51. |
Rablerin(in huzûru)na
toplanacakların(a inanıp bu durum)dan korkanları onunla uyar ki; kendilerinin,
O'ndan başka ne dostları, ne de destekçileri yoktur. (Onları uyar), belki
korunurlar. |
Warn hereby those who fear
(because they know) that they will be gathered unto their Lord, for whom there
is no protecting friend nor intercessor beside Him, that they may ward off
(evil). |
|
52. |
Sabah akşam Rablerinin rızâsını
isteyerek, O'na yalvaranları kovma. Onların hesabından sana bir sorumluluk,
senin hesabından da onlara bir sorumluk yok ki, onları kovup da zâlimlerden
olasın! |
Repel not those who call upon
their Lord at morn and evening, seeking His countenance. Thou art not
accountable for them in aught, nor are they accountable for thee in aught, that
thou shouldst repel them and be of the wrong-doers. |
|
53. |
Böylece biz onların kimini kimi ile
denedik ki: "Allâh, aramızdan şunlara mı lutfu lâyık gördü?" desinler. Allâh,
şükredenleri daha iyi bilmez mi? |
And even so do We try some of
them by others, that they say: Are these they whom Allah favoureth among us? Is
not Allah Best Aware of the thanksgivers? |
|
54. |
Âyetlerimize inananlar, sana
geldikleri zaman: "Size selâm olsun, de, Rabbiniz, kendi üzerine rahmeti
yazmış(yaratıklarına acımayı prensip edinmiş)tir. Sizden kim, bilmeyerek bir
kötülük yapar da sonra ardından tevbe eder, uslanırsa muhakkak ki O,
bağışlayandır, esirgeyendir." |
And when those who believe in
Our revelations come unto thee, say: Peace be unto you! Your Lord hath
prescribed for Himself mercy, that whoso of you did evil and repenteth afterward
thereof and did right, (for him) lo! Allah is Forgiving,
Merciful. |
|
55. |
Böylece âyetleri (döne, döne)
açıklıyoruz ki, suçluların yolu belli olsun. |
Thus do We expound the
revelations that the way of the unrighteous may be manifest. |
|
56. |
De ki: "Ben, Allah'tan başka
yalvardıklarınıza tapmaktan men'olundum." De ki: "Ben sizin keyiflerinize uymam,
çünkü o takdirde sapıtmış ve yola gelenlerden olmamış olurum." |
Say: I am forbidden to worship
those on whom ye call instead of Allah. Say: I will not follow your desires, for
then should I go astray and I should not be of the rightly
guided. |
|
57. |
De ki: "Ben, Rabbimden (gelen) açık
bir delil üzerindeyim. Siz ise onu yalanladınız. Acele istediğiniz (azâb) da
benim yanımda değildir. Hüküm vermek, yalnız Allah'a âittir. (O) gerçeği anlatır
ve O, (dâvâyı çözüp) ayırdedenlerin en iyisidir." |
Say: I am (relying) on clear
proof from my Lord, while ye deny Him. I have not that for which ye are
impatient. The decision is for Allah only. He telleth the truth and He is the
Best of Deciders. |
|
58. |
De ki: "Eğer acele istediğiniz şey
benim yanımda olsaydı, elbette benimle sizin aranızda iş, şimdi (çoktan)
bitirilmişti." Allâh zâlimleri daha iyi bilir. |
Say: If I had that for which ye
are impatient, then would the case (ere this) have been decided between me and
you. Allah is Best Aware of the wrong-doers. |
|
59. |
Gayb'ın (görünmez bilginin)
anahtarları, O'nun yanındadır, onları O'ndan başkası bilmez. (O) karada ve
denizde olan herşeyi bilir. Düşen bir yaprak, ki mutlaka onu bilir, yerin
karanlıkları içinde gömülen dâne, yaş ve kuru hiçbir şey yoktur ki, apaçık bir
Kitapta olmasın. |
And with Him are the keys of
the Invisible. None but He knoweth them. And He knoweth what is in the land and
the sea. Not a leaf falleth but He knoweth it, not a grain amid the darkness of
the earth, naught of wet or dry but (it is noted) in a clear
record. |
|
60. |
O'dur ki, geceleyin sizi öldürür
(gibi uyutur), gündüzün ne işlediğinizi bilir; sonra belirlenmiş süre geçirilip
tamamlansın diye gündüzün sizi diriltir. Sonra dönüşünüz O'nadır; sonra (O,
dünyâda) yaptıklarınızı size haber verecektir. |
He it is Who gathereth you at
night and knoweth that which ye commit by day. Then He raiseth you again to life
therein, that the term appointed (for you) may be accomplished. And afterward
unto Him is your return. Then He will proclaim unto you what ye used to
do. |
|
61. |
O, kulların üstünde tek hâkimdir.
Size koruyucu(melek)ler gönderir, nihâyet birinize ölüm gelince elçilerimiz onun
canını alırlar, onlar (bu hususta) hiç geri kalmazlar. |
He is the Omnipotent over His
slaves. He sendeth guardians over you until, when death cometh unto one of you,
Our messengers receive him, and they neglect not. |
|
62. |
Sonra o(ca)nlar, gerçek Tanrıları
olan Allah'a döndü(rülüp götü)rülürler. Doğrusu hüküm, yalnız O'nundur; O hesap
görenlerin en çabuğudur. |
Then are they restored unto
Allah, their Lord, the Just. Surely His is the judgement. And He is the most
swift of reckoners. |
|
63. |
De ki: "Gizli ve açık olarak: 'Bizi
bundan kurtarırsa elbette şükredenlerden olacağız!' diye O'na yalvarıp
yakardığınız zaman, karanın ve denizin karanlıklarından sizi kim
kurtarıyor?" |
Say: Who delivereth you from
the darkness of the land and the sea? Ye call upon Him humbly and in secret,
(saying): If we are delivered from this (fear) we truly will be of the
thankful. |
|
64. |
De ki: "Ondan ve bütün
sıkıntılardan sizi Allâh kurtarıyor, sonra siz yine O'na ortak
koşuyorsunuz!?" |
Say: Allah delivereth you from
this and from all affliction. Yet ye attribute partners unto
Him. |
|
65. |
De ki: "O, sizin üzerinize
üstünüzden, yahut ayaklarınızın altından bir azâb göndermeğe, ya da sizi parti
parti birbirinize düşürüp kiminize kiminizin hıncını taddırmağa kâdirdir." Bak,
anlasınlar diye âyetleri nasıl açıklıyoruz?! |
Say: He is able to send
punishment upon you from above you or from beneath your feet, or to bewilder you
with dissension and make you taste the tyranny one of another. See how We
display the revelations so that they may understandd |
|
66. |
O, gerçek iken kavmin onu
yalanladı. De ki: "Ben size vekil değilim!" |
Thy people (O Muhammad) have
denied it, though it is the Truth. Say: I am not put in charge of
you. |
|
67. |
Her haberin gerçekleşeceği bir
zaman vardır. Yakında bilirsiniz. |
For every announcement there is
a term, and ye will come to know. |
|
68. |
Âyetlerimiz hakkında
(münasebetsizliğe) dalanları gördüğün zaman, onlar başka bir söze geçinceye
kadar onlardan yüz çevir; eğer şeytân sana (bunu) unutturursa hatırladıktan
sonra (hemen kalk), o zâlimler topluluğuyla beraber oturma! |
And when thou seest those who
meddle with Our revelations, withdraw from them until they meddle with another
topic. And if the devil cause thee to forget, sit not, after the remembrance,
with the congregation of wrong-doers. |
|
69. |
Korunanlara, o(inanmaya)nların
hesabından bir sorumluluk yoktur, ama belki (inanıp) korunurlar diye bir
hatırlatmak lâzımdır. |
Those who ward off (evil) are
not accountable for them in aught, but the Reminder (must be given them) that
haply they (too) may ward off (evil). |
|
70. |
Bırak o dinlerini oyun, eğlence
yerine koyan ve dünyâ hayâtının aldattığı kimseleri de, sen o (Kur'ân) ile
(şunu) hatırlat ki, bir kişi, yaptığı işin eline teslim edilmeye görsün, (yoksa)
Allah'tan başka onun ne bir dostu, ne de bir yardımcısı olmaz. (Amelinin elinden
kurtulmak için) her türlü fidyeyi verse de ondan kabul edilmez. İşte onlar,
kazandıklarının eline teslim edilmişlerdir. Onlar için kaynar sudan bir içki ve
inkârlarından dolayı da acı bir azâb vardır! |
And forsake those who take
their religion for a pastime and a jest, and whom the life of the world
beguileth. Remind (mankind) hereby lest a soul be destroyed by what it earneth.
It hath beside Allah no friend nor intercessor, and though it offer every
compensation it will not be accepted from it. Those are they who perish by their
own deserts. For them is drink of boiling water and a painful doom, because they
disbelieved. |
|
71. |
De ki: "Allah'tan başka, bize ne
yarar, ne zarar vermeyen şeylere mi yalvaralım? Ve Allâh bizi doğru yola
ilettikten sonra, ökçelerimiz üzerinde (eski durumumuza) döndürülüp; şeytânların
ayartarak şaşkın bir halde çölde bıraktıkları; arkadaşlarının ise "Bize gel!"
diye doğru yola çağırdıkları kimse gibi (şaşkın bir duruma) mı düşelim?" De ki:
"Yol gösterme, ancak Allâh'ın yol göstermesidir. Bize, âlemlerin Rabbine teslim
olmamız emredilmiştir." |
Say: Shall we cry, instead of
unto Allah, unto that which neither profiteth us nor hurteth us, and shall we
turn back after Allah hath guided us, like one bewildered whom the devils have
infatuated in the earth, who hath companions who invite him to the guidance
(saying): Come unto us? Say: Lo! the guidance of Allah is Guidance, and we are
ordered to surrender to the Lord of the Worlds, |
|
72. |
Namazı kılın ve O'ndan korkun (diye
emredilmiştir)! Varıp huzûruna toplanacağınız O'dur. |
And to establish worship and
ward off (evil), and He it is unto Whom ye will be gathered. |
|
73. |
Gökleri ve yeri hak (ve hikmet) ile
yaratan O'dur. "Ol!" dediği gün, oluverir. Sözü haktır. Sûr'a üfleneceği gün de,
mülk O'nundur. Gizliyi ve açığı bilendir. O, hükümdardır, herşeyi haber
alandır. |
He it is Who created the
heavens and the earth in truth. In that day when He saith: Be! it is. His word
is the truth, and His will be the Sovereignty on the day when the trumpet is
blown. Knower of the invisible and the visible, He is the Wise, the
Aware. |
|
74. |
İbrâhim, babası Âzer'e demişti ki:
"Sen putları tanrılar mı ediniyorsun? Doğrusu ben seni ve kavmini açık bir
sapıklık içinde görüyorum." |
(Remember) when Abraham said
unto his father Azar: Takest thou idols for gods? Lo! I see thee and thy folk in
error manifest. |
|
75. |
Böylece biz İbrâhim'e göklerin ve
yerin melekûtunu (büyük ve hârikulâde muhteşem varlıklarını) gösteriyorduk ki,
kesin inananlardan olsun. |
Thus did We show Abraham the
kingdom of the heavens and the earth that he mighty be of those possessing
certainty: |
|
76. |
Üzerine gece basınca (İbrâhim) bir
yıldız gördü; "Budur Rabbim" dedi. Yıldız batınca: "Batanları sevmem",
dedi. |
When the night grew dark upon
him he beheld a star. He said: This is my Lord. But when it set, he said: I love
not things that sett |
|
77. |
Ay'ı doğarken görünce: "Budur
Rabbim" dedi. O da batınca: "Rabbim bana doğru yolu göstermeseydi, elbette sapan
topluluktan olurdum." dedi. |
And when he saw the moon
uprising, he exclaimed: This is my Lord. But when it set, he said: Unless my
Lord guide me, I surely shall become one of the folk who are
astray. |
|
78. |
Güneşi doğarken görünce: "Budur
Rabbim, bu daha büyük!" dedi. (O da) batınca dedi ki: "Ey kavmim, ben sizin
(Allah'a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım." |
And when he saw the sun
uprising, he cried: This is my Lord! This is greater! And when it set he
exclaimed: O my people! Lo! I am free from all that ye associate (with
Him). |
|
79. |
Ben yüzümü tamamen, gökleri ve yeri
yoktan var edene çevirdim ve artık ben O(na) ortak koşanlardan
değilim! |
Lo! I have turned my face
toward Him Who created the heavens and the earth, as one by nature upright, and
I am not of the idolaters. |
|
80. |
Kavmi onunla tartışmaya girişti. (O
onlara) dedi ki: "Beni doğru yola iletmiş iken Allâh hakkında benimle tartışıyor
musunuz? Ben, sizin O'na ortak koştuğunuz şeylerden korkmam. Ancak Rabbimin
dilediği olur! Rabbim, bilgice herşeyi kuşatmıştr. Hâlâ öğüt almıyor
musunuz? |
His people argued with him. He
said: Dispute ye with me concerning Allah when He hath guided me? I fear not at
all that which ye set beside Him unless my Lord willeth. My Lord includeth all
things in His knowledge. Will ye not then remember? |
|
81. |
Hem siz, Allâh'ın size, (tanrı
oldukları) hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri, O'na ortak koşmaktan
korkmuyorsunuz da ben nasıl sizin (O'na) ortak kuştuğunuz şeylerden korkarım?
Şimdi biliyorsanız (söyleyin), iki topluluktan hangisi (tek Allah'a inananlar
mı, yoksa Allah'a ortak koşanlar mı) güvende olmağa daha lâyıktır? |
How should I fear that which ye
set up beside Him, when ye fear not to set up beside Allah that for which He
hath revealed unto you no warrant? `Which of the two factions hath more right to
safety? (Answer me that) if ye have knowledge. |
|
82. |
İnananlar ve imanlarını bir
haksızlıkla bulamayanlar... İşte güven onlarındır ve doğru yolu bulanlar da
onlardır. |
Those who believe and obscure
not their belief by wrong-doing, theirs is safety; and they are rightly
guided. |
|
83. |
İşte bunlar, kavmine karşı
İbrâhim'e verdiğimiz hüccet(kanıt)lerimizdir. Dilediğimizi derecelerle
yükseltiriz. Şüphesiz Rabbin hüküm ve hikmet sâhibidir, bilendir. |
That is Our argument. We gave
it unto Abraham against his folk. We raise unto degrees of wisdom whom We will.
Lo! thy Lord is Wise, Aware. |
|
84. |
Biz ona İshak'ı ve (İshâk'ın oğlu)
Ya'kûb'u da hediye ettik; hepsine de doğru yolu gösterdik. Nitekim daha önce
Nûh'a ve onun soyundan Dâvûd'a, Süleyman'a, Eyyûb'a, Yûsuf'a, Mûsâ'ya ve Hârûn'a
da yol göstermiştik. Biz güzel davrananları böyle ödüllendiririz. |
And We bestowed upon him Isaac
and Jacob; each of them We guided; and Noah did We guide aforetime; and of his
seed (We guided) David and Solomon and Job and Joseph and Moses and Aaron. Thus
do We reward the good. |
|
85. |
Zekeriyyâ'ya, Yahyâ'ya, Îsâ ve
İlyâs'a da (yol göstermiştik). Hepsi iyilerden idi. |
And Zachariah and John and
Jesus and Elias. Each one (of them) was of the righteous. |
|
86. |
İsmâ'il'e, el-Yesa'a, Yûnus'a ve
Lût'a da (yol gösterdik), hepsini âlemlere üstün kıldık. |
And Ishmael and Elisha and
Jonah and Lot. Each one of them did We prefer above (Our)
creatures, |
|
87. |
Babalarından, çocuklarından ve
kardeşlerinden bazılarını da... Onları seçtik ve onları doğru yola
ilettik. |
With some of their forefathers
and their offspring and their brethren; and We chose them and guided them unto a
straight path: |
|
88. |
İşte bu, Allâh'ın hidâyetidir,
kullarından dilediğini bununla doğru yola iletir. Eğer (onlar Allah'a) ortak
koşsalardı, yaptıkları (güzel) şeyler hiç olur, giderdi. |
Such is the guidance of Allah
wherewith He guideth whom He will of His bondmen. But if they had set up (for
worship) aught beside Him, (all) that they did would have been
vain. |
|
89. |
İşte onlar, kendilerine Kitap,
hüküm ve peygamberlik verdiğimiz kimselerdir. Şimdi şunlar, (yani Kureyş kavmi),
bunları inkâr ederse, (bilsinler ki) biz, bunları inkâr etmeyecek (koruyacak)
bir toplumu, bunlara vekil bırakmışızdır. |
Those are they unto whom We
gave the Scripture and command and prophethood. But if these disbelieve therein,
then indeed We shall entrust it to a people who will not be disbelievers
therein. |
|
90. |
İşte onlar, Allâh'ın hidâyet ettiği
kimselerdir. Onların yoluna uy ve de ki: "Ben ona karşılık sizden bir ücret
istemiyorum. O, sadece âlemlere bir öğüttür." |
Those are they whom Allah
guideth, so follow their guidance. Say (O Muhammad, unto mankind): I ask of you
no fee for it. Lo! it is naught but a Reminder to (His)
creatures. |
|
91. |
Allâh'ı şânına yaraşır biçimde
tanıyamadılar, zira "Allâh, insana bir şey indirmedi" dediler. De ki: "Öyleyse
Mûsâ'nın, insanlara nur ve yol gösterici olarak getirdiği, ki siz onu parça
parça kâğıtlar haline getirip gösteriyorsunuz, çoğunu da gizliyorsunuz- ve ne
sizin, ne de babalarınızın bilmediği şeylerin size öğretildiği Kitabı kim
indirdi?" "Alah" de, sonra bırak onları, daldıkları bataklıkta
oynayadursunlar. |
And they measure not the power
of Allah its true measure when they say: Allah hath naught revealed unto a human
being. Say (unto the Jews who speak thus): Who revealed the Book which Moses
brought, a light and guidance for mankind, which ye have put on parchments which
ye show, but ye hide much (thereof), and by which ye were taught that which ye
knew not yourselves nor (did) your fathers (know it)? Say: Allah. Then leave
them to their play of cavilling. |
|
92. |
Bu da Anakent(Mekke'y)i ve
çevresindeki(kasaba)ları uyarman için sana indirdiğimiz feyz kaynağı ve
kendinden önceki (Tanrı Kitabı)nı doğrulayıcı bir Kitaptır. Âhirete inananlar,
buna inanırlar ve onlar, namazlarına devam ederler. |
And this is a blessed Scripture
which We have revealed, confirming that which (was revealed) before it, that
thou mayst warn the Mother of Villages and those around her. Those who believe
in the Hereafter believe herein, and they are careful of their
worship. |
|
93. |
Allah'a karşı yalan uydurandan, ya
da kendisine bir şey vahyedilmemiş iken "Bana vahyolundu" diyenden ve "Ben de
Allâh'ın indirdiği gibi indireceğim!" diyenden daha zâlim kim olabilir? O
zâlimler ölüm dalgaları içinde, melekler ellerini uzatmış: "Haydi canlarınızı
çıkarın, Allah'a gerçek olmayanı söylemenizden ve O'nun âyetlerine karşı
büyüklük taslamanızdan ötürü, bugün alçaklık azâbıyla cezâlandırılacaksınız!"
(derken) onların halini bir görsen! |
Who is guilty of more wrong
than he who forgeth a lie against Allah, or saith: I am inspired, when he is not
inspired in aught; and who saith: I will reveal the like of that which Allah
hath revealed? If thou couldst see, when the wrong-doers reach the pangs of
death and the angels stretch their hands out, saying: Deliver up your souls.
This day ye are awarded doom of degradation for that ye spake concerning Allah
other than the truth, and scorned His portents. |
|
94. |
Andolsun, sizi ilk kez yarattığımız
gibi, yine tek olarak bize geldiniz ve (dünyâda) sizi hayâline daldırdığımız
şeyleri arkanızda bıraktınız. Hani, siz(in yaratılışınızda ve ibâdetleriniz)de
(bize) ortak olduklarını sandığınız şefâatçilerinizi de yanınızda görmüyoruz.
Aranızdaki bağlar kesilmiş ve (şefâ'atçi) sandığınız şeyler sizden kaybolup
gitmiştir! |
Now have ye come unto Us
solitary as We did create you at the first, and ye have left behind you all that
We bestowed upon you, and We behold not with you those your intercessors, of
whom ye claimed that they possessed a share in you. Now is the bond between you
severed, and that which ye presumed hath failed you. |
|
95. |
Dâneyi ve çekirdeği yaran, şüphesiz
Allah'tır. (O), ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarır. İşte Allâh
budur. O halde nasıl (yalnız O'na tapmaktan) çevriliyorsunuz? |
Lo! Allah (it is) who splitteth
the grain of corn and the date-stone (for sprouting). He bringeth forth the
living from the dead, and is the bringer-forth of the dead from the living. Such
is Allah. How then are ye perverted? |
|
96. |
Karanlığı yarıp sabahı ortaya
çıkaran O'dur. Geceyi dinlenme zamanı, güneşi ve ayı (vakitlerin bilinmesi için)
birer hesap (ölçüsü) yapmıştır. Bu, o üstün ve bilen(Allâh)ın
takdiridir. |
He is the Cleaver of the
Daybreak, and He hath appointed the night for stillness, and the sun and the
moon for reckoning. That is the measuring of the Mighty, the
Wise. |
|
97. |
O'dur ki size, karanın ve denizin
karanlıklarında, yıldızlardan yararlanıp yol bulma imkânı verdi. Gerçekten biz,
bilen bir toplum için âyetleri geniş geniş açıkladık. |
And He it is Who hath set for
you the stars that ye may guide your course by them amid the darkness of the
land and the sea. We have detailed Our revelations for a people who have
knowledge. |
|
98. |
Odur ki sizi bir tek nefisten inşâ
etti. Sizin için bir kalış ve bir emânet olarak konuluş yeri ve süresi vardır.
Gerçekten biz, anlayan bir toplum için âyetleri geniş geniş açıkladık. |
And He it is Who hath produced
you from a single being, and (hath given you) a habitation and a repository. We
have detailed Our revelations for a people who have
understanding. |
|
99. |
O'dur ki, size gökten su indirdi.
Onunla her çeşit bitkiyi çıkardık, o bitkiden bir filiz çıkardık, ondan da
birbiri üzerine binmiş dâneler; hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar; üzüm
bağları; zeytin ve nar (bahçeleri) çıkarıyoruz. (Bunların) kimi birbirine
benzer, kimi benzemez. Her birinin meyvesine bakın: Meyve verirken ve
olgunlaştığı zaman. Şüphesiz bu size gösterilenlerde, inananlar toplumu için
elbette çok ibret vardır. |
He it is Who sendeth down water
from the sky, and therewith We bring forth buds of every kind; We bring forth
the green blade from which We bring forth the thick-clustered grain; and from
the date-palm, from the pollen thereof, spring pendant bunches; and (We bring
forth) gardens of grapes, and the olive and the pomegranate, alike and unlike.
Look upon the fruit thereof, when they bear fruit, and upon its ripening. Lo!
herein verily are portents for a people who believe. |
|
100. |
(Tuttular) cinleri Allah'a ortak
yaptılar. Halbuki onları O yaratmıştır. Bilmeden O'na oğullar ve kızlar
icâdettiler. Hâşâ O, onların ileri sürdüğü niteliklerden münezzehtir! |
Yet they ascribe as partners
unto Him the jinn, although He did create them, and impute falsely, without
knowledge, sons and daughters unto Him. Glorified be He and high exalted above
(all) that they ascribe (unto Him). |
101. |
(O) gökleri ve yeri yoktan var
edendir. O'nun nasıl çocuğu olabilir ki? Kendisinin bir eşi yoktur, herşeyi O
yaratmıştır ve O, herşeyi bilendir. |
The Originator of the heavens
and the earth! How can He have a child, when there is for Him no consort, when
He created all things and is Aware of all things? |
|
102. |
Rabbiniz Allâh, işte budur. O'ndan
başka tanrı yoktur. (O), herşeyin yaratıcısıdır. O'na kulluk edin, O herşeye
vekildir. |
Such is Allah, your Lord. There
is no God save Him, the Creator of all things, so worship Him. And He taketh
care of all things. |
|
103. |
Gözler O'nu görmez, O gözleri
görür; O latif (gözle görülmez veya lutuf sâhibi), herşeyi haber
alandır. |
Vision comprehendeth Him not,
but He comprehendeth (all) vision. He is the Subtile, the
Aware. |
|
104. |
Doğrusu size Rabbinizden basiretler
geldi. Artık kim (gerçeği) görürse yararı kendisine, kim de (gerçeğe karşı) kör
olursa zararı kendisinedir. Ben sizin üzerinize bekçi değilim. |
Proofs have come unto you from
your Lord, so whoso seeth, it is for his own good, and whoso is blind is blind
to his own hurt. And I am not a keeper over you. |
|
105. |
İşte böylece âyetleri döne döne
açıklıyoruz ki (onlar sana): "Sen ders almışsın (bunları bir yerden okumuş,
öğrenmişsin)" desinler ve bilen bir toplum için de onu iyice
açıklayalım. |
Thus do We display Our
revelations that they may say (unto thee, Muhammad): "Thou hast studied," and
that We may make (it) clear for people who have knowledge. |
|
106. |
Rabbinden sana vahyolunana uy;
O'ndan başka tanrı yoktur. (O'na) ortak koşanlara da aldırma! |
Follow that which is inspired
in thee from thy Lord; there is no God save Him; and turn away from the
idolaters. |
|
107. |
Allâh isteseydi, ortak koşmazlardı.
Biz seni onların üzerine bekçi yapmadık, sen onlara vekil de değilsin! |
Had Allah willed, they had not
been idolatrous. We have not set thee as a keeper over them, nor art thou
responsible for them. |
|
108. |
(Onların) Allah'tan başka
yalvardıklarına sövmeyin ki, onlar da bilmeyerek taşkınlıkla Allah'a
sövmesinler! Biz, her ümmete yaptıkları işi böyle süslü gösterdik; sonunda
dönüşleri Rablerinedir. O, onlara ne yaptıklarını haber verecektir. |
Revile not those unto whom they
pray beside Allah lest they wrongfully revile Allah through ignorance. Thus unto
every nation have We made their deed seem fair. Then unto their Lord is their
return, and He will tell them what they used to do. |
|
109. |
Eğer kendilerine bir mu'cize
gelirse ona mutlaka inanacaklarına olanca güçleriyle Allah'a yemin ettiler. De
ki: "Mu'cizeler ancak Allâh'ın yanındadır." Hem bilir misiniz o (mu'cize) gelmiş
olsa da onlar yine inanmazlar? |
And they swear a solemn oath by
Allah that if there come unto them a portent they will believe therein. Say:
Portents are with Allah and (so is) that which telleth you that if such came
unto them they would not believe. |
|
110. |
Gönüllerini ve gözlerini ters
çeviririz, ilkin ona inanmadıkları gibi (mu'cizeyi gördükten sonra da
inanmazlar) ve bırakırız onları, azgınlıkları içinde bocalayıp
dururlar. |
We confound their hearts and
their eyes. As they believed not therein at the first, We let them wander
blindly on in their contumacy. |
|
111. |
Biz onlara melekleri indirseydik,
ölüler kendilerine konuşsaydı ve her şeyi toplayıp karşılarına getirseydik,
Allâh dilemedikten sonra yine inanmazlardı; fakat çokları câhillik
eder(kaprislerine uyar)lar. |
And though We should send down
the angels unto them, and the dead should speak unto them, and We should gather
against them all things in array, they would not believe unless Allah so willed.
Howbeit, most of them are ignorant. |
|
112. |
Böylece biz, her peygambere insan
ve cin şeytânlarını düşman yaptık. (Bunlar), aldatmak için birbirlerine yaldızlı
sözler fısıldarlar. Rabbin dileseydi onu yapamazlardı. Artık onları,
uydurdukları şeylerle baş başa bırak. |
Thus have We appointed unto
every Prophet an adversary - devils of humankind and jinn who inspire in one
another plausible discourse through guile. If thy Lord willed, they would not do
so; so leave them alone with their devising; |
|
113. |
Ki âhirete inanmayanların kalbleri
o(nların yaldızlı sözleri)ne kansın, ondan hoşlansınlar ve onlar, işledikleri
suçları işlemeğe devam etsinler. |
That the hearts of those who
believe not in the Hereafter may incline thereto, and that they may take
pleasure therein, and that they may earn what they are earning. |
|
114. |
Allâh, size Kitabı açıklanmış
olarak indirmiş iken O'ndan başka bir hakem mi arayayım? Kendilerine Kitap
verdiklerimiz, O(Kur'a)nın, gerçekten Rabbin tarafından indirilmiş olduğunu
bilirler, hiç kuşkulananlardan olma. |
Shall I seek other than Allah
for judge, when He it is Who hath revealed unto you (this) Scripture, fully
explained? Those unto whom We gave the Scripture (aforetime) know that it is
revealed from thy Lord in truth. So be not thou (O Muhammad) of the
waverers. |
|
115. |
Rabbinin sözü hem doğruluk, hem de
adâlet bakımından tamamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirebilecek hiç kimse
yoktur. O, işitendir, bilendir. |
Perfected is the Word of thy
Lord in truth and justice. There is naught that can change His words. He is the
Hearer, the Knower. |
|
116. |
Yeryüzünde bulunan(insan)ların
çoğuna uysan, seni Allâh'ın yolundan saptırırlar. Onlar sadece zannediyorlar ve
onlar sadece saçmalıyorlar. |
If thou obeyedst most of those
on earth they would mislead thee far from Allah's way. They follow naught but an
opinion, and they do but guess. |
|
117. |
Rabbin, (evet) O, yolundan
sapan(lar)ı çok iyi bilir ve O, yolda olan(lar)ı çok iyi bilir. |
Lo! thy Lord, He knoweth best
who erreth from His way; and He knoweth best (who are) the rightly
guided. |
|
118. |
O halde Allâh'ın âyetlerine
inanıyorsanız, üzerine O'nun adı anılan(hayvan)lardan yeyiniz. |
Eat of that over which the name
of Allah hath been mentioned, if ye are believers in His
revelations. |
|
119. |
Üzerine Allâh'ın adı anılmış
olanlardan niçin yemeyesiniz? Çaresiz yemek zorunda kaldıklarınız dışında, size
harâm kıldığı şeyleri (Allâh) size açıklamıştır. Doğrusu birçokları, bilmeden
keyiflerine uyarak halkı şaşırtıyorlar. Muhakkak ki Rabbin, (evet) O, sınırı
aşanları çok iyi bilir. |
How should ye not eat of that
over which the name of Allah hath been mentioned, when He hath explained unto
you that which is forbidden unto you, unless ye are compelled thereto. But lo!
many are led astray by their own lusts through ignorance. Lo! thy Lord, He is
Best Aware of the transgressors. |
|
120. |
Günâhın açığını da, gizlisini de
bırakın! Günâh kazananlar, yaptıklarının cezâsını çekeceklerdir. |
Forsake the outwardness of sin
and the inwardness thereof. Lo! those who garner sin will be awarded that which
they have earned. |
|
121. |
(Kesilirken) üzerine Allâh'ın adı
anılmayan(hayvan)lardan yemeyiniz! Çünkü o(nu yemek), yoldan çıkmadır.
Şeytânlar, dostlarına, sizinle mücâdele etmelerini fısıldarlar. Eğer onlara
uyarsanız, şüphesiz siz de ortak koşanlar(gibi olur)sunuz. |
And eat not of that whereon
Allah's name hath not been mentioned, for lo! it is abomination. Lo! the devils
do inspire their minions to dispute with you. But if ye obey them, ye will be in
truth idolaters. |
|
122. |
Ölü iken kendisini dirilttiğimiz ve
kendisine insanlar arasında yürüyebileceği bir ışık verdiğimiz kimse,
karanlıklar içinde kalıp ondan hiç çıkamayan kimse gibi olur mu? İşte kâfirlere,
yaptıkları (işler), öyle süslü gösterilmiştir. |
Is he who was dead and We have
raised him unto life, and set for him a light wherein he walketh among men, as
him whose similitude is in utter darkness whence he cannot emerge? Thus is their
conduct made fair-seeming for the disbelievers. |
|
123. |
Böylece her kentin büyüklerini,
oranın suçluları yaptık ki, orada tuzak kursunlar (her kentin ileri gelenlerine,
tuzak kurmaları için fırsat verdik). Onlar kendilerinden başkasına tuzak
kurmuyorlar, ama farkında değiller. |
And thus have We made in every
city great ones of its wicked ones, that they should plot therein. They do but
plot against themselves, though they perceive not. |
|
124. |
Onlara bir âyet gelince: "Allâh'ın
elçilerine verilenin aynı bize de verilmedikçe kat'iyyen inanmayız!" dediler.
Allâh, mesajını koyacağı yeri (elçilik görevini kime vereceğini) bilir. Suç
işleyenlere Allâh katında bir aşağılık ve yaptıkları hileye karşı çetin bir azâb
erişecektir. |
And when a token cometh unto
them, they say: We will not believe till we are given that which Allah's
messengers are given. Allah knoweth best with whom to place His message.
Humiliation from Allah and heavy punishment will smite the guilty for their
scheming. |
|
125. |
Allâh kimi doğru yola iletmek
isterse onun göğsünü İslâm'a açar, kimi de saptırmak isterse onun göğsünü, (o
kimse) göğe çıkıyormuş gibi dar ve tıkanık yapar. Allâh. inanmayanların üstüne
işte böyle pislik (sıkıntı) çökertir. |
And whomsoever it is Allah's
will to guide, He expandeth his bosom unto the Surrender, and whomsoever it is
His will to send astray, He maketh his bosom close and narrow as if he were
engaged in sheer ascent. Thus Allah layeth ignominy upon those who believe
not. |
|
126. |
İşte Rabbinin doğru yolu budur.
Biz, öğüt alanlar için âyetleri geniş geniş açıkladık. |
This is the path of thy Lord, a
straight path. We have detailed Our revelations for a people who take
heed. |
|
127. |
Rableri katında esenlik yurdu
onlarındır. Yaptıkları (güzel) işlerden dolayı O, onların dostudur. |
For them is the abode of peace
with their Lord. He will be their Protecting Friend because of what they used to
do. |
|
128. |
Hepsini bir araya toplayacağı gün:
"Ey cin(şeytân)lar topluluğu, (der), siz insanlarla çok uğraştınız." Onların,
insan dostları derler ki: "Rabbimiz, birbirimizden yararlandık ve bize verdiğin
sürenin sonuna ulaştık." (Allâh da) buyurur ki "Durağınız ateştir. Allâh'ın,
dile(yip affet)mesi hariç, orada ebedi kalacaksınız." Şüphesiz Rabbin hüküm ve
hikmet sâhibidir, bilendir. |
In the day when He will gather
them together (He will say): O ye assembly of the jinn! Many of humankind did ye
seduce. And their adherents among humankind will say: Our Lord! We enjoyed one
another, but now we have arrived at the appointed term which Thou appointedst
for us. He will say: Fire is your home. Abide therein for ever, save him whom
Allah willeth (to deliver). Lo! thy Lord is Wise, Aware. |
|
129. |
İşte kazandıkları(günâhları)ndan
ötürü zâlimlerin bir kısmını diğer bir kısmının peşine böyle takarız. |
Thus We let some of the
wrong-doers have power over others because of what they are wont to
earn. |
|
130. |
Ey cin ve insan topluluğu,
içinizden, size âyetlerimi anlatan ve bugününüzle karşılaşacağınıza dair sizi
uyaran elçiler gelmedi mi? "Kendi aleyhimize şâhidiz." dediler. Dünyâ hayâtı
onları aldattı ve kendilerinin kâfir olduklarına şâhidlik ettiler. |
O ye assembly of the jinn and
humankind! Came there not unto you messengers of your own who recounted unto you
My tokens and warned you of the meeting of this your Day? They will say: We
testify against ourselves. And the life of the world beguiled them. And they
testify against themselves that they were disbelievers. |
|
131. |
Bu böyledir, çünkü Rabbin, halkı
habersiz iken ülkeleri zulüm ile helâk edici değildir. |
This is because thy Lard
destroyeth not the townships arbitrarily while their people are unconscious (of
the wrong they do). |
|
132. |
Her birinin yaptıkları işlere göre
dereceleri vardır. Rabbin, onların yaptıklarından habersiz değildir. |
For all there will be ranks
from what they did. Thy Lord is not unaware of what they do. |
|
133. |
Rabbin zengin, rahmet sâhibidir.
Dilerse sizi götürür, sizi nasıl başka bir topluluğun soyundan yarattı ise,
sizden sonra da dilediğini (yaratıp) sizin yerinize getirir. |
Thy Lord is the Absolute, the
Lord of Mercy. If He will, He can remove you and can cause what He will to
follow after you, even as He raised you from the seed of other
folk. |
|
134. |
Size söylenen uyarı, muhakkak
gelecektir, siz onu engelleyemezsiniz. |
Lo! that which ye are promised
will surely come to pass, and ye cannot escape. |
|
135. |
De ki: "Ey kavmim, gücünüz
yettiğince yapacağınızı yapın, ben de yapacağımı yapıyorum. Yakında (dünyâ)
yurdu(nu)n sonunun kime âidolacağını bileceksiniz. Zâlimler, asla
onmazlar! |
Say (O Muhammad): O my people!
Work according to your power. Lo! I too am working. Thus ye will come to know
for which of us will be the happy sequel. Lo! the wrong-doers will not be
successful. |
|
136. |
Allâh'ın yarattığı, ekin(ler)den ve
hayvanlardan Allah'a pay ayırdılar. Zanlarınca: "Bu Allah'a, bu da
ortaklarımıza" dediler. Ortakları için ayrılan Allah'a ulaşmıyor, fakat Allâh
için ayrılan, ortaklarına ulaşıyor. Ne kötü hüküm veriyorlar! |
They assign unto Allah, of the
crops and cattle which He created, a portion, and they say: "This is Allah's" -
in their make-believe - "and this is for (His) partners in regard to us." Thus
that which (they assign) unto His partners in them reacheth not Allah and that
which (they assign) unto Allah goeth to their (so-called) partners. Evil is
their ordinance. |
|
137. |
Yine ortakları, müşriklerden çoğuna
evlâdlarını öldürmeyi süslü gösterdiler ki (böylece) hem onları mahvetsinler,
hem de dinlerini karıştırıp bozsunlar. Allâh dileseydi bunu yapamazlardı.
Öyleyse onları, uydurduklarıyle baş başa bırak! |
Thus have their (so-called)
partners (of Allah) made the killing of their children to seem fair unto many of
the idolaters, that they may ruin them and make their faith obscure for them.
Had Allah willed (it otherwise), they had not done so. So leave them alone with
their devices. |
|
138. |
Zanlarınca dediler ki: "Bunlar
dokunulmaz hayvanlar ve ekinlerdir. Bunları bizim dilediğimizden başkası
yiyemez. Bunlar da sırtı(na binilmesi) yasaklanmış hayvanlar." Bir kısım
hayvanları da üzerlerine Allâh'ın adını anmaz(dan boğazlar)lar. (Bütün bunları)
Allah'a iftirâ ederek (ortaya çıkardılar. Allâh) Onları iftirâlarıyle
cezâlandıracaktır. |
And they say: Such cattle and
crops are forbidden. No one is to eat of them save whom We will - in their
make-believe - cattle whose backs are forbidden, cattle over which they mention
not the name of Allah. (All that is) a lie against Him. He will repay them for
that which they invent. |
|
139. |
Dediler ki: "Bu hayvanların
karınlarında olanlar, yalnız erkeklerimize âittir, kadınlarımıza harâmdır". Eğer
(hayvanın karnındaki yavru) ölü doğarsa, o zaman hepsi onda ortaktır. Bu
nitelendirmelerinden dolayı Allâh onların cezâsını verecektir. Çünkü O, hüküm ve
hikmet sâhibidir, bilendir. |
And they say: That which is in
the bellies of such cattle is reserved for our males and is forbidden to our
wives; but if it be born dead, then they (all) may be partakers thereof. He will
reward them for their attribution (of such ordinances unto Him). Lo, He is Wise,
Aware. |
|
140. |
Bilgisizlik yüzünden beyinsizce,
çocuklarını öldürenler ve Allâh'ın kendilerine verdiği rızkı, Allah'a iftirâ
ederek harâm kılanlar muhakkak ki ziyana uğradılar, saptılar, yola gelici de
değiller! |
They are losers who besottedly
have slain their children without knowledge, and have forbidden that which Allah
bestowed upon them, inventing a lie against Allah. They indeed have gone astray
and are not guided. |
|
141. |
Çardaklı ve çardaksız (üzüm)
bahçeleri, ürünleri çeşit çeşit hurma(ları), ekin(ler)i, zeytinleri, narları
-birbirine benzer, benzemez biçimde- yaratan hep O'dur. Her biri meyva verdiği
zaman meyvasından yeyin, hasat günü hakkını (sadakasını) verin; fakat israf
etmeyin; çünkü O, israf edenleri sevmez! |
He it is Who produceth gardens
trellised and untrellised, and the date-palm, and crops of divers flavour, and
the olive and the pomegranate, like and unlike. Eat ye of the fruit thereof when
it fruiteth, and pay the due thereof upon the harvest day, and be not prodigal.
Lo! Allah loveth not the prodigals. |
|
142. |
Hayvanlardan da (çeşit çeşit
yarattı,) Kimi yük taşır, kiminin tüyünden sergi yapılır. Allâh'ın size verdiği
rızıktan yeyin, şeytânın adımlarını izlemeyin (onun peşinden gitmeyin). Zira o,
sizin için apaçık bir düşmandır. |
And of the cattle (He
produceth) some for burdens, some for food. Eat of that which Allah hath
bestowed upon you, and follow not the footsteps of the devil, for lo! he is an
open foe to you. |
|
143. |
Sekiz çift (hayvan): Koyundan iki,
keçiden iki. De ki: "(Allâh), iki erkeği mi harâm etti, iki dişiyi mi, yoksa iki
dişinin Rahimlerinde bulunan(yavru)ları mı? Eğer doğru iseniz bana bilgi ile
haber verin." |
Eight pairs: Of the sheep
twain, and of the goats twain. Say: Hath He forbidden the two males or the two
females, or that which the wombs of the two females contain? Expound to me (the
case) with knowledge, if ye are truthful. |
|
144. |
Ve deveden iki, sığırdan iki. De
ki: "İki erkeği mi harâm etti, iki dişiyi mi, yoksa iki dişinin Rahimlerinde
bulunan(yavru)ları mı? Yoksa Allâh'ın size böyle vasiyyet ettiğine şâhidler mi
oldunuz?" (Allâh, böyle tavsiye ederken siz O'nun yanında mıydınız?) Öyle
bilmeden insanları saptırmak için Allah'a karşı yalan uydurandan daha zâlim kim
olabilir? Allâh o zâlim topluluğu doğru yola iletmez. |
And of the camels twain and of
the oxen twain. Say: Hath He forbidden the two males or the two females, or that
which the wombs of the two females contain; or were ye by to witness when Allah
commanded you (all) this? Then who doth greater wrong than he who deviseth a lie
concerning Allah, that he may lead mankind astray without knowledge. Lo! Allah
guideth not wrong-doing folk. |
|
145. |
De ki: Bana vahyolunanda, (bu harâm
dediklerinizi) yiyen kimse için harâm edilmiş bir şey bulamıyorum. Ancak leş,
yahut akıtılmış kan, yahut domuz eti -ki pistir- ya da Alah'tan başkası adına
boğazlanmış bir fısk (murdar olmuş hayvan) olursa başka (bunlar harâmdır). Ama
kim çaresiz kalırsa, (başkasının hakkına) saldırmamak ve (zorunluluk) sınırı(nı)
aşmamak üzere (bunlardan yiyebilir). Çünkü Rabbin bağışlayandır,
esirgeyendir. |
Say: I find not in that which
is revealed unto me aught prohibited to an eater that he eat thereof, except it
be carrion, or blood poured forth, or swineflesh - for that verily is foul - or
the abomination which was immolated to the name of other than Allah. But whoso
is compelled (thereto), neither craving nor transgressing, (for him) lo! your
Lord is Forgiving, Merciful. |
|
146. |
yahûdilere bütün
tırnaklı(hayvan)ları harâm ettik. Sığır ve koyunun da, yağlarını onlara harâm
kıldık, yalnız (hayvanların) sırtlarının, yahut bağırsaklarının taşıdığı, ya da
kemiğe karışan yağlarını harâm etmedik. Aşırılıkları yüzünden onları böyle
cezâlandırdık. Biz elbette doğru söyleyenleriz. |
Unto those who are Jews We
forbade every animal with claws. And of the oxen and the sheep forbade We unto
them the fat thereof save that upon the backs or the entrails, or that which is
mixed with the bone. That We awarded them for their rebellion. And lo! We verily
are Truthful. |
|
147. |
Eğer seni yalanladılarsa, de ki:
"Rabbiniz bol rahmet sâhibidir. Fakat O'nun azâbı da suçlu toplumdan geri
çevrilmez (gazabı suçluların üzerine bir indi mi, onu kimse geri
çeviremez)." |
So if they give the lie to thee
(Muhammad), say: Your Lord is Lord of all-embracing mercy, and His wrath will
never be withdrawn from guilty folk. |
|
148. |
(Allah'a) Ortak koşanlar diyecekler
ki: "Allâh isteseydi ne biz ne de babalarımız ortak koşmazdık, hiçbir şeyi de
harâm yapmazdık." Onlardan önce yalanlayanlar da öyle demişlerdi de nihâyet
azâbımızı tadmışlardı. De ki: "Yanınızda bize çıka(rıp gösterece)ğiniz bir bilgi
(yazılı belge) var mı? Siz sadece zanna uyuyorsunuz ve siz sadece
saçmalıyorsunuz." |
They who are idolaters will
say: Had Allah willed, we had not ascribed (unto Him) partners neither had our
fathers, nor had we forbidden aught. Thus did those who were before them give
the lie (to Allah's messengers) till they tasted of the fear of Us. Say: Have ye
any knowledge that ye can adduce for us? Lo! ye follow naught but an opinion.
Lo! ye do but guess. |
|
149. |
De ki: "Üstün delil, Allâh'ındır.
Allâh dileseydi, elbette hepinizi doğru yola iletirdi." |
Say - For Allah's is the final
argument - Had He willed He could indeed have guided all of
you. |
|
150. |
De ki: "Haydi Allâh'ın bunu
yasakladığına şâhidlik edecek tanrılarınızı getirin." Eğer (onlar) şâhidlik
ederlerse sen onlarla beraber şâhidlik etme; âyetlerimizi yalanlayanların ve
âhirete inanmayanların keyiflerine uyma. (Nasıl uyarsın ki) onlar, Rablerine eş
tutmaktadırlar. |
Say: Come, bring your witnesses
who can bear witness that Allah forbade (all) this. And if they bear witness, do
not thou bear witness with them. Follow thou not the whims of those who deny Our
revelations, those who believe not in the Hereafter and deem (others) equal with
their Lord. |
151. |
De ki: "Gelin, Rabbinizin size
harâm kıldığı şeyleri okuyayım: O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana babaya
iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin; sizi de onları da biz
besliyoruz. Fuhuşların açığına da, kapalısına da yaklaşmayın ve haksız yere
Allâh'ın yasakladığı cana kıymayın! Düşünesiniz diye Allâh size bunları tavsiye
etti. |
Say: Come, I will recite unto
you that which your Lord hath made a sacred duty for you: that ye ascribe no
thing as partner unto Him and that ye do good to parents, and that ye slay not
your children because of penury - We provide for you and for them - and that ye
draw not nigh to lewd things whether open or concealed. And that ye slay not the
life which Allah hath made sacred, save in the course of justice. This He hath
commanded you, in order that ye may discern. |
|
152. |
Yetimin malına yaklaşmayın: yalnız
erginlik çağına erişinceye kadar (onun malına) en güzel biçimde (yaklaşabilir,
onu uygun tarzda sarfedebilirsiniz); ölçü ve tartıyı tam adâletle (dengeli)
yapın. Biz, kişiye gücünün yettiğinden fazlasını teklif etmeyiz. Söylediğiniz
zaman da akrabânız da olsa adâlet yapın ve Allah'a verdiğiniz sözü tutun.
Hatırlayıp öğüt alasınız diye (Allâh) size bunları tavsiye etti. |
And approach not the wealth of
the orphan save with that which is better, till he reach maturity. Give full
measure and full weight, in justice. We task not any soul beyond its scope. And
if ye give your word, do justice thereunto, even though it be (against) a
kinsman; and fulfil the covenant of Allah. This He commandeth you that haply ye
may remember. |
|
153. |
İşte benim doğru yolum budur, ona
uyun, (başka) yollara uymayın ki, sizi O'nun yolundan ayırmasın! Korunmanız için
(Allâh) size böyle tavsiye etti. |
And (He commandeth you,
saying): This is My straight path, so follow it. Follow not other ways, lest ye
be parted from His way. This hath He ordained for you, that ye may ward off
(evil). |
|
154. |
Sonra iyilik edenlere (ni'metimizi)
tamamlamak, her şeyi açıklamak ve yola iletici ve rahmet olmak üzere Mûsâ'ya
Kitabı verdik ki, Rablerinin huzûruna varacaklarına inansınlar. |
Again, We gave the Scripture
unto Moses, complete for him who would do good, an explanation of all things, a
guidance and a mercy, that they might believe in the meeting with their
Lord. |
|
155. |
İşte bu (Kur'ân) da indirdiğimiz
mübârek Kitaptır. O'na uyun ve korunun ki size rahmet edilsin! |
And this is a blessed Scripture
which We have revealed. So follow it and ward off (evil), that ye may find
mercyy |
|
156. |
(Onu size indirdik ki) "Kitap,
yalnız bizden önceki iki topluluğa (yahûdilere, hıristiyanlara) indirildi, biz
ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini
anlayamıyorduk)" demeyesiniz. |
Lest ye should say: The
Scripture was revealed only to two sects before us, and we in sooth were unaware
of what they read; |
|
157. |
Yahut: "Eğer bize Kitap
indirilseydi, biz onlardan daha çok doğru yolda olurduk." demeyesiniz. İşte size
de Rabbinizden açık delil, hidâyet ve rahmet geldi. Allâh'ın âyetlerini
yalanlayıp onlardan yüz çevirenden daha zâlim kim olabilir? Âyetlerimizden yüz
çevirenleri, yüz çevirmelerinden ötürü, azâbın en kötüsüyle
cezâlandıracağız. |
Or lest ye should say: If the
Scripture had been revealed unto us, we surely had been better guided than are
they. Now hath there come unto you a clear proof from your Lord, a guidance and
a mercy; and who doth greater wrong than he who denieth the revelations of
Allah, and turneth away from them? We award unto those who turn away from Our
revelations an evil doom because of their aversion. |
|
158. |
(İnanmak için) ille meleklerin
gelmesini, yahut Rabbinin gelmesini ya da Rabbinin bazı âyetlerinin gelmesini mi
bekliyorlar? Ama Rabbinin bazı âyetleri geldiği gün, daha önce inanmamış, ya da
imanında bir hayır kazanmamış olan kimseye, artık inanması, fayda sağlamaz. De
ki: "Bekleyin,biz de beklemekteyiz." |
Wait they, indeed, for nothing
less than that the angels should come unto them, or thy Lord should come, or
there should come one of the portents from thy Lord? In the day when one of the
portents from they Lord cometh, its belief availeth naught a soul which
theretofore believed not, nor in its belief earned good (by works). Say: Wait
ye! Lo! we (too) are waiting. |
|
159. |
Dinlerini parça parça edip, grup
grup olanlar var ya, senin onlarla hiçbir ilişkin yoktur. Onların işi Allah'a
kalmıştır, sonra (Allâh) onlara yaptıklarını haber verecektir. |
Lo! as for those who sunder
their religion and become schismatics, no concern at all hast thou with them.
Their case will go to Allah, Who then will tell them what they used to
do. |
|
160. |
Kim iyilik getirirse, ona
o(getirdiği)nin on katı vardır. Kim kötülük getirirse, sadece onun dengiyle
cezâlandırılır, onlar haksızlığa uğratılmazlar. |
Whoso bringeth a good deed will
receive tenfold the like thereof, while whoso bringeth an ill deed will be
awarded but the like thereof; and they will not be wronged. |
|
161. |
De ki: "Rabbim beni doğru yola
iletti. Dosdoğru dine, Allâh'ı birleyen İbrâhim'in dinine. O, ortak koşanlardan
değildi." |
Say: Lo! as for me, my Lord
hath guided me unto a straight path, a right religion, the community of Abraham,
the upright, who was no idolater. |
|
162. |
De ki: "Benim namazım, ibâdetim,
hayâtım ve ölümüm hep âlemlerin Rabbi Allâh içindir." |
Say: Lo! my worship and my
sacrifice and my living and my dying are for Allah, Lord of the
Worlds. |
|
163. |
O'nun ortağı yoktur. Bana böyle
emrolundu ve ben müslümanların ilkiyim. |
He hath no partner. This am I
commanded, and I am first of those who surrender (unto Him). |
|
164. |
De ki: "Allâh, herşeyin Rabbi iken
ben O'ndan başka Rab mı arayayım? Herkesin kazandığı yalnız kendisine âittir.
Kendi (günâh) yükünü taşıyan hiç kimse, bir başkasının (günâh) yükünü taşımaz.
Sonra dönüşünüz Rabbinizedir; (O) ayrılığa düştüğünüz gerçeği size haber
verecektir." |
Say: Shall I seek another than
Allah for Lord, when He is Lord of all things? Each soul earneth only on its own
account, nor doth any laden bear another's load. Then unto your Lord is your
return and He will tell you that wherein ye differed. |
|
165. |
"Sizi yeryüzünün halifeleri yapan,
size verdiği şeylerde, sizi denemek için, kiminizi kiminizden derecelerle üstün
kılan O'dur. Doğrusu Rabbin, cezâsı çabuk olandır ve O, bağışlayandır,
esirgeyendir. |
He it is Who hath placed you as
viceroys of the earth and hath exalted some of you in rank above others, that He
may try you by (the test of) that which He hath given you. Lo! thy Lord is swift
in prosecution, and lo! He is Forgiving, Merciful." |
|
Toplam 165 Ayet.
|
|
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder