1. | Biz sana apaçık bir fetih verdik. |
Lo! We have given thee (O Muhammad) a signal victory,, | |
2. | Ki Allâh, senin geçmiş ve gelecek günâhını bağışlasın (bütün tasalarını gidersin) ve sana olan ni'metini tamamlasın ve seni doğru bir yola iletsin. |
That Allah may forgive thee of thy sin that which is past and that which is to come, and may perfect His favour unto thee, and may guide thee on a right path, | |
3. | Ve Allâh sana şanlı bir zafer versin. |
And that Allah may help thee with strong helpp | |
4. | O, imanlarına iman katsınlar diye mü'minlerin kalblerine huzûr indirdi. Göklerin ve yerin askerleri Allâh'ındır. Allâh bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir. |
He it is Who sent down peace of reassurance into the hearts of the believers that they might add faith unto their faith. Allah's are the hosts of the heavens and the earth, and Allah is ever Knower, Wisee | |
5. | (Allâh işini böyle hikmetle çevirir, mü'minlerin gönüllerine huzûr verir, onlara görünmez askerleriyle yardım eder) Ki inanan erkekleri ve inanan kadınları, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere soksun, onların kötülüklerini de örtsün. Gerçekten bu, Allâh katında büyük bir başarıdır. |
That He may bring the believing men and the believing women into Gardens underneath which rivers flow, wherein they will abide, and may remit from them their evil deeds - That, in the sight of Allah, is the Supreme triumphh | |
6. | Allâh hakkında kötü zanda bulunan münâfık erkeklere ve münâfık kadınlara; (Allah'a) ortak koşan erkeklere ve ortak koşan kadınlara da azâbetsin. (Onların, müslümanlar için istedikleri) Kötü olaylar, kendi başlarına gelsin. Allâh, onlara gazabetmiş, onları la'netlemiş ve onlara cehennemi hazırlamıştır. Orası da ne kötü bir yerdir! |
And may punish the hypocritical men and the hypocritical women, and the idolatrous men and the idolatrous women, who think an evil thought concerning Allah. For them is the evil turn of fortune, and Allah is wroth against them and hath cursed them, and hath made ready for them hell, a hapless journey's end. | |
7. | Göklerin ve yerin askerleri Allâh'ındır. Allâh azizdir, hakimdir. |
Allah's are the hosts of the heavens and the earth, and Allah is ever Mighty, Wise. | |
8. | Biz seni, şâhid, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. |
Lo! We have sent thee (O Muhammad) as a witness and a bearer of good tidings and a warner, | |
9. | Ki Allah'a ve Resulüne inanasınız, O'nu(n dinini) destekleyesiniz. Ona saygı gösteresiniz ve sabah akşam O'nu tesbih ed(ip şânını yücelt)esiniz... |
That ye (mankind) may believe in Allah and His messenger, and may honour Him, and may revere Him, and may glorify Him at early dawn and at the close of day. | |
10. | Sana bi'at edenler (İslâm uğrunda ölünceye kadar savaşmak üzere sana söz verenler), gerçekte Allah'a bi'at etmektedirler. Allâh'ın eli, onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdini bozarsa, kendi aleyhine bozmuş olur. Ve kim Allah'a verdiği sözü tutarsa Allâh ona büyük bir mükâfât verecektir. |
Lo! those who swear allegiance unto thee (Muhammad), swear allegiance only unto Allah. The Hand of Allah is above their hands. So whosoever breaketh his oath, breaketh it only to his soul's hurt; while whosoever keepeth his covenant with Allah, on him will He bestow immense reward. | |
11. | Göçebe Araplardan geri bırakılanlar, sana diyecekler ki: "Mallarımız ve çocuklarımız bizi, (seninle beraber gelmekten) alıkoydu. Bizim için mağfiret dile." Onlar, dilleriyle kalblerinde olmayan bir şeyi söylüyorlar. De ki: "Allâh size bir zarar vermek istemiş, yahut size bir yarar vermek istemiş olsa Allâh'ın, sizin için dilediğine kim engel olabilir? Hayır, Allâh yaptıklarınızı haber almaktadır." |
Those of the wandering Arabs who were left behind will tell thee: Our possessions and our households occupied us, so ask forgiveness for us! They speak with their tongues that which is not in their hearts. Say: Who can avail you aught against Allah, if He intend you hurt or intend you profit? Nay, but Allah is ever Aware of what ye do. | |
12. | Herhalde siz sandınız ki Elçi ve mü'minler, bir daha âilelerine dönmeyecekler. Bu (düşünce) gönüllerinizde süslendirildi, (size güzel gösterildi,) kötü zanda bulundunuz ve helâki hak etmiş bir topluluk oldunuz. |
Nay, but ye deemed that the messenger and the believers would never return to their own folk, and that was made fair-seeming in your hearts, and ye did think an evil thought, and ye were worthless folk. | |
13. | Kim Allah'a ve Elçisine inanmazsa bilsin ki, biz, kâfirler için alevli bir ateş hazırlamışızdır. |
And as for him who believeth not in Allah and His messenger - Lo! We have prepared a flame for disbelievers. | |
14. | Göklerin ve yerin mülkü Allâh'ındır. O, dilediğini bağışlar, dilediğine azâb eder. Allâh bağışlayandır, esirgeyendir. |
And Allah's is the Sovereignty of the heavens and the earth. He forgiveth whom He will, and punisheth whom He will. And Allah is ever Forgiving, Merciful. | |
15. | O geri bırakılanlar, ganimetleri almak için gittiğiniz zaman: "Bizi bırakın, sizinle beraber gelelim," diyecekler. Onlar, Allâh'ın sözünü değiştirmek istiyorlar. De ki: "Siz, bizimle gelemezsiniz. Allâh, önceden böyle buyurdu." Onlar: "Bizi çekemiyorsunuz" diyecekler. Hayır, onlar, pek az anlarlar. |
Those who were left behind will say, when ye set forth to capture booty: Let us go with you. They fain would change the verdict of Allah. Say (unto them, O Muhammad): Ye shall not go with us. Thus hath Allah said beforehand. Then they will say: Ye are envious of us. Nay, but they understand not, save a little. | |
16. | O geride kalan göçebe Araplara de ki: "Siz yakında çok kuvvetli bir kavme karşı savaşmağa da'vet edileceksiniz, onlarla (ya) dövüşürsünüz, yahut (onlar) müslüman olurlar. Eğer itâ'at ederseniz, Allâh size güzel bir mükâfât verir; (yok) eğer önceden döndüğünüz gibi yine dönerseniz, size acı bir şeklide azâbeder. |
Say unto those of the wandering Arabs who were left behind: Ye will be called against a folk of mighty prowess, to fight them until they surrender; and if ye obey, Allah will give you a fair reward; but if ye turn away as ye did turn away before, He will punish you with a painful doom. | |
17. | Köre güçlük yoktur, topala güçlük yoktur, hastaya güçlük yoktur. (Bunlar savaşa katılmak zorunda değillerdir.) Kim Allah'a ve Elçisine itâ'at ederse (Allâh) onu, altından ırmaklar akan cennetlere sokar. Kim de yüz çevirirse onu da acı bir azâba uğratır. |
There is no blame for the blind, nor is there blame for the lame, nor is there blame for the sick (that they go not forth to war). And whoso obeyeth Allah and His messenger, He will make him enter Gardens underneath which rivers flow; and whoso turneth back, him will He punish with a painful doom. | |
18. | Allâh şu mü'minlerden râzı olmuştur ki onlar, ağacın altında sana bi'at ediyorlardı, Allâh onların gönüllerinden geçeni bildiği için onların üzerine huzûr ve güven indirdi ve onlara yakın bir fetih verdi. |
Allah was well pleased with the believers when they swore allegiance unto thee beneath the tree, and He knew what was in their hearts, and He sent down peace of reassurance on them, and hath rewarded them with a near victory; | |
19. | Yine onlara alacakları birçok ganimetler bahşeyledi. Allâh üstündür, hüküm ve hikmet sâhibidir. |
And much booty that they will capture. Allah is ever Mighty, Wise. | |
20. | Allâh size elde edeceğiniz birçok ganimetler va'detti. Şimdilik size bu(Hûdeybiye Barışı)nı verdi. İnsanların ellerini sizden çekti ki bu, inananlara bir ibret olsun ve (Allah) sizi dosdoğru yola iletsin. |
Allah promiseth you much booty that ye will capture, and hath given you this in advance, and hath withheld men's hands from you, that it may be a token for the believers, and that He may guide you on a right path. | |
21. | (Size) Başka (ganimetler) de söz vermiştir ki henüz onları ele geçiremediniz, fakat Allâh onları kuşatmış(sizin için ayırmış)tır. Allâh her şeye yapabilir. |
And other (gain), which ye have not been able to achieve, Allah will compass it. Allah is Able to do all things. | |
22. | Eğer kâfirler sizinle savaşsalardı, arkalarına dön(üp kaç)arlardı, sonra ne bir koruyucu, ne de bir yardımcı bulabilirlerdi. |
And if those who disbelieve join battle with you they will take to flight, and afterward they will find no protecting friend nor helper. | |
23. | Bu, Allâh'ın ötedenberi süregelen yasasadır: Allâh'ın yasasında bir değişme bulamazsın. |
It is the law of Allah which hath taken course aforetime. Thou wilt not find for the law of Allah aught of power to change. | |
24. | Mekke'nin göbeğinde, sizi onlara gâlip getirdikten sonra onların ellerini sizden, sizin ellerinizi onlardan çeken O'dur. Allâh, yaptıklarınızı görmektedir. |
And He it is Who hath withheld men's hands from you, and hath withheld your hands from them, in the valley of Mecca, after He had made you victors over them. Allah is Seer of what ye do. | |
25. | Onlar öyle kimselerdir ki inkâr ettiler, sizin Mescid-i Harâm'ı ziyaret etmenize ve bekletilen kurbanların yerlerine varmasına engel oldular. Eğer orada, kendilerini bilmediğiniz için tepeleyeceğiniz ve bilmeyerek tepelemenizden ötürü, kınanacağınız inanmış erkekler ve inanmış kadınlar olmasaydı (Allâh sizin savaşmanıza engel olmazdı. Böyle yaptı) ki Allâh, dilediğini rahmetine soksun. Şâyet (inananlar ve inanmayanlar) birbirinden ayrılmış olsalardı elbette onlardan inkâr edenleri, acı bir azâba çarptırırdık. |
These it was who disbelieved and debarred you from the Inviolable Place of Worship, and debarred the offering from reaching its goal. And if it had not been for believing men and believing women, whom ye know not - lest ye should tread them underfoot and thus incur guilt for them unknowingly; that Allah might bring into His mercy whom He will - If (the believers and the disbelievers) had been clearly separated We verily had punished those of them who disbelieved with painful punishment. | |
26. | O zaman inkâr edenler, kalblerine öfke ve gayreti, o câhiliyye (çağının) öfke ve gayretini koymuşlardı, Allâh da Elçisine ve mü'minlere huzûr ve güvenini indirdi; onları takvâ kelimesine (sebâta ve ahde vefâya) bağladı. Zeten onlar, buna lâyık ve ehil idiler. Allâh, her şeyi bilendir. |
When those who disbelieve had set up in their hearts zealotry, the zealotry of the Age of Ignorance, then Allah sent down His peace of reassurance upon His messenger and upon the believers and imposed on them the word of self-restraint, for they were worthy of it and meet for it. And Allah is Aware of all things. | |
27. | Andolsun, Allâh, Elçisinin rüyâsını doğru çıkardı. Allâh dilerse, başlarınızı (kökten) traş ederek ve(ya) saçlarınızı kısaltarak, korkmadan, güven içinde Mescid-i Harâm'a gireceksiniz. Allâh sizin bilmediğinizi bildi, bundan önce size yakın bir fetih verdi. |
Allah hath fulfilled the vision for His messenger in very truth. Ye shall indeed enter the Inviolable Place of Worship, if Allah will, secure, (having your hair) shaven and cut, not fearing. But He knoweth that which ye know not, and hath given you a near victory beforehand. | |
28. | O, Elçisini hidâyet ve hak dinle gönderdi ki, o(hak di)ni, bütün dinlere üstün kılsın. Şâhid olarak Alah yeter. |
He it is Who hath sent His messenger with the guidance and the religion of truth, that He may cause it to prevail over all religion. And Allah sufficeth as a witness. | |
29. | Muhammed Allâh'ın elçisidir. Onun yanında bulunanlar, kâfirlere karşı katı, birbirlerine karşı merhametlidirler. Onların, rükû' ve secde ederek Allâh'ın lutuf ve rızâsını aradıklarını görürsün. Yüzlerinde secde izinden nişanları vardır. Onların Tevrât'taki vasıfları ve İncildeki vasıfları da şöyle bir ekin gibidir ki, filizini çıkardı, onu güçlendirdi, kalınlaştı, derken gövdesinin üstüne dikildi, ekincilerin hoşuna gider, onlara karşı kâfirleri de öfkelendirir bir duruma geldi. Allâh onlardan inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük mükâfât va'detmiştir. |
Muhammad is the messenger of Allah. And those with him are hard against the disbelievers and merciful among themselves. Thou (O Muhammad) seest them bowing and falling prostrate (in worship), seeking bounty from Allah and (His) acceptance. The mark of them is on their foreheads from the traces of prostration. Such is their likeness in the Torah and their likeness in the Gospel - like as sown corn that sendeth forth its shoot and strengtheneth it and riseth firm upon its stalk, delighting the sowers - that He may enrage the disbelievers with (the sight of) them. Allah hath promised, unto such of them as believe and do good works, forgiveness and immense reward. | |
Toplam 29 Ayet.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder