Translate

30 Temmuz 2012 Pazartesi

67 - Mulk [ The Kingdom ]


1. Mülk (mutlak hükümranlık ve yönetim), elinde bulunan yüce Allâh, kutludur. O'nun herşeye gücü yeter.
Blessed is He in Whose hand is the Sovereignty, and He is Able to do all things -.
2. O, hanginizin daha güzel iş yapacağınızı denemek için ölümü ve hayâtı yarattı. O, üstündür, bağışlayandır.
Who hath created life and death that He may try you, which of you is best in conduct; and He is the Mighty, Forgiving,
3. O, yedi göğü, birbiri üzerinde tabaka, tabaka yarattı, Rahmân'ın yaratmasında bir aykırılık, uygunsuzluk görmezsin. Gözü(nü) döndür de bak, bir bozukluk görüyor musun?
Who hath created seven heavens in harmony. Thou (Muhammad) canst see no fault in the Beneficent One's creation; then look again: Canst thou see any rifts?
4. Sonra gözü(nü) iki kez daha döndür (bak). Göz (aradığı bozukluğu bulmaktan) umudu keserek hor ve bitkin bir halde sana döner.
Then look again and yet again, thy sight will return unto thee weakened and made dim.
5. Andolsun biz, en yakın göğü lambalarla donattık ve onları, şeytânlar için taşlamalar yaptık. Ve o(şeytâ)nlara da çılgın ateş azâbını hazırladık.
And verily We have beautified the world's heaven with lamps, and We have made them missiles for the devils, and for them We have prepared the doom of flame.
6. Rablerine nânkörlük edenler için cehennem azâbı vardır. Ne kötü gidilecek sonuçtur o!
And for those who disbelieve in their Lord there is the doom of hell, a hapless journey's end!
7. Oraya atıldıkları zaman onun öfkeli homurtusunu işitirler, kaynıyor:
When they are flung therein they hear its roaring as it boileth up,
8. Neredeyse öfkeden çatlayacak. Her topluluk onun içine atıldıkça onun bekçileri, onlara: "Size bir uyarıcı gelmedi mi?" diye sordu(lar).
As it would burst with rage. Whenever a (fresh) host is flung therein the wardens thereof ask them: Came there unto you no warner?
9. Dediler: "Evet, bize uyarıcı geldi ama biz yalanladık ve: 'Allâh hiçbirşey indirmedi, siz ancak büyük bir sapıklık içindesiniz' dedik."
They say: Yea, verily, a warner came unto us; but we denied and said: Allah hath naught revealed; ye are in naught but a great error.
10. Ve dediler ki: "Eğer söz dinleseydik, yahut düşünseydik, şu çılgın ateşin halkı arasında bulunmazdık!"
And they say: Had we been wont to listen or have sense, we had not been among the dwellers in the flames.
11. Günâhlarını itirâf ettiler. O çılgın ateş halkına (Allâh'ın acımasından) uzak olup ezilmek yaraşır!
So they acknowledge their sins; but far removed (from mercy) are the dwellers in the flames.
12. Fakat gizlide Rablerine saygılı olanlara gelince, onlar için bağış(lama) ve büyük mükâfât vardır.
Lo! those who fear their Lord in secret, theirs will be forgiveness and a great reward.
13. Sözünüzü ister gizleyin, ister onu açığa vurun (farketmez) çünkü O, göğüslerin özünü bilir.
And keep your opinion secret or proclaim it, lo! He is Knower of all that is in the breasts (of men).
14. Yaratan bilmez mi? O latiftir (bilgisi herşeyin içine geçen, herşeyi) haber alandır.
Should He not know what He created? And He is the Subtile, the Aware.
15. O size yeri boyun eğer yaptı. Haydi onun omuzlarında yürüyün ve Allâh'ın rızkından yeyin. (Sonunda) Dönüş O'nadır (size verdiği ni'metlere karşı şükredip etmediğinizi sizden soracak, sizi hesaba çekecektir).
He it is Who hath made the earth subservient unto you, so walk in the paths thereof and eat of His providence. And unto Him will be the resurrection (of the dead).
16. Gökte olanın, sizi yere batırmayacağından emin misiniz? O zaman yer, birden sallanmağa başlar (ve siz yerin dibine geçersiniz).
Have ye taken security from Him Who is in the heaven that He will not cause the earth to swallow you when lo! it is convulsed?
17. Yoksa siz, gökte olanın, üzerine taş yağdıran (bir fırtına) göndermeyeceğinden emin misiniz? (O zaman) tehdidimin nasıl olduğunu bileceksiniz.
Or have ye taken security from Him Who is in the heaven that He will not let loose on you a hurricane? But ye shall know the manner of My warning.
18. Andolsun, onlardan öncekiler de yalanladılar. Ama benim (onların yaptıklarını) inkârım nasıl oldu?
And verily those before them denied, then (see) the manner of My wrath (with them)!
19. Üstlerinde (kanatlarını) açıp yumarak uçan kuşları görmüyorlar mı? Onları (havada) Rahmân'dan başkası tutmuyor. Doğrusu O, herşeyi görmektedir.
Have they not seen the birds above them spreading out their wings and closing them? Naught upholdeth them save the Beneficent. Lo! He is Seer of all things.
20. Yahut Rahmân'dan başka size yardım ed(ip sizi O'nun azâbından kurtar)acak askeriniz kimdir? Kâfirler derin bir gaflet ve aldanma içindedirler.
Or who is he that will be an army unto you to help you instead of the Beneficent? The disbelievers are in naught but illusion.
21. Yahut Allâh, rızkını tutacak olursa size rızık verecek kimdir? Doğrusu onlar, azgınlık ve nefret içinde direnmektedirler.
Or who is he that will provide for you if He should withhold His providence? Nay, but they are set in pride and frowardness.
22. Şimdi, yüzüstü kapanarak yürüyen mi doğru gider, yoksa yolda düzgün yürüyen mi?
Is he who goeth groping on his face more rightly guided, or he who walketh upright on a beaten road?
23. De ki: "Sizi yaratan, size işitme (duyusu), gözler ve gönüller veren O'dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz?
Say (unto them, O Muhammad): He it is Who gave you being, and hath assigned unto you ears and eyes and hearts. Small thanks give ye!
24. De ki: "Sizi yerde üreten O'dur ve toplanıp O'na götürüleceksiniz."
Say: He it is Who multiplieth you in the earth, and unto Whom ye will be gathered.
25. Doğru (söylüyor) iseniz bu tehdid(ettiğiniz azâb) ne zaman gelecek? diyorlar.
And they say: When (will) this promise (be fulfilled), if ye are truthful?
26. De ki: (Ona âit) Bilgi, Allâh'ın yanındadır. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım."
Say: The knowledge is with Allah only, and I am but a plain warner;
27. Onu yakın görünce inkâr edenlerin yüzleri kötüleşti. Ve: "İşte çağırıp durduğunuz şey budur!" dendi.
But when they see it nigh, the faces of those who disbelieve will be awry, and it will be said (unto them): This is that for which ye used to call.
28. De ki: "Baksanıza, eğer Allâh beni ve benimle beraber olanları öldürse de yahut bize acısa da (fark etmez,) kâfirleri acı azâbdan kim kurtarabilir?"
Say (O Muhammad): Have ye thought: Whether Allah causeth me (Muhammad) and those with me to perish or hath mercy on us, still, who will protect the disbelievers from a painful doom?
29. De ki: "O, çok merhametlidir. O'na inanmış, O'na dayanmışızdır. Yakında kimin apaçık bir sapıklık içinde olduğunu bileceksiniz."
Say: He is the Beneficent. In Him we believe and in Him we put our trust. And ye will soon know who it is that is in error manifest.
30. De ki: "Baksanıza, eğer suyunuz çekilse, size kim bir akar su getirebilir?"
Say: Have ye thought: If (all) your water were to disappear into the earth, who then could bring you gushing water?



Toplam 30 Ayet.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder