|
1. |
Eksiklikten uzaktır O (Allâh) ki
gecenin bir vaktinde kulunu, âyetlerimizden bir bölümünü, kendisine göstermemiz
için, Mescid-i Harâm'dan, çevresini bereketli kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya
yürüttü. Gerçekten O, işitendir, görendir. |
Glorified be He Who carried His
servant by night from the Inviolable Place of Worship to the Far Distant Place
of Worship the neighbourhood whereof We have blessed, that We might show him of
Our tokens! Lo! He, only He, is the Hearer, the Seer. |
|
2. |
Biz Mûsâ'ya Kitabı verdik ve onu
İsrâil oğullarına "Benden başka bir vekil tutmayın!" diye bir kılavuz
yaptık. |
We gave unto Moses the
Scripture, and We appointed it a guidance for the Children of Israel, saying:
Choose no guardian beside Me. |
|
3. |
Ey Nûh ile beraber (gemide)
taşıdıklarımızın çocukları, doğrusu o (Nûh), çok şükreden bir kuldu. (Siz de
atanız gibi olun.) |
(They were) the seed of those
whom We carried (in the ship) along with Noah. Lo! he was a grateful
slave. |
|
4. |
Kitapta İsrâil oğullarına şu hükmü
verdik: "Siz o ülkede iki kez bozgunculuk yapacaksınız ve çok böbürleneceksiniz
(zorbalık edeceksiniz)! |
And We decreed for the Children
of Israel in the Scripture: Ye verily will work corruption in the earth twice,
and ye will become great tyrants. |
|
5. |
Birincisinin zamanı gelince
üzerinize çok güçlü kullarımızı gönderdik, evlerin aralarına girip (sizi)
araştırdılar. Bu, yapılması gereken bir va'd idi. |
So when the time for the first
of the two came, We roused against you slaves of Ours of great might who ravaged
(your) country, and it was a threat performed. |
|
6. |
Sonra tekrar size, onları yenme
imkânı verdik ve sizi mallarla, oğullarla destekledik ve savaşçılarınızı
çoğalttık. |
Then We gave you once again
your turn against them, and We aided you with wealth and children and made you
more in soldiery, |
|
7. |
İyilik ederseniz, kendinize iyilik
etmiş olursunuz. Kötülük ederseniz, o da kendi aleyhinizedir. Son
taşkınlığınızın zamanı gelince (yine öyle kullar göndeririz) ki, yüzlerinizi
kötü duruma soksunlar (üzüntüden suratlarınızın asılmasına sebeb olsunlar) ve
ilk kez girdikleri gibi yine Mescid'e (Kudüs'e) girsinler ve ele geçirdiklerini
mahvetsinler. |
(Saying): If ye do good, ye do
good for your own souls, and if ye do evil, it is for them (in like manner). So,
when the time for the second (of the judgements) came (We roused against you
others of Our slaves) to ravage you, and to enter the Temple even as they
entered it the first time, and to lay waste all that they conquered with an
utter wasting. |
|
8. |
(Bundan sonra) Belki Rabbiniz size
acır, ama siz (bozgunculuk yapmaya) dönerseniz, biz de (sizi cezâlandırmağa)
döneriz. Cehennemi, kâfirler için kuşatıcı (bir zindan) yapmışızdır! |
It may be that your Lord will
have mercy on you, but if ye repeat (the crime) We shall repeat (the
punishment), and We have appointed hell a dungeon for the
disbelievers. |
|
9. |
Gerçekten bu Kur'ân da en doğru
yola iletir ve iyi işler yapan mü'minlere, kendileri için büyük bir ecir
olduğunu müjdeler. |
Lo! this Qur'an guideth unto
that which is straightest, and giveth tidings unto the believers who do good
works that theirs will be a great reward. |
|
10. |
Âhirete inanmayanlara da acı bir
azâb hazırlamışızdır. |
And that those who believe not
in the Hereafter, for them We have prepared a painful doom. |
|
11. |
İnsan, hayra du'â eder gibi, şerre
du'â etmekte(hayrı ister gibi şerri istemekte)dir. İnsan pek
acelecidir. |
Man prayeth for evil as he
prayeth for good; for man was ever hasty. |
|
12. |
Biz gece ve gündüzü, (kudretimizi
gösteren) iki âyet yaptık. Gece âyetini sildik, gündüz âyetini aydınlatıcı
yaptık ki hem Rabbinizin lutfunu arayasınız ve hem de yılların sayısını ve
hesabı bilesiniz. Biz her şeyi açık açık anlattık. |
And We appoint the night and
the day two portents. Then We make dark the portent of the night, and We make
the portent of the day sight-giving, that ye may seek bounty from your Lord, and
that ye may know the computation of the years, and the reckoning; and everything
have We expounded with a clear expounding. |
|
13. |
Her insanın tâir(kuş)ini boynuna
bağladık, kıyâmet günü onun için, açılmış olarak bulacağı bir Kitâp
çıkarırız: |
And every man's augury have We
fastened to his own neck, and We shall bring forth for him on the Day of
Resurrection a book which he will find wide open. |
|
14. |
Kitabını oku, bugün nefsin sana
hesapçı olarak yeter! (deriz). |
(And it will be said unto him):
Read thy book. Thy soul sufficeth as reckoner against thee this
day. |
|
15. |
Kim yola gelirse kendisi için yola
gelmiş olur, kim de saparsa kendi aleyhine sapar. Hiçbir günâhkâr, başkasının
günâh yükünü taşımaz. Biz elçi göndermedikçe azâb edecek değiliz. |
Whosoever goeth right, it is
only for (the good of) his own soul that he goeth right, and whosoever erreth,
erreth only to its hurt. No laden soul can bear another's load. We never punish
until We have sent a messenger. |
|
16. |
Biz bir kenti helâk etmek
istediğimiz zaman onun varlıklılarına emrederiz, orada kötü işler yaparlar,
böylece o ülkeye (azâb) karâr(ı) gerekli olur, biz de orayı darmadağın
ederiz. |
And when We would destroy a
township We send commandment to its folk who live at ease, and afterward they
commit abomination therein, and so the Word (of doom) hath effect for it, and We
annihilate it with complete annihilation. |
|
17. |
Nitekim Nûh'dan sonra nice
kuşakları helâk ettik. Kullarının günâhlarını haber alıcı, görücü olarak Rabbin
yeter. |
How many generations have We
destroyed since Noah! And Allah sufficeth as Knower and Beholder of the sins of
His slaves. |
|
18. |
Kim bu aceleci(dünyâ)yı isterse,
orada ona, (evet) istediğimiz kimseye hemen çabucak dilediğimiz kadar veririz;
ama sonra yerini cehennem yaparız! Kınanmış ve kovulmuş olarak oraya
girer. |
Whoso desireth that (life)
which hasteneth away, We hasten for him therein that We will for whom We please.
And afterward We have appointed for him hell; he will endure the heat thereof,
condemned, rejected. |
|
19. |
Kim de âhireti ister ve inanarak
ona yaraşır biçimde çalışırsa, öylelerinin çalışmalarının karşılığı
verilir. |
And whoso desireth the
Hereafter and striveth for it with the effort necessary, being a believer; for
such, their effort findeth favour (with their Lord). |
|
20. |
Hepsine onlara da, onlara da
(dünyâyı isteyenlere de, âhireti isteyenlere de, mü'minlere de, kâfirlere de)
Rabbinin vergisiden uzatırız. Rabbinin vergisi kesilmez. |
Each do We supply, both these
and those, from the bounty of thy Lord. And the bounty of thy Lord can never be
walled up. |
|
21. |
Bak, (rızık bakımından) nasıl
onların kimini kiminden üstün yaptık. Elbette âhiret, dereceler bakımından da
daha büyük, üstünlük bakımından da daha büyüktür. |
See how We prefer one above
another, and verily the Hereafter will be greater in degrees and greater in
preferment. |
|
22. |
Allâh ile beraber başka bir tanrı
edinme, sonra kınanmış ve yalnız başına bırakılmış olarak oturup
kalırsın! |
Set not up with Allah any other
god (O man) lest thou sit down reproved, forsaken. |
|
23. |
Rabbin, yalnız kendisine tapmanızı
ve anaya babaya, iyilik etmenizi emretti. İkisinden birisi, yahut her ikisi,
senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşır(ihtiyarlık zamanlarında senin yanında
kalırlar)sa sakın onlara "Öf!" deme, onları azarlama! Onlara güzel söz
söyle. |
Thy Lord hath decreed, that ye
worship none save Him, and (that ye show) kindness to parents. If one of them or
both of them attain to old age with thee, say not "Fie" unto them nor repulse
them, but speak unto them a gracious word. |
|
24. |
Onlara acımadan dolayı, küçülme
kanadını indir, (onlara karşı alçak gönüllü ol) ve: "Ey (her varlığı terbiye
edip yetiştiren) Rabbim! Bunlar, beni küçükken nasıl (acıyıp) yetiştirdilerse
sen de bunlara (öyle) acı!" de. |
And lower unto them the wing of
submission through mercy, and say: My Lord! Have mercy on them both as they did
care for me when I was little. |
|
25. |
Rabbiniz içlerinizdekini daha iyi
bilir. Eğer siz iyi kişiler olursanız şüphesiz O, tevbe edenleri
bağışlayandır. |
Your Lord is Best Aware of what
is in your minds. If ye are righteous, then lo! He was ever Forgiving unto those
who turn (unto Him). |
|
26. |
Akrabâya, yoksula ve yolcuya
hakkını ver, fakat saçıp savurma. |
Give the kinsman his due, and
the needy, and the wayfarer, and squander not (thy wealth) in
wantonness. |
|
27. |
Çünkü savurganlar, şeytânların
kardeşleri olmuşlardır. Şeytân ise Rabbine karşı çok nankördür! |
Lo! the squanderers were ever
brothers of the devils, and the devil was ever an ingrate to his
Lord. |
|
28. |
Eğer (elin dar olduğu için)
Rabbinden umduğun bir rahmeti bekleyerek onlardan yüz çevirecek, (onlara birşey
vermeyecek) olursan, bari onlara yumuşak söz söyle. |
But if thou turn away from
them, seeking mercy from thy Lord, for which thou hopest, then speak unto them a
reasonable word. |
|
29. |
El(ler)ini boynuna bağlanmış yapma,
tamamen de açma, sonra kınanır, hasret içinde kalırsın. |
And let not thy hand be chained
to thy neck nor open it with a complete opening, lest thou sit down rebuked,
denuded. |
|
30. |
Rabbin dilediğine rızkı açar (bol
bol verir, dilediğine) kısar. Çünkü O, kulları(nın hâli)ni bilir,
görür. |
Lo! thy Lord enlargeth the
provision for whom He will, and straiteneth (it for whom He will). Lo, He was
ever Knower, Seer of His slaves. |
|
31. |
Fakirlik korkusuyla çocuklarınızı
öldürmeyin. Onları da sizi de biz besliyoruz. Onları öldürmek, büyük
günâhtır. |
Slay not your children, fearing
a fall to poverty. We shall provide for them and for you. Lo! the slaying of
them is great sin. |
|
32. |
Zinâya yaklaşmayın, çünkü o, açık
bir kötülüktür, çok kötü bir yoldur! |
And come not near unto
adultery. Lo! it is an abomination and an evil way. |
|
33. |
Allâh'ın harâm kıldığı canı haksız
yere öldürmeyin. Kim haksızlıkla öldürülürse, onun velisi(olan mirâsçısı)na
yetki vermişizdir (öldürülenin hakkını arar. Fakat o da) öldürmede aşırı
gitmesin. Çünkü kendisine yardım edilmiş(yetki verilmiş)tir. |
And slay not the life which
Allah hath forbidden save with right. Whoso is slain wrongfully, We have given
power unto his heir, but let him not commit excess in slaying. Lo! he will be
helped. |
|
34. |
Yetimin malına yaklaşmayın, ancak
erginlik çağına erişinceye kadar en güzel bir tarzda (onun malını kullanıp
geliştirebilirsiniz). Ahdi de yerine getirin, çünkü ahd'den
sorulacaktır. |
Come not near the wealth of the
orphan save with that which is better till he come to strength; and keep the
covenant. Lo! of the covenant it will be asked. |
|
35. |
Ölçtüğünüz zaman ölçüyü tam yapın,
doğru terazi ile tartın. Bu daha iyidir, sonuç bakımından da daha
güzeldir. |
Fill the measure when ye
measure, and weigh with a right balance; that is meet, and better in the
end. |
|
36. |
Bilmediğin bir şeyin ardına düşme,
çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi o(yaptığı)ndan sorumludur. |
(O man), follow not that
whereof thou hast no knowledge. Lo! the hearing and the sight and the heart - of
each of these it will be asked. |
|
37. |
Yeryüzünde kabara kabara yürüme.
Çünkü sen yeri yırtamazsın, boyca da dağlara erişemezsin! |
And walk not in the earth
exultant. Lo! thou canst not rend the earth, nor canst thou stretch to the
height of the hills. |
|
38. |
Bunlar("Allâh ile beraber başka
tanrı edinme!" âyetinden itibaren sayılan fiiler)in hepsi, kötü olan, Rabbinin
katında hoş görülmeyen şeylerdir. |
The evil of all that is hateful
in the sight of thy Lord. |
|
39. |
Şunlar, Rabbinin, Hikmet'ten sana
vahyettiği(emirleri)ndendir. Allâh ile berebar başka tanrı edinme, sonra
kınanmış, (Allâh'ın rahmetinden) uzaklaştırılmış olarak cehenneme
atılırsın. |
This is (part) of that wisdom
wherewith thy Lord hath inspired thee (O Muhammad). And set not up with Allah
any other god, lest thou be cast into hell, reproved,
abandoned. |
|
40. |
Rabbiniz, oğulları size seçti de
kendisine meleklerden kadınlar mı edindi? Gerçekten siz büyük (çok tehlikeli)
bir söz söylüyorsunuz! |
Hath your Lord then
distinguished you (O men of Mecca) by giving you sons, and hath chosen for
Himself females from among the angels? Lo! verily ye speak an awful
word! |
|
41. |
Biz Kur'ân'da sözü türlü biçimlerde
anlattık ki, düşünüp anlasınlar. Fakat bu, onların sadece kaçışlarını
artırıyor. |
We verily have displayed (Our
warnings) in this Qur'an that they may take heed, but it increaseth them in
naught save aversion. |
|
42. |
De ki: "Eğer dedikleri gibi O'nunla
beraber (başka) tanrılar olsaydı o zaman onlar da Arşın sâhibine gitmenin yolunu
ararlardı. |
Say (O Muhammad, to the
disbelievers): If there were other gods along with Him, as they say, then had
they sought a way against the Lord of the Throne. |
|
43. |
Hâşâ, O, onların dediklerinden çok
yücedir, uludur. |
Glorified is He, and High
Exalted above what they say! |
|
44. |
Yedi gök, arz ve bunların içinde
bulunanlar, O'nu tesbih ederler. O'nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur,
ama siz onların tesbihlerini anlamazsınız. O, halimdir, çok
bağışlayandır. |
The seven heavens and the earth
and all that is therein praise Him, and there is not a thing but hymneth His
praise; but ye understand not their praise. Lo! He is ever Clement,
Forgiving. |
|
45. |
Kur'ân okuduğun zaman seninle,
âhirete inanmayanların arasına gizli bir perde çekeriz. |
And when thou recitest the
Qur'an We place between thee and those who believe not in the Hereafter a hidden
barrier; |
|
46. |
Kablerine -onu anlamalarına engel
olacak- kabuklar, kulaklarına da bir ağırlık koyarız. Kur'ân'da yalnız Rabbini
andığın zaman (tek Tanrı inancından hoşlanmadıkları için) arkalarına dönüp
kaçarlar. |
And We place upon their hearts
veils lest they should understand it, and in their ears a deafness; and when
thou makest mention of thy Lord alone in the Qur'an, they turn their backs in
aversion. |
|
47. |
Biz onların, seni dinlerken ne
sebeple dinlediklerini, kendi aralarında gizli konuşurlarken de o zâlimlerin:
"Siz büyülenmiş bir adamdan başkasına uymuyorsunuz!" dediklerini gâyet iyi
biliyoruz. |
We are Best Aware of what they
wish to hear when they give ear to thee and when they take secret counsel, when
the evil-doers say: Ye follow but a man bewitched. |
|
48. |
Bak, nasıl misaller verdiler (seni
şâ'ire, büyücüye, kâhine ve mecnuna benzettiler) de şaştılar. Artık bir daha
yolu bulamazlar. |
See what similitudes they coin
for thee, and thus are all astray, and cannot find a road! |
|
49. |
Dediler ki: "Biz kemikler haline
geldikten, ufalanıp toprak olduktan sonra mı sâhiden biz mi yeni bir yaratılışla
diriltileceğiz?" |
And they say: When we are bones
and fragments, shall we, forsooth, be raised up as a new
creation? |
|
50. |
De ki: "İster taş olun, ister
demir," |
Say: Be ye stones or
ironn |
51. |
İster gönlünüzde büyüyen, (aklınıza
tuhaf gelen) herhangi bir yaratık, (ne olursanız olun, Allâh sizi mutlaka
diriltecektir). Bizi kim tekrar (hayâta) döndürebilir?" diyecekler. "Sizi ilk
defa yaratan (döndürür)" de. Sana alaylı alaylı başlarını sallayacaklar ve: "Ne
zaman o?" diyecekler. "Pek yakın olabilir" de. |
Or some created thing that is
yet greater in your thoughts! Then they will say: Who shall bring us back (to
life)? Say: He Who created you at the first. Then will they shake their heads at
thee, and say: When will it be? Say: It will perhaps be soon; |
|
52. |
Sizi çağıracağı gün O'na hamdederek
çağrısına uyarsınız (dirilip kalkarsınız) ve (dünyâda) pek az kaldığınızı
sanırsınız. |
A day when He will call you and
ye will answer with His praise, and ye will think that ye have tarried but a
little while. |
|
53. |
Kullarıma söyle: En güzel sözü
söylesinler (puta tapanlara sert davranmasınlar). Çünkü şeytân aralarına girer
(onları tartışmaya ve kavgaya dürtükler). Doğrusu şeytân, insanın apaçık
düşmanıdır. |
Tell My bondmen to speak that
which is kindlier. Lo! the devil soweth discord among them. Lo! the devil is for
man an open foe. |
|
54. |
Rabbiniz sizi daha iyi bilir.
Dilerse size acır, dilerse size azâbeder. Biz seni, onların üzerine vekil
göndermedik. |
Your Lord is Best Aware of you.
If He will, He will have mercy on you, or if He will, He will punish you. We
have not sent thee (O Muhammad) as a warden over them. |
|
55. |
Rabbin, göklerde ve yerde olan
kimseleri daha iyi bilir (O, peygamber olmağa kimi lâyık görürse onu seçer).
Andolsun ki biz, peygamberlerin kimini kimine üstün kıldık, Dâvûd'a da Zebûr'u
verdik. |
And thy Lord is Best Aware of
all who are in the heavens and the earth. And We preferred some of the Prophets
above others, and unto David We gave the Psalms. |
|
56. |
De ki: "O'ndan başka (tanrı
olduğunu) sandığınız şeylere yalvarın; onlar ne sizden sıkıntıyı
kaldırabilirler, ne de (onu) başka bir yana çevirebilirler. |
Say: Cry unto those (saints and
angels) whom ye assume (to be gods) beside Him, yet they have no power to rid
you of misfortune nor to change. |
|
57. |
O yalvardıkları da, onların
(Allah'a) en yakın olan(lar)ı da Rablerine yaklaşmak için vesile ararlar; O'nun
merhametini umarlar, azâbından korkarlar. Çünkü Rabbinin azâbı, cidden
korkunçtur. |
Those unto whom they cry seek
the way of approach to their Lord, which of them shall be the nearest; they hope
for His mercy and they fear His doom. Lo! the doom of thy Lord is to be
shunned. |
|
58. |
Hiçbir kent yoktur ki biz, kıyâmet
gününden öne onu yok edecek, yahut ona şiddetli bir şekilde azâbedecek
olmayalım. Bu, Kitapta yazılmıştır. |
There is not a township but We
shall destroy it ere the Day of Resurrection, or punish it with dire punishment.
That is set forth in the Book (of Our decrees). |
|
59. |
Bizi âyetler (mu'cizeler)
göndermekten alıkoyan şey, evvelkilerin, (onları) yalanlamış olmasıdır.
Semûd(kavmin)e açık bir mu'cize olarak dişi deveyi verdik, o zulmetmelerine
sebeb oldu (deveyi boğazlayarak kedilerine yazık etmiş oldular). Biz
mu'cizeleri, yalnız korkutmak için göndeririz. |
Naught hindereth Us from
sending portents save that the folk of old denied them. And We gave Thamud the
she-camel - a clear portent - but they did wrong in respect of her. We send not
portents save to warn. |
|
60. |
Bir zaman sana: "Rabbin insanları
kuşatmıştır, (suçluları cezalandırmak üzeredir)" demiştik. Sana gösterdiğimiz
rü'yâyı ve Kur'ân'da la'netlenmiş ağacı, insanları(n imanını) sınama (aracı)
yaptık. Biz onları (çeşitli biçimlerde) korkutuyoruz. Fakat korkutmamız onların
azgınlıklarını daha da artırmaktan başka bir katkı yapmıyor |
And (it was a warning) when We
told thee: Lo! thy Lord encompasseth mankind, and We appointed the vision which
We showed thee as an ordeal for mankind, and (likewise) the Accursed Tree in the
Qur'an. We warn them, but it increaseth them in naught save gross
impiety. |
|
61. |
Bir zaman meleklere: "Âdem'e secde
edin!" demiştik. Secde ettiler, yalnız İblis etmedi: "Ben çamur olarak
yarattığın kimseye secde eder miyim? dedi. |
And when We said unto the
angels: Fall down prostrate before Adam and they fell prostrate all save Ibis,
he said: Shall I fall prostrate before that which Thou hast created of
clay? |
|
62. |
Şu benden üstün yaptığını gördün mü
(nesi var onun ki onu benden üstün kıldın)? Andolsun, eğer beni kıyâmet gününe
kadar ertelersen, onun zürriyetini, pek azı hariç kökünden koparıp
sürükleyeceğim! dedi. |
He said: Seest Thou this
(creature) whom Thou hast honoured above me, if Thou give me grace until the Day
of Resurrection I verily will seize his seed, save but a few. |
|
63. |
(Allâh) "(defol) git, dedi,
onlardan kim sana uyarsa cezânız cehennemdir, mükemmel bir cezâ
(size)!" |
He said: Go, and whosoever of
them followeth thee lo! hell will be your payment, ample
payment. |
|
64. |
Onlardan gücünün yettiğini sesinle
yerinden oynat; atlıların ve yayalarınla onların üzerine yaygarayı bas; mallarda
ve evlâdlarda onlara ortak ol; onlara (çeşitli) va'dler yap (va'dlerinle onları
oyala); şeytân, onlara aldatmadan başka bir şey va'detmez-. |
And excite any of them whom
thou canst with thy voice, and urge thy horse and foot against them, and be a
partner in their wealth and children, and promise them. Satan promiseth them
only to deceive. |
|
65. |
Benim (gerçek) kullarım(a gelince)
senin onlar(ı kandırmağ)a gücün yetmez! vekil olarak Rabbin yeter. |
Lo! My (faithful) bondmen -
over them thou hast no power, and thy Lord sufficeth as (their)
guardian. |
|
66. |
(Ey insanlar), Rabbiniz O'dur ki
lutfundan (payınızı) aramanız için size gemileri denizde yürütür. Doğrsu O, size
çok acır. |
(O mankind), your Lord is He
Who driveth for you the ship upon the sea that ye may seek of His bounty. Lo! He
is ever Merciful toward you. |
|
67. |
Denizde size bir sıkıntı (boğulma
korkusu) dokunduğu zaman O'ndan başka bütün yalvardıklarınız kaybolur (artık o
zaman, Allah'tan başka kimseden yardım istemezsiniz. Çünkü O'ndan başka sizi
kurtaracak kimse yoktur). Fakat (O) sizi kurtarıp karaya çıkarınca yine (Allâh'ı
bir tanımaktan) yüz çevirirsiniz. Gerçekten insan nankördür. |
And when harm toucheth you upon
the sea, all unto whom ye cry (for succour) fail save Him (alone), but when He
bringeth you safe to land, ye turn away, for man was ever
thankless. |
|
68. |
(Allâh'ın) Karayı ters çevirip sizi
batırmayacağından, yahut üzerinize taşlar savuran bir kasırga göndermeyeceğinden
emin misiniz? (Ki bunlar olduktan) Sonra kendinize bir koruyucu
bulamazsınız! |
Feel ye then secure that He
will not cause a slope of the land to engulf you, or send a sand-storm upon you,
and then ye will find that ye have no protector? |
|
69. |
Yoksa O'nun sizi bir kez daha
denize gönderip, üstünüze, kırıp geçiren bir fırtına salarak inkâr ettiğinizden
dolayı sizi boğmayacağından emin misiniz? O zaman bize karşı sizi izleyip
koruyacak birini bulamazsınız! |
Or feel ye secure that He will
not return you to that (plight) a second time, and send against you a hurricane
of wind and drown you for your thanklessness, and then ye will not find therein
that ye have any avenger against Us? |
|
70. |
Andolsun biz, Âdem oğullarına çok
ikrâm ettik: onları karada ve denizde (hayvanlar ve taşıtlar üzerinde) taşıdık.
Onları güzel rızıklarla besledik ve onları yarattıklarımızın bir çoğundan üstün
kıldık. |
Verily We have honoured the
children of Adam. We carry them on the land and the sea, and have made provision
of good things for them, and have preferred them above many of those whom We
created with a marked preferment. |
|
71. |
Her milleti, imâmıyla (eylemlerini
saptayan defteriyle veya izlediği önderiyle) çağırdığımız gün, kimlerin Kitabı
sağından verilirse işte onlar, Kitaplarını okurlar ve en ufak bir haksızlığa
uğratılmazlar. |
On the day when We shall summon
all men with their record, whoso is given his book in his right hand - such will
read their book and they will not be wronged a shred. |
|
72. |
Şu dünyâda kör olan kimse, âhirette
de kördür (dünyâda doğru yolu göremeyen, âhirette de kurtuluş yolunu
göremeyecektir, hattâ onun) yolu daha da sapıktır. |
Whoso is blind here will be
blind in the Hereafter, and yet further from the road. |
|
73. |
Az daha onlar, baskı ile seni, sana
vahyettiğimizden ayırarak ondan başkasını üstümüze atman için kandıracaklardı.
İşte o zaman seni dost edinirlerdi. |
And they indeed strove hard to
beguile thee (Muhammad) away from that wherewith We have inspired thee, that
thou shouldst invent other than it against Us; and then would they have accepted
thee as a friend. |
|
74. |
Eğer biz seni sağlamlaştırmamış
olsaydık, onlara bir parça yanaşacaktın. |
And if We had not made thee
wholly firm thou mightest almost have inclined unto them a
little. |
|
75. |
O takdirde sana hayâtın da, ölümün
de kat kat(azâb)ını taddırırdık. Sonra bize karşı bir yardımcı da
bulamazdın. |
Then had We made thee taste a
double (punishment) of living and a double (punishment) of dying, then hadst
thou found no helper against Us. |
|
76. |
Neredeyse seni yurdundan çıkarmak
için tedirgin edeceklerdi. O takdirde kendileri de senin ardından pek az
kalabilirler. |
And they indeed wished to scare
thee from the land that they might drive thee forth from thence, and then they
would have stayed (there) but a little after thee. |
|
77. |
Senden önce gönderdiğimiz
elçilerimizin de yasası (budur). Bizim yasamızda bir değişiklik
bulamazsın. |
(Such was Our) method in the
case of those whom We sent before thee (to mankind), and thou wilt not find for
Our method aught of power to change. |
|
78. |
Güneşin sarkmasından (aşağı
kaymasından) gecenin kararmasına (yatsı vaktine) kadar namaz kıl ve sabahın
Kur'ân'ın(ı, uzunca Kur'ân okunan sabah namazını) da (unutma). Çünkü sabah
Kur'ân (okuması) görülecek şeydir. |
Establish worship at the going
down of the sun until the dark of night, and (the recital of) the Qur'an at
dawn. Lo! (the recital of) the Qur'an at dawn is ever
witnessed. |
|
79. |
Ayrıca sana özgü olarak gecenin bir
kısmında da Kur'ân oku(yup namaz kıl)mak üzere uyan! Rabbinin seni güzel bir
makama ulaştırması umulur. |
And some part of the night
awake for it, a largess for thee. It may be that thy Lord will raise thee to a
praised estate. |
|
80. |
De ki: "Rabbim, beni doğruluk
girdirişiyle girdir ve beni doğruluk çıkarışiyle çıkar. Bana katından yardımcı
bir güç ver." |
And say: My Lord! Cause me to
come in with a firm incoming and to go out with a firm outgoing. And give me
from Thy presence a sustaining Power. |
|
81. |
De ki: "Hak geldi, bâtıl gitti;
zaten bâtıl yok olmağa mahkûmdur." |
And say: Truth hath come and
falsehood hath vanished away. Lo! falsehood is ever bound to
vanish. |
|
82. |
Biz Kur'ân'dan mü'minlere şifâ ve
rahmet olan şeyler indiriyoruz. Ama bu, zâlimlerin ziyanını artırmaktan başka
bir katkıda bulunmaz. |
And We reveal of the Qur'an
that which is a healing and a mercy for believers though it increase the
evil-doers in naught save ruin. |
|
83. |
İnsana ni'met verdiğimiz zaman, yüz
çevirip yan çizer. Ona bir zarar dokununca da umutsuzluğa düşer. |
And when We make life pleasant
unto man, he turneth away and is averse; and when ill toucheth him he is in
despair. |
|
84. |
De ki: "Herkes kendi karakterine
göre hareket eder. Rabbiniz kimin en doğru yolda olduğunu daha iyi
bilir." |
Say: Each one doth according to
his rule of conduct, and thy Lord is Best Aware of him whose way is
right. |
|
85. |
Sana ruhtan sorarlar. De ki: "Ruh,
Rabbimin emrindendir. Size ilimden pek az bir şey verilmiştir." |
They will ask thee concerning
the Spirit. Say: The Spirit is by command of my Lord, and of knowledge ye have
been vouchsafed but little. |
|
86. |
Andolsun, biz dilesek, sana
vahyettiğimiz(âyetler)i tamamen gideririz; sonra onun (geri alınması) için bize
karşı sana bir yardımcı bulamazsın. |
And if We willed We could
withdraw that which We have revealed unto thee, then wouldst thou find no
guardian for thee against Us in respect thereof. |
|
87. |
Ancak Rabbin sana acıyarak
âyetlerini geri almamaktadır. Çünkü O'nun sana olan lutfu cidden
büyüktür. |
(It is naught) save mercy from
thy Lord. Lo! His kindness unto thee was ever great. |
|
88. |
De ki: "Andolsun eğer insan(lar) ve
cin(ler) bu Kur'ân'ın bir benzerini getirmek üzere toplansalar ve birbirlerine
arka ol(up yardım et)seler yine onun benzerini getiremezler. |
Say: Verily, though mankind and
the Jinn should assemble to produce the like of this Qur'an, they could not
produce the like thereof though they were helpers one of
another. |
|
89. |
Andolsun biz bu Kur'ân'da insanlara
her çeşit misali türlü biçimlerde anlattık, ama insanlardan çoğu inkârda
direttiler. |
And verily We have displayed
for mankind in this Qur'an all kinds of similitudes, but most of mankind refuse
aught save disbelief. |
|
90. |
Dediler ki: "Yerden bize bir göze
fışkırtmadıkça sana inanmayız!" |
And they say: We will not put
faith in thee till thou cause a spring to gush forth from the earth for
us; |
|
91. |
Yahut senin hurmalardan ve
üzümlerden oluşan bir bahçen olmalı, aralarından ırmaklar
fışkırtmalısın! |
Or thou have a garden of
date-palms and grapes, and cause rivers to gush forth therein
abundantly; |
|
92. |
Yahut zannettiğin gibi üzerimize
gökten parçalar düşürmelisin, yahut Allâh'ı ve melekleri karşımıza getirmelisin
(onlar senin doğru söylediğine şâhidlik etmelidirler)! |
Or thou cause the heaven to
fall upon us piecemeal, as thou hast pretended, or bring Allah and the angels as
a warrant; |
|
93. |
Yahut altundan bir evin olmalı, ya
da göğe çıkmalısın. Ama, sen üzerimize, okuyacağımız bir Kitap indirmedikçe
senin sadece göğe çıkmana da inanmayız! De ki: "Rabbimin şânı yücedir. (Böyle
şeyleri yapmak benim işim değildir). Ben, sadece elçi ol(arak gönderil)en bir
insan değil miyim?" |
Thou have a house of gold; or
thou ascend up into heaven, and even then we will put no faith in thine
ascension till thou bring down for us a book that we can read. Say (O Muhammad):
My Lord be glorified! Am I naught save a mortal messenger? |
|
94. |
Zâten kendilerine hidâyet geldiği
zaman insanları doğru yola gelmekten alıkoyan şey, hep: "Allâh, bir insanı elçi
mi gönderdi?" demeleridir. |
And naught prevented mankind
from believing when the guidance came unto them save that they said: Hath Allah
sent a mortal as (His) messenger? |
|
95. |
De ki: "Eğer yer yüzünde uslu uslu
yürüyen melekler olsaydı, elbette onlara gökten bir meleği elçi
gönderirdik." |
Say: If there were in the earth
angels walking secure, We had sent down for them from heaven an angel as
messenger. |
|
96. |
De ki: "Benimle sizin aranızda
şâhid olarak Allâh yeter. O, kulları(nın halleri)ni haber alır,
görür." |
Say: Allah sufficeth for a
witness between me and you Lo! He is Knower, Seer of His
slaves. |
|
97. |
Allâh kime hidâyet ederse, işte
doğru yolu bulan odur. Kimi de sapıklıkta bırakırsa artık onlar için O'ndan
başka veliler bulamazsın. Kıyâmet günü onları, yüzü koyun, kör, dilsiz ve sağır
bir halde süreriz. Varacakları yer cehennemdir. Ateş her dindikçe, onlara çılgın
alevi artırırız. |
And he whom Allah guideth, he
is led aright; while, as for him whom He sendeth astray, for them thou wilt find
no protecting friends beside Him, and We shall assemble them on the Day of
Resurrection on their faces, blind, dumb and deaf; their habitation will be
hell; whenever it abateth, We increase the flame for them. |
|
98. |
İşte cezâları budur. Çünkü onlar,
âyetlerimizi inkâr ettiler ve: "Biz kemikler ve ufalanmış toprak haline
geldikten sonra mı, biz mi yeni bir yaratılışla diriltileceğiz?"
dediler. |
That is their reward because
they disbelieved Our revelations and said: When we are bones and fragments shall
we, forsooth, be raised up as a new creation? |
|
99. |
Görmediler mi ki, gökleri ve yeri
yaratan Allâh, kendilerinin benzerini yaratmağa da kâdirdir? Kendileri için, bir
süre koymuştur, onda hiç şüphe yoktur. Ama zâlimler inkârdan başka bir şey
yapmazlar. |
Have they not seen that Allah
Who created the heavens and the earth is Able to create the like of them, and
hath appointed for them an end whereof there is no doubt? But the wrong-doers
refuse aught save disbelief. |
|
100. |
De ki: "Eğer Rabbimin rahmet
hazinelerine siz sâhip olsaydınız, harcamaktan korkarak tutardınız. Gerçekten
insan çok cimridir! |
Say (unto them): If ye
possessed the treasures of the mercy of my Lord, ye would surely hold them back
for fear of spending, for man was ever grudging. |
101. |
Andolsun biz Mûsâ'ya açık açık
dokuz mu'cize vermiştik. İşte İsrâil oğullarına sor: Mûsâ onlara gelmiş; Fir'avn
ona: "Ey Mûsâ, ben seni büyülenmiş sanıyorum" demişti. |
And verily We gave unto Moses
nine tokens, clear proofs (of Allah's Sovereignty). Do but ask the Children of
Israel how he came unto them, then Pharaoh said unto him: Lo! I deem thee one
bewitched, O Moses. |
|
102. |
Mûsâ dedi ki: "Bunları, ancak
göklerin ve yerin Rabbinin, (benim doğruluğumu belgeleyen) kanıtlar olarak
indirdiğini pekâlâ bildin. Ey Fir'avn, ben de seni mahvolmuş
görüyorum. |
He said: In truth thou knowest
that none sent down these (portents) save the Lord of the heavens and the earth
as proofs, and lo! (for my part) I deem thee lost, O Pharaoh. |
|
103. |
Fir'avn onları o ülkeden sürüp
çıkarmak istedi, biz de onu, yanındakilerle birlikte toptan boğduk. |
And he wished to scare them
from the land, but We drowned him and those with him, all
together. |
|
104. |
Onun ardından İsrâil oğullarına: "O
ülkede oturun, âhiret zamanı gelince hepinizi toplayıp bir araya getireceğiz,"
dedik. |
And We said unto the Children
of Israel after him: Dwell in the land; but when the promise of the Hereafter
cometh to pass we shall bring you as a crowd gathered out of various
nations' |
|
105. |
Biz o(Kur'â)nı hak olarak indirdik
ve o, hak ile inmiştir. Seni de ancak bir müjdeleyici ve uyarıcı olarak
gönderdik. |
With truth have We sent it
down, and with truth hath it descended. And We have sent thee as naught else
save a bearer of good tidings and a warner. |
|
106. |
Onu, insanlara ağır ağır okuman
için, okuma parçalarına ayırdık ve onu azar azar indirdik. |
And (it is) a Qur'an that We
have divided, that thou mayest recite it unto mankind at intervals, and We have
revealed it by (successive) revelation. |
|
107. |
De ki: "Siz ister ona inanın, ister
inanmayın, O, daha önce kendilerine bilgi verilenlere okunduğu zaman onlar,
derhal çeneleri üstüne secdeye kapanırlar." |
Say: Believe therein or believe
not, lo! those who were given knowledge before it, when it is read unto them,
fall down prostrate on their faces, adoring, |
|
108. |
Rabbimizin şânı yücedir, gerçekten
Rabbimizin sözü mutlaka yerine getirilir! derler. |
Saying: Glory to our Lord!
Verily the promise of our Lord must be fulfilled. |
|
109. |
Ağlayarak çeneleri üstüne
kapanırlar ve Kur'ân onların derin saygısını artırır. |
They fall down on their faces,
weeping, and it increaseth humility in them. |
|
110. |
De ki: "İster Allâh diye çağırın,
ister Rahmân diye çağırın. Hangisiyle çağırsanız en güzel isimler O'nundur.
Namazında pek bağırma, pek de sesini gizleme, bu ikisinin arasında bir yol
tut. |
Say (unto mankind): Cry unto
Allah, or cry unto the Beneficent, unto whichsoever ye cry (it is the same). His
are the most beautiful names. And thou (Muhammad), be not loud voiced in thy
worship nor yet silent therein, but follow a way between. |
|
111. |
Çocuk edinmeyen, mülkte ortağı
olmayan, acze düşüp de yardımcıya ihtiyacı bulunmayan Allah'a hamdolsun! de ve
O'nu gereği gibi tekbir et (saygı ve tekbir ile an). |
And say: Praise be to Allah,
Who hath not taken unto Himself a son, and Who hath no partner in the
Sovereignty, nor hath He any protecting friend through dependence. And magnify
Him with all magnificence. |
|
Toplam 111 Ayet.
|
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder