|
1. |
Allâh ve Elçisinden, andlaşma
yaptığınız müşriklere ihtârdır. |
Freedom from obligation (is
proclaimed) from Allah and His messenger toward those of the idolaters with whom
ye made a treaty:: |
|
2. |
Dört ay daha yeryüzünde dolaşın,
bilin ki siz, Allâh'ı âciz bırakamazsınız ve Allâh, kâfirleri rezil, perişan
edecektir! |
Travel freely in the land four
months, and know that ye cannot escape Allah and that Allah will confound the
disbelievers (in His guidance). |
|
3. |
En büyük Hac günü, Allâh ve
Elçisinden insanlara duyurudur: Allâh ve Elçisi puta tapanlardan uzaktır. Eğer
tevbe ederseniz, bu sizin için daha iyidir. Ve eğer dönerseniz bilin ki siz
Allâh'ı âciz bırakacak değilsiniz! (Ey Muhammed) kâfirlere acı bir azâbı
müjdele. |
And a proclamation from Allah
and His messenger to all men on the day of the Greater Pilgrimage that Allah is
free from obligation to the idolaters, and (so is) His messenger. So, if ye
repent, it will be better for you; but if ye are averse, then know that ye
cannot escape Allah. Give tidings (O Muhammad) of a painful doom to those who
disbelieve. |
|
4. |
Ancak andlaşma yaptığınız
müşriklerden, (andlaşma şartlarından) hiçbir şeyi size eksik bırakmayan ve size
karşı hiç kimseye arka çıkmayanların andlaşmalarını, kendilerine tanıdığınız
süreye kadar tamamlayın. Çünkü Allâh korunanları sever. |
Excepting those of the
idolaters with whom ye (Muslims) have a treaty, and who have since abated
nothing of your right nor have supported anyone against you. (As for these),
fulfil their treaty to them till their term. Lo! Allah loveth those who keep
their duty (unto Him). |
|
5. |
Harâm aylar çıkınca (Allah'a) ortak
koşanları nerede bulursanız öldürün; onları yakalayın, hapsedin ve her gözetleme
yerinde otur(up) onları bekleyin. Eğer tevbe ederler, namazı kılarlar, zekâtı
verirlerse yollarını serbest bırakın. Çünkü Allâh bağışlayandır,
esirgeyendir. |
Then, when the sacred months
have passed, slay the idolaters wherever ye find them, and take them (captive),
and besiege them, and prepare for them each ambush. But if they repent and
establish worship and pay the poor-due, then leave their way free. Lo! Allah is
Forgiving, Merciful. |
|
6. |
Ve eğer ortak koşanlardan biri
güvence dileyip yanına gelmek isterse, onu yanına al ki, Allâh'ın sözünü
işitsin; sonra onu güven içinde bulunacağı yere ulaştır. Böyle (yap), çünkü
onlar, bilmez bir topluluktur. |
And if anyone of the idolaters
seeketh thy protection (O Muhammad), then protect him so that he may hear the
word of Allah; and afterward convey him to his place of safety. That is because
they are a folk who know not. |
|
7. |
Ortak koşanların, Allâh'ın yanında
ve Elçisinin yanında nasıl andlaşması olabilir? Ancak Mescid-i harâm'da
andlaştklarınız hariç. Onlar size dürüst davrandıkça siz de onlara dürüst
davranın, çünkü Allâh, korunanları sever. |
How can there be a treaty with
Allah and with His messenger for the idolaters save those with whom ye made a
treaty at the Inviolable Place of Worship? So long as they are true to you, be
true to them. Lo! Allah loveth those who keep their duty. |
|
8. |
Evet (Allâh ve Elçisi yanında
onların) nasıl (ahdi olabilir)? Eğer onlar size gâlib gelselerdi, sizin
hakkınızda ne and ne de andlaşma gözetmezlerdi. Ağızlarıyla sizi râzı ederler,
fakat kalbleri (sizi) istemez. Çokları da yoldan çıkmışlardır. |
How (can there be any treaty
for the others) when, if they have the upper-hand of you, they regard not pact
nor honour in respect of you? They satisfy you with their mouths the while their
hearts refuse. And most of them are wrong-doers. |
|
9. |
Allâh'ın âyetlerini az bir paraya
sattılar da O'nun yoluna engel oldular. Onların yaptıkları, gerçekten ne
kötüdür! |
They have purchased with the
revelations of Allah a little gain, so they debar (men) from His way. Lo! evil
is that which they are wont to do. |
|
10. |
Bir mü'mine karşı ne and, ne de
andlaşma gözetmezler. İşte saldırganlar onlardır. |
And they observe toward a
believer neither pact nor honour. These are they who are
transgressors. |
|
11. |
Eğer tevbe ederler, namazı kılarlar
ve zekâtı verirlerse, dinde sizin kardeşlerinizdirler. Biz, bilen bir kavme
âyetleri böyle uzun uzun açıklıyoruz. |
But if they repent and
establish worship and pay the poor-due, then are they your brethren in religion.
We detail Our revelations for a people who have knowledge. |
|
12. |
Eğer andlaşma yaptıktan sonra
andlarını bozarlar ve dininize dil uzatırlarsa, o küfür önderleriyle savaşın.
Çünkü onların andları yoktur; belki (böylece küfürden) vazgeçerler. |
And if they break their pledges
after their treaty (hath been made with you) and assail your religion, then
fight the heads of disbelief - Lo! they have no binding oaths - in order that
they may desist. |
|
13. |
Andlarını bozan, Elçiyi (Mekke'den)
çıkarmağa yeltenen ve ilk önce kendileri siz(inle savaş)a başlamış olan bir
kavimle savaşmayacak mısınız? Yoksa onlardan korkuyor musunuz? Eğer gerçekten
inanan insanlar iseniz, kendisinden korkmanıza en lâyık olan
Allah'tır. |
Will ye not fight a folk who
broke their solemn pledges, and purposed to drive out the messenger and did
attack you first? What! Fear ye them? Now Allah hath more right that ye should
fear Him, if ye are believers. |
|
14. |
Onlarla savaşın ki Allâh, sizin
ellerinizle onlara azâbetsin, onları rezil etsin, sizi onlara üstün getirsin ve
inananlar toplumunun göğüslerine şifa versin; |
Fight them! Allah will chastise
them at your hands, and He will lay them low and give you victory over them, and
He will heal the breasts of folk who are believers. |
|
15. |
Yüreklerinin öfkesini gidersin.
Allâh, dilediğinin tevbesini kabul eder. Allâh bilendir, hüküm ve hikmet
sâhibidir. |
And He will remove the anger of
their hearts. Allah relenteth toward whom He will. Allah is Knower,
Wise. |
|
16. |
Yoksa siz, Allâh içinizden
cihâdeden ve Allah'tan, Elçisinden ve mü'minlerden başkasını kendisine sırdaş
edinmeyenleri bilmeden, bırakılacağınızı mı sandınız? Allâh yaptıklarınızı haber
almaktadır. |
Or deemed ye that ye would be
left (in peace) when Allah yet knoweth not those of you who strive, choosing for
familiar none save Allah and His messenger and the believers? Allah is Informed
of what ye do. |
|
17. |
(Allah'a) Ortak koşanlar
nefislerinin küfrünü göre göre Allâh'ın mescidlerini şenlendiremezler. Onların
yaptıkları işler, boşa çıkmıştır. Ve onlar, ateşte sürekli
kalacaklardır. |
It is not for the idolaters to
tend Allah's sanctuaries, bearing witness against themselves of disbelief. As
for such, their works are vain and in the Fire they will abide. |
|
18. |
Allâh'ın mescidlerini, ancak
Allah'a ve âhiret gününe inanan, namazı kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başka
kimseden korkmayanlar şenlendirirler. Onların, doğru yolu bulanlardan olacakları
umulur. |
He only shall tend Allah's
sanctuaries who believeth in Allah and the Last Day and observeth proper worship
and payeth the poor-due and feareth none save Allah. For such (only) is it
possible that they can be of the rightly guided. |
|
19. |
(Ey müşrikler siz), hacılara su
verme ve Mescid-i harâm'ı şenlendirmeyi; Allah'a, âhiret gününe inanan ve Allâh
yolunda cihâdeden(in eylemiy)le bir mi tuttunuz? Bunlar, Allâh katında bir
olmazlar. Allâh, zâlimler topluluğuna yol göstermez. |
Count ye the slaking of a
pilgrim's thirst and tendance of the Inviolable Place of Worship as (equal to
the worth of him) who believeth in Allah and the Last Day, and striveth in the
way of Allah? They are not equal in the sight of Allah. Allah guideth not
wrong-doing folk. |
|
20. |
İnanan, hicret eden ve Allâh
yolunda mallarıyle, canlarıyle savaşanların, Allâh katında dereceleri daha
büyüktür. İşte kurtuluşa erenler onlardır. |
Those who believe, and have
left their homes and striven with their wealth and their lives in Allah's way
are of much greater worth in Allah's sight. These are they who are
triumphant. |
|
21. |
Rableri onlara, kendisinden bir
rahmet, rızâ ve içinde sürekli kalacakları ni'meti bol cennetleri
müjdeler. |
Their Lord giveth them good
tidings of mercy from Him, and acceptance, and Gardens where enduring pleasure
will be theirs; |
|
22. |
Orada ebedi kalacaklardır. Şüphesiz
büyük mükâfât Allâh katındandır! |
There they will abide for ever.
Lo! with Allah there is immense reward. |
|
23. |
Ey inananlar, eğer imânâ karşı
küfrü seviyorlarsa babalarınızı ve kardeşlerinizi veliler edinmeyin. Sizden kim
onları veli tanır(dost tutar)sa işte zâlimler onlardır. |
O ye who believe! Choose not
your fathers nor your brethren for friends if they take pleasure in disbelief
rather than faith. Whoso of you taketh them for friends, such are
wrong-doers. |
|
24. |
De ki: "Eğer babalarınız,
oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabânız, kazandığınız mallar,
düşmesinden korktuğunuz ticaret(iniz), hoşlandığınız konutlar, size Allah'tan,
Elçisinden ve O'nun yolunda cihâdetmekten daha sevgili ise o halde Allâh emrini
getirinceye kadar gözetleyin (başınıza gelecekleri göreceksiniz)! Allâh, yoldan
çıkmış topluluğu (doğru) yola iletmez. |
Say: If your fathers, and your
sons, and your brethren, and your wives, and your tribe, and the wealth ye have
acquired, and merchandise for which ye fear that there will be no sale, and
dwellings ye desire are dearer to you than Allah and His messenger and striving
in His way: then wait till Allah bringeth His command to pass. Allah guideth not
wrong-doing folk. |
|
25. |
Andolsun Allâh size birçok
yerlerde, Huneyn gününde de yardım etmişti. Hani (o gün) çokluğunuz sizi
böbürlendirmişti. Fakat size hiçbir yarar da sağlamamıştı. Bütün genişliğine
rağmen yeryüzü başınıza dar gelmişti, nihâyet bozularak arkanızı dönmüş(kaçmağa
başlamış)tınız. |
Allah hath given you victory on
many fields and on the day of Huneyn, when ye exulted in your multitude but it
availed you naught, and the earth, vast as it is, was straitened for you: then
ye turned back in flight; |
|
26. |
Sonra Allâh, Elçisinin ve
mü'minlerin üzerine sekinetini (güven veren rahmetini) indirdi, sizin
görmediğiniz askerler indirdi ve kâfirlere azâb etti (onları bozguna uğrattı).
İşte kâfirlerin cezâsı budur! |
Then Allah sent His peace of
reassurance down upon His messenger and upon the believers, and sent down hosts
ye could not see, and punished those who disbelieved. Such is the reward of
disbelievers. |
|
27. |
Sonra Allâh, bunun ardından yine
dilediğinin tevbesini kabul eder. Allâh bağışlayandır, esirgeyendir. |
Then afterward Allah will
relent toward whom He will; for Allah is Forgiving, Merciful. |
|
28. |
Ey inananlar, (Allah'a) ortak
koşanlar pisliktir, artık bu yıllarından sonra Mescid-i Harâm'a yaklaşmasınlar.
Eğer (onların hacca gelmemeleri sonucu ekonominiz bozulup) yoksulluğa düşmekten
korkarsanız; biliniz ki Allâh dilerse yakında sizi kendi lutfundan zengin
edecektir. Şüphesiz Allâh, bilendir, hikmet sâhibidir. |
O ye who believe! The idolaters
only are unclean. So let them not come near the Inviolable Place of Worship
after this their year. If ye fear poverty (from the loss of their merchandise)
Allah shall preserve you of His bounty if He will. Lo! Allah is Knower,
Wise. |
|
29. |
Kendilerine Kitap verilenlerden
Allah'a ve âhiret gününe inanmayan, Allâh'ın ve Elçisinin harâm kıldığını harâm
saymayan ve gerçek dini din edinmeyen kimselerle, küçül(üp boyun eğ)erek
elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın. |
Fight against such of those who
have been given the Scripture as believe not in Allah nor the Last Day, and
forbid not that which Allah hath forbidden by His messenger, and follow not the
religion of truth, until they pay the tribute readily, being brought
low. |
|
30. |
Yahûdiler: "Uzeyr, Allâh'ın
oğludur." dediler. Hıristiyanlar da: "Mesih Allâh'ın oğludur." dediler. Bu,
onların ağızlariyle geveledikleri sözleridir. (Sözlerini), önceden inkâr
etmiş(olan müşrik)lerin sözlerine benzetiyorlar. Allâh onları kahretsin, nasıl
da (haktan bâtıla) çevriliyorlar!? |
And the Jews say: Ezra is the
son of Allah, and the Christians say: The Messiah is the son of Allah. That is
their saying with their mouths. They imitate the saying of those who disbelieved
of old. Allah (Himself) fighteth against them. How perverse are
they! |
|
31. |
Hahamlarını ve rahiplerini
Allah'tan ayrı rabler edindiler, Meryem oğlu Mesih'i de öyle. Oysa kendilerine
yalnız tek Tanrı olan Allah'a ibâdet etmeleri emredilmişti. O'ndan başka tanrıı
yoktur. O, onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir. |
They have taken as lords beside
Allah their rabbis and their monks and the Messiah son of Mary, when they were
bidden to worship only One God. There is no God save Him. Be He glorified from
all that they ascribe as partner (unto Him)! |
|
32. |
Allâh'ın nurunu ağızlariyle
söndürmek istiyorlar. Halbuki, kâfirler hoşlanmasa da Allâh, mutlaka nurunu
tamamlamak ister, (bundan başka bir şeye râzı olmaz). |
Fain would they put out the
light of Allah with their mouths, but Allah disdaineth (aught) save that He
shall perfect His light, however much the disbelievers are
averse. |
|
33. |
O, Elçisini hidâyetle ve hak dinle
gönderdi ki (Allah'a) ortak koşanlar hoşlanmasa da o (hak di)ni, bütün
din(ler)in üstüne çıkarsın. |
He it is Who hath sent His
messenger with the guidance and the Religion of Truth, that He may cause it to
prevail over all religion, however much the idolaters may be
averse. |
|
34. |
Ey inananlar, hahamlardan ve
rahiplerden birçoğu, insanların mallarını haksızlıkla yerler ve (insanları)
Allâh yolundan çevirirler. Altın ve gümüşü yığıp da onları Allâh yolunda
harcamayanlar var ya, işte onlara acı bir azâbı müjdele! |
O ye who believe! Lo! many of
the (Jewish) rabbis and the (Christian) monks devour the wealth of mankind
wantonly and debar (men) from the way of Allah. They who hoard up gold and
silver and spend it not in the way of Allah, unto them give tidings (O Muhammad)
of a painful doomm |
|
35. |
O gün cehennem ateşinde bunların
üzeri ısıtılı(p pullanı)r; bunlarla, onların alınları, yanları ve sırtları
dağlanır: "İşte nefisleriniz için yığdıklarınız, yığdıklarınızı tadın!"
(denilir). |
On the day when it will (all)
be heated in the fire of hell, and their foreheads and their flanks and their
backs will be branded therewith (and it will be said unto them): Here is that
which ye hoarded for yourselves. Now taste of what ye used to
hoard. |
|
36. |
Gökleri ve yeri yarattığı gündeki
yazısına göre Allâh'ın katında ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü
harâm(ay)lardır. İşte doğru din budur. O aylar içinde (konulmuş yasağı
çiğneyerek) kendinize zulmetmeyin ve (Allah'a) ortak koşanlar nasıl sizinle
topyekûn savaşıyorlarsa, siz de onlarla topyekûn savaşın ve bilin ki Allâh
korunanlarla beraberdir. |
Lo! the number of the months
with Allah is twelve months by Allah's ordinance in the day that He created the
heavens and the earth. Four of them are sacred: that is the right religion. So
wrong not yourselves in them. And wage war on all the idolaters as they are
waging war on all of you. And know that Allah is with those who keep their duty
(unto Him). |
|
37. |
(Harâm ayını) Ertelemek, küfürde
daha ileri gitmektir. İnkâr edenler, onunla saptırılır. O(harâm ayı)nı bir yıl
helâl sayarlar, bir yıl harâm sayarlar ki, Allâh'ın harâm kıldığının sayısını
denk getirip, Allâh'ın harâm kıldığını helâl yapsınlar. Yaptıkları işin
kötülüğü, kendilerine süslü gösterildi. Allâh, kâfirler toplumuna yol
göstermez. |
Postponement (of a sacred
month) is only an excess of disbelief whereby those who disbelieve are misled,
they allow it one year and forbid it (another) year, that they may make up the
number of the months which Allah hath hallowed, so that they allow that which
Allah hath forbidden. The evil of their deeds is made fair-seeming unto them.
Allah guideth not the disbelieving folk. |
|
38. |
Ey inananlar, size ne oldu ki:
"Allâh yolunda topluca savaşa çıkın!" dendiği zaman yere çakılıp kaldınız?
âhirettense dünyâ hayâtına mı râzı oldunuz? Ama dünyâ hayâtının geçimi, âhiretin
yanında pek azdır. |
O ye who believe! What aileth
you that when it is said unto you: Go forth in the way of Allah, ye are bowed
down to the ground with heaviness. Take ye pleasure in the life of the world
rather than in the Hereafter? The comfort of the life of the world is but little
than in the Hereafter. |
|
39. |
Eğer topluca (savaşa) çıkmazsanız,
(Allâh) size acı (bir şekilde) azâbeder ve yerinize sizden başka bir topluluk
getirir, O'na hiçbir zarar veremezsiniz, Allâh herşeyi yapabilendir. |
If ye go not forth He will
afflict you with a painful doom, and will choose instead of you a folk other
then you. Ye cannot harm Him at all. Allah is Able to do all
thingss |
|
40. |
Eğer siz o(Hak elçisi)ne yardım
etmezseniz, iyi bilin ki, Allâh ona yardım etmişti: Hani yalnız iki kişiden biri
olduğu halde, inkâr edenler kendisini (Mekke'den) çıkardıkları sırada ikisi
mağarada iken arkadaşına "Üzülme, Allâh bizimle beraberdir!" diyordu. (İşte o
zaman) Allâh (ona yardım etti) onun üzerine sekine(huzûr ve güven duygu)sunu
indirdi ve onu, sizin görmediğiniz askerlerle destekledi; inanmayanların sözünü
alçattı. Yüce olan, yalnız Allâh'ın sözüdür. Allâh dâimâ üstündür, hüküm ve
hikmet sâhibidir. |
If ye help him not, still Allah
helped him when those who disbelieve drove him forth, the second of two; when
they two were in the cave, when he said unto his comrade: Grieve not. Lo! Allah
is with us. Then Allah caused His peace of reassurance to descend upon him and
supported him with hosts ye cannot see, and made the word of those who
disbelieved the nethermost, while Allah's word it was that became the uppermost.
Allah is Mighty, Wise. |
|
41. |
Gerek hafif, gerek ağır olarak
savaşa çıkın, mallarınızla ve canlarınızla Allâh yolunda cihâdedin. Eğer
bilirseniz bu, sizin için daha hayırlıdır. |
Go forth, light-armed and
heavy-armed, and strive with your wealth and your lives in the way of Allah!
That is best for you if ye but knew. |
|
42. |
Yakın bir dünyâ menfaati ve orta
bir yolculuk olsaydı (savaşa katılmayan o münafıklar), elbette sana tâbi
olurlardı. Fakat güç aşılacak mesafe, kendilerine uzak geldi. Bir de "Gücümüz
yetseydi, sizinle beraber çıkardık!"diye Allah'a yemin edecekler. Boşuna
kendilerini mahvediyorlar. Allâh, onların yalancı olduklarını biliyor. |
Had it been a near adventure
and an easy journey they had followed thee, but the distance seemed too far for
them. Yet will they swear by Allah (saying): If we had been able we would surely
have set out with you. They destroy their souls, and Allah knoweth that they
verily are liars. |
|
43. |
Allâh seni affetsin; doğru
söyleyenler sana iyice belli olup, yalan söyleyenleri bilmezden önce niçin
onlara izin verdin? |
Allah forgive thee (O
Muhammad)! Wherefore didst thou grant them leave ere those who told the truth
were manifest to thee and thou didst know the liars? |
|
44. |
Allah'a ve âhiret gününe inananlar;
mallariyle, canlariyle, cihâdetmek(ten geri kalmaları) için senden izin
istemezler. Allâh, korunanları bilir. |
Those who believe in Allah and
the Last Day ask no leave of thee lest they should strive with their wealth and
their lives. Allah is Aware of those who keep their duty (unto
Him). |
|
45. |
Ancak Allah'a ve âhiret gününe
inanmayan, kalbleri kuşkuya düşmüş ve şüpheleri içinde bocalayıp duranlar, (geri
kalmak için) senden izin isterler. |
They alone ask leave of thee
who believe not in Allah and the Last Day, and whose hearts feel doubt, so in
their doubt they waver. |
|
46. |
Eğer (cihâda) çıkmak isteselerdi,
onun için bir hazırlık yaparladı. Fakat Allâh, onların davranışlarından
hoşlanmadığı için onları durdurdu: "Oturan(kadın ve çocuk)larla beraber oturun!"
denildi. |
And if they had wished to go
forth they would assuredly have made ready some equipment, but Allah was averse
to their being sent forth and held them back and (it was said unto them): Sit ye
with the sedentary! |
|
47. |
Sizin içinizde (sefere) çıkmış
olsalardı, size bozgunculuktan başka bir katkıları olmazdı. Sizi birbirinize
düşürmek için hemen aranıza sokulurlardı, içinizde de onlara kulak verenler
vardı. Allâh zâlimleri bilir. |
Had they gone forth among you
they had added to you naught save trouble and had hurried to and fro among you,
seeking to cause sedition among you; and among you there are some who would have
listened to them. Allah Is Aware of evil-doers. |
|
48. |
(Onlar) önceden de fitne çıkarmak
istediler ve sana nice işleri ters çevirdiler. Nihâyet hak geldi, onlar
istemedikleri halde Allâh'ın emri galebe çaldı. |
Aforetime they sought to cause
sedition and raised difficulties for thee till the Truth came and the decree of
Allah was made manifest, though they were loth. |
|
49. |
İçlerinden öylesi var ki: "Bana
izin ver, beni fitneye düşürme" der. İyi bilinki, onlar zaten fitneye
düşmüşlerdir. Cehennem de kâfirleri kuşatacaktır. |
Of them is he who saith: Grant
me leave (to stay at home) and tempt me not. Surely it is into temptation that
they (thus) have fallen. Lo! hell is all around the
disbelievers. |
|
50. |
Sana bir iyilik ulaşsa (bu,)
onların hoşuna gitmez ve eğer sana bir kötülük ulaşsa: "Biz önceden (sefere
katılmamakla) başımızın çaresine bakmışız" derler, sevinerek
döner(gider)ler. |
If good befalleth thee (O
Muhammad) it afflicteth them, and if calamity befalleth thee, they say: We took
precaution, and they turn away well pleased. |
51. |
De ki: "Allâh, bizim için ne yazmış
(ne takdir etmiş) ise ancak o, bize ulaşır, bizim sâhibimiz O'dur. İnananlar
Allah'a dayansınlar." |
Say: Naught befalleth us save
that which Allah hath decreed for us. He is our Protecting Friend. In Allah let
believers put their trust! |
|
52. |
De ki: "Bize yalnız iki iyilikten
(ya gâzilik veya şehidlikten) birini gözetmiyor musunuz? Ama biz, Allâh'ın size
ya kendi tarafından veya bizim ellerimizle bir azâb ulaştırmasını gözetiyoruz.
Haydi gözetin, biz de sizinle beraber gözetenleriz." |
Say: Can ye await for us aught
save one of two good things (death or victory in Allah's way)? while we await
for you that Allah will afflict you with a doom from Him or at our hands. Await
then! Lo! we are awaiting with you. |
|
53. |
De ki: "İster gönüllü, ister
gönülsüz sadaka verin: sizden kabul edilmeyecektir. Çünkü siz yoldan çıkan bir
kavimsiniz!" |
Say: Pay (your contribution),
willingly or unwillingly, it will not be accepted from you. Lo! ye were ever
froward folk. |
|
54. |
Sadakalarının kabul edilmesine
engel olan sadece şudur: Onlar Allah'a ve elçisine karşı nankörlük ettiler;
namaza da üşene üşene gelirler ve istemeye istemeye sadaka verirler. |
And naught preventeth that
their contributions should be accepted from them save that they have disbelieved
in Allah and in His messenger, and they come not to worship save as idlers, and
pay not (their contribution) save reluctantly. |
|
55. |
Onların ne malları, ne de evlâdları
seni imrendirmesin. Allâh bunlarla onlara dünyâ hayâtında azâbetmeyi ve kâfir
olarak canlarının çıkmasını istiyor. |
So let not their riches nor
their children please thee (O Muhammad). Allah thereby intendeth but to punish
them in the life of the world and that their souls shall pass away while they
are disbelieverss |
|
56. |
Sizden olduklarına Allah'a yemin
ediyorlar. Oysa onlar sizden değiller, fakat onlar korkak bir
topluluktur. |
And they swear by Allah that
they are in truth of you, when they are not of you, but they are folk who are
afraid. |
|
57. |
Eğer (sizden korunmak için)
sığınacak bir yer, yahut (barınacak) mağaralar, ya da sokulacak bir delik
bulsalardı, hemen oraya doğru koşarlardı. |
Had they but found a refuge, or
caverns, or a place to enter, they surely had resorted thither swift as
runaways. |
|
58. |
Onlardan kimi de sadakalar(ın
bölüştürülmesi hususun)da sana dil uzatır. Eğer o sadakalardan kendilerine pay
verilse hoşlanırlar, onlardan kendilerine pay verilmezse hemen
kızarlar. |
And of them is he who defameth
thee in the matter of the alms. If they are given thereof they are content, and
if they are not given thereof, behold! they are enraged. |
|
59. |
(Ne olur) onlar, Allâh'ın ve
Elçisinin kendilerine verdiğine râzı olup: "Allâh bize yeter, yakında Allâh da
bize bol lutfundan verecek, Elçisi de; biz sadece Allah'a rağbet ederiz (yalnız
O'ndan umarız)." deselerdi! |
(How much more seemly) had they
been content with that which Allah and His messenger had given them and had
said: Allah sufficeth us. Allah will give us of His bounty, and (also) His
messenger. Unto Allah we are suppliants. |
|
60. |
Sadakalar, (zekâtlar) Allah'tan bir
farz olarak ancak fakirlere, düşkünlere, onlar üzerinde çalışan (zekât toplayan)
memurlara, kalbleri (İslâm'a) ısındırılacak olanlara, kölelik altında
bulunanlara, borçlulara, Allâh yoluna ve yolcuya mahsustur (toplanan zekât,
ancak bu sayılanlara verilir). Allâh bilendir, hüküm ve hikmet
sâhibidir. |
The alms are only for the poor
and the needy, and those who collect them, and those whose hearts are to be
reconciled, and to free the captives and the debtors, and for the cause of
Allah, and (for) the wayfarers; a duty imposed by Allah. Allah is Knower,
Wise. |
|
61. |
İçlerinden bazıları da Peygamberi
incitirler: "O, (her söyleneni dinleyen) bir kulaktır." derler. De ki: "(O),
sizin için hayır kulağıdır. Allah'a inanır, mü'minlere inanır. Sizden inananlar
için de (O), bir rahmettir, Allâh'ın Elçisini incitenlere acı bir azâb
vardır." |
And of them are those who vex
the Prophet and say: He is only a hearer. Say: A hearer of good for you, who
believeth in Allah and is true to the believers, and a mercy for such of you as
believe. Those who vex the messenger of Allah, for them there is a painful
doom. |
|
62. |
Gönlünüzü hoş etmek için size
(gelip) Allah'a yemin ederler. Halbuki inanmış olsalardı, Allâh'ı ve Resulünü
hoşnud etmeleri daha uygundu. |
They swear by Allah to you
(Muslims) to please you, but Allah, with His messenger, hath more right that
they should please Him if they are believers. |
|
63. |
Bilmediler mi ki kim Allah'a ve
Elçisine karşı koymağa kalkarsa onun için sürekli kalacağı cehennem ateşi
vardır. İşte, büyük rezillik budur. |
Know they not that whoso
opposeth Allah and His messenger, his portion verily is hell, to abide therein?
That is the extreme abasement. |
|
64. |
Münafıklar, kendileri hakkında,
kalblerinde bulunanı kendilerine haber verecek bir sûrenin indirileceğinden
çekiniyorlar. De ki; "Siz alay edin, Allâh çekindiğiniz şeyi ortaya
çıkaracaktır. |
The hypocrites fear lest a
surah should be revealed concerning them, proclaiming what is in their hearts.
Say: Scoff (your fill)! Lo! Allah is disclosing what ye fear. |
|
65. |
Eğer onlara sorsan: "Biz sadece
lafa dalmış, şakalaşıyorduk!" derler. De ki: "Allâh ile, O'nun âyetleriyle ve
O'nun Elçisi ile mi alay ediyordunuz?" |
And if thou ask them (O
Muhammad) they will say: We did but talk and jest. Say: Was it at Allah and His
revelations and His Messenger that ye did scoff? |
|
66. |
Hiç özür dilemeyin, siz inandıktan
sonra inkâr ettiniz. Sizden bir kısmını affetsek bile suç işlediklerinden dolayı
bir kısmına da azâb edeceğiz. |
Make no excuse. Ye have
disbelieved after your (confession of) belief. If We forgive a party of you, a
party of you We shall punish because they have been guilty. |
|
67. |
Münafık erkekler ve münafık
kadınlar birbirlerindendir. Kötülüğü emrederler, iyilikten meneder ve ellerini
sıkı tutarlar. Allâh'ı unuttular, O da onları unuttu. Münafıklar; işte yoldan
çıkanlar onlardır. |
The hypocrites, both men and
women, proceed one from another. They enjoin the wrong, and they forbid the
right, and they withhold their hands (from spending for the cause of Allah).
They forget Allah, so He hath forgotten them. Lo! the hypocrites, they are the
transgressors. |
|
68. |
Allâh münafık erkeklere ve münafık
kadınlara ve kâfirlere içinde ebedi kalacakları cehennem ateşini va'detmiştir.
O, onlara yeter. Allâh, onları la'netlemiştir. Onlar için sürekli bir azâb
vardır. |
Allah promiseth the hypocrites,
both men and women, and the disbelievers fire of hell for their abode. It will
suffice them. Allah curseth them, and theirs is lasting
torment. |
|
69. |
(Siz de), sizden öncekiler gibi
(yaptınız). Onlar kuvvetçe sizden daha yaman, mal ve evlâdça sizden daha çok
idiler. Onlar, (dünyâ malından) kendi paylarına düşenle zevklerine baktılar,
sizden öncekilerin, (dünyâdan) kendi paylarına düşenle zevklerine baktıkları
gibi, siz de kendi payınıza düşenle zevkinize baktınız ve (bâtıla) dalanlar gibi
siz de(bâtıla) daldınız. Onlar, eylemleri, dünyâ ve âhirette boşa gitmiş
kimselerdir ve ziyana uğrayanlar da onlardır. |
Even as those before you were
mightier than you in strength, and more affluent than you in wealth and
children. They enjoyed their lot awhile, so ye enjoy your lot awhile even as
those before you did enjoy their lot awhile. And ye prate even as they prated.
Such are they whose works have perished in the world and the Hereafter. Such are
they who are the losers. |
|
70. |
Onlara kendilerinden öncekilerin,
Nûh, Âd, Semûd kavminin, İbrâhim kavminin, Medyen halkının ve başları üstüne
ters dönen şehirlerin haberi gelmedi mi? Elçileri, onlara açık deliller
getirmişti (Ama inanmadılar, bundan dolayı Allâh'ın gazabına uğradılar). Allâh
onlara zulmediyor değildi, onlar kendi kendilerine zulmediyorlardı. |
Hath not the fame of those
before them reached them - the folk of Noah, 'Aad, Thamud, the folk of Abraham,
the dwellers of Midian and the disasters (which befell them)? Their messengers
(from Allah) came unto them with proofs (of Allah's Sovereignty). So Allah
surely wronged them not, but they did wrong themselves. |
|
71. |
İnanan erkekler ve inanan kadınlar,
birbirlerinin velisidirler. İyiliği emrederler, kötülükten men'ederler, namazı
kılarlar, zekâtı verirler, Allah'a ve Elçisine itâ'at ederler. İşte onlara Alah
rahmet edecektir. Allâh dâimâ üstündür, hüküm ve hikmet sâhibidir. |
And the believers, men and
women, are protecting friends one of another; they enjoin the right and forbid
the wrong, and they establish worship and they pay the poor-due, and they obey
Allah and His messenger. As for these, Allah will have mercy on them. Lo! Allah
is Mighty, Wise. |
|
72. |
Allâh inanan erkeklere ve inanan
kadınlara, altlarından ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetler ve Adn
cennetlerinde güzel meskenler va'detmiştir. Allâh'ın (onlardan) râzı olması ise
hepsinden büyüktür. İşte büyük başarı budur. |
Allah promiseth to the
believers, men and women, Gardens underneath which rivers flow, wherein they
will abide - blessed dwellings in Gardens of Eden. And - greater (far)! -
acceptance from Allah. That is the supreme triumph. |
|
73. |
Ey peygamber, kâfirlerle ve
münafıklarla cihâdet, onlara sert davran; onların varacakları yer cehennemdir.
Ne kötü bir gidiş yeridir o! |
O Prophet! Strive against the
disbelievers and the hypocrites! Be harsh with them. Their ultimate abode is
hell, a hapless journey's end. |
|
74. |
(Senin aleyhinde söyledikleri
yakışıksız sözleri) söylemediklerine Allah'a yemin ediyorlar. Halbuki o küfür
sözünü söylediler, İslâm olduktan sonra inkâr ettiler, başaramadıkları bir şeye
yeltendiler. Sırf Allâh ve Elçisi, Allâh'ın lutfiyle kendilerini zengin etti
diye (şimdi) öc almağa kalktılar. (Allâh ve Elçisinin iyiliğine karşı böyle
nankörlük ettiler.) Eğer tevbe ederlerse kendileri için daha iyi olur. Yok eğer
(inkâr yoluna) dönerlerse Allâh onlara dünyâda da, âhirette de acı bir biçimde
azâbedecektir. Yeryüzünde onların ne velisi, ne de yardımcısı vardır. |
They swear by Allah that they
said nothing (wrong), yet they did say the word of disbelief, and did disbelieve
after their Surrender (to Allah). And they purposed that which they could not
attain, and they sought revenge only that Allah by His messenger should enrich
them of His bounty. If they repent it will be better for them; and if they turn
away, Allah will afflict them with a painful doom in the world and the
Hereafter, and they have no protecting friend nor helper in the
earthh |
|
75. |
Kimileri de: "Eğer Allâh, lutfundan
bize verirse elbette sadaka vereceğiz ve yararlı insanlardan olacağız!" diye
Allah'a and içtiler. |
And of them is he who made a
covenant with Allah (saying): If He give us of His bounty We will give alms and
become of the righteous. |
|
76. |
Ne zaman ki Allâh lutfundan onlara
verdi, O'n(un verdiğin)e cimrilik ettiler ve yüz çevirerek (sözlerinden)
döndüler. |
Yet when He gave them of His
bounty, they boarded it and turned away, averse; |
|
77. |
Kendisine verdikleri sözden
döndüklerinden ve yalan söylediklerinden dolayı Allâh, kendisiyle
karşılaşacakları güne kadar onların kalblerine iki yüzlülük sokmuştur. |
So He hath made the consequence
(to be) hypocrisy in their hearts until the day when they shall meet Him,
because they broke their word to Allah that they promised Him, and because they
lied. |
|
78. |
Bilmediler mi ki Allâh, onların
sırlarını ve gizli konuşmalarını bilir ve Allâh, gizlileri bilendir? |
Know they not that Allah
knoweth both their secret and the thought that they confide, and that Allah is
the Knower of Things Hidden? |
|
79. |
Sadakalar hususunda gönülden veren
mü'minleri çekiştiren ve güçlerinin yettiğinden başkasını bulamayanlarla alay
edenler yok mu, Allâh onlarla alay etmiştir. Onlar için acı bir azâb
vardır. |
Those who point at such of the
believers as give the alms willingly and such as can find naught to give but
their endeavours, and deride them - Allah (Himself) derideth them. Theirs will
be a painful doom. |
|
80. |
Onlar için ister af dile, ister
dileme, onlar için yetmiş defa af dilesen, yine Allâh onları affetmez. Böyledir,
çünkü onlar Allâh'ı ve Elçisini tanımadılar; Allâh, yoldan çıkan kavmi yola
iletmez. |
Ask forgiveness for them (O
Muhammad), or ask not forgiveness for them; though thou ask forgiveness for them
seventy times Allah will not forgive them. That is because they disbelieved in
Allah and His messenger, and Allah guideth not wrong-doing
folk. |
|
81. |
Allâh'ın Elçisinin arkasından
oturmakla sevindiler, mallarıyle ve canlarıyle cihâdetmekten hoşlanmadılar:
"Sıcakta sefere çıkmayın." dediler. De ki: "Cehennemin ateşi daha sıcaktır!"
Keşke anlasalardı! |
Those who were left behind
rejoiced at sitting still behind the messenger of Allah, and were averse to
striving with their wealth and their lives in Allah's way. And they said: Go not
forth in the heat! Say: The heat of hell is more intense of heat, if they but
understood. |
|
82. |
Artık kazandıkları işlere karşılık
az gülsünler, çok ağlasınlar! |
Then let them laugh a little:
they will weep much, as the reward of what they used to earn. |
|
83. |
Eğer Allâh, seni onlardan bir
topluluğun yanına döndürür de (onlar savaşa) çıkmak için senden izin isterlerse
"Asla benimle çıkmayacaksınız, benimle beraber düşmanla savaşmayacaksınız. Siz
ilk önce oturmağa râzı olmuştunuz. Öyle ise geri kalanlarla beraber
oturun!"de. |
If Allah bring thee back (from
the campaign) unto a party of them and they ask of thee leave to go out (to
fight), then say unto them: Ye shall never more go out with me nor fight with me
against a foe. Ye were content with sitting still the first time. So sit still,
with the useless. |
|
84. |
Ve Onlardan ölen birinin üzerine
asla namaz kılma, onun kabri başında durma. Çünkü onlar Allâh'ı ve Elçisini
tanımadılar ve yoldan çıkmış olarak öldüler. |
And never (O Muhammad) pray for
one of them who dieth, nor stand by his grave. Lo! they disbelieved in Allah and
His messenger, and they died while they were evil-doers. |
|
85. |
Onların malları ve evlâdları seni
imrendirmesin; Allâh onlara dünyâda, bunlarla azâbetmeyi ve kâfir olarak
canlarının çıkmasını istiyor. |
Let not their wealth nor their
children astonish thee! Allah purposeth only to punish them thereby in the
world, and that their souls shall pass away while they are
disbelievers. |
|
86. |
Allah'a inanın, Elçisiyle beraber
cihâdedin! diye bir sûre indirildiği zaman içlerinden servet sâhibi olanlar,
senden izin istediler: "Bizi bırak, oturanlarla beraber oturalım."
dediler. |
And when a surah is revealed
(which saith): Believe in Allah and strive along with His messenger, the men of
wealth among them still ask leave of thee and say: Suffer us to be with those
who sit (at home). |
|
87. |
Geride kalan kadınlarla beraber
olmağa râzı oldular, kalbleri mühürlendi, artık onlar anlamazlar. |
They are content that they
should be with the useless and their hearts are sealed, so that they apprehend
not. |
|
88. |
Fakat Elçi ve onunla beraber
inananlar, mallariyle, canlariyle cihâdettiler. İşte bütün hayırlar onlarındır
ve işte başarıya erenler onlardır. |
But the messenger and those who
believe with him strive with their wealth and their lives. Such are they for
whom are the good things. Such are they who are the successful. |
|
89. |
Allâh, onlar için altlarından
ırmaklar akan, içlerinde ebedi kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte büyük
başarı budur. |
Allah hath made ready for them
Gardens underneath which rivers flow, wherein they will abide. That is the
supreme triumph. |
|
90. |
Özür bahane eden bedevi Araplar,
kendilerin(in savaşa katılmamasın)a izin verilmesi için geldiler; Allah'a ve
Elçisine yalan söyleyenler oturdular. Onlardan inkâr edenlere, acı bir azâb
erişecektir. |
And those among the wandering
Arabs who had an excuse came in order that permission might be granted them. And
those who lied to Allah and His messenger sat at home. A painful doom will fall
on those of them who disbelieve. |
|
91. |
Zayıflara, hastalara, harcayacak
bir şey bulamayanlara, Allâh ve Elçisi için öğüt verdikleri takdirde (sefere
katılmamalarından ötürü) bir günâh yoktur. İyilik edenlerin aleyhine bir yol
yoktur (onlar kınanmazlar). Allâh, bağışlayandır, esirgeyendir. |
Not unto the weak nor unto the
sick nor unto those who can find naught to spend is any fault (to be imputed
though they stay at home) if they are true to Allah and His messenger. Not unto
the good is there any road (of blame). Allah is Forgiving,
Merciful. |
|
92. |
Kendilerini (binek sağlayıp)
bindirmen için sana geldikleri zaman, sen: "Sizi bindirecek bir şey bulamıyorum"
deyince harcayacak bir şey bulamadıklarından dolayı üzüntüden gözlerinden yaş
akarak dönen kimselerin aleyhine de (yol yoktur, Onlar da
kınanmazlar). |
Nor unto those whom, when they
came to thee (asking) that thou shouldst mount them, thou didst tell: I cannot
find whereon to mount you. They turned back with eyes flowing with tears, for
sorrow that they could not find the means to spend. |
|
93. |
Ancak şu kimselerin kınanmasına yol
vardır ki, zengin oldukları halde (geri kalmak için) senden izin isterler. Geri
kalan kadınlarla beraber olmağa râzı oldular. Allâh da onların kalblerini
mühürledi; artık onlar bilmezler. |
The road (of blame) is only
against those who ask for leave of thee (to stay at home) when they are rich.
They are content to be with the useless. Allah hath sealed their hearts so that
they know not. |
|
94. |
(Seferden) geri dönüp onların
yanına geldiğiniz zaman sizden özür dilerler. De ki: "Hiç özür dilemeyin, size
inanmayız! Allâh bize sizin haberlerinizden (bize karşı çevirdiğiniz
entrikalardan) bazılarını bildirdi. Yaptığınızı Allâh da görecek, Elçisi de.
Sonra görülmeyeni ve görüleni bilenin huzûruna döndürüleceksiniz, O size
yaptıklarınızı haber verecek." |
They will make excuse to you
(Muslims) when ye return unto them. Say: Make no excuse, for we shall not
believe you. Allah hath told us tidings of you. Allah and His messenger will see
your conduct, and then ye will be brought back unto Him Who knoweth the
invisible as well as the visible, and He will tell you what ye used to
do. |
|
95. |
Siz yanlarına geldiğiniz zaman
kendilerinden vazgeçesiniz diye Allah'a yemin edecekler. Onlardan vazgeçin,
çünkü onlar murdardır. Kazandıkları işlerin cezâsı olarak varacakları yer de
cehennemdir. |
They will swear by Allah unto
you, when ye return unto them, that ye may let them be. Let them be, for lo!
they are unclean, and their abode is hell as the reward for what they used to
earn. |
|
96. |
Size yemin ediyorlar ki
kendilerinden râzı olasınız. Siz onlardan râzı olsanız bile Allâh, yoldan çıkan
topluluktan râzı olmaz. |
They swear unto you, that ye
may accept them. Though ye accept them, Allah verily accepteth not wrong-doing
folk. |
|
97. |
Bedevi Araplar, küfür ve iki
yüzlülükçe daha yaman ve Allâh'ın, Elçisine indirdiği şeylerin sınırlarını
tanımamağa daha müsâittirler. Allâh bilendir, hüküm ve hikmet
sâhibidir. |
The wandering Arabs are more
hard in disbelief and hypocrisy, and more likely to be ignorant of the limits
which Allah hath revealed unto His messenger. And Allah is Knower,
Wise. |
|
98. |
Bedevi Araplardan kimi var ki,
verdiğini angarya sayar ve sizin başınıza belâlar gelmesini gözetler. Kötü belâ
onların başına gelsin. Allâh işitendir, bilendir. |
And of the wandering Arabs
there is he who taketh that which he expendeth (for the cause of Allah), as a
loss, and awaiteth (evil) turns of fortune for you (that he may be rid of it).
The evil turn of fortune will be theirs. Allah is Hearer,
Knower. |
|
99. |
Bedevi Araplardan kimi de var ki
Allah'a ve âhiret gününe inanır, verdiğini Allah'a yakın dereceler kazanmağa ve
Elçinin du'âlarını almağa vesile sayar. Gerçekten o (verdikleri) kendileri için
yakın dereceler(e vesile)dir. Allâh onları rahmetinin içine sokacaktır. Muhakkak
ki Allâh bağışlayandır, esirgeyendir. |
And of the wandering Arabs
there is he who believeth in Allah and the Last day, and taketh that which he
expendeth and also the prayers of the messenger as acceptable offering in the
sight of Allah. Lo! verily it is an acceptable offering for them. Allah will
bring them into His mercy. Lo! Allah is Forgiving, Merciful. |
|
100. |
Muhâcirlerden ve Ensârdan (İslâm'a
girmekte) ilk öne geçenler ile bunlara güzelce tabi olanlar... Allâh onlardan
râzı olmuştur, onlar da O'ndan râzı olmuşlardır. (Allâh) onlara, altlarından
ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte büyük
kurtuluş budur. |
And the first to lead the way,
of the Muhajirin and the Ansar, and those who followed them in goodness - Allah
is well pleased with them and they are well pleased with Him, and He hath made
ready for them Gardens underneath which rivers flow, wherein they will abide for
ever. That is the supreme triumph. |
101. |
Çevrenizdeki bedevi Araplardan ve
Medine halkından iki yüzlülüğe iyice alışmış münâfıklar vardır. Sen onları
bilmezsin, onları biz biliriz. Onlara iki kere azâbedeceğiz, sonra da onlar,
büyük azâba itileceklerdir. |
And among those around you of
the wandering Arabs there are hypocrites, and among the townspeople of
Al-Madinah (there are some who) persist in hypocrisy whom thou (O Muhammad)
knowest not. We, We know them, and We shall chastise them twice; then they will
be relegated to a painful doom. |
|
102. |
Başka bir kısmı da günâhlarını
itiraf ettiler, iyi işle kötü işi birbirine karıştırdılar. Belki Allâh, onların
tevbesini kabul eder. Çünkü Allâh bağışlayandır, esirgeyendir. |
And (there are) others who have
acknowledged their faults. They mixed a righteous action with another that was
bad. It may be that Allah will relent toward them. Lo! Allah is Relenting,
Merciful. |
|
103. |
Onların mallarından, kendilerini
temizleyeceğin, yücelteceğin bir sadaka al ve onlara du'â et; çünkü senin du'ân,
onlara huzûr verir. Allâh işitendir,bilendir. |
Take alms of their wealth,
wherewith thou mayst purify them and mayst make them grow, and pray for them.
Lo! thy prayer is an assuagement for them. Allah is Hearer,
Knower. |
|
104. |
Bilmediler mi ki, kullarından
tevbeyi kabul eden, sadakaları alan Allah'tır. Ve Allâh, tevbeyi çok kabul eden,
çok esirgeyendir. |
Know they not that Allah is He
Who accepteth repentance from His bondmen and taketh the alms, and that Allah is
He Who is the Relenting, the Merciful. |
|
105. |
De ki: "Yapın (yapacağınızı);
yaptığınız işleri Allâh da görecek Elçisi de, mü'minler de. Sonra görülmeyeni ve
görüleni bilen(Allâh)a döndürüleceksiniz. O size yaptıklarınızı bir bir haber
verecek. |
And say (unto them): Act! Allah
will behold your actions, and (so will) His messenger and the believers, and ye
will be brought back to the Knower of the invisible and the visible, and He will
tell you what ye used to do. |
|
106. |
Başka bir takımları da var ki
Allâh'ın emrine bırakılmışlardır. (Allâh) ya onlara azâbeder, ya da onları
affeder. Allâh bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir. |
And (there are) others who
await Allah's decree, whether He will punish them or will forgive them. Allah is
Knower, Wise. |
|
107. |
(Seferden geri kalanlar arasında)
Zarar vermek, nankörlük etmek, mü'minlerin arasını açmak ve önceden Allâh ve
Elçisiyle savaşmış olan(adamın gelmesin)i gözetlemek için bir mescid yapanlar da
var. "İyilikten başka bir niyetimiz yoktu" diye de yemin edecekler. Oysa Allâh
onların yalan söylediklerine şâhidtir. |
And as for those who chose a
place of worship out of opposition and disbelief, and in order to cause dissent
among the believers, and as an outpost for those who warred against Allah and
His messenger aforetime, they will surely swear: We purposed naught save good.
Allah beareth witness that they verily are liars. |
|
108. |
Orada asla namaza durma, tâ ilk
günden takvâ üzere kurulan mescid, elbette içinde namaza durmana daha uygundur.
Onda temizlenmeyi seven erkekler vardır. Allâh da temizlenenleri
sever. |
Never stand (to pray) there. A
place of worship which was founded upon duty (to Allah) from the first day is
more worthy that thou shouldst stand (to pray) therein, wherein are men who love
to purify themselves. Allah loveth the purifiers. |
|
109. |
Yapısını, Allah'tan korku ve rızâ
üzerine kuran mı hayırlıdır, yoksa yapısını bir yarın kenarına kurup onunla
birlikte cehennem ateşine yuvarlanan mı? Allâh zâlimler topluluğunu doğru yola
iletmez. |
Is he who founded his building
upon duty to Allah and His good pleasure better; or he who founded his building
on the brink of a crumbling, overhanging precipice so that it toppled with him
into the fire of hell? Allah guideth not wrong-doing folk. |
|
110. |
Yaptıkları bina, kalbleri
parçalanıncaya dek yüreklerinde bir kuşku olarak kalacaktır. Allâh bilendir,
hüküm ve hikmet sâhibidir. |
The building which they built
will never cease to be a misgiving in their hearts unless their hearts be torn
to pieces. Allah is Knower, Wise. |
|
111. |
Allâh, mü'minlerden canlarını ve
mallarını cennet kendilerinin olmak üzere satın almıştır. Allâh yolunda
savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler. Bu, Allâh'ın, Tevrât'ta, İncil'de ve
Kur'ân'da üstlendiği gerçek bir sözdür! Kim Allah'tan daha çok sözünde
durabilir? O halde O'nunla yaptığınız bu alışverişinizden ötürü sevinin.
Gerçekten bu, büyük başarıdır. |
Lo! Allah hath bought from the
believers their lives and their wealth because the Garden will be theirs: they
shall fight in the way of Allah and shall slay and be slain. It is a promise
which is binding on Him in the Torah and the Gospel and the Qur'an. Who
fulfilleth his covenant better than Allah? Rejoice then in your bargain that ye
have made, for that is the supreme triumph. |
|
112. |
Tevbe edenler, ibâdet edenler,
hamdedenler, seyahat edenler, rükû edenler, secde edenler, iyiliği emredip
kötülükten men'edenler ve Allâh'ın sınırlarını koruyanlar... İşte o mü'minleri
müjdele (ne mutlu onlara)! |
(Triumphant) are those who turn
repentant (to Allah), those who serve (Him), those who praise (Him), those who
fast, these who bow down, those who fall prostrate (in worship), those who
enjoin the right and who forbid the wrong and those who keep the limits
(ordained) of Allah - And give glad tidings to believers! |
|
113. |
Akrabâ bile olsalar, cehennem halkı
oldukları belli olduktan sonra (Allah'a) ortak koşanlar için mağfiret dilemek;
ne peygamberin, ne de inananların yapacağı bir iş değildir. |
It is not for the Prophet, and
those who believe, to pray for the forgiveness of idolaters even though they may
be near of kin (to them) after it hath become clear that they are people of
hell-fire. |
|
114. |
İbrâhim'in babası için mağfiret
dilemesi, sadece ona verdiği bir sözden ötürü idi. Fakat onun, bir Allâh düşmanı
olduğu, kendisine belli olunca ondan uzak durdu. Gerçekten İbrâhim, çok içli ve
yumuşak huylu idi. |
The prayer of Abraham for the
forgiveness of his father was only because of a promise he had promised him, but
when it had become clear unto him that he (his father) was an enemy to Allah he
(Abraham) disowned him. Lo! Abraham was soft of heart,
long-suffering. |
|
115. |
Allâh, bir kavmi doğru yola
ilettikten sonra, sakınmaları gereken şeyleri kendilerine açıklamadıkça onları
saptıracak değildir. Allâh herşeyi bilendir. |
It was never Allah's (part)
that he should send a folk astray after He had guided them until He had made
clear unto them what they should avoid. Lo! Allah is Aware of all
things. |
|
116. |
Göklerin ve yerin mülkü
Allâh'ındır. Yaşatan, öldüren O'dur. Sizin Allah'tan başka bir dost ve
yardımcınız yoktur. |
Lo! Allah! Unto Him belongeth
the sovereignty of the heavens and the earth. He quickeneth and He giveth death.
And ye have, instead of Allah, no protecting friend nor helper. |
|
117. |
Andolsun Allâh, Peygamberi ve o
güçlük sâ'atinde ona uyan Muhâcirleri ve Ensârı affetti. O zaman içlerinden bir
kısmının kalbleri kaymağa yüz tutmuş iken yine de onların tevbesini kabul
buyurdu. Çünkü O, onlara karşı çok şefkatli, çok merhametlidir. |
Allah hath turned in mercy to
the Prophet, and to the Muhajirin and the Ansar who followed him in the hour of
hardship. After the hearts of a party of them had almost swerved aside, then
turned He unto them in mercy. Lo! He is Full of Pity, Merciful for
them. |
|
118. |
Ve (seferden) geri bırakılan o üç
kişinin de tevbesini kabul buyurdu. Bütün genişliğiyle beraber dünyâ başlarına
dar gelmiş ve canları sıkıldıkça sıklmış ve Allah'tan, yine kendisine
sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Allâh onların tevbesini kabul
buyurdu ki tevbe etsinler. Çünkü Allâh, tevbeyi çok kabul eden, çok
esirgeyendir. |
And to the three also (did He
turn in mercy) who were left behind, when the earth, vast as it is, was
straitened for them, and their own souls were straitened for them till they
bethought them that there is no refuge from Allah save toward Him. Then turned
He unto them in mercy that they (too) might turn (repentant unto Him). Lo!
Allah! He is the Relenting, the Merciful. |
|
119. |
Ey inananlar, Allah'tan korkun ve
doğrularla beraber olun. |
O ye who believe! Be careful of
your duty to Allah, and be with the truthful. |
|
120. |
Ne Medine halkının, ne de onların
çevresinde bulunan bedevi Arapların, Allâh'ın Elçisinden geri kalmaları ve onun
canından önce kendi canlarının kaygısına düşmeleri, onlara yakışmaz. Böyledir,
çünkü Allâh yolunda uğrayacakları hiçbir susuzluk, yorgunluk, açlık; kâfirleri
öfkelendirecek bir yeri çiğne(yip zaptet)meleri ve düşmana karşı bir başarı
kazanmaları yoktur ki mutlaka bunlarla kendilerine iyi bir amel yazılmış
olmasın. Allâh güzel davrananların ecrini zayi etmez. |
It is not for the townsfolk of
Al-Madinah and for those around them of the wandering Arabs to stay behind the
messenger of Allah and prefer their lives to his life. That is because neither
thirst nor toil nor hunger afflicteth them in the way of Allah, nor step they
any step that angereth the disbelievers, nor gain they from the enemy a gain,
but a good deed is recorded for them therefore. Lo! Allah loseth not the wages
of the good. |
|
121. |
Küçük, büyük bir masraf yapmaları,
bir vâdiyi geçmeleri, mutlaka onların lehine yazılır ki Allâh onları,
yaptıklarının en güzeliyle mükâfâtlandırsın. |
Nor spend they any spending,
small or great, nor do they cross a valley, but it is recorded for them, that
Allah may repay them the best of what they used to do. |
|
122. |
İnsanların hepsi toptan sefere
çıkacak değillerdi. Ama her kabileden bir cemâatin dini iyice öğrenmeleri ve
dönüp kavimlerine geldiklerinde, sakınmaları umuduyla onları uyarmaları için
sefere çıkmaları gerekmez miydi? |
And the believers should not
all go out to fight. Of every troop of them, a party only should go forth, that
they (who are left behind) may gain sound knowledge in religion, and that they
may warn their folk when they return to them, so that they may
beware. |
|
123. |
Ey inananlar, yakınınızda bulunan
kâfirlerle savaşın, (onlar), sizde bir katılık bulsunlar. Bilin ki Allâh,
korunanlarla beraberdir. |
O ye who believe! Fight those
of the disbelievers who are near to you, and let them find harshness in you, and
know that Allah is with those who keep their duty (unto Him). |
|
124. |
Ne zaman bir sûre indirilse
onlardan kimi: "Bu, hanginizin imanını artırdı?" der. Bu, inananların imanını
artırır, onlar sevinirler. |
And whenever a surah is
revealed there are some of them who say: Which one of you hath thus increased in
faith? As for those who believe, it hath increased them in faith and they
rejoice (therefore). |
|
125. |
Fakat yüreklerinde hastalık
olanlara gelince (bu), onların pisliklerine pislik katar. Ve onlar kâfir olarak
ölürler. |
But as for those in whose
hearts is disease, it only addeth wickedness to their wickedness, and they die
while they are disbelievers. |
|
126. |
Kendilerinin her yıl bir iki defa
sınandıklarını görmüyorlar mı? Yine de tevbe etmiyor, öğüt almıyorlar. |
See they not that they are
tested once or twice in every year? Still they turn not in repentance, neither
pay they heed. |
|
127. |
Bir sûre indirildiği zaman: "Sizi
birisi görüyor mu?" diye birbirine bakar, sonra sıvışırlar. Anlamaz bir topluluk
oldukları için Allah onların kalblerini çevirmiştir. |
And whenever a surah is
revealed, they look one at another (as who should say): Doth anybody see you?
Then they turn away. Allah turneth away their hearts because they are a folk who
understand not. |
|
128. |
Andolsun, içinizden size öyle bir
Elçi geldi ki sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir; size düşkün, mü'minlere
şefkatli, merhametlidir. |
There hath come unto you a
messenger, (one) of yourselves, unto whom aught that ye are overburdened is
grievous, full of concern for you, for the believers full of pity,
merciful. |
|
129. |
Eğer yüz çevirirlerse de ki: "Allâh
bana yeter! O'ndan başka tanrı yoktur. O'na dayandım, O büyük Arş'ın
sâhibidir!" |
Now, if they turn away (O
Muhammad) say: Allah sufficeth me. There is no God save Him. In Him have I put
my trust, and He is Lord of the Tremendous Throne. |
|
Toplam 129 Ayet.
|
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder