Translate

28 Temmuz 2012 Cumartesi

21 - Enbiya [ The Prophets ]


1. İnsanların hesapları yaklaştı, fakat onlar hâlâ gaflet içinde yüz çevirmektedirler.
Their reckoning draweth nigh for mankind, while they turn away in heedlessness.
2. Kendilerine Rablerinden gelen her yeni ikazı mutlaka eğlenerek dinlerler.
Never cometh there unto them a new reminder from their Lord but they listen to it while they play.
3. Kalbleri eğlencededir. O zulmedenler, aralarında şu konuşmayı gizlediler: "Bu (Muhammed) de sizin gibi bir insan değil mi? Şimdi siz, göre göre büyüye mi kapılacaksınız?"
With hearts preoccupied. And they confer in secret. The wrong-doers say: Is this other than a mortal like you? Will ye then succumb to magic when ye see (it)?
4. Dedi ki: "Rabbim gökte ve yerde konuşulan her sözü bilir, (O'ndan gizli kalan hiçbir şey yoktur). O, işitendir, bilendir."
He saith: My Lord knoweth what is spoken in the heaven and the earth. He is the Hearer, the Knower.
5. Hayır, dediler, (bu) karmakarışık hayallerdir; hayır onu uydurmuş; hayır o şâ'irdir. (Eğer gerçekten peygamberse) öncekilerin, (mu'cizelerle) gönderildikleri gibi o da bize bir mu'cize getirsin.
Nay, say they, (these are but) muddled dreams; nay, he hath but invented it; nay, he is but a poet. Let him bring us a portent even as those of old (who were God's messengers) were sent (with portents).
6. Bunlardan önce helâk ettiğimiz hiçbir kent (halkı) inanmamıştı, şimdi bunlar mı inanacaklar?
Not a township believed of those which We destroyed before them (though We sent them portents): would they then believe?
7. Biz, senden önce yalnız kendilerine vahyedilen erkeklerden başkasını elçi göndermedik. Eğer bilmiyorsanız Zikir ehline (Kitap sâhiplerine) sorun.
And We sent not (as Our messengers) before thee other than men whom We inspired. Ask the followers of the Reminder if ye know not?
8. Biz onları yemek yemeyen ceset(ler) yapmadık. (Onlar), ölümsüz de değillerdi.
We gave them not bodies that would not eat food, nor were they immortals.
9. Sonra onlara verdiğimiz sözü yerine getirdik, onları ve dilediklerimizi kurtardık, aşırı gidenleri helâk ettik.
Then We fulfilled the promise unto them. So We delivered them and whom We would, and We destroyed the prodigals.
10. Andolsun, size, içinde Zikr'iniz bulunan bir Kitap indirdik. Aklınızı kullanmıyor musunuz?
Now We have revealed unto you a Scripture wherein is your Reminder. Have ye then no sense?
11. (Halkı) zulmeden nice şehri kırıp geçirdik ve onlardan sonra başka bir topluluk getirdik.
How many a community that dealt unjustly have We shattered, and raised up after them another folk!
12. Azâbımızı hissettikleri zaman onlar, derhal oradan (kaçmak için hayvanlarını) mahmuzluyorlardı.
And, when they felt Our might, behold them fleeing from it!
13. (Boşuna) Kaçmayın, (bol bol verilip) içinde şımartıldığınız(ni'metler)e ve yurtlarınıza dönün, çünkü sorguya çekileceksiniz!
(But it was said unto them): Flee not, but return to that (existence) which emasculated you and to your dwellings, that ye may be questioned.
14. Eyvah bize, dediler, gerçekten biz zâlimlermişiz!
They cried: Alas for us! Lo! we were wrong-doers.
15. Bu mırıldanmaları sürüp giderken biz onları, biçilmiş (ekin gibi) yaptık, sönüp gittiler.
And this their crying ceased not till We made them as reaped corn, extinct.
16. Biz göğü, yeri ve bunlar arasında bulunanları, eğlence için yaratmadık.
We created not the heaven and the earth and all that is between them in play.
17. Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, kendi katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık, böyle yapardık.
If We had wished to find a pastime, We could have found it in Our presence - if We ever did.
18. Hayır, biz hakkı bâtılın üstüne atarız da o onun beynini parçalar, derhal (bâtılın) canı çıkar. Allah'a yakıştırdığınız niteliklerden ötürü de vay siz(in haliniz)e!
Nay, but We hurl the true against the false, and it doth break its head and lo! it vanisheth. And yours will be woe for that which ye ascribe (unto Him).
19. Göklerde ve yerde kim varsa hep O'nundur. O'nun yanında bulunanlar, O'na kulluk etmekten büyüklenmez ve yorulmazlar.
Unto Him belongeth whosoever is in the heavens and the earth. And those who dwell in His presence are not too proud to worship Him, nor do they weary;
20. Gece gündüz tesbih ederler, hiç ara vermezler.
They glorify (Him) night and day; they flag not.
21. Yoksa (o müşrikler), yerden birtakım tanrılar edindiler de (ölüleri) onlar mı diriltecek?
Or have they chosen Gods from the earth who raise the dead?
22. Eğer yerde, gökte Allah'tan başka tanrılar olsaydı, ikisi de (yer de, gök de) bozulup gitmişti. Arş'ın sâhibi Allâh, onların nitelendirmelerinden yüce(münezzeh)dir.
If there were therein Gods beside Allah, then verily both (the heavens and the earth) had been disordered. Glorified be Allah, the Lord of the Throne, from all that they ascribe (unto Him).
23. O, yaptığından sorulmaz, ama onlar, sorulurlar.
He will not be questioned as to that which He doth, but they will be questioned.
24. Yoksa O'ndan başka tanrılar mı edindiler? De ki: "(Bu hususta kesin) delilinizi getirin. İşte benimle beraber olanların da öğütü ve benden öncekilerin de öğütü budur." Ama çokları hakkı bilmezler, bundan dolayı onlar, (haktan) yüz çevirirler.
Or have they chosen other gods beside Him? Say: Bring your proof (of their godhead). This is the Reminder of those with me and those before me, but most of them know not the Truth and so they are averse.
25. Senden önce hiçbir peygamber göndermedik ki ona: "Benden başka tanrı yoktur, bana kulluk edin!" diye vahyetmiş olmayalım.
And We sent no messenger before thee but We inspired him, (saying): There is no God save Me (Allah), so worship Me.
26. Rahmân çocuk edindi. dediler. O, yücedir. Hayır (Rahmân'ın çocukları sanılan melekler, O'nun) değerli kullar(ı)dır.
And they say: The Beneficent hath taken unto Himself a son. Be He glorified! Nay, but (those whom they call sons) are honoured slaves;
27. O'ndan önce söz söylemezler ve onlar, O'nun buyruğunu yaparlar.
They speak not until He hath spoken, and they act by His command.
28. (Allâh) Onların önlerinde ve arkalarında olanı bilir. (Allâh'ın) râzı olduğundan başkasına şefâ'at edemezler ve onlar, O'nun korkusundan titrerler.
He knoweth what is before them and what is behind them, and they cannot intercede except for him whom He accepteth, and they quake for awe of Him.
29. Onlardan her kim: "Ben O'ndan başka bir tanrıyım!" derse onu cehennemle cezâlandırırız. Biz zâlimleri böyle cezâlandırırız.
And one of them who should say: Lo! I am a God beside Him, that one We should repay with hell. Thus We repay wrong-doers.
30. O nankörler görmediler mi ki göklerle yer bitişik idi, biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık? Hâlâ inanmıyorlar mı?
Have not those who disbelieve known that the heavens and the earth were of one piece, then We parted them, and We made every living thing of water? Will they not then believe?
31. Yer, onları sarsar diye, onun üstünde yüksek dağlar yarattık. Ve istedikleri yere gidebilmeleri için orada geniş yollar açtık.
And We have placed in the earth firm hills lest it quake with them, and We have placed therein ravines as roads that haply they may find their way.
32. Göğü, korunmuş bir tavan yaptık; onlarsa hâlâ göğün, (Allâh'ın) âyetlerinden yüz çevirmektedirler.
And We have made the sky a roof withheld (from them). Yet they turn away from its portents.
33. Geceyi, gündüzü, güneşi, ayı yaratan O'dur. (Bunların) her biri bir yörüngede yüzmektedir.
And He it is Who created the night and the day, and the sun and the moon. They float, each in an orbit.
34. Senden önce hiçbir insana ebedi yaşama vermedik. Şimdi sen ölürsen onlar ebedi mi kalacaklar?
We appointed immortality for no mortal before thee. What if thou diest, can they be immortal?
35. Her nefis, ölümü tadacaktır. Biz sizi sınamak için şerre de hayra da müptelâ kılıyoruz. Ve (sonunda) bize döndürüleceksiniz.
Every soul must taste of death, and We try you with evil and with good, for ordeal. And unto Us ye will be returned.
36. Kâfirler seni gördükleri zaman: "Sizin tanrılarınızı diline dolayan bu mu?" diye seninle alay ederler. Oysa kendileri Rahmân'ın Zikri(uyarısı)nı kabul etmiyorlar.
And when those who disbelieve behold thee, they but choose thee out for mockery, (saying): Is this he who maketh mention of your gods? And they would deny all mention of the Beneficent.
37. (İnsanın tabiatinde acelecilik vardır. Öye acelecidir ki, sanki) İnsan aceleden yaratılmıştır. (Durun,) Size âyetlerimi göstereceğim, benden acele istemeyin.
Man is made of haste. I shall show you My portents, but ask Me not to hasten.
38. Doğru söyleyenler iseniz bu (bizi) tehdid(ettiğiniz azâb) ne zaman? diyorlar.
And they say: When will this promise (be fulfilled), if ye are truthful?
39. İnkâr edenler, ne yüzlerinden, ne de sırtlarından ateşi savamayacakları ve yardım da olunmayacakları zamanı bir bilselerdi (onu böyle acele istemezlerdi)!
If those who disbelieved but knew the time when they will not be able to drive off the fire from their faces and from their backs, and they will not be helped!
40. Doğrusu o, onlara ansızın gelecek, onları şaşırtacak, ne onu reddedebilecekler, ne de kendilerine süre verilecek.
Nay, but it will come upon them unawares so that it will stupefy them, and they will be unable to repel it, neither will they be reprieved.
41. Andolsun, senden önceki peygamberlerle de alay edildi, ama onlarla alay edenleri, o alay ettikleri şey kuşatıverdi.
Messengers before thee, indeed, were mocked, but that whereat they mocked surrounded those who scoffed at them.
42. De ki: "Gece gündüz, sizi Rahmân'dan kim koruyacak?" Hayır, onlar, Rablerinin Zikr'inden yüz çeviriyorlar.
Say: Who guardeth you in the night or in the day from the Beneficent? Nay, but they turn away from mention of their Lord,
43. Yoksa onları, bize karşı koruyacak tanrıları mı var? Onlar, ne kendilerine yardım edebilirler, ne de bizim tarafımızdan onlara sâhip çıkılır.
Or have they gods who can shield them from Us? They cannot help themselves nor can they be defended from Us.
44. Biz onları ve atalarını yaşattık, nihâyet kendilerine ömür uzun geldi, (ebedi yaşayacaklarını sandılar). Bizim, yere gelip, onu uçlarından eksilttiğimizi görmüyorlar mı? Üstün gelen onlar mı (yoksa biz miyiz)?
Nay, but We gave these and their fathers ease until life grew long for them. See they not how We visit the land, reducing it of its outlying parts? Can they then be the victors?
45. De ki: "Ben ancak sizi vahiyle uyarıyorum. Ama sağır(lar) uyarıldıkları zaman çağırıyı işitmez(ler)."
Say (O Muhammad, unto mankind): I warn you only by the Inspiration. But the deaf hear not the call when they are warned.
46. Andolsun, onlara Rabbinin azâbından bir esinti dokunsa, "Eyvah bize, biz gerçekten zâlimlermişiz," derler.
And if a breath of thy Lord's punishment were to touch them, they assuredly would say: Alas for us! Lo! we were wrong-doers.
47. Kıyâmet günü için adâlet terâzileri kurarız. Hiç kimseye bir haksızlık edilmez (insanın yaptığı iş), bir hardal dânesi ağırlığınca da olsa onu getiririz. Hesab gören olarak biz yeteriz.
And We set a just balance for the Day of Resurrection so that no soul is wronged in aught. Though it be of the weight of a grain of mustard seed, We bring it. And We suffice for reckoners.
48. Andolsun biz, Mûsâ'ya ve Hârûn'a hak ve bâtılı ayırdeden ve korunanlar için bir ışık ve öğüt olan Kitabı verdik.
And We verily gave Moses and Aaron the Criterion (of right and wrong) and a light and a Reminder for those who keep from evill
49. Korunanlar görmeden Rablerinden korkarlar ve (Duruşma) sâ'at(in)den de titrerler.
Those who fear their Lord in secret and who dread the Hour (of doom).
50. Bu (Kur'ân) da ona (yani Muhammed'e) indirdiğimiz mübârek (çok faydalı) bir öğüttür. Şimdi siz onu inkâr mı ediyorsunuz? (Ne kadar gâfilsiniz siz)!
This is a blessed Reminder that We have revealed: Will ye then reject it?
51. Andolsun biz, daha önceden İbrâhim'e de doğru yolu bulma yeteneğini vermiştik. Zaten biz onu(n olgun insan olduğunu) biliyorduk.
And We verily gave Abraham of old his proper course, and We were Aware of him,
52. Babasına ve kavmine demişti ki: "Sizin şu karşısında durup taptığınız heykeller nedir?"
When he said unto his father and his folk: What are these images unto which ye pay devotion?
53. Babalarımızı onlara tapar bulduk (da onun için biz de onlara tapıyoruz.) dediler.
They said: We found our fathers worshippers of them.
54. Doğrusu siz de, babalarınız da açık bir sapıklık içine düşmüşsünüz! dedi.
He said: Verily ye and your fathers were in plain error.
55. Dediler ki: "Sen bize gerçeği mi getirdin, yoksa şaka yapanlardan mısın?"
They said: Bringest thou unto us the truth, or art thou some jester?
56. Hayır, dedi, Rabbiniz, göklerin ve yerin Rabbidir ki, onları yaratmıştır. Ben de buna şâhidlik edenlerdenim.
He said: Nay, but your Lord is the Lord of the heavens and the earth, Who created them; and I am of those who testify unto that.
57. Allah'a and olsun ki siz dönüp gittikten sonra putlarınıza bir tuzak kuracağım!
And, by Allah, I shall circumvent your idols after ye have gone away and turned your backs.
58. Nihâyet (İbrâhim) onları parça parça etti, yalnız onların büyüğünü bıraktı; belki ona müracaat ederler diye(!)
Then he reduced them to fragments, all save the chief of them, that haply they might have recourse to it.
59. (Döndükleri zaman): "Bunu tanrılarımıza kim yaptı? Muhakkak o zâlimlerden biridir." dediler.
They said: Who hath done this to our gods? Surely it must be some evil-doer.
60. Onları diline dolayan bir genç işittik, kendisine İbrâhim deniliyormuş, dediler.
They said: We heard a youth make mention of them, who is called Abraham.
61. Onu insanların gözü önüne getirin de (nasıl cezâlandırılacağına) tanık olsunlar dediler.
They said: Then bring him (hither) before the people's eyes that they may testify.
62. (İbrâhim'i getirdiler), dediler ki: "İbrâhim, tanrılarımıza sen mi bunu yaptın?"
They said: Is it thou who hast done this to our gods, O Abraham?
63. Hayır dedi, (büyük putu göstererek) işte şu büyükleri yapmış; onlara sorun, eğer konuşurlarsa (!)
He said: But this, their chief hath done it. So question them, if they can speak.
64. Kendi vicdanlarına başvurup (içlerinden): "Hakikaten sizler haksızsınız!" dediler.
Then gathered they apart and said: Lo! ye yourselves are the wrong-doers.
65. Sonra yine eski kafalarına döndürüldüler: "Sen de bilirsin ki bunlar konuşmazlar," dediler.
And they were utterly confounded, and they said: Well thou knowest that these speak not.
66. Peki, dedi, siz Allâh'ı bırakıp da size hiçbir fayda ve zarar vermeyen şeylere mi tapıyorsunuz?
He said: Worship ye then instead of Allah that which cannot profit you at all, nor harm you?
67. Yuh size ve Allah'tan başka taptıklarınıza. Aklınızı kullanmıyor musunuz siz?
Fie on you and all that ye worship instead of Allah! Have ye then no sense?
68. Dediler: "Onu yakın, tanrılarınıza yardım edin, eğer bir iş yapacaksanız."
They cried: Burn him and stand by your gods, if ye will be doing.
69. Biz de: "Ey ateş, İbrâhim'e serin ve esenlik ol!" dedik.
We said: O fire, be coolness and peace for Abraham.
70. Ona bir tuzak kurmak istediler. Biz de, asıl kendilerini hüsrâna uğrattık.
And they wished to set a snare for him, but We made them the greater losers.
71. Onu ve Lût'u kurtarıp, âlemlere bereketli kıldığımız bir yere getirdik.
And We rescued him and Lot (and brought them) to the land which We have blessed for (all) peoples.
72. Ona İshak'ı hediye ettik, üstelik (torunu) Ya'kûb'u da (verdik). Hepsini de iyi insanlar yaptık.
And We bestowed upon him Isaac, and Jacob as a grandson. Each of them We made righteous.
73. Onları, emrimizle doğru yolu gösteren önderler yaptık ve onlara hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı ve zekât vermeyi vahyettik. Onlar bize kulluk eden(insan)lardı.
And We made them chiefs who guide by Our command, and We inspired in them the doing of good deeds and the right establishment of worship and the giving of alms, and they were worshippers of Us (alone).
74. Lût'a da hüküm (hükümranlık, peygamberlik, hikmet) ve ilim verdik ve onu çirkin işler yapan bir kentten kurtardık. Gerçekten onlar yoldan çıkan kötü bir kavim idiler.
And unto Lot We gave judgement and knowledge, and We delivered him from the community that did abominations. Lo! they were folk of evil, lewd.
75. Ve onu rahmetimizin içine soktuk. Çünkü o, Sâlihlerden idi.
And We brought him in unto Our mercy. Lo! he was of the righteous.
76. Nûh'u da (an), o da bunlardan önce bize yalvarmıştı. Biz de onun du'âsını kabul edip kendisini ve âilesini büyük sıkıntıdan kurtarmıştık.
And Noah, when he cried of old, We heard his prayer and saved him and his household from the great affliction.
77. Ve âyetlerimizi yalanlayan kavimden onun öcünü almıştık. Onlar, kötü bir kavim olmuşlardı, biz de onların hepsini boğmuştuk.
And delivered him from the people who denied Our revelations. Lo! they were folk of evil, therefore did We drown them all.
78. Dâvûd ile Süleymân'ı da (an); hani onlar, toplumun davarının yayıldığı bir ekin hakkında hükmediyorlardı, biz de onların hükümlerine tanık idik.
And David and Solomon, when they gave judgement concerning the field, when people's sheep had strayed and browsed therein by night; and We were witnesses to their judgement.
79. O hükmü Süleymân'a bellettik. Onların hepsine de hükümdarlık ve bilgi verdik. Dâvûd'a dağları ve kuşları boyun eğdirdik, onunla beraber tesbih ediyorlardı. Biz (bunları) yaparız.
And We made Solomon to understand (the case); and unto each of them We gave judgement and knowledge. And We subdued the hills and the birds to hymn (His) praise along with David. We were the doers (thereof).
80. Ona, sizi, savaşın şiddetinden korumak için zırh yapmayı öğretmiştik. Ama siz şükrediyor musunuz ki?
And We taught him the art of making garments (of mail) to protect you in your daring. Are ye then thankful?
81. Süleymân'a da fırtınayı (boyun eğdirmiştik). Onun emriyle, içinde bereketler yarattığımız yere akıp giderdi. Biz her şeyi biliriz.
And unto Solomon (We subdued) the wind in its raging. It set by his command toward the land which We had blessed. And of everything We are Aware.
82. Kendisi için denize dalan ve bundan başka işler yapan bazı şeytânları da emrine vermiştik. Biz onları onun emrinde tutuyorduk.
And of the evil ones (subdued We unto him) some who dived (for pearls) for him and did other work, and We were warders unto them.
83. Eyyûb'u da an. O, Rabbine: "Bu dert bana dokundu, sen merhametlilerin en merhametlisisin!" diye du'â etmişti.
And Job, when he cried unto his Lord, (saying): Lo! adversity afflicteth me, and Thou art Most Merciful of all who show mercy.
84. Biz de onun du'âsını kabul etmiş, kendisine bulaşan derdi kaldırmıştık; ona tarafımızdan bir rahmet ve ibâdet edenler için bir öğüt olarak âilesini ve onlarla beraber bir katını daha vermiştik.
Then We heard his prayer and removed that adversity from which he suffered, and We gave him his household (that he had lost) and the like thereof along with them, a mercy from Our store, and a remembrance for the worshippers;
85. İsmâ'il'i, İdris'i, Zu'l-Kifl'i de an; hepsi de sabredenlerdendi.
And (mention) Ishmael, and Idris, and Dhu'l-Kifl. All were of the steadfast.
86. Onları rahmetimize soktuk, çünkü onlar Sâlihlerdendi.
And We brought them in unto Our mercy. Lo! they are among the righteous.
87. Zünnûn'u (balık karnına girmiş olan Yûnus ibn Matta'yı) da an; zira (o, kavmine) kızarak gitmişti, bizim kendisine güç yetiremeyeceğimizi, (kavminin arasından çıkmakla kendisini kurtaracağını) sanmıştı. Nihâyet karanlıklar içinde (kalıp): "Senden başka tanrı yoktur. Senin şânın yücedir, ben zâlimlerden oldum!" diye yalvardı.
And (mention) Dhu'n-Nun, when he went off in anger and deemed that We had no power over him, but he cried out in the darkness, saying: There is no God save Thee. Be Thou glorified! Lo! I have been a wrong-doer.
88. Biz de onun du'âsını kabul ettik ve onu tasadan kurtardık. İşte biz, inananları böyle kurtarırız.
Then We heard his prayer and saved him from the anguish. Thus We save believers.
89. Zekeriyyâ'yı da (an). Rabbine: "Rabbim, beni tek bırakma! Sen, vârislerin en iyisisin (her şeyim sana kalacaktır)" diye du'â etmişti.
And Zachariah, when he cried unto his Lord: My Lord! Leave me not childless, though Thou art the best of inheritors.
90. Onun du'âsını da kabul buyurduk ve ona Yahyâ'yı armağan ettik. Eşini de kendisi için ıslah ettik (çocuk doğurmağa elverişli bir hale getirdik). Gerçekten onlar hayır işlere koşarlar, umarak ve korkarak bize du'â ederlerdi ve bize derin saygı gösterirlerdi.
Then We heard his prayer, and bestowed upon him John, and adjusted his wife (to bear a child) for him. Lo! they used to vie one with the other in good deeds, and they cried unto Us in longing and in fear, and were submissive unto Us.
91. O ırzını korumuş olan(Meryem)i de an; ona ruhumuzdan bir çocuk üflemiş, kendisini ve oğlunu âlemlere bir ibret yapmıştık.
And she who was chaste, therefore We breathed into her (something) of Our spirit and made her and her son a token for (all) peoples.
92. İşte bu sizin ümmetiniz (olan tevhid ve İslâm milleti), bir tek ümmettir. Rabbiniz de benim. Yalnız bana kulluk edin.
Lo! this, your religion, is one religion, and I am your Lord, so worship Me.
93. İşlerini aralarında parçaladılar (Tanrıdan gelen dini parça parça ettiler, ayrılığa düştüler); hepsi (sonunda) bize döneceklerdir.
And they have broken their religion (into fragments) among them, (yet) all are returning unto Us.
94. İmdi kim inanmış olarak iyi işlerden yaparsa onun çalışmasına nankörlük edilmez, biz (onun çalışmasını) yazanlarız.
Then whoso doth good works and is a believer, there will be no rejection of his effort Lo! We record (it) for him.
95. Helâk ettiğimiz bir ülkeye artık (yaşamak) harâmdır: Onlar bir daha geri dönemezler.
And there is a ban upon any community which We have destroyed: that they shall not return,
96. Nihâyet Ye'cûc ve Me'cûc'un önü açıldığı ve onlar her tepeden akın etmeye başladıkları zaman,
Until, when Gog and Magog are let loose, and they hasten out of every mound.
97. Gerçek va'd (yani kıyâmet) yaklaşmış olur. İnkâr edenlerin gözleri birden donup kalır. "Vah bize, biz bundan gaflet içinde idik (bunun doğru olacağını hiç düşünmüyorduk). Meğer biz zulmediyormuşuz!" (diye mırıldandılar).
And the True Promise draweth nigh; then behold them, staring wide (in terror), the eyes of those who disbelieve! (They say): Alas for us! We (lived) in forgetfulness of this. Ah, but we were wrong-doers!
98. Siz ve Allah'tan başka taptıklarınız cehennemin odunusunuz. Siz, oraya gireceksiniz.
Lo! ye (idolaters) and that which ye worship beside Allah are fuel of hell. Thereunto ye will come.
99. Eğer onlar tanrı olsalardı oraya girmezlerdi. Oysa hepsi orada sürekli kalacaklardır.
If these had been gods they would not have come thither, but all will abide therein.
100. Onlar için bir inleme ve soluma vardır! Ve onlar orada (azâbın dehşeti içinde hiçbir şey) işitmezler.
Therein wailing is their portion, and therein they hear not.
101. Ama bizden kendilerine (ezelde) güzellik geçmiş (mutluluk takdir edilmiş) olanlar, işte onlar, ondan (cehennemden) uzaklaştırılmışlardır.
Lo! those unto whom kindness hath gone forth before from Us, they will be far removed from thence.
102. Onun uğultusunu duymazlar. Ve canlarının çektiği (ni'metler) içinde ebedi kalırlar.
They will not hear the slightest sound thereof, while they abide in that which their souls desire.
103. O en büyük korku, onları asla tasalandırmaz. Melekler onları şöyle karşılar: "İşte bu, size va'dedilen gününüzdür!"
The Supreme Horror will not grieve them, and the angels will welcome them, (saying): This is your Day which ye were promised;
104. O gün göğü yazı tomarlarını dürer gibi toplarız. İlk yaratmaya başladığımız gibi onu iâde ederiz. Üzerimize sözdür; biz bunu mutlaka yapacağız.
The Day when We shall roll up the heavens as a recorder rolleth up a written scroll. As We began the first creation, We shall repeat it. (It is) a promise (binding) upon Us. Lo! We are to perform it.
105. Andolsun Tevrât'tan sonra Zebûr'da da: "Arza mutlaka iyi kullarım vâris olacak (bu yer onların eline geçecek)" diye yazmıştık.
And verily We have written in the Scripture, after the Reminder: My righteous slaves will inherit the earth:
106. Şüphesiz bunda kulluk eden kimseler için yeterli bir öğüt vardır.
Lo! there is a plain statement for folk who are devout.
107. (Ey Muhammed) Biz seni ancak âlemlere rahmet için gönderdik.
We sent thee not save as a mercy for the peoples.
108. De ki: "Bana, Tanrınız, ancak bir tek Tanrıdır; diye vahyolunur. O'na teslim ol(up putperestliği bırak)cak mısınız?
Say: It is only inspired in me that your God is One God. Will ye then surrender (unto Him)!
109. Eğer yüz çevirirlerse de ki: "Ben sizin hepinize eşit biçimde açıkladım. Artık tehdidedildiğiniz şeyin yakın mı, yoksa uzak mı olduğunu bilmem."
But if they are averse, then say: I have warned you all alike, although I know not whether nigh or far is that which ye are promised.
110. Şüphesiz O, sözün açığını da bilir, gizlediklerinzi de bilir.
Lo! He knoweth that which is said openly, and that which ye conceal.
111. Bilmem belki de o (azâbın ertelenmesi) sizi denemek ve bir süreye kadar yaşatmak içindir
And I know not but that this may be a trial for you, and enjoyment for a while.
112. (Allâh'ın Resulü) Dedi: "Rabbim (aramızda) hak ile hükmet, Rabbimiz çok merhamet edendir. Sizin nitelendirdiğinize (iftirâlarınıza) karşı O'nun yardımına sığınılır (O, bizi her tehlikeden korur)!"
He saith: My Lord! Judge Thou with truth. Our Lord is the Beneficent, Whose help is to be implored against that which ye ascribe (unto Him).

Toplam 112 Ayet.


 




 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder