|
1. |
Felâha ulaştı o
mü'minler. |
Successful indeed are the
believerss |
|
2. |
Ki onlar, namazlarında
saygılıdırlar. |
Who are humble in their
prayers, |
|
3. |
Onlar boş şeylerden yüz
çevirirler. |
And who shun vain
conversation, |
|
4. |
Onlar zekâtı verirler. |
And who are payers of the
poor-due; |
|
5. |
Ve onlar ırzlarını
korurlar. |
And who guard their
modestyy |
|
6. |
Ancak eşleri, yahut ellerinin
sâhipolduğu (câriyeler) hariç. (Bunlarla ilişkilerinden dolayı da) onlar
kınanmazlar. |
Save from their wives or the
(slaves) that their right hands possess, for then they are not
blameworthy, |
|
7. |
Ama bunun ötesine gitmek isteyen
olursa, işte onlar haddi aşanlardır. |
But whoso craveth beyond that,
such are transgressors, |
|
8. |
Ve o(mü'min)ler emânetlerine ve
ahidlerine özen gösterirler. |
And who are shepherds of their
pledge and their covenant, |
|
9. |
Onlar namazlarını (vakitlerinde
kılarak) korurlar. |
And who pay heed to their
prayers. |
|
10. |
İşte vâris olacaklar
onlardır. |
These are the
heirss |
|
11. |
Onlar (en yüksek cennet olan)
Firdevs'e vâris olacaklar, orada ebedi kalacaklardır. |
Who will inherit Paradise.
There they will abide. |
|
12. |
Andolsun biz insanı çamurdan bir
süzmeden yarattık. |
Verily We created man from a
product of wet earth; |
|
13. |
Sonra onu bir nutfe (sperm) olarak
sağlam bir karar yerine koyduk. |
Then placed him as a drop (of
seed) in a safe lodging; |
|
14. |
Sonra nutfeyi alaka(embriyo)ya
çevirdik, alaka(embriyo)yı bir çiğnemlik ete çevirdik, bir çiğnemlik eti
kemiklere çevirdik, kemiklere et giydirdik; sonra onu bambaşka bir yaratık
yaptık. Yaratanların en güzeli Allâh, ne yücedir! |
Then fashioned We the drop a
clot, then fashioned We the clot a little lump, then fashioned We the little
lump bones, then clothed the bones with flesh, and then produced it another
creation. So blessed be Allah, the Best of Creators! |
|
15. |
Sonra siz, bunun ardından
öleceksiniz. |
Then lo! after that ye surely
die. |
|
16. |
Sonra, siz kıyâmet günü muhakkak
diriltileceksiniz. |
Then lo! on the Day of
Resurrection ye are raised (again). |
|
17. |
Üstünüzde de yedi tabaka (yedi gök)
yarattık. Biz yaratmadan gâfil değiliz. |
And We have created above you
seven paths, and We are never unmindful of creation. |
|
18. |
Gökten belli ölçü ve miktarda su
indirip onu yerde durdurduk. Biz onu (indirmeğe kâdir olduğumuz gibi) gidermeğe
de kâdiriz. |
And We send down from the sky
water in measure, and We give it lodging in the earth, and lo! We are able to
withdraw it. |
|
19. |
Onunla size, içlerinde sizin için
birçok meyvalar bulunan hurma ve üzüm bahçeleri yetiştirdik, onlardan
yiyorsunuz. |
Then We produce for you
therewith gardens of date-palms and grapes, wherein is much fruit for you and
whereof ye eat; |
|
20. |
Yine onunla Tûr-i Sinâ'dan çıkan,
(meyvası) yağlı olarak biten, yiyenlerin (yağına ekmeklerini) batıracakları bir
(zeytin) ağac(ı) yetiştirdik. |
And a tree that springeth forth
from Mount Sinai that groweth oil and relish for the eaters. |
|
21. |
Hayvanlarda da sizin için ibret
vardır: Karınlarının içindekinden size içiriyoruz. Onlarda sizin için daha
birçok faydalar var, aynı zamanda onlardan yersiniz. |
And lo! in the cattle there is
verily a lesson for you. We give you to drink of that which is in their bellies,
and many uses have ye in them, and of them do ye eat; |
|
22. |
O(hayva)nların üzerinde ve gemiler
üzerinde taşınırsınız. |
And on them and on the ship ye
are carried. |
|
23. |
Andolsun biz, Nûh'u kavmine
gönderdik: "Ey kavmim, dedi, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka tanrınız
yoktur, korunmaz mısınız?" |
And We verily sent Noah unto
his folk, and he said: O my people! Serve Allah. Ye have no other God save Him.
Will ye not ward off (evil)? |
|
24. |
Kavminin içinden ileri gelen
inkârcı bir grup (şöyle) dedi: "Bu da sizin gibi bir insandan başka bir şey
değildir. Size üstün gelmek istiyor. Eğer Allâh (elçi göndermek) dileseydi,
melekleri indirirdi. Biz ilk babalarımızdan böyle bir şey işitmedik." |
But the chieftains of his folk,
who disbelieved, said: This is only a mortal like you who would make himself
superior to you. Had Allah willed, He surely could have sent down angels. We
heard not of this in the case of our fathers of old. |
|
25. |
"O, kendisinde delilik bulunan bir
adamdır, başka bir şey değildir. Hele bir süreye kadar onu gözetleyin. |
He is only a man in whom is a
madness, so watch him for a while." |
|
26. |
(Nûh): "Rabbim, beni yalanlamaları
karşısında bana yardım et (bana verdiğin sözü yerine getir)!" dedi. |
He said: My Lord! Help me
because they deny me. |
|
27. |
Biz de ona vahyettik ki:
"Gözlerimizin önünde ve vahyimiz(öğretimimiz)le o gemiyi yap. Bizim buyruğumuz
gelip de tandır kaynayınca her cinsten iki çift ve âileni de alıp ona sok.
Yalnız onlar içinde alehylerine söz geçmiş (azâbımıza uğrama hükmü giymiş)
olanları bırak. O zulmedenler hakkında bana yalvarma; onlar, mutlaka
boğulacaklardır! |
Then We inspired in him,
saying: Make the ship under Our eyes and Our inspiration. Then, when Our command
cometh and the oven gusheth water, introduce therein of every (kind) two
spouses, and thy household save him thereof against whom the Word hath already
gone forth. And plead not with Me on behalf of those who have done wrong. Lo!
they will be drowned. |
|
28. |
Sen ve yanında bulunanlar gemiye
yerleştiğiniz zaman: "Bizi o zâlim kavimden kurtaran Allah'a hamdolsun."
de. |
And when thou art on board the
ship, thou and whoso is with thee, then say: Praise be to Allah Who hath saved
us from the wrong-doing folk! |
|
29. |
Ve de ki: "Rabbim, beni mübârek bir
inişle indir; sen konuklayanların en hayırlısısın." |
And say: My Lord! Cause me to
land at a blessed landing-place, for Thou art best of all who bring to
land. |
|
30. |
Gerçi biz, (onları) sınıyorduk ama,
bu olayda (sizler için de) nice ibretler vardır. |
Lo! herein verily are portents,
for lo! We are ever putting (mankind) to the test. |
|
31. |
Sonra onların ardından başka bir
nesil yetiştirdik. |
Then, after them, We brought
forth another generation; |
|
32. |
Onlara da kendi içlerinden:
"Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka Tanrınız yoktur, (Allâh'ın azâbından)
korunmaz mısınız?" diyen bir elçi gönderdik. |
And We sent among them a
messenger of their own, saying: Serve Allah. Ye have no other God save Him. Will
ye not warn off (evil)? |
|
33. |
Kavminden, kendilerine dünyâ
hayâtında bol ni'met verdiğimiz o inkâr eden ve âhiret buluşmasını (hesap ve
cezâsını) yalanlayan eşraf takımı dedi ki: "Bu da sizin gibi bir insandan başka
bir şey değildir. Sizin yediğinizden yiyor, içtiğinizden içiyor." |
And the chieftains of his folk,
who disbelieved and denied the meeting of the Hereafter, and whom We had made
soft in the life of the world, said: This is only a mortal like you, who eateth
of that whereof ye eat and drinketh of that ye drink. |
|
34. |
Eğer sizin gibi bir insana itâ'at
ederseniz o takdirde siz, mutlaka ziyana uğrayanlarsınız demektir. |
If ye were to obey a mortal
like yourselves, ye surely would be losers. |
|
35. |
O size, siz öldüğünüz, toprak ve
kemik haline geldiğiniz zaman yeniden hayâta çıkarılacağınızı mı
va'dediyor? |
Doth he promise you that you,
when ye are dead and have become dust and bones, will (again) be brought
forth? |
|
36. |
Heyhât, o size va'dedilen şey ne
kadar uzak! |
Begone, begone, with that which
ye are promised! |
|
37. |
Ne ise hep bu dünyâ hayâtımızdır;
ölürüz ve yaşarız, biz öldükten sonra diriltilecek değiliz. |
There is naught but our life of
the world; we die and we live, and we shall not be raised
(again). |
|
38. |
O, Allah'a yalan uydurandan başka
bir adam değildir. Biz ona inanıcı(insan)lar değiliz. |
He is only a man who hath
invented a lie about Allah. We are not going to put faith in
him. |
|
39. |
(O peygamber): "Rabbim, dedi, beni
yalanlamaları karşısında bana yardım et." |
He said: My Lord! Help me
because they deny me, |
|
40. |
(Allâh): "Az sonra onlar pişman
olacaklar!" dedi. |
He said: In a little while they
surely will become repentant. |
|
41. |
Derken o korkunç ses, onları
gerçekten yakaladı da onları sel süprüntüsü haline getirdik. Uzak olsun o zâlim
kavim!. |
So the (Awful) Cry overtook
them rightfully, and We made them like as wreckage (that a torrent hurleth). A
far removal for wrong-doing folk! |
|
42. |
Sonra onların ardından başka
nesiller yetiştirdik. |
Then after them We brought
forth other generations. |
|
43. |
Hiçbir ümmet, ne süresinden ileri
geçebilir, ne de geri kalabilir. |
No nation can outstrip its
term, nor yet postpone it. |
|
44. |
Sonra biz, elçilerimizi ardı ardına
gönderdik. Hangi ümmete elçisi geldiyse onlar onu yalanladılar, biz de onları
birbiri ardınca devirdik ve hepsini birer efsâne yaptık. İnanmayan toplum uzak
olsun. |
Then We sent Our messengers one
after another. Whenever its messenger came unto a nation they denied him; so We
caused them to follow one another (to disaster) and We made them bywords. A far
removal for folk who believe not! |
|
45. |
Sonra Mûsâ'yı ve kardeşi Hârûn'u
âyetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik; |
Then We sent Moses and his
brother Aaron with Our tokens and a clear warrantt |
|
46. |
Fir'avn'e ve ileri gelen
adamlarına. Onlar büyüklük tasladılar ve böbürlenen bir topluluk
oldular. |
Unto Pharaoh and his chiefs,
but they scorned (them) and they were despotic folk. |
|
47. |
Şu iki adamın kavmi bize kölelik
ederken, şimdi biz kalkıp bizim gibi iki insana mı inanacağız?
dediler. |
And they said: Shall we put
faith in two mortals like ourselves, and whose folk are servile unto
us? |
|
48. |
Onları yalanladılar ve helâk
edilenlerden oldular. |
So they denied them, and became
of those who were destroyed. |
|
49. |
(Sonra Mûsâ, İsrâil oğullarını
Mısır'dan çıkardı. İsrâil oğulları) Doğru yolu bulsunlar diye biz, Mûsâ'ya
Kitabı (Tevrât'ı) verdik. |
And we verily gave Moses the
Scripture, that haply they might go aright. |
|
50. |
Meryem oğlunu ve annesini bir
mu'cize kıldık ve onları oturmaya uygun, çeşmeli bir tepeye
yerleştirdik. |
And We made the son of Mary and
his mother a portent, and We gave them refuge on a height, a place of flocks and
water-springs. |
51. |
Ey elçiler, güzel şeylerden yeyin
ve yararlı iş yapın. Çünkü ben yaptıklarınızı bilmekteyim. |
O ye messengers! Eat of the
good things, and do right. Lo! I am Aware of what ye do. |
|
52. |
Ve işte sizin bu ümmetiniz bir tek
ümmettir, ben de sizin Rabbinizim, benden korkun. (dedik). |
And lo! this your religion is
one religion and I am your Lord, so keep your duty unto Me. |
|
53. |
Fakat işlerini aralarında
parçalayıp, çeşitli Kitaplara ayırdılar. Her parti, kendi yanında bulunanla
sevinmektedir. |
But they (mankind) have broken
their religion among them into sects, each sect rejoicing in its
tenets. |
|
54. |
Bir süreye kadar onları,
(daldıkları) gafletleri içinde bırak. |
So leave them in their error
till a time. |
|
55. |
Onlar sanıyorlar mı ki kendilerine
verdiğimiz mal ve oğullar ile, |
Think they that in the wealth
and sons wherewith We provide themm |
|
56. |
Onların iyiliklerine koşuyoruz?
Hayır, (bu verdiğimiz dünyâ ni'metleri, onlar için bir imtihandır, fakat onlar)
farkında değiller. |
We hasten unto them with good
things? Nay, but they perceive not. |
|
57. |
Onlar ki Rablerine saygıdan
titrerler. |
Lo! those who go in awe for
fear of their Lord, |
|
58. |
Ve onlar ki Rablerinin âyetlerine
inanırlar. |
And those who believe in the
revelations of their Lord, |
|
59. |
Ve onlar ki Rablerine ortak
koşmazlar. |
And those who ascribe not
partners unto their Lord, |
|
60. |
Verdiklerini, Rablerinin huzûruna
dönecekleri düşüncesiyle kalbleri korkudan ürpererek verirler. |
And those who give that which
they give with hearts afraid because they are about to return unto their
Lord, |
|
61. |
İşte onlar, hayır işlerine koşarlar
ve onlar hayır için önde giderler. |
These race for the good things,
and they shall win them in the race. |
|
62. |
Biz, hiç kimseye gücünün üstünde
bir şey teklif etmeyiz. Katımızda gerçeği söyleyen bir Kitap vardır. (Herkesin
eylemleri onda tesbit edilmiştir), onlara asla haksızlık edilmez. |
And We task not any soul beyond
its scope, and with Us is a Record which speaketh the truth, and they will not
be wronged. |
|
63. |
Fakat onların kalbleri, bundan
gaflet içindedir. Onların bundan başka (birtakım pis) işleri daha var ki, onlar
hep o işler için çalışırlar. |
Nay, but their hearts are in
ignorance of this (Qur'an), and they have other works, besides, which they are
doing; |
|
64. |
Nihâyet varlıklılarını azâb ile
yakaladığımız zaman, hemen feryâda başlarlar. |
Till when We grasp their
luxurious ones with the punishment, behold! they supplicate. |
|
65. |
"Bugün artık feryâdetmeyin, bize
karşı size yardım olunmaz (kimse sizi bizim azâbımızdan kurtaramaz). |
Supplicate not this day!
Assuredly ye will not be helped by Us." |
|
66. |
"Âyetlerim size okunuyordu da siz
arkanıza dönüyordunuz. |
My revelations were recited
unto you, but ye used to turn back on your heels," |
|
67. |
Âyetlerime karşı kibirlenerek
geceleyin (Ka'be'nin çevresinde toplanıp) saçmalıyordunuz. |
In scorn thereof. Nightly did
ye rave together. |
|
68. |
Onlar o sözü (Kur'ân'ı) iyice
düşünmediler mi, yoksa onlara, ilk atalarına gelmeyen bir şey (bir elçi ve
Kitap) geldi diye mi (böyle davranıyorlar)? |
Have they not pondered the
Word, or hath that come unto them which came not unto their fathers of
old? |
|
69. |
Yoksa elçilerini tanımadıkları
(onun doğruluğunu, dürüstlüğünü bilmedikleri) için mi onu inkâr
ediyorlar? |
Or know they not their
messenger, and so reject him? |
|
70. |
Yoksa "Onda bir delilik var" mı
diyorlar? Hayır, o kendilerine hakkı getirdi, fakat çokları haktan
hoşlanmıyorlar. |
Or say they: There is a madness
in him? Nay, but he bringeth them the Truth; and most of them are haters of the
Truth. |
|
71. |
Eğer hak, onların keyiflerine
uysaydı, gökler, yer ve bunların içinde bulunan kimseler bozulur, giderdi. Biz
onlara Zikir'lerini getirdik fakat onlar, Zikirlerinden yüz
çeviriyorlar. |
And if the Truth had followed
their desires, verily the heavens and the earth and whosoever is therein had
been corrupted. Nay, We have brought them their Reminder, but from their
Reminder they now turn away. |
|
72. |
Yoksa sen onlardan bir vergi mi
istiyorsun (da onun için mi hakkı kabul etmiyorlar)? Rabbinin vergisi daha
hayırlıdır. O, rızık verenlerin en iyisidir. |
Or dost thou ask of them (O
Muhammad) any tribute? But the bounty of thy Lord is better, for He is best of
all who make provision. |
|
73. |
Sen onları doğru bir yola
çağırıyorsun. |
And lo! thou summonest them
indeed unto a right path. |
|
74. |
Ama âhirete inanmayanlar yoldan
sapıyorlar. |
And lo! those who believe not
in the Hereafter are indeed astray from the path. |
|
75. |
Biz onlara acıyıp da başlarındaki
sıkıntıyı açsaydık, yine azgınlıklarında bocalamağa devam ederlerdi. |
Though We had mercy on them and
relieved them of the harm afflicting them, they still would wander blindly on in
their contumacy. |
|
76. |
Andolsun biz onları azâb ile
yakaladık, ama yine Rabblerine boyun eğmediler, O'na yalvarmıyorlar. |
Already have We grasped them
with punishment, but they humble not themselves unto their Lord, nor do they
pray, |
|
77. |
Nihâyet üzerlerine şiddetli bir
azâb kapısı açtığımız zaman, derhal O'nun içinde şaşkın ve umutsuz
kalırlar. |
Until, when We open for them
the gate of extreme punishment, behold! they are aghast
thereat. |
|
78. |
O'dur ki, sizin için o kulağı, o
gözleri ve gönülleri inşâ etti. Ne kadar az şükrediyorsunuz! |
He it is Who hath created for
you ears and eyes and hearts. Small thanks give ye! |
|
79. |
O'dur ki, sizi yeryüzünde yaratıp
yaydı ve O'na götürüleceksiniz. |
And He it is Who hath sown you
broadcast in the earth, and unto Him ye will be gathered. |
|
80. |
O'dur ki yaşatıyor, öldürüyor.
Gecenin ve gündüzün değişmesi O'nun(eseri)dir. Aklınızı kullanmıyor
musunuz? |
And He it is Who giveth life
and causeth death, and His is the difference of night and day. Have ye then no
sense? |
|
81. |
Hayır, onlar da evvelkilerin
dedikleri gibi dediler: |
Nay, but they say the like of
that which said the men of old; |
|
82. |
Öldüğümüz, toprak ve kemik haline
geldiğimiz zaman mı, biz mi diriltileceğiz? dediler. |
They say: When we are dead and
have become (mere) dust and bones, shall we then, forsooth, be raised
again? |
|
83. |
Andolsun bu tehdid bize de bizden
önce atalarımıza da yapıldı. Bu, evvelkilerin masallarından başka bir şey
değildir. |
We were already promised this,
we and our forefathers. Lo! this is naught but fables of the men of
old. |
|
84. |
De ki: "Biliyorsanız dünyâ ve
içinde bulunanlar kimindir?" |
Say: Unto Whom (belongeth) the
earth and whosoever is therein, if ye have knowledge? |
|
85. |
Allâh'ındır diyecekler. "O halde
düşün(üp, ilk kez yaratanın, ikinci defa yine yaratılabileceğini anla)mıyor
musunuz?" de. |
They will say: Unto Allah. Say:
Will ye not then remember? |
|
86. |
Yedi göğün Rabbi ve büyük Arş'ın
Rabbi kimdir? de. |
Say: Who is Lord of the seven
heavens, and Lord of the Tremendous Throne? |
|
87. |
Bunlar Allâh'ındır diyecekler. "O
halde korunmuyor musunuz?" de. |
They will say: Unto Allah (all
that belongeth). Say: Will ye not then keep duty (unto Him)? |
|
88. |
Biliyorsanız (söyleyin) her şeyin
melekûtu (mülkü ve yönetimi) elinde olan, koruyup kollayan, fakat kendisi
korunup kollan(maya muhtaç ol)mayan kimdir? de. |
Say: In Whose hand is the
dominion over all things and He protecteth, while against Him there is no
protection, if ye have knowledge? |
|
89. |
(Her şeyin yönetimi) Allah'a âittir
diyecekler. "O halde nasıl büyüleniyorsunuz?" de. |
They will say: Unto Allah (all
that belongeth). Say: How then are ye bewitched? |
|
90. |
Doğrusu biz, onlara hakkı getirdik,
(bizim söylediklerimiz gerçektir), onlarsa yalancıdırlar. |
Nay, but We have brought them
the Truth, and lo! they are liars. |
|
91. |
Allâh çocuk edinmemiştir. O'nunla
beraber hiçbir tanrı yoktur. Öyle olsaydı her tanrı, kendi yarattığını götürürdü
ve onlardan biri diğerine üstün gelmeğe çalışırdı. Allâh, onların
tanımlamalarından uzaktır. |
Allah hath not chosen any son,
nor is there any God along with Him; else would each God have assuredly
championed that which he created, and some of them would assuredly have overcome
others. Glorified be Allah above all that they allege. |
|
92. |
(O), görünmeyeni ve görüneni bilir;
onların ortak koştukları şeylerden yücedir. |
Knower of the invisible and the
visible! and exalted be He over all that they ascribe as partners (unto
Him)! |
|
93. |
De ki: "Rabbim, eğer onların
tehdidedildikleri şeyi mutlaka bana göstereceksen (ben sağ iken onları
cezâlandıracaksan)," |
Say: My Lord! If Thou shouldst
show me that which they are promised, |
|
94. |
Rabbim, beni şu zâlim kavmin içinde
bırakma! |
My Lord! then set me not among
the wrong-doing folk. |
|
95. |
Biz, onları tehdidettiğimiz şeyi
sana göstermeğe elbette kâdiriz (onları cezâlandıracağız ve sen bunu
göreceksin). |
And verily We are Able to show
thee that which We have promised them. |
|
96. |
Kötülüğü en güzel şeyle sav. Biz
onların (seni) nasıl vasıflandıracaklarını biliyoruz. |
Repel evil with that which is
better. We are Best Aware of that which they allege. |
|
97. |
Ve de ki: "Rabbim, şeytânların
dürtüklemelerinden sana sığınırım." |
And say: My Lord! I seek refuge
in Thee from suggestions of the evil ones, |
|
98. |
Ve onların yanıma uğramalarından
sana sığınırım Rabbim. |
And I seek refuge in Thee, my
Lord, lest they be present with me, |
|
99. |
Nihâyet onlardan birine ölüm
geldiği zaman: "Rabbim, der, beni geri döndürünüz!" |
Until, when death cometh unto
one of them, he saith: My Lord! Send me back, |
|
100. |
Ki terk ettiğim dünyâda yararlı bir
iş yapayım. Hayır, bu onun söylediği bir sözdür. Önlerinde tâ diriltilecekleri
güne kadar bir berzah vardır. |
That I may do right in that
which I have left behind! But nay! It is but a word that he speaketh; and behind
them is a barrier until the day when they are raised. |
101. |
Sûr'a üflendiği zaman, artık o gün
aralarında soylar yoktur ve (insanlar, birbirlerine soylarını)
sormazlar. |
And when the Trumpet is blown
there will be no kinship among them that day, nor will they ask of one
another. |
|
102. |
Kimlerin (eylemlerinin) tartıları
ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. |
Then those whose scales are
heavy, they are the successful. |
|
103. |
Kimlerin tartıları hafif gelirse,
işte onlar da kendilerini ziyana sokanlar, cehennemde sürekli
kalanlardır. |
And those whose scales are
light are those who lose their souls, in hell abiding. |
|
104. |
(Orada onların) yüzlerini ateş
yalar. Öyle ki (ateşin) içinde (dehşetten dudakları gerilir de) dişleri açıkta
kalır. |
The fire burneth their faces,
and they are glum therein. |
|
105. |
Âyetlerim size okunurdu da siz
onları yalanlardınız değil mi? |
(It will be said): Were not My
revelations recited unto you, and then ye used to deny them? |
|
106. |
Rabbimiz, dediler, bahtsızlığımız
bizi yendi. Biz sapık bir topluluk olduk. |
They will say: Our Lord! Our
evil fortune conquered us, and we were erring folk. |
|
107. |
Rabbimiz, bizi bundan çıkar. Eğer
bir daha (yaptığımız kötü işlere) dönersek artık biz gerçekten
zâlimleriz. |
Our Lord! Oh, bring us forth
from hence! If we return (to evil) then indeed we shall be
wrong-doers. |
|
108. |
Buyurdu ki: "Sinin orada, bana bir
şey söylemeyin!" |
He saith: Begone therein, and
speak not unto Me. |
|
109. |
Zira kullarımdan bir zümre:
'Rabbimiz inandık, bizi bağışla, bize acı, sen acıyanların en hayırlısısın'
dedikleri için |
Lo! there was a party of My
slaves who said: Our Lord! We believe, therefore forgive us and have mercy on us
for Thou art best of all who show mercy; |
|
110. |
Siz onlarla alay ettiniz, (sürekli
onlarla uğraştığınız için onlar) size beni anmayı unutturdular. Siz dâimâ onlara
gülüyordunuz. |
But ye chose them from a
laughing-stock until they caused you to forget remembrance of Me, while ye
laughed at them. |
|
111. |
Bugün ben, onlara sabretmelerinin
karşılığını verdim; onlar (evet) işte kurtulup murâda erenler
onlardır. |
Lo! I have rewarded them this
day forasmuch as they were steadfast; and they verily are the
triumphant. |
|
112. |
Ve buyurdu: "Yer yüzünde yıllar
sayısınca ne kadar kaldınız?" |
He will say: How long tarried
ye in the earth, counting by years? |
|
113. |
(Herhalde) Bir gün, yahut günün bir
kısmı kadar kaldık; sayanlara sor, dediler. |
They will say: We tarried but a
day or part of a day. Ask of those who keep count! |
|
114. |
Buyurdu ki: "Sadece az bir zaman
kaldınız, keşke bilseydiniz!" |
He will say: Ye tarried but a
little if ye only knew. |
|
115. |
Bizim sizi boş yere, bir oyun ve
eğlence olarak yarattığımızı ve sizin bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi
sandınız? |
Deemed ye then that We had
created you for naught, and that ye would not be returned unto
Us? |
|
116. |
Hak pâdişah olan Allâh, pek
yücedir. O'ndan başka tanrı yoktur. O, Kerim Arş'ın sâhibidir. |
Now Allah be exalted, the True
King! There is no God save Him, the Lord of the Throne of
Grace. |
|
117. |
Kim Allâh ile beraber, varlığını
kanıtlayacak hiçbir delil bulunmayan bir tanrıya taparsa, onun hesabı, Rabbinin
yanındadır (onu Allâh cezâlandırır) çünkü kâfirler iflâh olmazlar. |
He who crieth unto any other
god along with Allah hath no proof thereof. His reckoning is only with his Lord.
Lo! disbelievers will not be successful. |
|
118. |
De ki: "Rabbim, bağışla, acı, sen
acıyanların en hayırlısısın." |
And (O Muhammad) say: My Lord!
Forgive and have mercy, for Thou art best of all who show
mercy. |
|
Toplam 118 Ayet.
|
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder