1. | Bu indirdiğimiz ve uygulanmasını farz kıldığımız bir sûredir. Düşünüp öğüt almanız için onda açık açık âyetler indirdik. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
(Here is) a Surah which We have revealed and enjoined, and wherein We have revealed plain tokens, that haply ye may take heed. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
2. | Zinâ eden kadın ve zinâ eden erkeğin her birine yüz değnek vurun; Allah'a ve âhiret gününe inananlar iseniz Allâh'ın cezâsını uygulamada sizi, onlara karşı acıma duygusu tut(up engelle)mesin. Mü'minlerden bir grup da onlara yapılan azâba şâhid olsun. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
The adulterer and the adulteress, scourge ye each one of them (with) a hundred stripes. And let not pity for the twain withhold you from obedience to Allah, if ye believe in Allah and the Last Day. And let a party of believers witness their punishment. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
3. | Zinâ eden erkek, zinâ eden veya ortak koşan kadından başkasıyla evlenmez; zinâ eden kadın da zinâ eden veya ortak koşan erkekten başkasıyla evlenmez. Böyleleriyle evlenmek mü'minlere harâm kılınmıştır. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
The adulterer shall not marry save an adulteress or an idolatress, and the adulteress none shall marry save an adulterer or an idolater. All that is forbidden unto believers. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
4. | Namuslu kadınları zinâ ile suçlayıp da sonra (bu suçlamalarını ispat için) dört şâhid getirmeyenlere seksen değnek vurun ve artık onların şâhidliğini asla kabul etmeyin. Onlar yoldan çıkmış kimselerdir. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
And those who accuse honourable women but bring not four witnesses, scourge them (with) eighty stripes and never (afterward) accept their testimony - They indeed are evil-doers. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
5. | Ancak bundan sonra tevbe edip uslananlar hariç. Çünkü Allâh çok bağışlayan, çok esirgeyendir. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Save those who afterward repent and make amends. (For such) lo! Allah is Forgiving, Merciful. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
6. | Eşlerini zinâ ile suçlayıp kendilerinden başka şâhidleri bulunmayan kimselere gelince: Onlardan her birinin şâhidliği, kendisinin mutlaka doğru söyleyenlerden olduğuna, dört defa Allâh'ı şâhid tutmasıdır. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
As for those who accuse their wives but have no witnesses except themselves; let the testimony of one of them be four testimonies, (swearing) by Allah that he is of those who speak the truth; | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
7. | Beşinci defa da: Eğer yalan söyleyenlerden ise Allâh'ın la'netinin kendi üzerine olmasını diler. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
And yet a fifth, invoking the curse of Allah on him if he is of those who lie. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
8. | Kadının da dört defa sözüne Allâh'ı şâhid tutup kocasının, mutlaka yalan söyleyenlerden olduğuna şâhidlik etmesi, kendisinden azâbı kaldırır. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
And it shall avert the punishment from her if she bear witness before Allah four times that the thing he saith is indeed false, | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
9. | Beşinci defa da: Eğer kocası doğrulardan ise Allâh'ın gazabının kendi üzerine olmasını diler. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
And a fifth (time) that the wrath of Allah be upon her if he speaketh truth. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
10. | Ya Allâh'ın size lutfu ve rahmeti olmasaydı ve Allâh, tevbeleri çok kabul eden ve hikmet sâhibi olmasaydı (ne yapardınız)? | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
And had it not been for the grace of Allah and His mercy unto you, and that Allah is Clement, Wise, (ye had been undone). | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
11. | O yalan haberi getir(ip ortaya at)anlar, içinizden bir topluluktur. Siz, onu sizin için şer sanmayın. Tersine o, sizin için hayırdır. Onlardan her kişi işlediği günâh'ın cezâsını görecektir. Onlardan o(yala)nın en büyüğünü idâre edene de büyük bir azâb vardır. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Lo! they who spread the slander are a gang among you. Deem it not a bad thing for you; nay, it is good for you. Unto every man of them (will be paid) that which he hath earned of the sin; and as for him among them who had the greater share therein, his will be an awful doom. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
12. | Onu işittiğiniz zaman inanan erkek ve kadınların, kendiliklerinden güzel zanda bulunup: "Bu, apaçık bir iftirâdır" demeleri gerekmez miydi? | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Why did not the believers, men and women, when ye heard it, think good of their own folk; and say: It is a manifest untruth? | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
13. | Ona dört şâhid getirmeleri gerekmez miydi? Mâdem ki şâhidleri getirmediler, o halde onlar Allâh yanında yalancıların tâ kendileridir. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Why did they not produce four witnesses? Since they produce not witnesses, they verily are liars in the sight of Allah. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
14. | Eğer size dünyâda ve âhirette Allâh'ın lutfu ve rahmeti olmasaydı, içine daldığınız yaygarada size mutlaka büyük bir azâb dokunurdu. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Had it not been for the grace of Allah and His mercy unto you in the world and the Hereafter, an awful doom had overtaken you for that whereof ye murmured. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
15. | Çünkü siz, onu dillerinizle alıveriyorsunuz ve hakkında hiç bilginiz olmayan bir şeyi, (düşünüp taşınmadan, hemen) ağızlarınızla söylüyorsunuz ve onu önemsiz bir iş sanıyorsunuz. Oysa o, Allâh yanında büyük(bir günâh)tır. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
When ye welcomed it with your tongues, and uttered with your mouths that whereof ye had no knowledge, ye counted it a trifle. In the sight of Allah it is very great. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
16. | Onu işittiğiniz zaman, "Bunu konuşmamız bize yakışmaz, hâşâ, bu, büyük bir iftirâdır." demeniz gerekmez miydi? | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Wherefore, when ye heard it, said ye not: It is not for us to speak of this. Glory be to Thee (O Allah)! This is awful calumny. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
17. | Allâh size öğüt veriyor ki eğer inananlar iseniz böyle bir şeye bir daha asla dönmeyesiniz. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Allah admonisheth you that ye repeat not the like thereof ever, if ye are (in truth) believers. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
18. | Allâh size âyetleri(ni) açıklıyor. Allâh bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
And He expoundeth unto you His revelations. Allah is Knower, Wise. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
19. | İnananlar içinde edepsizliğin yayılmasını isteyenler için dünyâda da, âhirette de acı bir azâb vardır. Allâh bilir, siz bilmezsiniz. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Lo! those who love that slander should be spread concerning those who believe, theirs will be a painful punishment in the world and the Hereafter. Allah knoweth. Ye know not. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
20. | Eğer size Allâh'ın lutfu ve rahmeti olmasaydı ve Allâh çok şefkatli ve merhametli olmasaydı (bu iftirânızdan dolayı büyük bir azâba uğrardınız)! | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Had it not been for the grace of Allah and His mercy unto you, and that Allah is Clement, Merciful, (ye had been undone). | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
21. | Ey inananlar, şeytânın adımlarını izlemeyin. Kim şeytânın adımlarını izlerse o, ona edepsizliği ve kötülüğü emreder. Eğer size, lutfu ve rahmeti olmasaydı Allâh, hiçbirinizi asla temizlemezdi. Fakat Allâh dilediğini arındırır. Allâh işitendir, bilendir. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
O ye who believe! Follow not the footsteps of the devil. Unto whomsoever followeth the footsteps of the devil, lo! he commandeth filthiness and wrong. Had it not been for the grace of Allah and His mercy unto you, not one of you would ever have grown pure. But Allah causeth whom He will to grow. And Allah is Hearer, Knower. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
22. | Sizden fazilet ve servet sâhibi kimseler, yakınlığı bulunanlara, yoksullara, Allâh yolunda göç edenlere bir şey vermemeğe yemin etmesinler, affetsinler, hoşgörsünler. Allâh'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allâh bağışlayandır, esirgeyendir. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
And let not those who possess dignity and ease among you swear not to give to the near of kin and to the needy, and to fugitives for the cause of Allah. Let them forgive and show indulgence. Yearn ye not that Allah may forgive you? Allah is Forgiving, Merciful. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
23. | O namuslu, bir şeyden habersiz, inanmış kadınlara zinâ iftirâ edenler, dünyâ'da da âhirette de la'netlenmişlerdir. Onlar için büyük bir azâb vardır. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Lo! as for those who traduce virtuous, believing women (who are) careless, cursed are they in the world and the Hereafter. Theirs will be an awful doomm | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
24. | O gün, dilleri, elleri ve ayakları yaptıklarına şâhidlik edecektir. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
On the day when their tongues and their hands and their feet testify against them as to what they used to do, | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
25. | O gün Allâh, onlara hak ettikleri cezâlarını tam verir ve onlar da bilirler ki Allâh, apaçık Hak'tır. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
On that day Allah will pay them their just due, and they will know that Allah, He is the Manifest Truth. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
26. | Kötü kadınlar, kötü erkeklere; kötü erkekler kötü kadınlara; iyi kadınlar iyi erkeklere; iyi erkekler de iyi kadınlara mahsustur. Bunlar onların söyledikleri(çirkin şeyler)den uzaktırlar. Bunlara, (Allâh tarafından) bağışlama ve cömertçe bir rızık vardır. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Vile women are for vile men, and vile men for vile women. Good women are for good men, and good men for good women; such are innocent of that which people say: For them is pardon and a bountiful provision. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
27. | Ey inananlar, kendi evlerinizden başka evlere, izin alıp halkına selâm vermeden girmeyin. Herhalde bunun, sizin için daha iyi olduğunu düşünüp anlarsınız. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
O ye who believe! Enter not houses other than your own without first announcing your presence and invoking peace upon the folk thereof. That is better for you, that ye may be heedful. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
28. | Eğer orada kimseyi bulamazsanız, size izin verilinceye kadar oraya girmeyin. Ve eğer size: "Dönün" denirse dönün. Bu, sizin için daha temizdir. Allâh yaptıklarınızı bilendir. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
And if ye find no one therein, still enter not until permission hath been given. And if it be said unto you: Go away again, then go away, for it is purer for you. Allah knoweth what ye do. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
29. | Oturulmayan ve içinde eşyanız bulunan evlere (izinsiz) girmenizden dolayı size bir günâh yoktur. Allâh, açığa vurduğunuzu da, gizlediğinizi de bilir. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
(It is) no sin for you to enter uninhabited houses wherein is comfort for you. Allah knoweth what ye proclaim and what ye hide. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
30. | İnanan erkeklere söyle: "Bazı bakışlarını kıssınlar, ırzlarını korusunlar. Bu, onlar için daha temizdir. Şüphesiz Allâh, onların her yaptıklarını haber almaktadır. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Tell the believing men to lower their gaze and be modest. That is purer for them. Lo! Allah is Aware of what they do. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
31. | İnanan kadınlara da söyle: "Bazı bakışlarını kıssınlar, ırzlarını korusunlar. Süslerini göstermesinler. Ancak kendiliğinden görünenler hariç. Baş örtülerini (göğüs) yırtmaçlarının üstüne koysunlar. Süslerini kimseye göstermesinler. Yalnız kocalarına, yahut babalarına, yahut kocalarının babalarına, yahut oğullarına, yahut kocalarının oğullarına, yahut kardeşlerine, yahut kardeşlerinin oğullarına, yahut kızkardeşlerinin oğullarına, yahut kadınlarına, yahut ellerinin altında bulunan(köle)lerine, yahut kadına ihtiyacı bulunmayan erkek tâbi'lerine, yahut henüz kadınların mahrem yerlerini anlamayan çocuklara gösterebilir. Gizledikleri süslerin bilinmesi için ayaklarını vurmasınlar. Ey mü'minler, topluca Allah'a tevbe edin ki felâha eresiniz. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
And tell the believing women to lower their gaze and be modest, and to display of their adornment only that which is apparent, and to draw their veils over their bosoms, and not to reveal their adornment save to their own husbands or fathers or husbands' fathers, or their sons or their husbands' sons, or their brothers or their brothers' sons or sisters' sons, or their women, or their slaves, or male attendants who lack vigour, or children who know naught of women's nakedness. And let them not stamp their feet so as to reveal what they hide of their adornment. And turn unto Allah together, O believers, in order that ye may succeed. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
32. | İçinizden bekârları ve köle ve câriyelerinizden iyileri evlendirin. Eğer yoksul iseler, Allâh, lutfiyle onları zengin eder. Allâh(ın mülkü) geniştir, O, (her şeyi) bilendir. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
And marry such of you as are solitary and the pious of your slaves and maid-servants. If they be poor; Allah will enrich them of His bounty. Allah is of ample means, Aware. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
33. | Evlenme (imkânı) bulamayanlar, Allâh kendilerini lutfundan zengin edinceye kadar iffetlerini korusunlar. Ellerinizin altında bulunan (köle ve câriye)lerden, mükâtebe (akdi) yapmak isteyenlerle Ğeğer kendilerinde hayır görürsenizĞ mükâtebe yapın ve Allâh'ın size verdiği malından onlara da verin. Dünyâ hayâtının geçici menfaatini elde etmek için, namuslu kalmak isteyen câriyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları (fuhşa) zorlarsa, şüphesiz Allâh (fuhşa) zorlanmalarından sonra (o kadınlara karşı) bağışlayıcı, esirgeyicidir. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
And let those who cannot find a match keep chaste till Allah give them independence by His grace. And such of your slaves as seek a writing (of emancipation), write it for them if ye are aware of aught of good in them, and bestow upon them of the wealth of Allah which He hath bestowed upon you. Force not your slave-girls to whoredom that ye may seek enjoyment of the life of the world, if they would preserve their chastity. And if one force them, then (unto them), after their compulsion, lo! Allah will be Forgiving, Merciful. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
34. | Andolsun ki size, açıklayıcı âyetler ve sizden önce gelip geçenlerden bir temsil ve korunanlar için bir öğüt indirdik. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
And verily We have sent down for you revelations that make plain, and the example of those who passed away before you. An admonition unto those who ward off (evil). | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
35. | Allâh, göklerin ve yerin nurudur. O'nun nuru, içinde lamba bulunan bir kandile benzer. Lamba cam içerisindedir. Cam, sanki inciden bir yıldız. Ne doğuya ve ne batıya mensub olmayan mübârek bir zeytin ağacı(nın yağı)ndan yakılır. (Öyle mübârek bir ağaç) Ki, neredeyse ateş değmese de yağı ışık verir. Işığı parıl, parıldır. Allâh, dilediği kimseyi nuruna iletir. Allâh insanlara misaller verir. Allâh her şeyi bilir. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Allah is the Light of the heavens and the earth. The similitude of His light is as a niche wherein is a lamp. The lamp is in a glass. The glass is as it were a shining star. (This lamp is) kindled from a blessed tree, an olive neither of the East nor of the West, whose oil would almost glow forth (of itself) though no fire touched it. Light upon light, Allah guideth unto His light whom He will. And Allah speaketh to mankind in allegories, for Allah is Knower of all things. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
36. | (Bu kandil) Allâh'ın yükseltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin verdiği evlerdedir. Onların içinde sabah akşam O'nu tesbih eder(şânının yüceliğini anar)lar: | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
(This lamp is found) in houses which Allah hath allowed to be exalted and that His name shall be remembered therein. Therein do offer praise to Him at morn and eveningg | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
37. | Kendilerini ne ticaretin, ne de alışverişin Allâh'ı anmaktan, namaz kılmaktan, zekât vermekten alıkoymadığı erkekler. (Onlar), yüreklerin ve gözlerin (dehşetten) ters döneceği günden korkarlar. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Men whom neither merchandise nor sale beguileth from remembrance of Allah and constancy in prayer and paying to the poor their due; who fear a day when hearts and eyeballs will be overturned; | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
38. | Ki Allâh onlara yaptıklarının en güzel karşılığını versin ve lutfundan onlara daha fazlasını da ihsan etsin. Allâh dilediğini hesapsız rızıklandırır. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
That Allah may reward them with the best of what they did, and increase reward for them of His bounty. Allah giveth blessings without stint to whom He will. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
39. | İnkâr edenler(e gelince): Onların işleri, düz arazideki serap gibidir. Susayan onu su sanır, fakat yanına gelince hiçbir şey olmadığını anlar ve yanında Allâh'ı bulur; Allâh onun hesabını tam görür, O, hesabı çabuk görendir. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
As for those who disbelieve, their deeds are as a mirage in a desert. The thirsty one supposeth it to be water till he cometh unto it and findeth it naught, and findeth, in the place thereof, Allah, Who payeth him his due; and Allah is swift at reckoning. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
40. | Yahut (Onların işleri) engin bir denizdeki karanlıklar gibidir: (Bir deniz) Ki üstünü bir dalga, örtüyor, onun üstünden bir dalga onun üstünden de bir bulut (örtmektedir). Birbiri üstüne yığılmış karanlıklar. (İçinde bulunan kimse) Elini çıkarsa neredeyse onu dahi göremez. Allâh bir kimseye nur vermemişse artık onun nuru olmaz. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Or as darkness on a vast, abysmal sea. There covereth him a wave, above which is a wave, above which is a cloud. Layer upon layer of darkness. When he holdeth out his hand he scarce can see it. And he for whom Allah hath not appointed light, for him there is no light. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
41. | Görmedin mi göklerde ve yerde olan kimseler, kanatlarını çırparak uçan kuşlar Allâh'ı tesbih ederler? Her biri kendi du'âsını ve tesbihini bilmiştir. Allâh da onların ne yaptıklarını bilmektedir. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Hast thou not seen that Allah, He it is Whom all who are in the heavens and the earth praise, and the birds in their flight? Of each He knoweth verily the worship and the praise; and Allah is Aware of what they do. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
42. | Göklerin ve yerin mülkü Allâh'ındır. Dönüş de Allah'adır. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
And unto Allah belongeth the sovereignty of the heavens and the earth, and unto Allah is the journeying. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
43. | Görmedin mi Allâh bulutları sürer, sonra onları birbirine geçirir, sonra onları birbiri üstüne yığar (sıkıştırır), arasından yağmurun çıktığını görürsün. Gökteki dağlar(gibi büyük bulut parçaların)dan bir dolu indirir de onunla dilediğini vurur, dilediğinden de onu öteye çevirir. Şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri alır. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Hast thou not seen how Allah wafteth the clouds, then gathereth them, then maketh them layers, and thou seest the rain come forth from between them; He sendeth down from the heaven mountains wherein is hail, and smiteth therewith whom He will, and averteth it from whom He will. The flashing of His lightning all but snatcheth away the sight. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
44. | Allâh gece ile gündüzü çevirir. Kuşkusuz gözleri olanlar için bunda bir ibret vardır. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Allah causeth the revolution of the day and the night. Lo! herein is indeed a lesson for those who see. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
45. | Allâh her canlıyı sudan yarattı; onlardan kimi karnı üzerinde (sürünerek) yürür, kimi iki ayak üstünde yürür, kimi de dört (ayak) üstünde yürür. Allâh dilediğini yaratır. Çünkü Allâh her şeye kâdirdir. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Allah hath created every animal of water. Of them is (a kind) that goeth upon its belly and (a kind) that goeth upon two legs and (a kind) that goeth upon four. Allah createth what He will. Lo! Allah is Able to do all things. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
46. | Andolsun biz, (gerçekleri) açıklayan âyetler indirdik. Allâh dilediğini, doğru yola iletir. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Verily We have sent down revelations and explained them. Allah guideth whom He will unto a straight path. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
47. | Allah'a ve Elçiye inandık ve itâ'at ettik, diyorlar. Sonra onladan bir grup, bunun ardından dönüyor. Bunlar inanmış değillerdir. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
And they say: We believe in Allah and the messenger, and we obey; then after that a faction of them turn away. Such are not believers. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
48. | Elçinin, aralarında hükmetmesi için Allah'a ve Elçisine çağırıldıkları zaman hemen onlardan bir grup yüz çevirirler. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
And when they appeal unto Allah and His messenger to judge between them, lo! a faction of them are averse; | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
49. | Eğer hüküm kendi lehlerine olursa itâ'at ederek, gelirler. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
But if right had been with them they would have come unto him willingly. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
50. | Kalblerinde bir hastalık mı var, yoksa şühpe mi ettiler? Yoksa Allâh'ın ve Elçisinin kendilerine haksızlık yapacağından mı korkuyorlar? Hayır, onlar zâlimlerdir. | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Is there in their hearts a disease, or have they doubts, or fear they lest Allah and His messenger should wrong them in judgement? Nay, but such are evil-doers. | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Toplam 64 Ayet.
|
Translate
28 Temmuz 2012 Cumartesi
24 - Nur [ The Light ]
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder