelendirir, ne de alevden korur.
(Which yet is) no relief nor shelter from the flame.
32. O, kütük gibi kıvılcım(lar) saçar.
Lo! it throweth up sparks like the castles,
33. (Saçtığı) kıvılcım, sanki sarı bir halattır.
(Or) as it might be camels of bright yellow hue.
34. Yalanlayanların vay haline o gün!
Woe unto the repudiators on that day!
35. Bu, konuşamayacakları gündür.
This is a day wherein they speak not,
36. Kendilerine izin de verilmez ki özür dilesinler.
Nor are they suffered to put forth excuses.
37. Yalanlayanların vay haline o gün!
Woe unto the repudiators on that day!
38. İşte bu, hüküm günüdür. Sizi ve öncekileri bir araya topladık.
This is the Day of Decision, We have brought you and the men of old together.
39. Eğer (kurtulmak için yapacağınız) bir hileniz varsa bana hile yapın (da beni atlatın).
If now ye have any wit, outwit Me.
40. Yalanlayanların vay haline o gün!*
Woe unto the repudiators on that day!
41. Korunanlar ise gölgeler altında, çeşme başındadırlar.
Lo! those who kept their duty are amid shade and fountains,
42. Gönüllerinin çektiği meyvalar içindedirler.
And fruits such as they desire.
43. Yaptıklarınıza karşılık âfiyetle yeyin, için!
(Unto them it is said:) Eat, drink and welcome, O ye blessed, in return for what ye did.
44. Biz, güzel davrananları böyle mükâfâtlandırırız.
Thus do We reward the good.
45. Yalanlayanların vay haline o gün!
Woe unto the repudiators on that day!
46. Yeyin, azıcık sefâ sürün, siz suçlularsınız!
Eat and take your ease (on earth) a little. Lo! ye are guilty.
47. Yalanlayanların vay haline o gün!
Woe unto the repudiators on that day!
48. Onlara: "Rükû' edin" dendiği zaman rükû' etmezler.
When it is said unto them: Bow down, they bow not down!
49. Yalanlayanların vay haline o gün!
Woe unto the repudiators on that day!
50. Onlar bun(a inanmadık)dan sonra hangi hadise (söze) inanacaklar?
In what statement, after this, will they believe?



Toplam 50 Ayet.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder