Translate

28 Temmuz 2012 Cumartesi

37 - Saffat [ The Rangers ]


1. Andolsun o sıra sıra dizilenlere,
By those who set the ranks in battle orderr
2. Bağırıp sürenlere,
And those who drive away (the wicked) with reprooff
3. Zikir okuyanlara,
And those who read (the Word) for a reminder,
4. Ki Tanrınız, birdir.
Lo! thy Lord is surely One.
5. Göklerin, yerin ve bunlar arasında bulunanların Rabbi, doğuların da Rabbidir.
Lord of the heavens and of the earth and all that is between them, and Lord of the sun's risings.
6. Biz en yakın göğü bir zinetle, yıldızlarla süsledik.
Lo! We have adorned the lowest heaven with an ornament, the planets:
7. Ve (onu) itâ'at dışına çıkan her türlü şeytândan koruduk.
With security from every froward devil.
8. O (şeyta)nlar mele-i A'lâyı (yüce melekler topluluğunu) dinleyemezler; her yandan kendilerine (ışınlar) atılır.
They cannot listen to the Highest Chiefs for they are pelted from every side,
9. Kovulurlar. Onlar için sürekli bir azâb vardır.
Outcast, and theirs is a perpetual torment;
10. Yalnız (yüce topluluktan) bir söz kapan olursa, onu da delici bir şihâb (ışın)izler.
Save him who snatcheth a fragment, and there pursueth him a piercing flame.
11. Şimdi onlara sor: Yaratılış bakımından kendileri mi daha çetin, yoksa bizim yarattıklarımız mı? Biz kendilerini yapışkan bir çamurdan yarattık.
Then ask them (O Muhammad): Are they stronger as a creation, or those (others) whom We have created? Lo! We created them of plastic clay.
12. Hayır sen (bu muhteşem kudrete) hayran kaldın; onlarsa (seninle) alay ediyorlar.
Nay, but thou dost marvel when they mockk
13. Kendilerine öğüt verilse öğüt almıyorlar.
And heed not when they are reminded,
14. Bir mu'cize görseler, alay ediyorlar.
And seek to scoff when they behold a portentt
15. Bu apaçık bir büyüden başka bir şey değildir. diyorlar.
And they say: Lo! this is mere magic;
16. Yani biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı, biz mi diriltilecek mişiz?
When we are dead and have become dust and bones, shall we then, forsooth, be raised (again)?
17. Evvelki atalarımız da mı?
And our forefathers?
18. De ki: "Evet siz aşağılanarak (diriltileceksiniz)!"
Say (O Muhammad): Yea, in truth: and ye will be brought low.
19. O (iş) sadece korkunç bir sesten ibârettir: Hemen onlar (diriltilmiş olarak) bakıyorlardır.
There is but one Shout, and lo! they beholdd
20. Vah bize, bu cezâ günüdür! dediler.
And say: Ah, woe for us! This is the Day of Judgement.
21. Bu, yalanlamakta olduğunuz hüküm günüdür!
This is the Day of Separation, which ye used to deny.
22. (Yüce Allâh meleklerine emreder): "Toplayın o zâlimleri, onların eşlerini ve taptıklarını."
(And it is said unto the angels): Assemble those who did wrong, together with their wives and what they used to worshipp
23. Allah'tan başka. Onları cehennemin yoluna götürün!
Instead of Allah, and lead them to the path to hell;
24. Durdurun onları, çünkü onlar sorguya çekileceklerdir.
And stop them, for they must be questioned.
25. Size ne oldu ki birbirinize yardım etmiyorsunuz?
What aileth you that ye help not one another?
26. (Başları öne eğik, utançtan yüzleri kızarmış. Cevap verecek durumda değillerdir). Hayır, onlar o gün teslim olmuşlardır.
Nay, but this day they make full submission.
27. Birbirlerine döndüler, soruyorlar.
And some of them draw near unto others, mutually questioning.
28. (Uyanlar, uydukları adamlara) Dediler ki: "Siz bize sağdan gelir(güvendiğimiz yandan bize sokulup vesvese verir)diniz."
They say: Lo! ye used to come unto us, imposing, (swearing that ye spoke the truth).
29. (Ötekiler de): "Hayır, dediler, zaten siz kendiniz inanan insanlar değildiniz."
They answer: Nay, but ye (yourselves) were not believers.
30. Bizim sizi zorlayacak bir gücümüz yoktu. Siz kendiniz azgın bir toplum idiniz.
We had no power over you, but ye were wayward folk.
31. Artık Rabbimizin sözü bize hak oldu. Biz (hak ettiğimiz cezâyı mutlaka) tadacağız!
Now the Word of our Lord hath been fulfilled concerning us. Lo! we are about to taste (the doom).
32. Sizi azdırdık, çünkü biz kendimiz azmıştık(siz de bize uyunca azmış oldunuz).
Thus we misled you. Lo! we were (ourselves) astray.
33. O gün onlar azâb (çekme)de ortaktırlar.
Then lo! this day they (both) are sharers in the doom.
34. İşte biz, suçlulara böyle yaparız.
Lo! thus deal We with the guilty.
35. Çünkü onlara: "Allah'tan başka tanrı yoktur!" dendiği zaman büyüklük taslarlardı.
For when it was said unto them, There is no God save Allah, they were scornfull
36. Cinlenmiş bir şâir için biz tanrılarımızı mı terk edeceğiz? derlerdi.
And said: Shall we forsake our gods for a mad poet?
37. Hayır, o (ne şâirdi, ne mecnun. O) gerçeği getirmiş ve elçileri de doğrulamıştı.
Nay, but he brought the Truth, and he confirmed those sent (before him).
38. Siz acı azâbı tadacaksınız!
Lo! (now) verily ye taste the painful doomm
39. Sadece yaptığınız (işler)le cezâlanıyorsunuz!
Ye are requited naught save what ye didd
40. Ancak Allâh'ın hâlis kulları bu cezânın dışındadır.
Save single-minded slaves of Allah;
41. Onlar için bilinen bir rızık vardır.
For them there is a known provision,
42. (Türlü türlü) Meyvalar.Ve onlar ağırlanırlar.
Fruits. And they will be honouredd
43. Ni'met cennetlerinde.
In the Gardens of delight,
44. Tahtlar üzerinde, karşılıklı otururlar.
On couches facing one anotherr
45. Önlerinde akan kaynaktan (doldurulmuş) kadehler dolaştırılır.
A cup from a gushing spring is brought round for them,
46. Berrak, içenlere lezzet veren bir içki.
White, delicious to the drinkers,
47. Onda ne sersemletme var, ne onunla sarhoş olurlar.
Wherein there is no headache nor are they made mad thereby.
48. Yanlarında da, yalnız kendilerine göz dikmiş iri gözlü eşler vardır.
And with them are those of modest gaze, with lovely eyes,
49. Saklı yumurta gibi bembeyaz eşler.
(Pure) as they were hidden eggs (of the ostrich).
50. Bunlar birbirine dönmüş soruyorlar:
And some of them draw near unto others, mutually questioning.
51. Onlardan bir sözcü: "Benim, dedi, bir arkadaşım vardı."
A speaker of them saith: Lo! I had a comradee
52. Derdi ki: 'Sen doğrulayanlardan mısın?
Who used to say: Art thou in truth of those who put faith (in his words)?
53. 'Biz ölüp toprak ve kemik olduğumuz zaman mı, biz mi (diriltilip yaptığımız işlere göre) cezâlanacağız?' "
Can we, when we are dead and have become mere dust and bones, can we (then) verily be brought to book?
54. (Sonra yanındakilere): "Bakar mısınız?" dedi.
He saith: Will ye look?
55. Baktı onu cehennemin ortasında gördü.
Then looketh he and seeth him in the depth of Hell.
56. Tallâhi, dedi, sen az daha beni de alçaltacaktın.
He saith: By Allah, thou verily didst all but cause my ruin,
57. Rabbimin ni'meti olmasaydı, şimdi ben de (oraya) getirilenlerden olurdum.
And had it not been for the favour of my Lord, I too had been of those haled forth (to doom).
58. Biz bir daha ölmeyecek miyiz der.
Are we then not to diee
59. Yalnız ilk ölümümüz, başka ölüm yok ve biz azâba da uğratılmayacağız ha?!
Saving our former death, and are we not to be punished?
60. Gerçekten büyük başarı ve mutluluk budur!
Lo! this is the supreme triumph.
61. Çalışanlar bunun için çalışsınlar.
For the like of this, then, let the workers work.
62. (Nasıl) Ağırlanmak için bu mu hayırlı, yoksa zakkum ağacı mı?
Is this better as a welcome, or the tree of Zaqqum?
63. Biz onu zâlimler için bir fitne (sınav) yaptık.
Lo! We have appointed it a torment for wrong-doers.
64. O, cehennemin dibinde çıkan bir ağaçtır.
Lo! it is a tree that springeth in the heart of helll
65. Tomurcukları, şeytânların başları gibidir.
Its crop is as it were the heads of devilss
66. Onlar ondan yiyecekler ve karınlarını onunla dolduracaklardır.
And lo! they verily must eat thereof, and fill (their) bellies therewith.
67. Sonra onların, bunun üzerine kaynar su karıştırılmış bir içkileri vardır.
And afterward, lo! thereupon they have a drink of boiling waterr
68. Sonra dönecekleri yer, elbette cehennemdir.
And afterward, lo! their return is surely unto hell.
69. Çünkü onlar babalarını sapık kimseler buldular.
They indeed found their fathers astray,
70. Kendileri de onların izlerinde koşturuyorlar.
But they make haste (to follow) in their footsteps.
71. Andolsun, onlardan önce, evvelkilerin çoğu da sapmıştı.
And verily most of the men of old went astray before them,
72. Biz onların içine de uyarıcılar göndermiştik.
And verily We sent among them warners.
73. Bak, o uyarılanların sonu nice oldu.
Then see the nature of the consequence for those warned,
74. Ancak Allâh'ın halis kulları o azâbın dışında kaldılar.
Save single-minded slaves of Allah.
75. Andolsun Nûh bize yalvarmıştı da ne güzel kabul buyurmuştuk!
And Noah verily prayed unto Us, and gracious was the Hearer of his prayerr
76. Onu ve âilesini büyük sıkıntıdan kurtarmıştık.
And We saved him and his household from the great distress,
77. Yalnız onun zürriyetini kalıcılar yaptık (onlardan başka hepsini helâk ettik).
And made his seed the survivors,
78. Sonra gelenler arasında ona (iyi bir ün) bıraktık:
And left for him among the later folk (the salutation):
79. Âlemler içinde Nûh'a selâm olsun (bütün insanlar onu esenlikle anarlar).
Peace be unto Noah among the peoples!
80. İşte biz güzel davrananları böyle mükâfâtlandırırız.
Lo! thus do We reward the good.
81. Çünkü o bizim, inanan kullarımızdandı.
Lo! he is one of Our believing slaves.
82. Sonra ötekilerini suda boğduk.
Then We did drown the others.
83. İbrâhim de onun kolundan idi.
And lo! of his persuasion verily was Abrahamm
84. Zirâ Rabbine tertemiz bir kalb getirmişti.
When he came unto his Lord with a whole heart;
85. Babasına ve kavmine: "Neye tapıyorsunuz?" demişti.
When he said unto his father and his folk: What is it that ye worship?
86. Allah'tan başka uydurma tanrılar mı istiyorsunuz?
Is it a falsehood - gods beside Allah - that ye desire?
87. Âlemlerin Rabbi hakkında zannınız nedir (ki O'na böyle ortaklar koştunuz)?
What then is your opinion of the Lord of the Worlds?
88. Yıldızlara bir göz attı:
And he glanced a glance at the starss
89. Ben hastayım, dedi.
Then said: Lo! I feel sick!
90. Bunun üzerine arkalarını dönüp ondan kaçtılar.
And they turned their backs and went away from himm
91. O da gizlice onların tanrılarına sokuldu: "Yemez misini?" dedi.
Then turned he to their gods and said: Will ye not eat?
92. Neyiniz var ki konuşmuyorsunuz?
What aileth you that ye speak not?
93. Ve gizlice üzerlerine yürüyüp sağ eliyle onlara kuvvetli bir darbe indirdi.
Then he attacked them, striking with his right hand.
94. (Puta, tapanlar, döndüklerinde putlarını kırılmış görünce) Hemen koşarak ona gittiler.
And (his people) came toward him, hastening.
95. (Elinizle) Yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz? dedi.
He said: Worship ye that which ye yourselves do carvee
96. Oysa sizi de, yaptığınız(bu şeyler)i de Allâh yaratmıştır.
When Allah hath created you and what ye make?
97. Onun için bir bina yapın da onu (o binâda) ateşe atın dediler.
They said: Build for him a building and fling him in the red-hot fire.
98. Ona bir tuzak kurmak istediler, biz de (onların tuzaklarını boşa çıkardık), onları alçak düşürdük.
And they designed a snare for him, but We made them the undermost.
99. (İbrâhim) Dedi ki: "Ben Rabbime gideceğim, O, beni doğru yola iletecek."
And he said: Lo! I am going unto my Lord Who will guide mee
100. Rabbim, bana iyilerden (bir çocuk) lutfet!
My Lord! Vouchsafe me of the righteous.
101. Ona halim bir erkek çocuk müjdeledik.
So We gave him tidings of a gentle son.
102. (Çocuk) Onun yanında koşma çağına erişince (İbrâhim ona): "Yavrum, dedi, ben uykuda görüyorum ki ben seni kesiyorum; (düşün) bak, ne dersin?" (Çocuk): "Babacığım, sana emredileni yap, inşallah beni sabredenlerden bulacaksın." dedi.
And when (his son) was old enough to walk with him, (Abraham) said: O my dear son, I have seen in a dream that I must sacrifice thee. So look, what thinkest thou? He said: O my father! Do that which thou art commanded. Allah willing, thou shalt find me of the steadfast.
103. İkisi de böylece (Allâh'ın emrine) teslim olup (İbrâhim, kurban etmek için) çocuğu alnı üzerine yıkınca,
Then, when they had both surrendered (to Allah), and he had flung him down upon his face,
104. Biz ona: "İbrâhim!" diye ünledik.
We called unto him: O Abraham:
105. Sen rüyâyı doğruladın, işte biz, güzel davrananları böyle mükâfâtlandırırız!
Thou hast already fulfilled the vision. Lo! thus do We reward the good.
106. Gerçekten bu, apaçık bir sınav idi.
Lo! that verily was a clear test.
107. Ve fidye olarak ona büyük bir kurbanlık verdik.
Then We ransomed him with a tremendous victim.
108. Sonra gelenler arasında ona (iyi bir ün) bıraktık.
And We left for him among the later folk (the salutation):
109. (İleride gelecek nesiller): "İbrâhim'e selâm olsun!" (diyeceklerdi.)
Peace be unto Abraham!
110. İşte biz güzel davrananları böyle mükâfâtlandırırız.
Thus do We reward the good.
111. Çünkü o bizim mü'min kullarımızdandı.
Lo! he is one of Our believing slaves.
112. Biz ona İshâk'ı, iyilerden bir peygamber olarak müjdeledik.
And We gave him tidings of the birth of Isaac, a Prophet of the righteous.
113. Kendisine de, İshâk'a da bereketler verdik. Onların neslinden (gelenler arasında) iyi hareket eden de var, açıkça kendisine zulmeden de.
And We blessed him and Isaac. And of their seed are some who do good, and some who plainly wrong themselves.
114. Andolsun Mûsâ'ya ve Hârûn'a da lutuflarda bulunduk.
And We verily gave grace unto Moses and Aaron,
115. Onları ve kavimlerini büyük sıkıntıdan kurtardık.
And saved them and their people from the great distress,
116. Onlara yardım ettik de üstün gelenler kendileri oldular.
And helped them so that they became the victors.
117. Onlara açık ifâdeli Kitabı verdik.
And We gave them the clear Scripturee
118. Ve onları doğru yola ilettik.
And showed them the right path.
119. Ve sonra gelenler arasında onlara (iyi bir ün) bıraktık.
And We left for them among the later folk (the salutation):
120. (Hep): "Mûsâ'ya ve Hârûn'a selâm olsun!" (diyeceklerdi).
Peace be unto Moses and Aaron!
121. İşte biz güzel davrananları böyle mükâfâtlandırırız.
Lo! thus do We reward the good.
122. Çünkü ikisi de bizim inanan kullarımızdandı.
Lo! they are two of Our believing slaves.
123. İlyâs da elçilerdendi.
And lo! Elias was of those sent (to warn)
124. Kavmine demişti ki: "(Allâh'ın azâbından) Korunmaz mısınız?"
When he said unto his folk: Will ye not ward off (evil)?
125. Ba'l'e yalvarıyorsunuz da, bırakıyor musunuz, yaratıcıların en güzelini?"
Will ye cry unto Baal and forsake the best of Creators,
126. Sizin Rabbiniz ve önceki atalarınızın Rabbi olan Allâh'ı?
Allah, your Lord and Lord of your forefathers?
127. Onu yalanladılar, bundan dolayı onlar (azâba) getirileceklerdir.
But they denied him, so they surely will be haled forth (to the doom)
128. Yalnız Allâh'ın hâlis kulları azâb dışındadırlar.
Save single-minded slaves of Allah.
129. Biz, sonra gelenler arasında ona (İlyâs'a da iyi bir ün) bıraktık:
And We left for him among the later folk (the salutation):
130. İlyâs'a selâm olsun.
Peace be unto Elias!
131. İşte biz güzel davrananları böyle mükâfâtlandırırız.
Lo! thus do We reward the good.
132. Çünkü o bizim mü'min kullarımızdandı.
Lo! he is one of Our believing slaves.
133. Lût da gönderilen elçilerdendi.
And lo! Lot verily was of those sent (to warn),
134. Onu ve âilesini kurtardık.
When We saved him and his household, every one,
135. Yalnız (azâbda) kalacaklar arasında bulunan acûze bir kadın hâriç.
Save an old woman among those who stayed behind;
136. Sonra ötekileri kırdık (geçirdik).
Then We destroyed the others.
137. Siz onların yanlarından geçip gidiyorsunuz; sabahleyin,
And lo! ye verily pass by (the ruin of) them in the morningg
138. Ve geceleyin. Düşünmüyor musunuz?
And at night-time; have ye then no sense?
139. Yûnus da gönderilen elçilerdendi.
And lo! Jonah verily was of those sent (to warn)
140. Dolu gemiye kaçmıştı.
When he fled unto the laden ship,
141. (Yükü fazla oluğundan gemi taşıyamamış, yolculardan birini denize atmak gerekmişti. Birini atmak üzere gemidekilerle) Kur'a çekti. (Yûnus) Yenilenlerden oldu. (Kur'a kendisine isâbet etti).
And then drew lots and was of those rejected;
142. (Yûnus, Rabbinden izinsiz olarak kavminden ayrıldığı için) Kendi kendisini kınarken (denize attılar) balık onu yuttu.
And the fish swallowed him while he was blameworthy;
143. Eğer tesbih edenlerden olmasaydı,
And had he not been one of those who glorify (Allah)
144. (İnsanların) Yeniden diriltilecekleri güne kadar balığın karnında kalırdı.
He would have tarried in its belly till the day when they are raised;
145. (Ama balığın karnında bizi andı, tesbih etti, biz de) Onu hasta bir halde ağaçsız, çıplak bir yere attık.
Then We cast him on a desert shore while he was sick;
146. Ve üzerine (gölge yapması için) Bir asma kabak ağacı bitirdik.
And We caused a tree of gourd to grow above him;
147. Ve onu yüz bin insana, ya da daha fazla olanlara elçi gönderdik.
And We sent him to a hundred thousand (folk) or moree
148. İnandılar, biz de onları bir süreye kadar geçindirdik.
And they believed, therefore We gave them comfort for a while.
149. Şimdi onlara sor: Rabbine kızlar, onlara da oğlanlar mı?
Now ask them (O Muhammad): Hath thy Lord daughters whereas they have sons?
150. Yoksa biz melekleri, onların gözleri önünde dişi mi yarattık (ki meleklerin dişi olduğunu söylüyorlar)?
Or created We the angels females while they were present?
151. İyi bilin, onlar iftirâları yüzünden diyorlar ki:
Lo! it is of their falsehood that they say:
152. Allâh doğurdu. Onlar elbette yalancıdırlar.
Allah hath begotten. And lo! verily they tell a lie.
153. (Allâh) Kızları seçip oğlanlara tercih mi etmiş?
(And again of their falsehood): He hath preferred daughters to sonss
154. Size ne oldu, nasıl hüküm veriyorsunuz?
What aileth you? How judge ye?
155. Hiç mi düşünmüyorsunuz?
Will ye not then reflect?
156. Yoksa sizin, (meleklerin, Allâh'ın kızları oldukları hakkında) açık bir deliliniz mi var?
Or have ye a clear warrant?
157. Eğer doğru iseniz Kitabınızı getirin.
Then produce your writ, if ye are truthful.
158. Allâh ile cinler arasında bir nesep, (bir soy bağlantısı) uydurdular. Oysa cinler de kendilerinin (yüce divâna) getirileceklerini bilmişlerdir.
And they imagine kinship between Him and the jinn, whereas the jinn know well that they will be brought before (Him).
159. Hâşâ Allâh, onların taktıkları sıfatlardan (münezzehtir), yücedir.
Glorified be Allah from that which they attribute (unto Him),
160. Fakat Allâh'ın temiz kulları hâriç (onlar azâba sokulmayacaklardır).
Save single-minded slaves of Allah.
161. (Ey inkârcılar) Ne siz, ne de taptıklarınız,
Lo! verily, ye and that which ye worship,
162. Kandırıp Allâh'ın yolundan çıkaramazsınız;
Ye cannot excite (anyone) against Himm
163. Cehenneme girecek olandan başkasını.
Save him who is to burn in hell.
164. Bizden herkesin belli bir makâmı vardır.
There is not one of us but hath his known position.
165. Biziz, o saf saf dizilenler, biz.
Lo! we, even we are they who set the ranks.
166. Biziz, o tesbih edenler, biz.
Lo! we, even we are they who hymn His praisee
167. Gerçi o(ortakkoşa)nlar şöyle diyorlardı:
And indeed they used to say:
168. Eğer yanımızda öncekiler(e gelen Kitap'lar)dan bir uyarı olsaydı.
If we had but a reminder from the men of oldd
169. Elbette biz, Allâh'ın hâlis kulları olurduk!
We would be single-minded slaves of Allah.
170. Ama o uyarıyı inkâr ettiler, yakında (inkâr etmelerinin sonunun nasıl olacağını) bileceklerdir.
Yet (now that it is come) they disbelieve therein; but they will come to know.
171. Gönderilen elçi kullarımıza şu sözümüz geçmişti:
And verily Our word went forth of old unto Our bondmen sent (to warn)
172. Mutlaka zafere ulaştırılanlar kendileri olacaktır.
That they verily would be helped,
173. Ve gâlip gelenler, mutlaka bizim ordumuz olacaktır!
And that Our host, they verily would be the victors.
174. Bir süreye kadar onlardan dön (onların sözlerine aldırış etme).
So withdraw from them (O Muhammad) awhile,
175. Onları gözetle. Yakında (başlarına neler geleceğini) göreceklerdir.
And watch, for they will (soon) see.
176. Bizim azâbımızı mı acele istiyorlar?
Would they hasten on Our doom?
177. Fakat o azâb yurtlarına indiği zaman uyarılmış olanların sabahı ne kötü olur!
But when it cometh home to them, then it will be a hapless morn for those who have been warned.
178. Bir süreye kadar onları kendi hallerine bırak.
Withdraw from them awhilee
179. Ve (bekle de) gör, onlar da göreceklerdir.
And watch, for they will (soon) see.
180. Kudret ve şeref sâhibi Rabbin, onların nitelendirmelerinden yücedir.
Glorified be thy Lord, the Lord of Majesty, from that which they attribute (unto Him)
181. Selâm, gönderilen elçilere,
And peace be unto those sent (to warn).
182. Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a!
And praise be to Allah, Lord of the Worlds!

Toplam 182 Ayet.



 



 





 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder