Translate

28 Temmuz 2012 Cumartesi

23 - Muminun [ The Believers ]


1. Felâha ulaştı o mü'minler.
Successful indeed are the believerss
2. Ki onlar, namazlarında saygılıdırlar.
Who are humble in their prayers,
3. Onlar boş şeylerden yüz çevirirler.
And who shun vain conversation,
4. Onlar zekâtı verirler.
And who are payers of the poor-due;
5. Ve onlar ırzlarını korurlar.
And who guard their modestyy
6. Ancak eşleri, yahut ellerinin sâhipolduğu (câriyeler) hariç. (Bunlarla ilişkilerinden dolayı da) onlar kınanmazlar.
Save from their wives or the (slaves) that their right hands possess, for then they are not blameworthy,
7. Ama bunun ötesine gitmek isteyen olursa, işte onlar haddi aşanlardır.
But whoso craveth beyond that, such are transgressors,
8. Ve o(mü'min)ler emânetlerine ve ahidlerine özen gösterirler.
And who are shepherds of their pledge and their covenant,
9. Onlar namazlarını (vakitlerinde kılarak) korurlar.
And who pay heed to their prayers.
10. İşte vâris olacaklar onlardır.
These are the heirss
11. Onlar (en yüksek cennet olan) Firdevs'e vâris olacaklar, orada ebedi kalacaklardır.
Who will inherit Paradise. There they will abide.
12. Andolsun biz insanı çamurdan bir süzmeden yarattık.
Verily We created man from a product of wet earth;
13. Sonra onu bir nutfe (sperm) olarak sağlam bir karar yerine koyduk.
Then placed him as a drop (of seed) in a safe lodging;
14. Sonra nutfeyi alaka(embriyo)ya çevirdik, alaka(embriyo)yı bir çiğnemlik ete çevirdik, bir çiğnemlik eti kemiklere çevirdik, kemiklere et giydirdik; sonra onu bambaşka bir yaratık yaptık. Yaratanların en güzeli Allâh, ne yücedir!
Then fashioned We the drop a clot, then fashioned We the clot a little lump, then fashioned We the little lump bones, then clothed the bones with flesh, and then produced it another creation. So blessed be Allah, the Best of Creators!
15. Sonra siz, bunun ardından öleceksiniz.
Then lo! after that ye surely die.
16. Sonra, siz kıyâmet günü muhakkak diriltileceksiniz.
Then lo! on the Day of Resurrection ye are raised (again).
17. Üstünüzde de yedi tabaka (yedi gök) yarattık. Biz yaratmadan gâfil değiliz.
And We have created above you seven paths, and We are never unmindful of creation.
18. Gökten belli ölçü ve miktarda su indirip onu yerde durdurduk. Biz onu (indirmeğe kâdir olduğumuz gibi) gidermeğe de kâdiriz.
And We send down from the sky water in measure, and We give it lodging in the earth, and lo! We are able to withdraw it.
19. Onunla size, içlerinde sizin için birçok meyvalar bulunan hurma ve üzüm bahçeleri yetiştirdik, onlardan yiyorsunuz.
Then We produce for you therewith gardens of date-palms and grapes, wherein is much fruit for you and whereof ye eat;
20. Yine onunla Tûr-i Sinâ'dan çıkan, (meyvası) yağlı olarak biten, yiyenlerin (yağına ekmeklerini) batıracakları bir (zeytin) ağac(ı) yetiştirdik.
And a tree that springeth forth from Mount Sinai that groweth oil and relish for the eaters.
21. Hayvanlarda da sizin için ibret vardır: Karınlarının içindekinden size içiriyoruz. Onlarda sizin için daha birçok faydalar var, aynı zamanda onlardan yersiniz.
And lo! in the cattle there is verily a lesson for you. We give you to drink of that which is in their bellies, and many uses have ye in them, and of them do ye eat;
22. O(hayva)nların üzerinde ve gemiler üzerinde taşınırsınız.
And on them and on the ship ye are carried.
23. Andolsun biz, Nûh'u kavmine gönderdik: "Ey kavmim, dedi, Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka tanrınız yoktur, korunmaz mısınız?"
And We verily sent Noah unto his folk, and he said: O my people! Serve Allah. Ye have no other God save Him. Will ye not ward off (evil)?
24. Kavminin içinden ileri gelen inkârcı bir grup (şöyle) dedi: "Bu da sizin gibi bir insandan başka bir şey değildir. Size üstün gelmek istiyor. Eğer Allâh (elçi göndermek) dileseydi, melekleri indirirdi. Biz ilk babalarımızdan böyle bir şey işitmedik."
But the chieftains of his folk, who disbelieved, said: This is only a mortal like you who would make himself superior to you. Had Allah willed, He surely could have sent down angels. We heard not of this in the case of our fathers of old.
25. "O, kendisinde delilik bulunan bir adamdır, başka bir şey değildir. Hele bir süreye kadar onu gözetleyin.
He is only a man in whom is a madness, so watch him for a while."
26. (Nûh): "Rabbim, beni yalanlamaları karşısında bana yardım et (bana verdiğin sözü yerine getir)!" dedi.
He said: My Lord! Help me because they deny me.
27. Biz de ona vahyettik ki: "Gözlerimizin önünde ve vahyimiz(öğretimimiz)le o gemiyi yap. Bizim buyruğumuz gelip de tandır kaynayınca her cinsten iki çift ve âileni de alıp ona sok. Yalnız onlar içinde alehylerine söz geçmiş (azâbımıza uğrama hükmü giymiş) olanları bırak. O zulmedenler hakkında bana yalvarma; onlar, mutlaka boğulacaklardır!
Then We inspired in him, saying: Make the ship under Our eyes and Our inspiration. Then, when Our command cometh and the oven gusheth water, introduce therein of every (kind) two spouses, and thy household save him thereof against whom the Word hath already gone forth. And plead not with Me on behalf of those who have done wrong. Lo! they will be drowned.
28. Sen ve yanında bulunanlar gemiye yerleştiğiniz zaman: "Bizi o zâlim kavimden kurtaran Allah'a hamdolsun." de.
And when thou art on board the ship, thou and whoso is with thee, then say: Praise be to Allah Who hath saved us from the wrong-doing folk!
29. Ve de ki: "Rabbim, beni mübârek bir inişle indir; sen konuklayanların en hayırlısısın."
And say: My Lord! Cause me to land at a blessed landing-place, for Thou art best of all who bring to land.
30. Gerçi biz, (onları) sınıyorduk ama, bu olayda (sizler için de) nice ibretler vardır.
Lo! herein verily are portents, for lo! We are ever putting (mankind) to the test.
31. Sonra onların ardından başka bir nesil yetiştirdik.
Then, after them, We brought forth another generation;
32. Onlara da kendi içlerinden: "Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka Tanrınız yoktur, (Allâh'ın azâbından) korunmaz mısınız?" diyen bir elçi gönderdik.
And We sent among them a messenger of their own, saying: Serve Allah. Ye have no other God save Him. Will ye not warn off (evil)?
33. Kavminden, kendilerine dünyâ hayâtında bol ni'met verdiğimiz o inkâr eden ve âhiret buluşmasını (hesap ve cezâsını) yalanlayan eşraf takımı dedi ki: "Bu da sizin gibi bir insandan başka bir şey değildir. Sizin yediğinizden yiyor, içtiğinizden içiyor."
And the chieftains of his folk, who disbelieved and denied the meeting of the Hereafter, and whom We had made soft in the life of the world, said: This is only a mortal like you, who eateth of that whereof ye eat and drinketh of that ye drink.
34. Eğer sizin gibi bir insana itâ'at ederseniz o takdirde siz, mutlaka ziyana uğrayanlarsınız demektir.
If ye were to obey a mortal like yourselves, ye surely would be losers.
35. O size, siz öldüğünüz, toprak ve kemik haline geldiğiniz zaman yeniden hayâta çıkarılacağınızı mı va'dediyor?
Doth he promise you that you, when ye are dead and have become dust and bones, will (again) be brought forth?
36. Heyhât, o size va'dedilen şey ne kadar uzak!
Begone, begone, with that which ye are promised!
37. Ne ise hep bu dünyâ hayâtımızdır; ölürüz ve yaşarız, biz öldükten sonra diriltilecek değiliz.
There is naught but our life of the world; we die and we live, and we shall not be raised (again).
38. O, Allah'a yalan uydurandan başka bir adam değildir. Biz ona inanıcı(insan)lar değiliz.
He is only a man who hath invented a lie about Allah. We are not going to put faith in him.
39. (O peygamber): "Rabbim, dedi, beni yalanlamaları karşısında bana yardım et."
He said: My Lord! Help me because they deny me,
40. (Allâh): "Az sonra onlar pişman olacaklar!" dedi.
He said: In a little while they surely will become repentant.
41. Derken o korkunç ses, onları gerçekten yakaladı da onları sel süprüntüsü haline getirdik. Uzak olsun o zâlim kavim!.
So the (Awful) Cry overtook them rightfully, and We made them like as wreckage (that a torrent hurleth). A far removal for wrong-doing folk!
42. Sonra onların ardından başka nesiller yetiştirdik.
Then after them We brought forth other generations.
43. Hiçbir ümmet, ne süresinden ileri geçebilir, ne de geri kalabilir.
No nation can outstrip its term, nor yet postpone it.
44. Sonra biz, elçilerimizi ardı ardına gönderdik. Hangi ümmete elçisi geldiyse onlar onu yalanladılar, biz de onları birbiri ardınca devirdik ve hepsini birer efsâne yaptık. İnanmayan toplum uzak olsun.
Then We sent Our messengers one after another. Whenever its messenger came unto a nation they denied him; so We caused them to follow one another (to disaster) and We made them bywords. A far removal for folk who believe not!
45. Sonra Mûsâ'yı ve kardeşi Hârûn'u âyetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik;
Then We sent Moses and his brother Aaron with Our tokens and a clear warrantt
46. Fir'avn'e ve ileri gelen adamlarına. Onlar büyüklük tasladılar ve böbürlenen bir topluluk oldular.
Unto Pharaoh and his chiefs, but they scorned (them) and they were despotic folk.
47. Şu iki adamın kavmi bize kölelik ederken, şimdi biz kalkıp bizim gibi iki insana mı inanacağız? dediler.
And they said: Shall we put faith in two mortals like ourselves, and whose folk are servile unto us?
48. Onları yalanladılar ve helâk edilenlerden oldular.
So they denied them, and became of those who were destroyed.
49. (Sonra Mûsâ, İsrâil oğullarını Mısır'dan çıkardı. İsrâil oğulları) Doğru yolu bulsunlar diye biz, Mûsâ'ya Kitabı (Tevrât'ı) verdik.
And we verily gave Moses the Scripture, that haply they might go aright.
50. Meryem oğlunu ve annesini bir mu'cize kıldık ve onları oturmaya uygun, çeşmeli bir tepeye yerleştirdik.
And We made the son of Mary and his mother a portent, and We gave them refuge on a height, a place of flocks and water-springs.
51. Ey elçiler, güzel şeylerden yeyin ve yararlı iş yapın. Çünkü ben yaptıklarınızı bilmekteyim.
O ye messengers! Eat of the good things, and do right. Lo! I am Aware of what ye do.
52. Ve işte sizin bu ümmetiniz bir tek ümmettir, ben de sizin Rabbinizim, benden korkun. (dedik).
And lo! this your religion is one religion and I am your Lord, so keep your duty unto Me.
53. Fakat işlerini aralarında parçalayıp, çeşitli Kitaplara ayırdılar. Her parti, kendi yanında bulunanla sevinmektedir.
But they (mankind) have broken their religion among them into sects, each sect rejoicing in its tenets.
54. Bir süreye kadar onları, (daldıkları) gafletleri içinde bırak.
So leave them in their error till a time.
55. Onlar sanıyorlar mı ki kendilerine verdiğimiz mal ve oğullar ile,
Think they that in the wealth and sons wherewith We provide themm
56. Onların iyiliklerine koşuyoruz? Hayır, (bu verdiğimiz dünyâ ni'metleri, onlar için bir imtihandır, fakat onlar) farkında değiller.
We hasten unto them with good things? Nay, but they perceive not.
57. Onlar ki Rablerine saygıdan titrerler.
Lo! those who go in awe for fear of their Lord,
58. Ve onlar ki Rablerinin âyetlerine inanırlar.
And those who believe in the revelations of their Lord,
59. Ve onlar ki Rablerine ortak koşmazlar.
And those who ascribe not partners unto their Lord,
60. Verdiklerini, Rablerinin huzûruna dönecekleri düşüncesiyle kalbleri korkudan ürpererek verirler.
And those who give that which they give with hearts afraid because they are about to return unto their Lord,
61. İşte onlar, hayır işlerine koşarlar ve onlar hayır için önde giderler.
These race for the good things, and they shall win them in the race.
62. Biz, hiç kimseye gücünün üstünde bir şey teklif etmeyiz. Katımızda gerçeği söyleyen bir Kitap vardır. (Herkesin eylemleri onda tesbit edilmiştir), onlara asla haksızlık edilmez.
And We task not any soul beyond its scope, and with Us is a Record which speaketh the truth, and they will not be wronged.
63. Fakat onların kalbleri, bundan gaflet içindedir. Onların bundan başka (birtakım pis) işleri daha var ki, onlar hep o işler için çalışırlar.
Nay, but their hearts are in ignorance of this (Qur'an), and they have other works, besides, which they are doing;
64. Nihâyet varlıklılarını azâb ile yakaladığımız zaman, hemen feryâda başlarlar.
Till when We grasp their luxurious ones with the punishment, behold! they supplicate.
65. "Bugün artık feryâdetmeyin, bize karşı size yardım olunmaz (kimse sizi bizim azâbımızdan kurtaramaz).
Supplicate not this day! Assuredly ye will not be helped by Us."
66. "Âyetlerim size okunuyordu da siz arkanıza dönüyordunuz.
My revelations were recited unto you, but ye used to turn back on your heels,"
67. Âyetlerime karşı kibirlenerek geceleyin (Ka'be'nin çevresinde toplanıp) saçmalıyordunuz.
In scorn thereof. Nightly did ye rave together.
68. Onlar o sözü (Kur'ân'ı) iyice düşünmediler mi, yoksa onlara, ilk atalarına gelmeyen bir şey (bir elçi ve Kitap) geldi diye mi (böyle davranıyorlar)?
Have they not pondered the Word, or hath that come unto them which came not unto their fathers of old?
69. Yoksa elçilerini tanımadıkları (onun doğruluğunu, dürüstlüğünü bilmedikleri) için mi onu inkâr ediyorlar?
Or know they not their messenger, and so reject him?
70. Yoksa "Onda bir delilik var" mı diyorlar? Hayır, o kendilerine hakkı getirdi, fakat çokları haktan hoşlanmıyorlar.
Or say they: There is a madness in him? Nay, but he bringeth them the Truth; and most of them are haters of the Truth.
71. Eğer hak, onların keyiflerine uysaydı, gökler, yer ve bunların içinde bulunan kimseler bozulur, giderdi. Biz onlara Zikir'lerini getirdik fakat onlar, Zikirlerinden yüz çeviriyorlar.
And if the Truth had followed their desires, verily the heavens and the earth and whosoever is therein had been corrupted. Nay, We have brought them their Reminder, but from their Reminder they now turn away.
72. Yoksa sen onlardan bir vergi mi istiyorsun (da onun için mi hakkı kabul etmiyorlar)? Rabbinin vergisi daha hayırlıdır. O, rızık verenlerin en iyisidir.
Or dost thou ask of them (O Muhammad) any tribute? But the bounty of thy Lord is better, for He is best of all who make provision.
73. Sen onları doğru bir yola çağırıyorsun.
And lo! thou summonest them indeed unto a right path.
74. Ama âhirete inanmayanlar yoldan sapıyorlar.
And lo! those who believe not in the Hereafter are indeed astray from the path.
75. Biz onlara acıyıp da başlarındaki sıkıntıyı açsaydık, yine azgınlıklarında bocalamağa devam ederlerdi.
Though We had mercy on them and relieved them of the harm afflicting them, they still would wander blindly on in their contumacy.
76. Andolsun biz onları azâb ile yakaladık, ama yine Rabblerine boyun eğmediler, O'na yalvarmıyorlar.
Already have We grasped them with punishment, but they humble not themselves unto their Lord, nor do they pray,
77. Nihâyet üzerlerine şiddetli bir azâb kapısı açtığımız zaman, derhal O'nun içinde şaşkın ve umutsuz kalırlar.
Until, when We open for them the gate of extreme punishment, behold! they are aghast thereat.
78. O'dur ki, sizin için o kulağı, o gözleri ve gönülleri inşâ etti. Ne kadar az şükrediyorsunuz!
He it is Who hath created for you ears and eyes and hearts. Small thanks give ye!
79. O'dur ki, sizi yeryüzünde yaratıp yaydı ve O'na götürüleceksiniz.
And He it is Who hath sown you broadcast in the earth, and unto Him ye will be gathered.
80. O'dur ki yaşatıyor, öldürüyor. Gecenin ve gündüzün değişmesi O'nun(eseri)dir. Aklınızı kullanmıyor musunuz?
And He it is Who giveth life and causeth death, and His is the difference of night and day. Have ye then no sense?
81. Hayır, onlar da evvelkilerin dedikleri gibi dediler:
Nay, but they say the like of that which said the men of old;
82. Öldüğümüz, toprak ve kemik haline geldiğimiz zaman mı, biz mi diriltileceğiz? dediler.
They say: When we are dead and have become (mere) dust and bones, shall we then, forsooth, be raised again?
83. Andolsun bu tehdid bize de bizden önce atalarımıza da yapıldı. Bu, evvelkilerin masallarından başka bir şey değildir.
We were already promised this, we and our forefathers. Lo! this is naught but fables of the men of old.
84. De ki: "Biliyorsanız dünyâ ve içinde bulunanlar kimindir?"
Say: Unto Whom (belongeth) the earth and whosoever is therein, if ye have knowledge?
85. Allâh'ındır diyecekler. "O halde düşün(üp, ilk kez yaratanın, ikinci defa yine yaratılabileceğini anla)mıyor musunuz?" de.
They will say: Unto Allah. Say: Will ye not then remember?
86. Yedi göğün Rabbi ve büyük Arş'ın Rabbi kimdir? de.
Say: Who is Lord of the seven heavens, and Lord of the Tremendous Throne?
87. Bunlar Allâh'ındır diyecekler. "O halde korunmuyor musunuz?" de.
They will say: Unto Allah (all that belongeth). Say: Will ye not then keep duty (unto Him)?
88. Biliyorsanız (söyleyin) her şeyin melekûtu (mülkü ve yönetimi) elinde olan, koruyup kollayan, fakat kendisi korunup kollan(maya muhtaç ol)mayan kimdir? de.
Say: In Whose hand is the dominion over all things and He protecteth, while against Him there is no protection, if ye have knowledge?
89. (Her şeyin yönetimi) Allah'a âittir diyecekler. "O halde nasıl büyüleniyorsunuz?" de.
They will say: Unto Allah (all that belongeth). Say: How then are ye bewitched?
90. Doğrusu biz, onlara hakkı getirdik, (bizim söylediklerimiz gerçektir), onlarsa yalancıdırlar.
Nay, but We have brought them the Truth, and lo! they are liars.
91. Allâh çocuk edinmemiştir. O'nunla beraber hiçbir tanrı yoktur. Öyle olsaydı her tanrı, kendi yarattığını götürürdü ve onlardan biri diğerine üstün gelmeğe çalışırdı. Allâh, onların tanımlamalarından uzaktır.
Allah hath not chosen any son, nor is there any God along with Him; else would each God have assuredly championed that which he created, and some of them would assuredly have overcome others. Glorified be Allah above all that they allege.
92. (O), görünmeyeni ve görüneni bilir; onların ortak koştukları şeylerden yücedir.
Knower of the invisible and the visible! and exalted be He over all that they ascribe as partners (unto Him)!
93. De ki: "Rabbim, eğer onların tehdidedildikleri şeyi mutlaka bana göstereceksen (ben sağ iken onları cezâlandıracaksan),"
Say: My Lord! If Thou shouldst show me that which they are promised,
94. Rabbim, beni şu zâlim kavmin içinde bırakma!
My Lord! then set me not among the wrong-doing folk.
95. Biz, onları tehdidettiğimiz şeyi sana göstermeğe elbette kâdiriz (onları cezâlandıracağız ve sen bunu göreceksin).
And verily We are Able to show thee that which We have promised them.
96. Kötülüğü en güzel şeyle sav. Biz onların (seni) nasıl vasıflandıracaklarını biliyoruz.
Repel evil with that which is better. We are Best Aware of that which they allege.
97. Ve de ki: "Rabbim, şeytânların dürtüklemelerinden sana sığınırım."
And say: My Lord! I seek refuge in Thee from suggestions of the evil ones,
98. Ve onların yanıma uğramalarından sana sığınırım Rabbim.
And I seek refuge in Thee, my Lord, lest they be present with me,
99. Nihâyet onlardan birine ölüm geldiği zaman: "Rabbim, der, beni geri döndürünüz!"
Until, when death cometh unto one of them, he saith: My Lord! Send me back,
100. Ki terk ettiğim dünyâda yararlı bir iş yapayım. Hayır, bu onun söylediği bir sözdür. Önlerinde tâ diriltilecekleri güne kadar bir berzah vardır.
That I may do right in that which I have left behind! But nay! It is but a word that he speaketh; and behind them is a barrier until the day when they are raised.
101. Sûr'a üflendiği zaman, artık o gün aralarında soylar yoktur ve (insanlar, birbirlerine soylarını) sormazlar.
And when the Trumpet is blown there will be no kinship among them that day, nor will they ask of one another.
102. Kimlerin (eylemlerinin) tartıları ağır gelirse, işte onlar kurtuluşa erenlerdir.
Then those whose scales are heavy, they are the successful.
103. Kimlerin tartıları hafif gelirse, işte onlar da kendilerini ziyana sokanlar, cehennemde sürekli kalanlardır.
And those whose scales are light are those who lose their souls, in hell abiding.
104. (Orada onların) yüzlerini ateş yalar. Öyle ki (ateşin) içinde (dehşetten dudakları gerilir de) dişleri açıkta kalır.
The fire burneth their faces, and they are glum therein.
105. Âyetlerim size okunurdu da siz onları yalanlardınız değil mi?
(It will be said): Were not My revelations recited unto you, and then ye used to deny them?
106. Rabbimiz, dediler, bahtsızlığımız bizi yendi. Biz sapık bir topluluk olduk.
They will say: Our Lord! Our evil fortune conquered us, and we were erring folk.
107. Rabbimiz, bizi bundan çıkar. Eğer bir daha (yaptığımız kötü işlere) dönersek artık biz gerçekten zâlimleriz.
Our Lord! Oh, bring us forth from hence! If we return (to evil) then indeed we shall be wrong-doers.
108. Buyurdu ki: "Sinin orada, bana bir şey söylemeyin!"
He saith: Begone therein, and speak not unto Me.
109. Zira kullarımdan bir zümre: 'Rabbimiz inandık, bizi bağışla, bize acı, sen acıyanların en hayırlısısın' dedikleri için
Lo! there was a party of My slaves who said: Our Lord! We believe, therefore forgive us and have mercy on us for Thou art best of all who show mercy;
110. Siz onlarla alay ettiniz, (sürekli onlarla uğraştığınız için onlar) size beni anmayı unutturdular. Siz dâimâ onlara gülüyordunuz.
But ye chose them from a laughing-stock until they caused you to forget remembrance of Me, while ye laughed at them.
111. Bugün ben, onlara sabretmelerinin karşılığını verdim; onlar (evet) işte kurtulup murâda erenler onlardır.
Lo! I have rewarded them this day forasmuch as they were steadfast; and they verily are the triumphant.
112. Ve buyurdu: "Yer yüzünde yıllar sayısınca ne kadar kaldınız?"
He will say: How long tarried ye in the earth, counting by years?
113. (Herhalde) Bir gün, yahut günün bir kısmı kadar kaldık; sayanlara sor, dediler.
They will say: We tarried but a day or part of a day. Ask of those who keep count!
114. Buyurdu ki: "Sadece az bir zaman kaldınız, keşke bilseydiniz!"
He will say: Ye tarried but a little if ye only knew.
115. Bizim sizi boş yere, bir oyun ve eğlence olarak yarattığımızı ve sizin bize döndürülüp getirilmeyeceğinizi mi sandınız?
Deemed ye then that We had created you for naught, and that ye would not be returned unto Us?
116. Hak pâdişah olan Allâh, pek yücedir. O'ndan başka tanrı yoktur. O, Kerim Arş'ın sâhibidir.
Now Allah be exalted, the True King! There is no God save Him, the Lord of the Throne of Grace.
117. Kim Allâh ile beraber, varlığını kanıtlayacak hiçbir delil bulunmayan bir tanrıya taparsa, onun hesabı, Rabbinin yanındadır (onu Allâh cezâlandırır) çünkü kâfirler iflâh olmazlar.
He who crieth unto any other god along with Allah hath no proof thereof. His reckoning is only with his Lord. Lo! disbelievers will not be successful.
118. De ki: "Rabbim, bağışla, acı, sen acıyanların en hayırlısısın."
And (O Muhammad) say: My Lord! Forgive and have mercy, for Thou art best of all who show mercy.

Toplam 118 Ayet.
 






 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder