Translate

28 Temmuz 2012 Cumartesi

27 - Neml [ The Ant ]


1. Tâ sin. Şunlar Kur'ân'ın ve apaçık bir Kitabın âyetleridir.
Ta. Sin. These are revelations of the Qur'an and a Scripture that maketh plain;;
2. İnananlara yol gösterici ve müjdedir.
A guidance and good tidings for believerss
3. Onlar ki namazı kılarlar, zekâtı verirler ve âhirete de kesin olarak inanırlar.
Who establish worship and pay the poor-due and are sure of the Hereafter.
4. Âhirete inanmayanların işlerini kendilerine süslemişizdir, onlar körü körüne bocalarlar.
Lo! as for those who believe not in the Hereafter, We have made their works fair-seeming unto them so that they are all astray.
5. Onlar, öyle kimselerdir ki, en kötü azâb kendilerinindir. Ve onlar âhirette de en çok ziyana uğrayanlardır.
Those are they for whom is the worst of punishment, and in the Hereafter they will be the greatest losers.
6. (Ey Muhammed) Sana bu Kur'ân, hüküm ve hikmet sâhibi, (herşeyi) bilen (Allâh) katından verilmektedir.
Lo! as for thee (Muhammad), thou verily receivest the Qur'an from the presence of One Wise, Aware.
7. Mûsâ, âilesine: "Ben bir ateş gördüm (gidip) size ondan bir haber getireyim, yâhut size bir ateş koru getireyim de ısınasınız." demişti.
(Remember) when Moses said unto his household: Lo! I spy afar off a fire; I will bring you tidings thence, or bring to you a borrowed flame that ye may warm yourselves.
8. Oraya gelince (kendisine) seslenildi: "Ateşin içinde bulunan da, çevresinde olan da mübârek kılındı. Âlemlerin Rabbi Allâh, eksikliklerden münezzehtir."
But when he reached it, he was called, saying: Blessed is whosoever is in the fire and whosoever is round about it! And glorified be Allah, the Lord of the Worlds!
9. Ey Mûsâ, gerçek şu ki ben, güçlü, hüküm ve hikmet sâhibi olan Allâh'ım!
O Moses! Lo! it is I, Allah, the Mighty, the Wise.
10. Asânı at! (Mûsâ attığı) asâsının küçük bir yılan gibi titreştiğini görünce (korkudan) arkaya dön(üp kaç)dı, geri dön(üp bak)madı (bile). "Ey Mûsâ korkma, çünkü ben (evet), benim huzûrumda elçiler korkmaz(lar)."
And throw down thy staff! But when he saw it writhing as it were a demon, he turned to flee headlong; (but it was said unto him): O Moses! Fear not! Lo! the emissaries fear not in My presence,
11. Ancak zulmeden, sonra yaptığı kötülüğün yerine iyilik yapan olursa ona karşı da ben bağışlayıcı, esirgeyiciyim.
Save him who hath done wrong and afterward hath changed evil for good. And lo! I am Forgiving, Merciful.
12. Elini koynuna sok, kusursuz olarak bembeyaz (parıl parıl) çıksın. (Bu da) Fir'avn'a ve onun kavmine (göstereceğin) dokuz mu'cize içindedir. Çünkü onlar yoldan çıkan bir kavimdir.
And put thy hand into the bosom of thy robe, it will come forth white but unhurt. (This will be one) among nine tokens unto Pharaoh and his people. Lo! they were ever evil-living folk.
13. Onlara açıkça görünen âyetlerimiz gelince: "Bu, apaçık bir büyüdür" dediler.
But when Our tokens came unto them, plain to see, they said: This is mere magic,
14. Vicdanları, onlar(ın doğruluğun)a kanaat getirdiği halde, sırf haksızlık ve böbürlenme yüzünden onları inkâr ettiler. Bak işte o bozguncuların sonu nasıl oldu.
And they denied them, though their souls acknowledged them, for spite and arrogance. Then see the nature of the consequence for the wrong-doers!
15. Andolsun biz, Dâvûd'a ve Süleyman'a bir ilim verdik de onlar: "Bizi inanan kullarından birçoğuna üstün kılan Allah'a hamdolsun." dediler.
And We verily gave knowledge unto David and Solomon, and they said: Praise be to Allah, Who hath preferred us above many of His believing slaves!
16. Süleymân, Dâvûd'a mirâsçı oldu ve dedi ki: "Ey insanlar, bize kuşların dili öğretildi. Ve bize her şeyden (bolca) bir pay verildi. İşte bu, açık bir lutuftur."
And Solomon was David's heir. And he said: O mankind! Lo! we have been taught the language of birds, and have been given (abundance) of all things. This surely is evident favour.
17. Süleymân'a cinlerden insanlardan ve kuşlardan orduları toplandı, hepsi bir arada düzenli olarak sevk ediliyordu.
And there were gathered together unto Solomon his armies of the jinn and humankind, and of the birds, and they were set in battle order;
18. Karınca vâdisine geldikleri zaman bir karınca: "Ey karıncalar dedi, yuvalarınıza girin ki Süleymân ve orduları farkında olmayarak sizi ezmesinler."
Till, when they reached the Valley of the Ants, an ant exclaimed: O ants! Enter your dwellings lest Solomon and his armies crush you, unperceiving.
19. (Süleymân) Onun sözüne gülümseyerek dedi: "Rabbim, bana ve anama, babama lutfettiğin ni'mete şükretmemi, senin beğeneceğin faydalı bir iş yapmamı gönlüme ilham eyle ve rahmetinle beni iyi kullarının arasına sok."
And (Solomon) smiled, laughing at her speech, and said: My Lord, arouse me to be thankful for Thy favour wherewith Thou hast favoured me and my parents, and to do good that shall be pleasing unto Thee, and include me in (the number of) Thy righteous slaves.
20. Kuşları teftiş etti, (içlerinde hüdhüdü bulamadı), dedi ki: "Neden hüdhüdü göremiyorum, yoksa kayıplardan mı oldu?"
And he sought among the birds and said: How is it that I see not the hoopoe, or is he among the absent?
21. Ona çetin bir azâbedeceğim, ya da onu keseceğim. Yahut da bana (mâzeretini belirten) açık bir delil getirecek.
I verily will punish him with hard punishment or I verily will slay him, or he verily shall bring me a plain excuse.
22. Çok geçmeden (hüdhüd) geldi: "Ben, dedi, senin görmediğin bir şey gördüm ve Sebâ'dan sana gerçek bir haber getirdim.
But he was not long in coming, and he said: I have found out (a thing) that thou apprehendest not, and I come unto thee from Sheba with sure tidings.
23. Ben onlara hükümdarlık eden bir kadın buldum, kendisine her şey verilmiş ve büyük bir tahtı var.
Lo! I found a woman ruling over them, and she hath been given (abundance) of all things, and hers is a mighty throne.
24. Onun ve kavminin, Allâh'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm. Şeytân onlara işlerini süsleyip onları doğru yoldan çevirmiş, bu yüzden yola gelmiyorlar.
I found her and her people worshipping the sun instead of Allah; and Satan maketh their works fair-seeming unto them, and debarreth them from the way (of Truth), so that they go not aright:
25. Göklerde ve yerde gizleneni açığa çıkaran ve gizlediklerini ve açığa vurduklarını bilen Allah'a secde etmeleri gerekmez mi?
So that they worship not Allah, Who bringeth forth the hidden in the heavens and the earth, and knoweth what ye hide and what ye proclaim,
26. Allâh ki, O'ndan başka Tanrı yoktur, büyük Arş'ın sâhibidir.
Allah; there is no God save Him, the Lord of the tremendous Throne.
27. (Süleymân): "Bakalım, dedi, doğru mu söyledin, yoksa yalancılardan mısın?"
(Solomon) said: We shall see whether thou speakest truth or whether thou art of the liars.
28. Bu mektubumu götür, onlara at, sonra onlardan biraz öteye çekil de bak, neye başvuruyorlar (ne yapacaklar).
Go with this my letter and throw it down unto them; then turn away and see what (answer) they return,
29. (Hüdhüd'ün mektubu götürüp kendisine attığı Seba melikesi Belkis) Danışmanlarına dedi ki: "Ey ileri gelenler, bana çok önemli bir mektup bırakıldı."
(The Queen of Sheba) said (when she received the letter): O chieftains! Lo! there hath been thrown unto me a noble letter.
30. "O Süleyman'dandır ve Rahmân ve Rahim Allâh'ın adiyle (başlamakta)dır.
Lo! it is from Solomon, and lo! it is: In the name of Allah the Beneficent, the Merciful;"
31. Bana karşı büyüklük taslamayın ve bana teslim olarak gelin (diye yazıyor).
Exalt not yourselves against me, but come unto me as those who surrender.
32. Ey ileri gelenler, dedi, bu işimde bana bir fikir verin; ben, siz olmadıkça hiçbir işi kesip atmam.
She said: O chieftains! Pronounce for me in my case. I decide no case till ye are present with me.
33. Dediler ki: "Biz güçlüyüz, yaman savaşçılarız ama emir senindir. Bak, ne buyurursan öyle yaparız"
They said: We are lords of might and lords of great prowess, but it is for thee to command; so consider what thou wilt command.
34. Dedi: "Hükümdarlar bir ülkeye girdiler mi, orayı bozarlar, halkının şereflilerini alçaltırlar, (evet) böyle yaparlar."
She said: Lo! kings, when they enter a township, ruin it and make the honour of its people shame. Thus will they do.
35. Ben onlara bir hediye göndereyim de bakayım elçiler ne ile dönecekler.
But lo! I am going to send a present unto them, and to see with what (answer) the messengers return.
36. (Elçi, hediyelerle) Süleymân'a gelince (Süleymân) dedi ki: "Siz bana mal ile yardım mı etmek istiyorsunuz? Allâh'ın bana verdiği, size verdiğinden daha iyidir. Hediyenizle ancak siz sevinirsiniz.
So when (the envoy) came unto Solomon, (the King) said: What! Would ye help me with wealth? But that which Allah hath given me is better than that which He hath given you. Nay it is ye (and not I) who exult in your gift.
37. Sen, onlara dön (söyle): onlara, kendilerinin asla karşı koyamayacakları ordularla gelirim ve onları hor ve hakir bir durumda oradan sürüp çıkarırım."
Return unto them. We verily shall come unto them with hosts that they cannot resist, and we shall drive them out from thence with shame, and they will be abased.
38. (Elçi gittikten sonra Süleymân, danışmanlarını topladı): "Ey ileri gelenler, dedi, onların bana teslim olarak gelmelerinden önce hanginiz onun tahtını bana getirebilir?"
He said: O chiefs! Which of you will bring me her throne before they come unto me, surrendering?
39. Cinlerden bir ifrit (kötü bir cin): "Sen makamından kalkmadan önce ben onu sana getiririm, dedi, bunu yapmağa gücüm yeter ve bana güvenilir."
A stalwart of the Jinn said: I will bring it thee before thou canst rise from thy place. Lo! I verily am strong and trusty for such work.
40. Yanında Kitaptan bir ilim bulunan kimse de: "Sen gözünü açıp yummadan ben onu sana getirebilirim." dedi. (Süleymân) tahtı yanına yerleşmiş görünce dedi ki: "Bu, Rabbimin lutfundandır. (Kendisine) şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak istiyor. Şükreden kendisi için şükretmiş olur; nankörlük edene gelince, Rabbim zengindir (onun şükrüne muhtaç değildir), kerimdir (çok ikrâm sâhibidir,yücedir)."
One with whom was knowledge of the Scripture said: I will bring it thee before thy gaze returneth unto thee. And when he saw it set in his presence, (Solomon) said: This is of the bounty of my Lord, that He may try me whether I give thanks or am ungrateful. Whosoever giveth thanks he only giveth thanks for (the good of) his own soul: and whosoever is ungrateful (is ungrateful only to his own soul's hurt). For lo! my Lord is Absolute in independence, Bountiful.
41. (Ve) dedi ki: "Onun tahtını tanınmaz hale getirin, bakalım tanıyabilecek mi, yoksa tanımayacak mı?"
He said: Disguise her throne for her that we may see whether she will go aright or be of those not rightly guided.
42. (Kraliçe) Gelince (ona): "Senin tahtın da böyle mi?" dendi, "Tıpkı o, dedi, zaten bize daha önce bilgi verilmişti. (Allâh'ın kudretini ve senin peygamber olduğunu anlamış) ve biz müslüman olmuştuk."
So, when she came, it was said (unto her): Is thy throne like this? She said: (It is) as though it were the very one. And (Solomon said): We were given the knowledge before her and we had surrendered (to Allah).
43. Onu, Allah'tan başka taptığı şeyler, (bu zamana dek tevhid dinine girmekten) alıkoymuştu. Çünkü kendisi, inkâr eden bir kavimden idi.
And (all) that she was wont to worship instead of Allah hindered her, for she came of disbelieving folk.
44. Ona: "Köşke gir!" dendi. Köşkü görünce zemini su sandı ve bacaklarını sıvadı. (Süleymân) "O, cilâlı, şeffaf sırçadandır" dedi. (Kraliçe): "Rabbim, ben kendime zulmetmişim. (Artık) Süleymân'la beraber âlemlerin Rabbi Allah'a teslim oldum," dedi.
It was said unto her: Enter the hall. And when she saw it she deemed it a pool and bared her legs. (Solomon) said: Lo! it is a hall, made smooth, of glass. She said: My Lord! Lo! I have wronged myself, and I surrender with Solomon unto Allah, the Lord of the Worlds.
45. Andolsun biz, Semûd(kavmin)e de kardeşleri Sâlih'i: "Allah'a kulluk edin!" demesi için gönderdik. Baktı ki onlar, birbiriyle çekişen iki bölük olmuşlar.
And We verily sent unto Thamud their brother Salih, saying: Worship Allah. And lo! they (then) became two parties quarrelling.
46. Dedi: "Ey kavmim, iyilikten önce neden kötülüğe eviyorsunuz? Esirgenmeniz için Allah'tan mağfiret dilemeniz gerekmez mi?"
He said: O my people! Why will ye hasten on the evil rather than the good? Why will ye not ask pardon of Allah, that ye may receive mercy.
47. Dediler: "Senin ve seninle beraber bulunanların yüzünden uğursuzluğa uğradık." Dedi: "Uğursuzluğunuz(un sebebi), Allâh'ın yanındadır (herşey O'nun takdiriyle olur). Doğrusu siz (bu olaylarla) sınanan bir toplumsunuz."
They said: We augur evil of thee and those with thee. He said: Your evil augury is with Allah. Nay, but ye are folk that are being tested.
48. Şehirde dokuz kişi vardı ki yeryüzünde bozgunculuk yaparlar, düzeltmezlerdi.
And there were in the city nine persons who made mischief in the land and reformed not.
49. Allah'a and içerek birbirlerini: "Biz, gece ona ve âilesine baskın yap(ıp onları öldür)elim sonra velisine: 'Âilesinin öldürülüşünde bulunmadığımızı, bizim doğru olduğumuzu' söyleyelim" dediler.
They said: Swear one to another by Allah that we verily will attack him and his household by night, and afterward we will surely say unto his friend: We witnessed not the destruction of his household. And lo! we are truth-tellers.
50. Böyle bir tuzak kurdular, biz de onlar hiç farkında olmadan onlara bir tuzak kurduk.
So they plotted a plot: and We plotted a plot, while they perceived not.
51. Bak, işte tuzaklarının sonucu nasıl oldu, (nasıl) biz onları ve kavimlerini toptan yıktık, yok ettik.
Then see the nature of the consequence of their plotting, for lo! We destroyed them and their people, every one.
52. İşte şunlar, zulümleri yüzünden çökmüş, ıssız kalmış evleridir. Şüphesiz bunda bilen bir kavim için ibret vardır.
See, yonder are their dwellings empty and in ruins because they did wrong. Lo! herein is indeed a portent for a people who have knowledge.
53. İnananları ve korunanları kurtardık.
And We saved those who believed and used to ward off (evil).
54. Lût'u da (gönderdik), kavmine dedi ki: "Siz göre göre o aşırı kötülüğü yapıyorsunuz ha?!"
And Lot! when he said unto his folk: will ye commit abomination knowingly?
55. Siz, kadınları bırakıp şehvetle erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Siz gerçekten câhil bir toplumsunuz.
Must ye needs lust after men instead of women? Nay, but ye are folk who act senselessly.
56. Kavminin cevabı sadece şöyle demek oldu: "Lût âilesini kentinizden çıkarın, çünkü onlar temiz kalmak isteyen kimselermiş(!)"
But the answer of his folk was naught save that they said: Expel the household of Lot from your township, for they (forsooth) are folk who would keep clean!
57. Biz de onu ve âilesini kurtardık, yalnız karısının (azâbda) kalanlardan olmasını takdir ettik.
Then We saved him and his household save his wife; We destined her to be of those who stayed behind.
58. Üzerlerine (pişmiş çamurdan bir taş) yağmur(u) indirdik. Uyarıl(ıp da aldırmay)anların yağmuru gerçekten ne kötü oldu!
And We rained a rain upon them. Dreadful is the rain of those who have been warned.
59. De ki: "Hamd olsun Allah'a, selâm O'nun seçtiği kullarına. Allâh mı hayırlı yoksa ortak koştukları şeyler mi?"
Say (O Muhammad): Praise be to Allah, and peace be on His slaves whom He hath chosen! Is Allah best, or (all) that ye ascribe as partners (unto Him)?
60. Yahut gökleri ve yeri kim yarattı? Size gökten su indirdi de onunla sizin bir ağacını dahi bitiremeyeceğiniz gönül açan bahçeler bitirdik. Allâh ile beraber başka bir tanrı mı var? Hayır, onlar (haktan) sapan bir kavimdir.
Is not He (best) Who created the heavens and the earth, and sendeth down for you water from the sky wherewith We cause to spring forth joyous orchards, whose trees it never hath been yours to cause to grow. Is there any God beside Allah? Nay, but they are folk who ascribe equals (unto Him)!
61. Yahut şu dünyâyı durulacak yer yapan, arasından ırmaklar çıkaran, üstünde sağlam dağlar yaratan ve iki deniz arasına bir perde koyan kimdir? Allâh ile beraber başka bir tanrı mı var? Hayır çokları bilmiyorlar.
Is not He (best) Who made the earth a fixed abode, and placed rivers in the folds thereof, and placed firm hills therein, and hath set a barrier between the two seas? Is there any God beside Allah? Nay, but most of them know not!
62. Yahut du'â ettiği zaman darda kalmışa kim yetişiyor da kötülüğü (onun üzerinden) kaldırıyor ve sizi (eskilerin yerine) yeryüzünün sâhipleri yapıyor? Allâh ile beraber başka bir tanrı mı var? Ne de az düşünüyorsunuz?
Is not He (best) Who answereth the wronged one when he crieth unto Him and removeth the evil, and hath made you viceroys of the earth? Is there any God beside Allah? Little do they reflect!
63. Yahut karanın ve denizin karanlıkları içinde size yol gösteren kim ve rahmetinin önünde rüzgârları müjdeci gönderen kim? Allâh ile beraber başka bir tanrı mı var? Hâşâ, Allâh ortak koştukları şeylerden yücedir, münezzehtir (O, eksikliklerden uzaktır).
Is not He (best) Who guideth you in the darkness of the land and the sea, He Who sendeth the winds as heralds of His mercy? Is there any God beside Allah? High exalted be Allah from all that they ascribe as partner (unto Him)!
64. Yahut yaratmağa kim başlıyor, sonra onu (kim) iâde ediyor (ölüp ortadan kalkan şeyleri yeniden yaratıyor)? Sizi gökten ve yerden kim rızıklandırıyor? Allâh ile beraber başka bir tanrı mı var? De ki: "Eğer doğru iseniz delilinizi getirin."
Is not He (best) Who produceth creation, then reproduceth it, and Who provideth for you from the heaven and the earth? Is there any God beside Allah? Say: Bring your proof, if ye are truthful!
65. De ki: "Göklerde ve yerde Allah'tan başka kimse gaybı bilmez. Ne zaman dirileceklerini de bilmezler.
Say (O Muhammad): None in the heavens and the earth knoweth the Unseen save Allah; and they know not when they will be raised (again).
66. Doğrusu onların âhiret hakkındaki bilgileri, ardarda gelip bir araya toplandı. Fakat onlar (hâlâ) ondan bir kuşku içindedirler. Daha doğrusu, onlar ondan yana kördürler
Nay, but doth their knowledge reach to the Hereafter? Nay, for they are in doubt concerning it. Nay, for they cannot see it.
67. İnkâr edenler dediler ki: "Biz de babalarımız da toprak olduktan sonra mı, biz mi (diriltilip) çıkarılacağız?"
Yet those who disbelieve say: When we have become dust like our fathers, shall we verily be brought forth (again)?
68. Bu tehdid, bize de; önceden atalarımıza da yapıldı. Bu, öncekilerin masallarından başka bir şey değildir.
We were promised this, forsooth, we and our fathers. (All) this is naught but fables of the men of old.
69. De ki: "Yeryüzünde yürüyün de suçluların sonunun nasıl olduğunu görün."
Say (unto them, O Muhammad): Travel in the land and see the nature of the sequel for the guilty!
70. (Ey Muhammed) onlar(ın sözlerin)e üzülme, tuzak kurmalarından da sıkılma.
And grieve thou not for them, nor be in distress because of what they plot (against thee).
71. Doğru iseniz bu tehdid(ettiğiniz azâb) ne zaman (gelecek)? diyorlar.
And they say: When (will) this promise (be fulfilled), if ye are truthful?
72. De ki: "Belki de acele ettiğiniz(azâb)ın bir kısmı ardınıza takılmıştır, bile."
Say: It may be that a part of that which ye would hasten on is close behind you.
73. Şüphesiz Rabbin, insanlara karşı lutuf sâhibidir, fakat çokları şükretmezler.
Lo! thy Lord is full of bounty for mankind, but most of them do not give thanks.
74. Ve Rabbin elbette onların göğüslerinin gizlediğini de, açığa vurduklarını da bilir.
Lo! thy Lord knoweth surely all that their bosoms hide, and all that they proclaim.
75. Gökte ve yerde gizli hiçbir şey yoktur ki apaçık bir Kitapta olmasın.
And there is nothing hidden in the heaven or the earth but it is in a clear Record.
76. Bu Kur'an, İsrâil oğullarına, kendilerinin ayrılığa düştükleri şeylerin birçoğunu anlatmaktadır.
Lo! this Qur'an narrateth unto the Children of Israel most of that concerning which they differ.
77. Ve elbette o, mü'minlere bir yol gösterici ve rahmettir.
And lo! it is a guidance and a mercy for believers.
78. Şüphesiz, Rabbin onlar arasında hükmünü verecektir. O, azizdir, hakkiyle bilendir.
Lo! thy Lord will judge between them of His wisdom, and He is the Mighty, the Wise.
79. Allah'a tevekkül et, çünkü sen apaçık gerçek üzerindesin.
Therefore (O Muhammad) put thy trust in Allah, for thou (standest) on the plain Truth.
80. Sen ölülere duyuramazsın, arkalarını dönmüş kaçmakta olan sağırlara da çağrıyı işittiremezsin.
Lo! thou canst not make the dead to hear, nor canst thou make the deaf to hear the call when they have turned to flee;
81. Ve sen kör(ler)i içine düştükleri sapıklıklardan çıkarıp yola getiremezsin. Sen, ancak âyetlerimize inananlara duyurabilirsin ve onlar derhal müslüman olurlar.
Nor canst thou lead the blind out of their error. Thou canst make none to hear, save those who believe Our revelations and who have surrendered.
82. O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir Dâbbe (canlı) çıkarırız; o, onlara insanların, âyetlerimize inanmadıklarını söyler.
And when the word is fulfilled concerning them, We shall bring forth a beast of the earth to speak unto them because mankind had not faith in Our revelations.
83. O gün her ümmet içinde âyetlerimizi yalanlayanlardan bir cemâat toplarız. Onlar hep bir araya getirilip tutuklanarak (ilahi huzûra) sevk edilirler.
And (remind them of) the Day when We shall gather out of every nation a host of those who denied Our revelations, and they will be set in array;
84. (Divânına) Geldiklerinde (Allâh onlara) der: "Âyetlerimi anlamadığınız halde yalanladınız mı? Yoksa ne yaptınız?"
Till, when they come (before their Lord), He will say: Did ye deny My revelations when ye could not compass them in knowledge, or what was it that ye did?
85. Zulmetmeleri yüzünden o (azâb) karar(ı) başlarına gelmiştir, artık konuşmazlar.
And the Word will be fulfilled concerning them because they have done wrong, and they will not speak.
86. Görmediler mi, biz geceyi, içinde istirahat etmeleri için yarattık, gündüzü de aydınlık yaptık. Şüphesiz bunda inanan bir kavim için âyetler vardır.
Have they not seen how We have appointed the night that they may rest therein, and the day sight-giving? Lo! therein verily are portents for a people who believe.
87. Sûr'a üfleneceği gün, Allâh'ın diledikleri dışında, göklerde ve yerde bulunan kimselerin hepsi, korku içinde kalır (bayılır). Hepsi boyun bükerek O'na gelirler.
And (remind them of) the Day when the Trumpet will be blown, and all who are in the heavens and the earth will start in fear, save him whom Allah willeth. And all come unto Him, humbled.
88. Görüp de donuk sandığın dağlar, bulutun yürümesi gibi yürümektedir. (Bu,) Her şeyi gâyet iyi yapan Allâh'ın yapısıdır. Doğrusu O, yaptıklarınızı haber almaktadır.
And thou seest the hills thou deemest solid flying with the flight of clouds; the doing of Allah Who perfecteth all things. Lo! He is Informed of what ye do.
89. Kim iyilik getirirse ona, ondan daha hayırlısı vardır. Ve onlar o gün korkudan uzak, güven içindedirler.
Whoso bringeth a good deed will have better than its worth; and such are safe from fear that Day.
90. Ve kim kötülük getirirse onların da yüzleri cehenneme yıkılır: "Yaptıklarınızdan başka bir şeyle mi cezâlandırılıyorsunuz?" (denilir).
And whoso bringeth an ill deed, such will be flung down on their faces in the Fire. Are ye rewarded aught save what ye did?
91. (De ki): "Ben sadece bu kentin Rabbine kulluk etmekle emrolundum. O, burayı saygıdeğer kıldı ve her şey O'nundur. Ve bana müslümanlardan olmam emredildi."
(Say): I (Muhammad) am commanded only to serve the Lord of this land which He hath hallowed, and unto Whom all things belong. And I am commanded to be of those who surrender (unto Him),
92. Ve Kur'ân okumam (emredildi). "İmdi kim yola gelirse kendi yararına yola gelmiş olur ve kim saparsa, de ki: "Ben ancak uyarıcılardanım."
And to recite the Qur'an. And whoso goeth right, goeth right only for (the good of) his own soul; and as for him who goeth astray - (unto him) say: Lo! I am only a warner.
93. Ve de ki: "Allah'a hamdolsun, O size âyetlerini gösterecek, siz de onları tanıyacaksınız." Rabbin, yaptıklarınızdan gâfil değildir.
And say: Praise be to Allah Who will show you His portents so that ye shall know them. And thy Lord is not unaware of what ye (mortals) do.

Toplam 93 Ayet.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder