Translate

28 Temmuz 2012 Cumartesi

36 - Yasin [ Ya Seen ]


1. Yâsin
Ya. Sin.
2. Hikmetli Kur'ân'a andolsun.
By the wise Qur'an,
3. Kuşkusuz sen gönderilmiş elçilerdensin.
Lo! thou art of those sentt
4. Dosdoğru bir yol üzerinde,
On a straight path,
5. Yani üstün ve çok esirgeyen Allâh'ın indirdiği (Kur'ân yolu) üzerindesin.
A revelation of the Mighty, the Merciful,
6. Babaları uyarılmamış, bu yüzden kendileri de gaflet içinde kalmış bir toplumu uyarman için (seni gönderdik).
That thou mayst warn a folk whose fathers were not warned, so they are heedless.
7. Andolsun onların çoğuna o söz (cinlerden ve insanlardan bir kısmını cehenneme dolduracağım, sözü) hak oldu; artık onlar inanmazlar.
Already hath the word proved true of most of them, for they believe not.
8. Biz onların boyunlarına halkalar geçirdik. Çenelere kadar dayanan o halkalar yüzünden kafaları kalkıktır.
Lo! We have put on their necks carcans reaching unto the chins, so that they are made stiff-necked.
9. Önlerinden bir sed ve arkalarından bir sed çektik de onları kapattık; artık görmezler.
And We have set a bar before them and a bar behind them, and (thus) have covered them so that they see not.
10. Onları uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir, inanmazlar.
Whether thou warn them or thou warn them not, it is alike for them, for they believe not.
11. Sen ancak Zikre uyan ve görmeden Rahmân'dan korkan kimseyi uyarabilirsin. İşte öylesini bir mağfiret ve güzel bir mükâfâtla müjdele.
Thou warnest only him who followeth the Reminder and feareth the Beneficent in secret. To him bear tidings of forgiveness and a rich reward.
12. Biziz, biz ki, ölüleri diriltiriz ve öne sürdükleri işleri ve bıraktıkları eserleri yazarız. Zaten biz, her şeyi apaçık bir kütüğe ayrıntılı olarak kaydetmişizdir.
Lo! We it is Who bring the dead to life. We record that which they send before (them), and their footprints. And all things We have kept in a clear register.
13. Onlara elçilerin geldiği şu kent halkını misâl olarak anlat:
Coin for them a similitude: The people of the city when those sent (from Allah) came unto them;
14. Biz onlara iki elçi gönderdik, onları yalanladılar, biz de (elçileri) üçüncü biriyle destekledik. Dediler ki: "Biz size gönderilen elçileriz."
When We sent unto them twain, and they denied them both, so We reinforced them with a third, and they said: Lo! we have been sent unto you.
15. (Kentliler) Dediler ki: "Siz de bizim gibi insandan başka bir şey değilsiniz. Rahmân bir şey indirmemiştir. Siz sadece yalan söylüyorsunuz."
They said: Ye are but mortals like unto us. The Beneficent hath naught revealed. Ye do but lie!
16. (Elçiler) Dediler ki: "Rabbimiz bilir ki biz size gönderilmiş elçileriz."
They answered: Our lord knoweth that we are indeed sent unto you,
17. Bizim üzerimize düşen, yalnız açıkça duyurmaktır.
And our duty is but plain conveyance (of the message).
18. (Kentliler) Dediler ki: "Doğrusu biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık. Eğer bu işten vazgeçmezseniz sizi mutlaka taşlarız ve bizden size acı bir azâb dokunur."
(The people of the city) said: We augur ill of you. If ye desist not, we shall surely stone you, and grievous torture will befall you at our hands.
19. (Elçiler) Dediler ki: "Uğursuzluğunuz sizin kendinizdedir. Size öğüt verildiği için mi (uğursuzluğa uğruyorsunuz)? Hayır siz aşırı giden bir kavimsiniz."
They said: Your evil augury be with you! Is it because ye are reminded (of the truth)? Nay, but ye are froward folk?
20. Kentin en uzak yerinden bir adam koşarak geldi: "Ey kavmim, elçilere uyun." dedi.
And there came from the uttermost part of the city a man running. He cried: O my people! Follow those who have been sent!
21. Sizden bir ücret istemeyenlere uyun, onlar doğru yoldadırlar.
Follow those who ask of you no fee, and who are rightly guided.
22. Ben niçin beni yaratana kulluk etmeyeyim? Siz de hep O'na döndürüleceksiniz.
For what cause should I not serve Him Who hath created me, and unto Whom ye will be brought back?
23. O'ndan başka tanrılar edinir miyim hiç? Eğer O çok esirgeyen, bana bir zarar vermek dilese, onların şefâ'ati bana hiçbir yarar sağlamaz ve onlar beni kurtaramazlar."
Shall I take (other) gods in place of Him when, if the Beneficent should wish me any harm, their intercession will avail me naught, nor can they save?
24. O takdirde ben, apaçık bir sapıklık içinde olurum.
Then truly I should be in error manifest.
25. Ben sizin Rabbinize inandım, (gelin) beni dinleyin.
Lo! I have believed in your Lord, so hear met
26. Ona: "Cennete gir" denilince: "Keşke, dedi, kavmim bilseydi.
It was said (unto him): Enter Paradise. He said: Would that my people kneww
27. Rabbimin beni bağışladığını ve beni ağırlananlardan kıldığını!"
With what (munificence) my Lord hath pardoned me and made me of the honoured ones!
28. Ondan sonra biz, kavminin üzerine gökten bir ordu indirmedik, indirici de değildik, (buna gerek yoktu).
We sent not down against his people after him a host from heaven, nor do We ever send.
29. Sâdece korkunç bir gürültü oldu, hemen sönüverdiler.
It was but one Shout, and lo! they were extinct.
30. Yazık şu kullara! Kendilerine gelen her elçi ile mutlaka alay ederlerdi.
Ah, the anguish for the bondmen! Never came there unto them a messenger but they did mock him!
31. Görmediler mi kendilerinden önce nice nesilleri yok ettik; onlar bir daha kendilerine dönüp gelmezler?
Have they not seen how many generations We destroyed before them, which indeed return not unto them;
32. Ancak hepsi toplandığı zaman huzûrumuza getirileceklerdir.
But all, without exception, will be brought before Us.
33. Ölü toprak, onlar için bir âyettir, (ölüleri nasıl dirilteceğimize işârettir): Biz onu dirilttik, ondan dâne çıkardık da ondan yiyorlar.
A token unto them is the dead earth. We revive it, and We bring forth from it grain so that they eat thereof;
34. Orada hurma ve üzüm bahçeleri yarattık; orada çeşmeler akıttık.
And We have placed therein gardens of the date-palm and grapes, and We have caused springs of water to gush forth therein.
35. Ki o(suyun, yâhut bahçe)nin ürününden ve ellerinin emeğinden yesinler. Hâlâ şükretmiyorlar mı?
That they may eat of the fruit thereof, and their hands made it not. Will they not, then, give thanks?
36. Ne yücedir O (Allâh) ki toprağın bitirdiklerinden, kendilerinden ve daha bilmedikleri nice şeylerden olan bütün çiftleri yaratmıştır.
Glory be to Him Who created all the sexual pairs, of that which the earth groweth, and of themselves, and of that which they know not!
37. Gece de onlar için bir âyettir. Gündüzü ondan soyup, alırız, birden onlar karanlıkta kalıverirler.
A token unto them is night. We strip it of the day, and lo! they are in darkness.
38. Güneş de kendi müstekarrı (istikrârı veya istikrâr bulacağı yer) için akıp gider. Bu, üstün ve bilen(Allâh)ın takdiridir.
And the sun runneth on unto a resting-place for him. That is the measuring of the Mighty, the Wise.
39. Aya da konaklar tâyin ettik. Nihâyet o, eski urcun(hurma salkımının sapın)a benzer bir hâle geldi.
And for the moon We have appointed mansions till she return like an old shrivelled palm-leaf.
40. Ne güneş aya erişebilir, ne de gece, gündüzün önüne geçebilir. Hepsi bir felekte (yörüngede) yüzmektedirler.
It is not for the sun to overtake the moon, nor doth the night outstrip the day. They float each in an orbit.
41. Onlar için bir âyet de, onların çoçuklarını dolu gemide taşımamız,
And a token unto them is that We bear their offspring in the laden ship,
42. Ve kendilerine onun gibi binecekleri nice şeyler yaratmamızdır.
And have created for them of the like thereof whereon they ride.
43. Dilesek onları (suda) boğarız, ne kendilerine imdad (eden) olur, ne de kurtarılırlar.
And if We will, We drown them, and there is no help for them, neither can they be saved;
44. Ancak bizden bir rahmet ve bir süreye kadar yaşatma vardır (acıyarak onları bir süre yaşatırız).
Unless by mercy from Us and as comfort for a while.
45. Onlara: "Önünüzdeki ve arkanızdaki (yani sizden önce geçen ve ileride sizi bekleyen) olaylardan sakının ki, esirgenesiniz," dendiği zaman (aldırmazlar).
When it is said unto them: Beware of that which is before you and that which is behind you, that haply ye may find mercy (they are heedless).
46. Zaten, onlara Rabblerinin âyetlerinden hiçbir âyet gelmez ki ondan yüz çevirmiş olmasınlar.
Never came a token of the tokens of their Lord to them, but they did turn away from it!
47. Onlara: "Allâh'ın size verdiği rızıktan (Allâh için) verin!" dendiği zaman, nankörler, inananlara: "Allâh'ın dilediği takdirde yedireceği bir kimseye biz mi yedirelim? Doğrusu siz, apaçık bir sapıklık içindesiniz." derler.
And when it is said unto them: Spend of that wherewith Allah hath provided you, those who disbelieve say unto those who believe: Shall we feed those whom Allah, if He willed, would feed? Ye are in naught else than error manifest.
48. Ve: "Eğer doğru söylüyorsanız bu tehdid (ettiğiniz azâb) ne zaman (gelecek)?" diyorlar.
And they say: When will this promise be fulfilled, if ye are truthful?
49. Onların işi sadece korkunç bir sese bakar. Çekişip dururlarken ansızın o, kendilerini yakalar.
They await but one Shout, which will surprise them while they are disputing.
50. Artık ne bir tavsiye yapabilirler, ne de âilelerine dönebilirler.
Then they cannot make bequest, nor can they return to their own folk.
51. Sûr'a üflendi. İşte onlar kabirlerden Rablerine koşuyorlar.
And the trumpet is blown and lo! from the graves they hie unto their Lord,
52. Dediler: "Vah bize, bizi yattığımız yerden kim kaldırdı? İşte Rahmân'ın va'dettiği şey budur. Demek peygamberler doğru söylemiş!"
Crying: Woe upon us! Who hath raised us from our place of sleep? This is that which the Beneficent did promise, and the messengers spoke truth,
53. Sâdece bir tek gürültü olur, hemen onların hepsi huzûrumuza getirilirler.
It is but one Shout, and behold them brought together before Us!
54. O gün, hiç kimseye bir haksızlık yapılmaz ve siz ancak yaptığınızın cezâsını çekersiniz.
This day no soul is wronged in aught; nor are ye requited aught save what ye used to do.
55. O gün cennet halkı, bir iş içinde eğlenirler.
Lo! those who merit Paradise this day are happily employed,
56. Kendileri ve eşleri, gölgelerde, koltuklara yaslanmışlardır.
They and their wives, in pleasant shade, on thrones reclining;
57. Orada onlar için meyvalar ve istedikleri her şey vardır.
Theirs the fruit (of their good deeds) and theirs (all) that they ask;
58. Çok esirgeyen Rabden (onlara) sözle selâm (vardır).
The word from a Merciful Lord (for them) is: Peace!
59. Ey suçlular, bugün şöyle ayrılın!
But avaunt ye, O ye guilty, this day!
60. "Ey Âdem oğulları, ben size and vermedim mi: Şeytâna tapmayın o sizin apaçık düşmanınızdır.
Did I not charge you, O ye sons of Adam, that ye worship not the devil - Lo! he is your open foe!"
61. Bana tapın doğru yol budur diye?"
But that ye worship Me? That was the right path.
62. O, sizden birçok kuşağı saptırmıştı. Düşünmüyor muydunuz?
Yet he hath led astray of you a great multitude. Had ye then no sense?
63. İşte size söylenen cehennem!
This is hell which ye were promised (if ye followed him).
64. İnkârınızdan dolayı bugün oraya girin!
Burn therein this day for that ye disbelieved.
65. O gün ağızlarını mühürleriz, elleri bize söyler, ayakları yaptıklarına şâhidlik eder.
This day We seal up mouths, and hands speak out and feet bear witness as to what they used to earn.
66. Dilesek gözlerini silerdik de yola dökülürlerdi, ama nasıl görecekler?
And had We willed, We verily could have quenched their eyesight so that they should struggle for the way. Then how could they have seen?
67. Dilesek kılıklarını değiştirip onları oldukları yerde dondururduk, ne ileri gidebilir, ne geri dönebilirlerdi.
And had We willed, We verily could have fixed them in their place, making them powerless to go forward or turn back.
68. Kime uzun ömür versek, onun yaratılışını baş aşağı çevirir(gücünü azaltır)ız, (sonunda zayıflar, ihtiyarlar). Akıllarını kullanmıyorlar mı?
He whom We bring unto old age, We reverse him in creation (making him go back to weakness after strength). Have ye then no sense?
69. Biz ona (Muhammed'e) şiir öğretmedik, (şiir) ona yakışmaz da. O(na vahyedilen) sadece bir öğüt ve apaçık bir Kur'ân'dır.
And We have not taught him (Muhammad) poetry, nor is it meet for him. This is naught else than a Reminder and a Lecture making plain,
70. (Bu Kur'ân Muhammed'e vahyedilmiştir) Ki, diri olanları uyarsın ve inkâr edenlere de (azâb) söz(ü) hak olsun.
To warn whosoever liveth, and that the word may be fulfilled against the disbelievers.
71. Görmediler mi ellerimizin yaptıklarından kendilerine nice hayvanlar yarattık da kendileri onlara mâlik olmaktadırlar?
Have they not seen how We have created for them of Our handiwork the cattle, so that they are their owners,
72. Onları kendilerine boyun eğdirdik,onlardan bazıları binekleridir, ve onlardan bazılarını da yerler.
And have subdued them unto them, so that some of them they have for riding, some for food?
73. Kendileri için onlarda daha birçok yararlar ve içecekler var. Hâlâ şükretmiyorlar mı?
Benefits and (divers) drinks have they from them. Will they not then give thanks?
74. Belki kendilerine yardım edilir diye Allah'tan başka tanrılar edindiler.
And they have taken (other) gods beside Allah, in order that they may be helped.
75. (O tanrılar) Kendilerine yardım edemezler. Tersine kendileri onlar için hazırlanmış askerlerdir (Onları korumaktadırlar).
It is not in their power to help them; but they (the worshippers) are unto them a host in arms.
76. Onların sözü seni üzmesin. Biz onların gizlediklerini de açığa vurduklarını da biliyoruz.
So let not their speech grieve thee (O Muhammad). Lo! We know what they conceal and what proclaim.
77. İnsan, bizim kendisini nasıl bir nutfe(sperm)den yarattığımızı görmedi mi ki, şimdi apaçık bir hasım kesildi?
Hath not man seen that We have created him from a drop of seed? Yet lo! he is an open opponent.
78. Kendi yaratılışını unutarak bize bir mesel verdi: "Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?" dedi.
And he hath coined for Us a similitude, and hath forgotten the fact of his creation, saying: Who will revive these bones when they have rotted away?
79. De ki: "Onları ilk defa yaratan diriltecek. O, her yaratmayı bilir."
Say: He will revive them Who produced them at the first, for He is Knower of every creation,
80. O size yeşil ağaçtan ateş yaptı da siz ondan yakıyorsunuz.
Who hath appointed for you fire from the green tree, and behold! ye kindle from it.
81. Gökleri ve yeri yaratan, onların benzerlerini yaratamaz mı? Elbette yaratır. O, çok bilen yaratıcıdır.
Is not He Who created the heavens and the earth, Able to create the like of them? Aye, that He is! for He is the All-Wise Creator,
82. O'nun işi, bir şeyi(n olmasını) istedi mi ona, sadece "ol!" demektir, hemen oluverir.
But His command, when He intendeth a thing, is only that he saith unto it: Be! and it is.
83. Yücedir O ki, her şeyin hükümranlığı O'nun elindedir ve siz O'na döndürüleceksiniz.
Therefore glory be to Him in Whose hand is the dominion over all things! Unto Him ye will be brought back.

Toplam 83 Ayet.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder