|
1. |
Allâh'ın emri geldi, artık onu
acele istemeyin. Allâh, onların ortak koştukları şeylerden uzaktır,
yücedir. |
The commandment of Allah will
come to pass, so seek not ye to hasten it. Glorified and Exalted be He above all
that they associate (with Him). |
|
2. |
Melekleri, kullarından dilediğine,
emrinden olan ruh (vahy) ile indirir: "(İnsanları) Benden başka tanrı yoktur,
benden korkun! diye uyarın!" (der). |
He sendeth down the angels with
the Spirit of His command unto whom He will of His bondmen, (saying): Warn
mankind that there is no God save Me, so keep your duty unto
Me. |
|
3. |
(Allâh), gökleri ve yeri hak ile
(hikmeti uyarınca) yarattı. (O), onların ortak koştuklarından yücedir. |
He hath created the heavens and
the earth with truth. High be He exalted above all that they associate (with
Him). |
|
4. |
İnsanı nutfe(sperm)den yarattı,
birden o (insan) konuşkan bir karşı koyucu olup çıktı. |
He hath created man from a drop
of fluid, yet behold! he is an open opponent. |
|
5. |
Hayvanları da yarattı. Onlarda
sizin için ısınma(nızı sağlayan şeyler) ve daha birçok yararlar vardır. Ve
onlardan kimini de yersiniz. |
And the cattle hath He created,
whence ye have warm clothing and uses, and whereof ye eat. |
|
6. |
Ve akşamleyin mer'adan
getirdiğiniz, sabahleyin mer'aya götürdüğünüz zaman onlarda sizin için bir
güzellik de vardır. (Onların gidiş gelişleri size ayrı bir güzellik ve zevk
verir.) |
And wherein is beauty for you,
when ye bring them home, and when ye take them out to pasture. |
|
7. |
Ağırlıklarınızı öyle (uzak)
şehirlere taşırlar ki, (onlar olmasa) canlar(ınız), büyük zahmetler çekmeden
oraya varamazdınız. Doğrusu Rabbiniz, çok şefkatli, çok acıyandır. |
And they bear your loads for
you unto a land ye could not reach save with great trouble to yourselves. Lo!
your Lord is Full of Pity, Merciful. |
|
8. |
Binmeniz ve süs için atları,
katırları ve merkepleri (yarattı) ve daha sizin bilmediğiniz nice şeyler
yaratmaktadır. |
And horses and mules and asses
(hath He created) that ye may ride them, and for ornament. And He createth that
which ye know not. |
|
9. |
Kısa ve doğru yolu Allâh gösterir.
Ama o yoldan sapan da var. Allâh dileseydi, hepinizi doğru yola
iletirdi. |
And Allah's is the direction of
the way, and some (roads) go not straight. And had He willed He would have led
you all aright. |
|
10. |
O'dur ki, sizin için gökten bir su
indirdi. İçeceğ(iniz) ondandır ve hayvanları otlattığınız ağaç(lar, bitkiler)
ondan(sulanıp filizlenmekte)dir. |
He it is Who sendeth down water
from the sky, whence ye have drink, and whence are trees on which ye send your
beasts to pasture. |
|
11. |
Onunla size ekin, zeytin, hurma,
üzümler ve her çeşit meyvalardan bitirmektedir. Şüphesiz bunda düşünen bir
toplum için ibret vardır. |
Therewith He causeth crops to
grow for you, and the olive and the date-palm and grapes and all kinds of fruit.
Lo! herein is indeed a portent for people who reflect. |
|
12. |
Geceyi, gündüzü, güneşi ve ay'ı
sizin hizmetinize verdi. Yıldızlar da O'nun emriyle (size) boyun eğdirilmiştir.
Şüphesiz bunda aklını kullanan bir toplum için ibretler vardır. |
And he hath constrained the
night and the day and the sun and the moon to be of service unto you, and the
stars are made subservient by His command. Lo! herein indeed are portents for
people who have sense. |
|
13. |
Yeryüzünde yarattığı çeşitli
renklerdeki(hayvanları, bitki)leri de (sizin hizmetinize verdi). Şüphesiz bunda
öğüt alan bir toplum için ibret vardır. |
And whatsoever He hath created
for you in the earth of divers hues, lo! therein is indeed a portent for people
who take heed. |
|
14. |
O, denizi de (hizmetinize) verdi ki
ondan taptaze et yiyesiniz ve ondan kuşanacağınız süsler çıkarasınız. Görüyorsun
ki gemiler, denizi yara yara akıp gitmektedir. Allâh'ın lutfunu aramanız ve O'na
şükretmeniz için. |
And He it is Who hath
constrained the sea to be of service that ye eat fresh meat from thence, and
bring forth from thence ornaments which ye wear. And thou seest the ships
ploughing it that ye (mankind) may seek of His bounty, and that haply ye may
give thanks. |
|
15. |
Sizi sarsar diye arza ağır baskılar
attı, ırmaklar ve yollar yaptı ki doğru yolu bulasınız (amaçlarınıza
eresiniz). |
And He hath cast into the earth
firm hills that it quake not with you, and streams and roads that ye may find a
way. |
|
16. |
(Yol bulmak için yararlanılacak)
işâretler de (yarattı). Onlar yıldız(lar)la da yol bulurlar. |
And landmarks (too), and by the
star they find a way. |
|
17. |
Yaratan, yaratmayan gibi midir? Hiç
düşünmüyor musunuz? |
Is He then Who createth as him
who createth not? Will ye not then remember? |
|
18. |
Eğer Allâh'ın ni'metini saysanız,
sayamazsınız. Doğrusu Allâh çok bağışlayan, çok esirgeyendir. |
And if ye would count the
favour of Allah ye cannot reckon it. Lo! Allah is indeed Forgiving,
Merciful. |
|
19. |
Allâh, gizlediğiniz ve açığa
vurduğunuz her şeyi bilir. |
And Allah knoweth that which ye
keep hidden and that which ye proclaim. |
|
20. |
Allah'tan başka yalvardıkları
(tanrılar), hiçbir şey yaratamazlar, zaten kendileri
yaratılmaktadırlar. |
Those unto whom they cry beside
Allah created naught, but are themselves created. |
|
21. |
Onlar ölüdürler, diri değildirler.
Ne zaman dirileceklerini de bilmezler. |
(They are) dead, not living.
And they know not when they will be raised. |
|
22. |
Tanrınız bir tek Tanrıdır. Ama
âhirete inanmayanların kalbleri inkârcıdır, onlar büyüklük taslarlar. |
Your God is One God. But as for
those who believe not in the Hereafter their hearts refuse to know, for they are
proud. |
|
23. |
Gerçekten Allâh, onların
gizlediklerini de bilir, açığa vurduklarını da. O, büyüklük taslayanları
sevmez. |
Assuredly Allah knoweth that
which they keep hidden and that which they proclaim. Lo! He loveth not the
proud. |
|
24. |
Onlara: "Rabbiniz ne indirdi?"
dendiği zaman, "Evvelkilerin masalları!" derler. |
And when it is said unto them:
What hath your Lord revealed? they say: (Mere) fables of the men of
old. |
|
25. |
Ki kıyâmet günü hem kendi
vebâllerini tam olarak yüklensinler, hem de bilgisizce saptırdıkları kimselerin
vebâllerinden bir kısmını. Bak, ne kötü şey yükleniyorlar! |
That they may bear their
burdens undiminished on the Day of Resurrection, with somewhat of the burdens of
those whom they mislead without knowledge. Ah! evil is that which they
bear! |
|
26. |
Onlardan öncekiler de tuzak
kurmuşlardı da Allâh, binâlarına temellerinden gelmiş, üstlerindeki tavan,
başlarına çökmüştü! Ve azâb onlara ummadıkları yerden gelmişti. |
Those before them plotted, so
Allah struck at the foundations of their building, and then the roof fell down
upon them from above them, and the doom came on them whence they knew
not; |
|
27. |
Sonra kıyâmet günü de, onları rezil
eder ve "Hani haklarında (mü'minlere) düşmanlık ettiğiniz ortaklarım nerede?"
der. Kendilerine ilim verilmiş olanlar: "Bugün rezillik ve kötülük
kâfirleredir!" derler. |
Then on the Day of Resurrection
He will disgrace them and will say: Where are My partners, for whose sake ye
opposed (My Guidance)? Those who have been given knowledge will say: Disgrace
this day and evil are upon the disbelievers, |
|
28. |
Nefislerine zulmederlerken
meleklerin, canlarını aldığı kimseler; "Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk!" diye
teslim olurlar. "Hayır, Allâh sizin yaptıklarınızı biliyor." |
Whom the angels cause to die
while they are wronging themselves. Then will they make full submission
(saying): We used not to do any wrong. Nay! Surely Allah is Knower of what ye
used to do. |
|
29. |
Onun için, içinde sürekli kalmak
üzere cehennemin kapılarına girin. Kibirlenenlerin yeri ne kötüdür! |
So enter the gates of hell, to
dwell therein for ever. Woeful indeed will be the lodging of the
arrogant. |
|
30. |
(Allâh'ın azâbından) korunanlara
da: "Rabbiniz ne indirdi?" dendi. "Hayır (indirdi)." dediler. Bu dünyâda güzel
iş yapanlara güzellik vardır, (onlar için) âhiret yurdu ise daha hayırlıdır.
Korunanların yurdu ne güzeldir. |
And it is said unto those who
ward off (evil): What hath your Lord revealed? They say: Good. For those who do
good in this world there is a good (reward) and the home of the Hereafter will
be better. Pleasant indeed will be the home of those who ward off
(evil). |
|
31. |
Altlarından ırmaklar akan adn
cennetlerine girerler. Orada onlar için diledikleri her şey vardır. İşte Allâh,
korunanları böyle mükâfâtlandırır. |
Gardens of Eden which they
enter, underneath which rivers flow, wherein they have what they will. Thus
Allah repayeth those who ward off (evil). |
|
32. |
Melekler, iyi insanlar olarak
canlarını aldığı kimselere de: "Selâm size, yaptıklarınıza karşılık cennete
girin!" derler. |
Those whom the angels cause to
die (when they are) good. They say: Peace be unto you! Enter the Garden because
of what ye used to do. |
|
33. |
(İnkâr edenler) İlle kendilerine
meleklerin gelmesini, yahut Rabbinin (azâb) emrinin gelmesini mi bekliyorlar?
Onlardan öncekiler de öyle yapmıştı. Allâh onlara zulmetmedi, fakat onlar kendi
kendilerine zulmediyorlardı. |
Await they aught save that the
angels should come unto them or thy Lord's command should come to pass? Even so
did those before them. Allah wronged them not, but they did wrong
themselves, |
|
34. |
Nihâyet yaptıklarının kötülükleri
onlara ulaştı ve alay ettikleri şey onları kuşattı. |
So that the evil of what they
did smote them, and that which they used to mock surrounded
them. |
|
35. |
(Allah'a) ortak koşanlar, "Allâh
dileseydi ne biz, ne de atalarımız O'ndan başka bir şeye tapmazdık ve O'nsuz
hiçbir şeyi harâm kılmazdık!" dediler. Onlardan öncekiler de böyle yapmıştı.
Elçilere düşen, yalnız açıkça tebliğ etmek değil midir? |
And the idolaters say: Had
Allah willed, we had not worshipped aught beside Him, we and our fathers, nor
had we forbidden aught without (command from) Him. Even so did those before
them. Are the messengers charged with aught save plain conveyance (of the
message)? |
|
36. |
Andolsun biz, her millet içinde:
"Allah'a kulluk edin, şeytân(a tapmak)dan kaçının" diye bir elçi gönderdik.
Onlardan kimine Allâh hidâyet etti, onlardan kimine de sapıklık gerekli oldu.
İşte yeryüzünde gezin de bakın, yalanlayanların sonu nasıl olmuş! |
And verily We have raised in
every nation a messenger, (proclaiming): Serve Allah and shun false gods. Then
some of them (there were) whom Allah guided, and some of them (there were) upon
whom error had just hold. Do but travel in the land and see the nature of the
consequence for the deniers! |
|
37. |
(Ey Muhammed) Sen onların yola
gelmelerini ne kadar istesen de Allâh şaşırttığını yola getirmez ve onların
yardımcıları da olmaz! |
Even if thou (O Muhammad)
desirest their right guidance, still Allah assuredly will not guide him who
misleadeth. Such have no helpers. |
|
38. |
(Onlar), yeminlerinin bütün
şiddetiyle: "Allâh ölen kimseyi diriltmez!" diye Allah'a yemin ettiler. Hayır
diriltecektir, bu, O'nun gerçek olarak verdiği sözdür. Ama insanların çoğu
bilmezler. |
And they swear by Allah their
most binding oaths (that) Allah will not raise up him who dieth. Nay, but it is
a promise (binding) upon Him in truth, but most of mankind know
not, |
|
39. |
(Diriltecektir ki) Hakkında ihtilâf
ettikleri gerçeği onlara açıklasın ve inkâr edenler de yalancı olduklarını
bilsinler. |
That he may explain unto them
that wherein they differ, and that those who disbelieved may know that they were
liars. |
|
40. |
Biz bir şeyi(n olmasını)
istediğimiz zaman, söyleyeceğimiz söz, sadece ona "ol" dememizdir, derhal
oluverir. |
And Our word unto a thing, when
We intend it, is only that We say unto it: Be! and it is. |
|
41. |
Kendilerine zulmedildikten sonra
Allâh uğrunda göç edenleri, dünyâda güzelce yerleştireceğiz, (onlara
vereceğimiz) âhiret mükâfâtı ise daha büyüktür. Keşke bilseler! |
And those who became fugitives
for the cause of Allah after they had been oppressed, We verily shall give them
goodly lodging in the world, and surely the reward of the Hereafter is greater,
if they but knew; |
|
42. |
Onlar ki sabrettiler ve Rablerine
dayanmaktadırlar. |
Such as are steadfast and put
their trust in Allah. |
|
43. |
Biz senden önce de, kendilerine
vahyettiğimiz erkeklerden başkasını elçi göndermedik. Sorun, Zikir ehline; eğer
bilmiyorsanız: |
And We sent not (as Our
messengers) before thee other than men whom We inspired - Ask the followers of
the Remembrance if ye know not! |
|
44. |
Açık kanıtları ve Kitapları. Sana
da o Zikr'i indirdik ki, kendilerine indirileni insanlara açıklayasın, tâ ki
düşünüp öğüt alsınlar. |
With clear proofs and writings;
and We have revealed unto thee the Remembrance that thou mayst explain to
mankind that which hath been revealed for them, and that haply they may
reflect. |
|
45. |
Kötülükler yapmayı kuranlar,
Allâh'ın, kendilerini yer(in dibin)e geçirmeyeceğinden, yahut hiç ummadıkları
bir yerden kendilerine azâbın gelmeyeceğinden emin midirler? |
Are they who plan ill deeds
then secure that Allah will not cause the earth to swallow them, or that the
doom will not come on them whence they know not? |
|
46. |
Yahut dönüp dolaşırlarken oun,
kendilerini yakalamayacağından (emin midirler)? Kendileri buna engel olacak
değillerdir! |
Or that He will not seize them
in their going to and fro so that there be no escape for them? |
|
47. |
Yahut (azâbın) kendilerini bir
korku üzerinde yakalamayacağından (emin midirler)? Doğrusu Rabbiniz, çok
şefkatli, çok acıyandır! |
Or that He will not seize them
with a gradual wasting? Lo! thy Lord is indeed Full of Pity,
Merciful! |
|
48. |
Allâh'ın yarattığı şeylerin
gölgelerinin dahi nasıl sağdan, soldan sürünüp Allah'a secde ederek döndüğünü
görmediler mi? (Her şeyin gölgesi yerde uzanıp kısalarak hep Allah'a secde
etmektedir). |
Have they not observed all
things that Allah hath created, how their shadows incline to the right and to
the left, making prostration unto Allah, and they are lowly? |
|
49. |
Göklerde ve yerde bulunan
canlıların, meleklerin hepsi Allah'a secde ederler, onlar asla büyük
taslamazlar. |
And unto Allah maketh
prostration whatsoever is in the heavens and whatsoever is in the earth of
living creatures, and the angels (also), and they are not
proudd |
|
50. |
Üstlerindeki Rablerinden korkarlar
ve emredildikleri şeyi yaparlar. |
They fear their Lord above
them, and do what they are bidden. |
51. |
Allâh: "İki tanrı tutmayın. O,
ancak tek Tanrıdır. Yalnız benden korkun!" dedi. |
Allah hath said: Choose not two
gods. There is only One God. So of Me, Me only, be in awe. |
|
52. |
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi
O'nundur. Kulluğun da yalnız O'na yapılması lâzımdır. Siz, Allah'tan başkasından
mı korkuyorsunuz? |
Unto Him belongeth whatsoever
is in the heavens and the earth, and religion is His for ever. Will ye then fear
any other than Allah? |
|
53. |
Size ulaşan her ni'met
Allah'tandır. Sonra size bir sıkıntı dokunduğu zaman da yalnız O'na
yalvarırsınız. |
And whatever of comfort ye
enjoy, it is from Allah. Then, when misfortune reacheth you, unto Him ye cry for
help. |
|
54. |
Sonra, sizden o sıkıntıyı
kaldırdığı zaman içinizden bir grup, hemen Rablerine ortak koşarlar. |
And afterward, when He hath rid
you of the misfortune, behold! a set of you attribute partners to their
Lord, |
|
55. |
Ki kendilerine verdiğimiz
(ni'metlere ve yaptığımız iyiliğ)e karşı nankörlük etsinler. Öyleyse eğlenin,
yakında bileceksiniz! |
So as to deny that which We
have given them. Then enjoy life (while ye may), for ye will come to
know. |
|
56. |
Kendilerine verdiğimiz rızıktan,
(hiçbir şey) bilmeyen(tanrı)lar(ın)a pay ayırıyorlar. Allah'a andolsun ki siz,
bu uydurduğunuz şeylerden mutlaka sorulacaksınız. |
And they assign a portion of
that which We have given them unto what they know not. By Allah! but ye will
indeed be asked concerning (all) that ye used to invent. |
|
57. |
O şânı yüce Allah'a kızları
veriyorlar (melekleri Allâh'ın kızları sanıyorlar) da kendilerine
hoşlandıkları(erkek çocukları)nı (alıyorlar). (Kız çocuklarından arlanıyorlar.
Peki ama neden arlandıkları şeyleri Allah'a lâyık görüyorlar?) |
And they assign unto Allah
daughters - Be He glorified! - and unto themselves what they
desire; |
|
58. |
Onlardan birine dişi (çocuğu
olduğu) müjdelendiği zaman içi öfkeyle dolarak yüzü kapkara kesilir. |
When if one of them receiveth
tidings of the birth of a female, his face remaineth darkened, and he is wroth
inwardly. |
|
59. |
Kendisine verilen müjdenin
kötülüğünden dolayı kavminden gizlenir. (Şimdi ne yapsın) onu, hakaretle tutsun
mu yoksa onu toprağa mı gömsün! Bak, ne kötü hüküm veriyorlar! |
He hideth himself from the folk
because of the evil of that whereof he hath bad tidings, (asking himself): Shall
he keep it in contempt, or bury it beneath the dust. Verily evil is their
judgement. |
|
60. |
Âhirete inanmayanların durumu,
kötüdür. En yüce durum, Allâh'ındır. O, üstün hüküm ve hikmet
sâhibidir. |
For those who believe not in
the Hereafter is an evil similitude, and Allah's is the Sublime Similitude. He
is the Mighty, the Wise. |
|
61. |
Eğer Allâh, insanları, yaptıkları
(her) haksızlıkla cezâlandırsaydı, yeryüzünde tek canlı bırakmazdı. Fakat onları
takdir edilen bir süreye kadar erteler. Süreleri geldiği zaman da bir sâ'at dahi
ne geri kalırlar, ne de ileri geçerler (derhal mahvolup giderler). |
If Allah were to take mankind
to task for their wrong-doing, he would not leave hereon a living creature, but
He reprieveth them to an appointed term, and when their term cometh they cannot
put (it) off an hour nor (yet) advance (it). |
|
62. |
Kendilerinin hoşlanmadıkları şeyi
Allah'a veriyorlar, üstelik de dilleri, "En güzel sonuç, kendilerinin olacak"
diye yalan söylüyor. Onlara mutlaka ateş vardır ve onlar ona
sürüleceklerdir! |
And they assign unto Allah that
which they (themselves) dislike, and their tongues expound the lie that the
better portion will be theirs. Assuredly theirs will be the Fire, and they will
be abandoned. |
|
63. |
Allah'a andolsun ki senden önceki
milletlere de elçi gönderdik; şeytân onlara yaptıkları işleri süsledi. (Bu
yüzden peygamberleri yalanladılar). O, bugün de onların dostudur. Onlar için acı
bir azâb vardır. |
By Allah, We verily sent
messengers unto the nations before thee, but the devil made their deeds
fair-seeming unto them. So he is their patron this day, and theirs will be a
painful doom. |
|
64. |
Biz sana Kitabı indirdik ki,
hakkında ayrılığa düştükleri şeyi onlara açıklayasın ve (o Kitap), inanan bir
kavim için yol gösterici ve rahmet olsun. |
And We have revealed the
Scripture unto thee only that thou mayst explain unto them that wherein they
differ, and (as) a guidance and a mercy for a people who
believe. |
|
65. |
Allâh, gökten bir su indirdi,
onunla yeri ölümünden sonra diriltti, şüphesiz bunda işiten bir millet için
ibret vardır. |
Allah sendeth down water from
the sky and therewith reviveth the earth after her death! Lo! herein is indeed a
portent for a folk who hear. |
|
66. |
Hayvanlarda da sizin için ibret
vardır. Size onların karınlarından, fışkı ile kan arasıdan (çıkardığımız) hâlis,
içenlere (içimi) kolay süt içiriyoruz. |
And lo! in the cattle there is
a lesson for you. We give you to drink of that which is in their bellies, from
betwixt the refuse and the blood, pure milk palatable to the
drinkers. |
|
67. |
Hurma ağaçlarının meyvalarından ve
üzümlerden de sarhoşluk ve güzel rızık elde edersiniz. Şüphesiz bunda aklını
kullanan bir toplum için ibret vardır. |
And of the fruits of the
date-palm, and grapes, whence ye derive strong drink and (also) good
nourishment. Lo! therein, is indeed a portent for people who have
sense. |
|
68. |
Rabbin, bal arısına şöyle vahyetti:
"Dağlardan, ağaçlardan ve kurdukları çardaklardan evler edin!" |
And thy Lord inspired the bee,
saying: Choose thou habitations in the hills and in the trees and in that which
they thatch; |
|
69. |
Sonra her çeşit meyvalardan ye de
Rabbinin yollarında boyun eğerek yürü! Onun karınlarından, renkleri çeşit çeşit
bir içecek çıkar ki onda insanlara şifa vardır. Şüphesiz bunda düşünen bir
millet için ibret vardır. |
Then eat of all fruits, and
follow the ways of thy Lord, made smooth (for thee). There cometh forth from
their bellies a drink diverse of hues, wherein is healing for mankind. Lo!
herein is indeed a portent for people who reflect. |
|
70. |
Allâh sizi yarattı, sonra öldürür;
içinizden kimi de ömrün en reziline (bebeklik çağı gibi güçsüz ihtiyarlık
çağına) itilir ki, biraz bilgiden sonra hiçbir şeyi bilmez olsun! Doğrusu Allâh
bilendir. (O, her şeye) kâdirdir. |
And Allah createth you, then
causeth you to die, and among you is he who is brought back to the most abject
stage of life, so that be knoweth nothing after (having had) knowledge. Lo!
Allah is Knower, Powerful. |
|
71. |
Allâh, rızıkta kiminizi kiminizden
üstün kıldı. (Rızıkça) üstün kılınanlar, ellerinin altında bulunanlara kendi
rızıklarını verip de hepsi rızıkta eşit olmuyorlar. Allâh'ın ni'metini mi inkâr
ediyorlar? |
And Allah hath favoured some of
you above others in provision. Now those who are more favoured will by no means
hand over their provision to those (slaves) whom their right hands possess, so
that they may be equal with them in respect thereof. Is it then the grace of
Allah that they deny? |
|
72. |
Allâh size kendi nefislerinizden
eşler yarattı ve eşlerinizden de size oğullar ve torunlar yarattı ve sizi güzel
rızıklarla besledi. Böyle iken onlar, bâtıla inanıp da Allâh'ın ni'metine
nankörlük mü ediyorlar? |
And Allah hath given you wives
of your own kind, and hath given you, from your wives, sons and grandsons, and
hath made provision of good things for you. Is it then in vanity that they
believe and in the grace of Allah that they disbelieve? |
|
73. |
Allah'tan başka, göklerden ve
yerden kendileri için hiçbir rızık veremeyecek ve bunu asla yapamayacak olan
şeylere mi tapıyorlar? |
And they worship beside Allah
that which owneth no provision whatsoever for them from the heavens or the
earth, nor have they (whom they worship) any power. |
|
74. |
Allah'a meseller vermeğe
(benzetmeler yapmağa) kalkmayın! Çünkü Allâh (benzetme yapmayı) bilir, siz ise
bilmezsiniz! |
So coin not similitudes for
Allah. Lo! Allah knoweth; ye know not. |
|
75. |
Allâh, hiçbir şeye gücü yetmeyen ve
başkasının malı olan bir köle ile; kendisine güzel rızık verdiğimiz, o rızıktan
gizli ve açık harcayan kimseyi misal olarak anlattı. Hiç bunlar bir olurlar mı?
Hamd Allah'a mahsustur, fakat çokları bilmezler. |
Allah coineth a similitude: (on
the one hand) a (mere) chattel slave, who hath control of nothing, and (on the
other hand) one on whom We have bestowed a fair provision from Us, and he
spendeth thereof secretly and openly. Are they equal? Praise be to Allah! But
most of them know not. |
|
76. |
Ve Allâh şu iki adamı da misal
olarak anlattı: Birisi dilsizdir, hiçbir şey yapamaz, efendisinin üzerine bir
yüktür. (Efendisi) onu nereye gönderse bir hayır getirmez (bir iş beceremez).
Şimdi bu (adam), doğru yolda giderek adâleti emreden kimse gibi olur
mu? |
And Allah coineth a similitude:
Two men, one of them dumb, having control of nothing, and he is a burden on his
owner; whithersoever be directeth him to go, he bringeth no good. Is he equal
with one who enjoineth justice and followeth a straight path (of
conduct)? |
|
77. |
Göklerin ve yerin gaybı Allah'a
aittir. O sâ'atin işi, bir göz açıp yumma gibi, yahut daha yakın(kısa)dır.
Şüphesiz Allâh, her şeye gücü yetendir. |
And unto Allah belongeth the
Unseen of the heavens and the earth, and the matter of the Hour (of Doom) is but
as a winkling of the eye, or it is nearer still. Lo! Allah is Able to do all
things. |
|
78. |
Allâh sizi, (hiçbir şey
bilmediğiniz durumda) annelerinizin karınlarından çıkardı, size işitme (duyusu),
gözler ve gönüller verdi ki şükredesiniz. |
And Allah brought you forth
from the wombs of your mothers knowing nothing, and gave you hearing and sight
and hearts that haply ye might give thanks. |
|
79. |
Göğün boşluğunda, O'nun emrine
boyun eğdirilmiş olan kuşlara bakmadılar mı? Onları Allah'tan başka tutan
yoktur. Şüphesiz bunda inanan bir kavim için âyetler (Allâh'ın büyüklüğüne
işâretler) vardır. |
Have they not seen the birds
obedient in mid-air? None holdeth them save Allah. Lo! herein, verily, are
portents for a people who believe. |
|
80. |
Allâh size, evlerinizi oturma yeri
yaptı ve size hayvan derilerinden, göç gününüzde (yolculukta) ve ikâmet
gününüzde (oturma zamanlarınızda) kolayca kullanacağınız hafif evler (çadırlar,
portatif evler) ve yünlerinden, yapağılarından ve kıllarından bir süreye kadar
(kullanacağınız) giyilecek, döşenecek eşya ve geçimlik (ticaret malı)
yaptı. |
And Allah hath given you in
your houses an abode, and hath given you (also), of the hides of cattle, houses
which ye find light (to carry) on the day of migration and on the day of
pitching camp; and of their wool and their fur and their hair, caparison and
comfort for a while. |
|
81. |
Allâh, yarattıklarından sizin için
gölgeler yaptı ve sizin için dağlarda oturulacak barınaklar (mağaralar) var etti
ve sizi sıcaktan koruyan elbiseler ve savaşta sizi koruyan elbiseler (zırhlar)
var eyledi. Allâh size ni'metini böyle tamamlıyor ki siz müslüman olup esenliğe
eresiniz. |
And Allah hath given you, of
that which He hath created, shelter from the sun; and hath given you places of
refuge in the mountains, and hath given you coats to ward off the heat from you,
and coats (of armour) to save you from your own foolhardiness. Thus doth He
perfect His favour unto you, in order that ye may surrender (unto
Him). |
|
82. |
Eğer yine yüz çevirirlerse, artık
senin üzerine düşen sadece açık bir şekilde duyurmaktır. |
Then, if they turn away, thy
duty (O Muhammad) is but plain conveyance (of the message). |
|
83. |
Allâh'ın ni'metini bilirler (bu
ni'metleri Allâh'ın yarattığını kabul ederler), sonra da (bunları kendilerine
verenden başkasına taparak) bu ni'metleri inkâr ederler, çokları da
(nankördürler). |
They know the favour of Allah
and then deny it. Most of them are ingrates. |
|
84. |
Her ümmetten bir şâhid getirdiğimiz
gün, artık ne nankörler(in konuşmaların)a izin verilir, ne de onların özür
dilemeleri istenir. |
And (bethink you of) the day
when We raise up of every nation a witness, then there is no leave for
disbelievers, nor are they allowed to make amends. |
|
85. |
Zulmedenler azâbı gördükleri zaman
artık azâb onlardan ne hafifletilir, ne de onlara fırsat verilir. |
And when those who did wrong
behold the doom, it will not be made light for them, nor will they be
reprieved. |
|
86. |
Ortak koşanlar, ortak koştukları
şeyleri gördükleri zaman: "Rabbimiz, işte senden başka yalvar(ıp tap)dığımız
ortaklarımız!" derler. (Onlar da bunlara): "Siz tamamen yalancılarsınız!" diye
söz atarlar. |
And when those who ascribed
partners to Allah behold those partners of theirs, they will say: Our Lord!
these are our partners unto whom we used to cry instead of Thee. But they will
fling to them the saying: Lo! ye verily are liars! |
|
87. |
O gün (ortak koşanlar) Allah'a
teslim olmuşlar ve uydurup durdukları şeyler kendilerinden sapıp
gitmiştir. |
And they proffer unto Allah
submission on that day, and all that they used to invent hath failed
them. |
|
88. |
Nankörlük edip Allâh'ın yoluna
engel olan kimselerin, -bozgunculuklarından dolayı- azâplarının üstüne azâb
katmışızdır! |
For those who disbelieve and
debar (men) from the way of Allah, We add doom to doom because they wrought
corruption. |
|
89. |
Her ümmet içinde, kendi
aralarından, aleyhlerine bir şâhid getireceğimiz gün, seni de bunların aleyhine
şâhid getirmiş olacağız. Sana bu Kitabı, her şeyi açıklayan ve müslümanlara yol
gösterici, rahmet ve müjde olarak indirdik. |
And (bethink you of) the day
when We raise in every nation a witness against them of their own folk, and We
bring thee (Muhammad) as a witness against these. And We reveal the Scripture
unto thee as an exposition of all things, and a guidance and a mercy and good
tidings for those who have surrendered (to Allah). |
|
90. |
Allâh adâleti, ihsanı, akrabâya
vermeyi emreder, fahşâ(edepsizlikten)dan, münker(fenâlık)den ve
bağy(azgınlık)den meneder. Öğüt almanız için size böyle öğüt verir. |
Lo! Allah enjoineth justice and
kindness, and giving to kinsfolk, and forbiddeth lewdness and abomination and
wickedness. He exhorteth you in order that ye may take heed. |
|
91. |
Andlaşma yaptığınız zaman Allâh'ın
ahdini tam yerine getirin (verdiğiniz sözü tutun), pekiştirdikten sonra
yeminleri bozmayın. Çünkü Allâh'ı üzerinize kefil (şâhid) yaptınız. Allâh
yaptıklarınızı bilir. |
Fulfil the covenant of Allah
when ye have covenanted, and break not your oaths after the asseveration of
them, and after ye have made Allah surety over you. Lo! Allah knoweth what ye
do. |
|
92. |
Bir topluluk, diğer bir topluluktan
(sayıca ve malca) daha çok olduğu için, yeminlerinizi aranızda bozucu bir vasıta
yaparak, ipliğini kuvvetli büktükten sonra çözen kadın gibi olmayın! Çünkü
Allâh, sizi bununla dener. Hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyleri kıyâmet günü
size açıklayacaktır. |
And be not like unto her who
unravelleth the thread, after she hath made it strong, to thin filaments, making
your oaths a deceit between you because of a nation being more numerous than
(another) nation. Allah only trieth you thereby, and He verily will explain to
you on the Day of Resurrection that wherein ye differed. |
|
93. |
Allâh dileseydi, hepinizi, bir tek
ümmet yapardı, fakat (O), dilediğini şaşırtır, dilediğini doğru yola iletir. Ve
siz, mutlaka yaptığınız şeylerden sorulacaksınız. |
Had Allah willed He could have
made you (all) one nation, but He sendeth whom He will astray and guideth whom
He will, and ye will indeed be asked of what ye used to do. |
|
94. |
Yeminlerinizi aranızı bozan bir şey
yapmayın, sonra sağlam basmış olan ayak, kayar ve Allâh'ın yoluna engel
olduğunuzdan dolayı kötülüğü(n cezâsını) tadarsınız ve büyük bir azâba
uğrarsınız. |
Make not your oaths a deceit
between you, lest a foot should slip after being firmly planted and ye should
taste evil forasmuch as ye debarred (men) from the way of Allah, and yours
should be an awful doom. |
|
95. |
Allah'a verdiğiniz sözü (peygambere
yaptığınız bey'atı) az bir paraya satmayın. Zira bilirseniz Allâh'ın yanında
olan, sizin için daha hayırlıdır. |
And purchase not a small gain
at the price of Allah's covenant. Lo! that which Allah hath is better for you,
if ye did but know. |
|
96. |
Sizin yanınızda bulunan (dünyâ
malı) tükenir. Allâh'ın yanında bulunan ise kalıcıdır. Biz sabredenlerin
karşılığını yaptıklarının en güzeliyle vereceğiz. |
That which ye have, wasteth
away, and that which Allah hath, remaineth. And verily We shall pay those who
are steadfast a recompense in proportion to the best of what they used to
do. |
|
97. |
Erkek ve kadından her kim inanmış
olarak iyi bir iş yaparsa, onu (dünyâda) hoş bir hayâtla yaşatırız, onların
ücretini yaptıklarının en güzeliyle veririz. |
Whosoever doth right, whether
male or female, and is a believer, him verily We shall quicken with good life,
and We shall pay them a recompense in proportion to the best of what they used
to do. |
|
98. |
Kur'ân, oku(mak iste)diğin zaman
kovulmuş şeytândan Allah'a sığın. |
And when thou recitest the
Qur'an, seek refuge in Allah from Satan the outcast. |
|
99. |
Çünkü inananlara ve Rablerine
dayananlara o(şeytâ)nın bir gücü yoktur. |
Lo! he hath no power over those
who believe and put trust in their Lord. |
|
100. |
Onun gücü, sadece kendisini dost
tutanlara ve Allah'a ortak koşanlaradır (o, sadece onları
etkileyebilir). |
His power is only over those
who make a friend of him, and those who ascribe partners unto Him
(Allah). |
101. |
Biz bir âyetin yerine başka bir
âyet getirdiğimiz zaman, ĞAllâh ne indirdiğini bilirkenĞ "Sen (Allah'a) iftirâ
ediyorsun (bu sözleri kendin uydurup Allâh'ın üstüne atıyorsun)" derler. Hayır,
onların çokları bilmiyorlar. |
And when We put a revelation in
place of (another) revelation, - and Allah knoweth best what He revealeth - they
say: Lo! thou art but inventing. Most of them know not. |
|
102. |
De ki: "İnananları sağlamlaştırmak
ve müslümanlara yol gösterici ve müjde olmak üzere onu, Ruhu'l-Kudüs (Cebrâil)
Rabbinden gerçek (bilgi) olarak indirdi." |
Say: The holy Spirit hath
revealed it from thy Lord with truth, that it may confirm (the faith of) those
who believe, and as guidance and good tidings for those who have surrendered (to
Allah). |
|
103. |
Biz onların, "Ona bir insan
öğretiyor!" dediklerini biliyoruz. Hak'tan saparak kendisine yöneldikleri adamın
dili a'cemi (yabancıdır, açık değildir), bu ise apaçık Arapça bir
dildir. |
And We know well that they say:
Only a man teacheth him. The speech of him at whom they falsely hint is
outlandish, and this is clear Arabic speech. |
|
104. |
Allâh'ın âyetlerine inanmayanları
Allâh doğru yola iletmez, onlar için acı bir azâb vardır. |
Lo! those who disbelieve the
revelations of Allah, Allah guideth them not and theirs will be a painful
doom. |
|
105. |
Yalanı ancak Allâh'ın âyetlerine
inanmayanlar uydurur; yalancılar, işte onlardır. |
Only they invent falsehood who
believe not Allah's revelations, and (only) they are the liars. |
|
106. |
İnandıktan sonra Allah'a nankörlük
eden, Ğkalbi imanla yatışmış olduğu halde (inkâra) zorlanan değilĞ, fakat küfre
göğüs açan, (küfürle sevinç duyan) kimselere Allah'tan bir gazab iner ve onlar
için büyük bir azâb vardır. |
Whoso disbelieveth in Allah
after his belief - save him who is forced thereto and whose heart is still
content with Faith - but whoso findeth ease in disbelief: on them is wrath from
Allah. Theirs will be an awful doom. |
|
107. |
Bu, onların dünyâ hayâtını âhirete
tercih etmelerinden ve Allâh'ın, inkâr eden kavmi doğru yola iletmeyeceğinden
ötürü böyledir. |
That is because they have
chosen the life of the world rather than the Hereafter, and because Allah
guideth not the disbelieving folk. |
|
108. |
Onlar, Allâh'ın kalblerini
kulaklarını ve gözlerini mühürlediği kimselerdir. İşte gâfiller
onlardır. |
Such are they whose hearts and
ears and eyes Allah hath sealed. And such are the heedless. |
|
109. |
Elbette onlar, âhirette ziyana
uğrayacaklardır. |
Assuredly in the Hereafter they
are the losers. |
|
110. |
Sonra Rabbin, şunların şu işkenceye
uğratıldıktan sonra göç eden, sonra savaşan ve sabredenlerin yanındadır. Elbette
(bütün) bun(lar)dan sonra Rabbin bağışlayan, esirgeyendir. |
Then lo! thy Lord - for those
who become fugitives after they had been persecuted, and then fought and were
steadfast - lo! thy Lord afterward is (for them) indeed Forgiving,
Mercifull |
|
111. |
O gün herkes gelir, kendi canını
kurtarmak için uğraşır ve herkese yaptığının tam karşılığı verilir, onlara asla
haksızlık edilmez. |
On the Day when every soul will
come pleading for itself, and every soul will be repaid what it did, and they
will not be wronged. |
|
112. |
Allâh şöyle bir kenti misal olarak
anlattı: Güven, huzûr içinde idi; her yerden rızkı bol bol kendisine geliyordu.
Fakat Allâh'ın ni'metlerine nankörlük etti, bunun üzerine (halkının)
yaptıklarından ötürü Allâh ona açlık ve korku elbisesi taddırdı. |
Allah coineth a similitude: a
township that dwelt secure and well content, its provision coming to it in
abundance from every side, but it disbelieved in Allah's favours, so Allah made
it experience the garb of dearth and fear because of what they used to
do. |
|
113. |
Andolsun, onlara, kendilerinden bir
elçi geldi, onu yalanladılar. Bunun üzerine onlar zulümlerine devam ederken azâb
onları yakalayıverdi. |
And verily there had come unto
them a messenger from among them, but they had denied him, and so the torment
seized them while they were wrong-doers. |
|
114. |
Allâh'ın size verdiği rızıktan
helâl, hoş olarak yeyin de Allâh'ın ni'metine şükredin; eğer O'na kulluk
ediyorsanız. |
So eat of the lawful and good
food which Allah hath provided for you, and thank the bounty of your Lord if it
is Him ye serve. |
|
115. |
Allâh size ölüyü, kanı, domuz etini
ve Allah'tan başkasının adı anılarak kesilen(hayvanlar)ı harâm kıldı. Kim mecbur
kalırsa (başkasının hakkına) saldırmadan, sınırı da aşmadan (bunlardan)
yiyebilir. Şüphesiz Allâh, bağışlayan, esirgeyendir. |
He hath forbidden for you only
carrion and blood and swine-flesh and that which hath been immolated in the name
of any other than Allah; but he who is driven thereto, neither craving nor
transgressing, lo! then Allah is Forgiving, Merciful. |
|
116. |
Dillerinizin yalan yere
nitelendirmesinden ötürü "Şu helâldir, şu harâmdır," demeyin, sonra Allah'a
karşı yalan uydurmuş olursunuz. Allah'a karşı yalan uyduranlar ise iflâh
olmazlar. |
And speak not, concerning that
which your own tongues qualify (as clean or unclean), the falsehood: "This is
lawful, and this is forbidden," so that ye invent a lie against Allah. Lo! those
who invent a lie against Allah will not succeed. |
|
117. |
Azıcık yaşama(nın ardından), onlara
acı bir azâb gelecektir. |
A brief enjoyment (will be
theirs); and theirs a painful doom. |
|
118. |
Yahûdi olanlara da, bundan önce
sana anlattıklarımızı harâm kılmıştık. Biz onlara zulmetmedik, fakat onlar kendi
kendilerine zulmediyorlardı! |
And unto those who are Jews We
have forbidden that which We have already related unto thee. And We wronged them
not, but they were wont to wrong themselves. |
|
119. |
Sonra Rabbin şunlardan yanadır ki,
cehâletle kötülük işlediler, sonra onun ardından tevbe ettiler, uslandılar.
Bütün bunlardan sonra Rabbin, elbette bağışlayandır, esirgeyendir. |
Then lo! thy Lord - for those
who do evil in ignorance and afterward repent and amend - lo! (for them) thy
Lord is afterward indeed Forgiving, Merciful. |
|
120. |
İbrâhim Allâh'ı birleyerek O'na
itâ'at eden bir ümmet (her iyiliği kendinde toplayan bir önder) idi, ortak
koşanlardan değildi. |
Lo! Abraham was a nation
obedient to Allah, by nature upright, and he was not of the
idolaters; |
|
121. |
O'nun ni'metlerine şükredici idi.
(Allâh) onu seçmiş ve doğru yola iletmişti. |
Thankful for His bounties; He
chose him and He guided him unto a straight path. |
|
122. |
Ona dünyâda iyilik vermiştik. O,
âhirette de iyilerdendir. |
And We gave him good in the
world, and in the Hereafter he is among the righteous. |
|
123. |
Sonra sana: "Allâh'ı birleyerek
İbrâhim'in yoluna uy; o, ortak koşanlardan değildi" diye vahyettik. |
And afterward We inspired thee
(Muhammad, saying): Follow the religion of Abraham, as one by nature upright. He
was not of the idolaters. |
|
124. |
Cumartesi (gününü ta'til ve ibâdet
günü yapmak), onda ayrılığa düşen(yahûdi)lere (farz) kılındı. Rabbin, elbette
ayrılığa düştükleri şey hakkında kıyâmet günü aralarında hükmünü
verecektir. |
The Sabbath was appointed only
for those who differed concerning it, and lo! thy Lord will judge between them
on the Day of Resurrection concerning that wherein they used to
differ. |
|
125. |
Hikmetle ve güzel öğütle Rabbinin
yoluna çağır ve onlarla en güzel biçimde mücâdele et. Kuşkusuz Rabbin, işte
yolundan sapanları en iyi bilen O'dur ve O, yola gelenleri de en iyi
bilendir. |
Call unto the way of thy Lord
with wisdom and fair exhortation, and reason with them in the better way. Lo!
thy Lord is Best Aware of him who strayeth from His way, and He is Best Aware of
those who go aright. |
|
126. |
Eğer azâb edecekseniz, size yapılan
azâb kadar azâb edin. Ama sabdederseniz, andolsun ki o, sabredenler için daha
iyidir. |
If ye punish, then punish with
the like of that wherewith ye were afflicted. But if ye endure patiently, verily
it is better for the patient. |
|
127. |
Sabret, sabrın ancak Allâh(ın
yardımı) iledir. Onlara üzülme, kurdukları tuzaklardan da sıkıntıya
düşme. |
Endure thou patiently (O
Muhammad). Thine endurance is only by (the help of) Allah. Grieve not for them,
and be not in distress because of that which they devise. |
|
128. |
Çünkü Allâh, korunanlarla ve iyilik
edenlerle beraberdir. |
Lo! Allah is with those who
keep their duty unto Him and those who are doers of good. |
|
Toplam 128 Ayet.
|
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder