|
1. |
Ey insanlar, sizi bir tek nefisten
(nefes alan candan) yaratan ve ondan eşini yaratıp ikisinden birçok erkekler ve
kadınlar üreten Rabbinizden korkun; adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz
Allah'tan ve akrabâlık(bağlarını kırmak)tan sakının. Şüphesiz Allâh, sizin
üzerinizde gözetleyicidir. |
O mankind! Be careful of your
duty to your Lord Who created you from a single soul and from it created its
mate and from them twain hath spread abroad a multitude of men and women. Be
careful of your duty toward Allah in Whom ye claim (your rights) of one another,
and toward the wombs (that bare you). Lo! Allah hath been a Watcher over
you. |
|
2. |
Öksüzlere mallarını verin, temizi
pis olanla değiştirmeyin, onların mallarını sizin mallarınıza katarak (helâl,
temiz malınızı kirletip) yemeyin; çünkü bu, büyük bir günâhtır. |
Give unto orphans their wealth.
Exchange not the good for the bad (in your management thereof) nor absorb their
wealth into your own wealth. Lo! that would be a great sin. |
|
3. |
Şâyet öksüz(kızlarla evlendiğiniz
takdirde on)lar hakkında adâleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, size
helâl olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. O(kadı)nlar arasında da adâlet
yapamayacağınızdan korkarsanız bir tane alın; yahut ellerinizin altında
bulunan(câriye)lerle yetinin. Cevr (ve haksızlık) etmemeniz için en uygun olan
budur. |
And if ye fear that ye will not
deal fairly by the orphans, marry of the women, who seem good to you, two or
three or four; and if ye fear that ye cannot do justice (to so many) then one
(only) or (the captives) that your right hands possess. Thus it is more likely
that ye will not do injustice. |
|
4. |
Kadınlara mehirlerini bir hak
olarak (gönül hoşluğuyla) verin; eğer kendi istekleriyle o mehrin bir kısmını
size bağışlarlarsa, onu da âfiyetle yeyin. |
And give unto the women (whom
ye marry) free gift of their marriage portions; but if they of their own accord
remit unto you a part thereof, then ye are welcome to absorb it (in your
wealth). |
|
5. |
Allâh'ın, sizin için geçim kaynağı
yaptığı mallarınızı aklı ermezlere vermeyin; o mallarla onları besleyin,
giydirin ve onlara güzel söz seyleyin. |
Give not unto the foolish (what
is in) your (keeping of their) wealth, which Allah hath given you to maintain;
but feed and clothe them from it, and speak kindly unto them. |
|
6. |
Nikâh çağına varıncaya kadar
öksüzleri deneyin, eğer onlarda bir olgunluk görürseniz, mallarını kendilerine
verin. Büyüsünler diye alıkoyup israf ile tez elden onların mallarını yemeğe
kalkmayın. Zengin olan, çekinsin; yoksul olan da (malın muhafazası için
gösterdiği çabaya ve ihtiyacına) uygun şekilde yesin. Onlara mallarını geri
verdiğiniz zaman da yanlarında şâhid bulundurun. Hesapçı olarak da Allâh yeter
(O, her yaptığınızı hesâbetmektedir). |
Prove orphans till they reach
the marriageable age; then, if ye find them of sound judgement, deliver over
unto them their fortune; and devour it not by squandering and in haste lest they
should grow up. Whoso (of the guardians) is rich, let him abstain generously
(from taking of the property of orphans); and whoso is poor let him take thereof
in reason (for his guardianship). And when ye deliver up their fortune unto
orphans, have (the transaction) witnessed in their presence. Allah sufficeth as
a Reckoner. |
|
7. |
Ana babanın ve akrabânın geriye
bıraktıklarından erkeklere pay vardır; ana babanın ve akrabânın geriye
bıraktıklarından kadınlara da pay vardır. Gerek azından gerek çoğundan (hem
erkeğe, hem de kadına) bir hisse ayrılmıştır. |
Unto the men (of a family)
belongeth a share of that which parents and near kindred leave, and unto the
women a share of that which parents and near kindred leave, whether it be little
or much - a legal share. |
|
8. |
(Mirâs düşmeyen) Akrabâlar,
öksüzler, yoksullar da (mirâs) taksim(in)de hazır bulunursa bir şeyler vererek
onları da ondan rızıklandırın (gönüllerini hoş edin) ve onlara güzel söz
söyleyin. |
And when kinsfolk and orphans
and the needy are present at the division (of the heritage), bestow on them
therefrom and speak kindly unto them. |
|
9. |
Kendileri, geriye zayıf çocuklar
bıraktıkları takdirde onların durumundan endişe edecek olanlar, (öksüzlerin
hakkına dokunmaktan) çekinsinler. Allah'tan korksunlar ve doğru söz
söylesinler. |
And let those fear (in their
behaviour toward orphans) who if they left behind them weak offspring would be
afraid for them. So let them mind their duty to Allah, and speak
justly. |
|
10. |
Zulüm ile öksüzlerin mallarını
yiyenler, karınlarına sadece ateş koymaktadırlar ve çılgın bir ateşe
gireceklerdir. |
Lo! Those who devour the wealth
of orphans wrongfully, they do but swallow fire into their bellies, and they
will be exposed to burning flame. |
|
11. |
Allâh size, çocuklarınız(ın alacağı
mirâs) hakkında, erkeğe kadının payının iki katını tavsiye eder. (Çocuklar)
ikiden fazla kadın iseler, (ölenin geriye) bıraktığının üçte ikisi onlarındır.
Eğer (çocuk) yalnız bir kadınsa (mirâsın) yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa,
bıraktığı mirâsta ana babasından her birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer
çocuğu yok da ana babası ona varis oluyorsa, anasına üçte bir düşer. Eğer
kardeşleri varsa, anasının payı altıda birdir. (Bu hükümler, ölenin) Yapacağı
vasiyyetten, ya da borcundan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan, hangisinin
fayda bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz. Bunlar, Allâh'ın koyduğu
haklardır. Şüphesiz Allâh bilendir, hikmet sâhibidir. |
Allah chargeth you concerning
(the provision for) your children: to the male the equivalent of the portion of
two females, and if there be women more than two, then theirs is two-thirds of
the inheritance, and if there be one (only) then the half. And to [each of] his
parents a sixth of the inheritance, if he have a son; and if he have no son and
his parents are his heirs, then to his mother appertaineth the third; and if he
have brethren, then to his mother appertaineth the sixth, after any legacy he
may have bequeathed, or debt (hath been paid). Your parents or your children: Ye
know not which of them is nearer unto you in usefulness. It is an injunction
from Allah. Lo! Allah is Knower, Wise. |
|
12. |
Eğer çocukları yoksa, eşlerinizin
yapacakları vasiyyetten ve borçtan sonra bıraktıkları mirâsın yarısı sizindir.
Çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Sizin de çocuğunuz yoksa,
yapacağınız vasiyyet ve borçtan sonra bıraktığınızın dörtte biri, onlarındır;
çocuğunuz varsa bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. Eğer mirâs bırakan erkek
veya kadının evlâdı ve ana babası olmayıp bir erkek veya bir kızkardeşi varsa,
her birine altıda bir düşer. Bundan fazla iseler, üçte bire ortaktırlar. (Bu
taksim) Zarar verici olmayan vasiyyet ve borçtan sonra (uygulanır). Bunlar,
Allah'tan (size) vasiyyettir. Allâh bilendir, halimdir. |
And unto you belongeth a half
of that which your wives leave, if they have no child; but if they have a child
then unto you the fourth of that which they leave, after any legacy they may
have bequeathed, or debt (they may have contracted, hath been paid). And unto
them belongeth the fourth of that which ye leave if ye have no child, but if ye
have a child then the eighth of that which ye leave, after any legacy ye may
have bequeathed, or debt (ye may have contracted, hath been paid). And if a man
or a woman have a distant heir (having left neither parent nor child), and he
(or she) have a brother or a sister (only on the mother's side) then to each of
them twain (the brother and the sister) the sixth, and if they be more than two,
then they shall be sharers in the third, after any legacy that may have been
bequeathed or debt (contracted) not injuring (the heirs by willing away more
than a third of the heritage) hath been paid. A commandment from Allah. Allah is
Knower, Indulgent. |
|
13. |
Bunlar Allâh'ın sınırlarıdır. Kim
Allah'a ve Elçisine itâ'at ederse Allâh onu, altlarından ırmaklar akan, içinde
sürekli kalacakları cennetlere sokar. İşte büyük başarı budur. |
These are the limits (imposed
by) Allah. Whoso obeyeth Allah and His messenger, He will make him enter Gardens
underneath which rivers flow, where such will dwell for ever. That will be the
great success. |
|
14. |
Kim de Allah'a ve Elçisi'ne karşı
gelir, O'nun sınırlarını aşarsa, Allâh onu, sürekli kalacağı ateşe sokar. Onun
için alçaltıcı bir azâb vardır. |
And whoso disobeyeth Allah and
His messenger and transgresseth His limits, He will make him enter Fire, where
such will dwell for ever; his will be a shameful doom. |
|
15. |
Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara
karşı içinizden dört şâhid getirin; eğer onlar şâhidlik ederlerse, o kadınları
ölüm alıncaya, ya da Allâh onların yararına bir yol gösterinceye kadar evlerde
tutun (dışarı çıkarmayın). |
As for those of your women who
are guilty of lewdness, call to witness four of you against them. And if they
testify (to the truth of the allegation) then confine them to the houses until
death take them or (until) Allah appoint for them a way (through new
legislation). |
|
16. |
İçinizden iki kişi, fuhuş yaparsa,
onlara eziyet edin; eğer tevbe eder, uslanırlarsa artık onlardan vazgeçin. Çünkü
Allâh, tevbeleri çok kabul edendir, çok esirgeyendir. |
And as for the two of you who
are guilty thereof, punish them both. And if they repent and improve, then let
them be. Lo! Allah is Relenting, Merciful. |
|
17. |
Allah'a göre, şu kimselerin tevbesi
makbuldür ki, câhillikle bir kötülük yapıp hemen ardından dönerler. İşte Allâh
onların tevbesini kabul eder. Allâh bilendir, hüküm ve hikmet
sâhibidir. |
Forgiveness is only incumbent
on Allah toward those who do evil in ignorance (and) then turn quickly (in
repentance) to Allah. These are they toward whom Allah relenteth. Allah is ever
Knower, Wise. |
|
18. |
Yoksa kötülükler yapıp yapıp da
nihâyet kendilerine ölüm gelip çatınca: "Ben şimdi tevbe ettim" diyenlere ve
kâfir olarak ölenlere tevbe (af) yoktur. Onlar için acı bir azâb
hazırlamışızdır! |
The forgiveness is not for
those who do ill deeds until, when death attendeth upon one of them, he saith:
Lo! I repent now; nor yet for those who die while they are disbelievers. For
such We have prepared a painful doom. |
|
19. |
Ey inananlar, kadınları mirâs
yoluyla zorla almanız size helâl değildir. Onlara verdiklerinizin bir kısmını
alıp götürmek için onları sıkıştırmayın. Şâyet açık bir edepsizlik yaparlarsa
başka. Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız, bilin ki sizin
hoşlanmadığınız bir şeye Allâh çok hayır koymuş olabilir. |
O ye who believe! It is not
lawful for you forcibly to inherit the women (of your deceased kinsmen), nor
(that) ye should put constraint upon them that ye may take away a part of that
which ye have given them, unless they be guilty of flagrant lewdness. But
consort with them in kindness, for if ye hate them it may happen that ye hate a
thing wherein Allah hath placed much good. |
|
20. |
Bir eşin yerine başka bir eş almak
istediğiniz takdirde, onlardan birine (evvelki eşinize) kantarlarca mal vermiş
olsanız dahi verdiğinizden hiçbir şeyi geri almayın. İftira ederek ve açık
günâha girerek verdiğinizi alacak mısınız? |
And if ye wish to exchange one
wife for another and ye have given unto one of them a sum of money (however
great), take nothing from it. Would ye take it by the way of calumny and open
wrong? |
|
21. |
Nasıl alırsınız ki, birbirinize
geçmiş (içli dışlı olmuş) idiniz ve onlar, sizden sağlam te'minât
almışlardı. |
How can ye take it (back) after
one of you hath gone in unto the other, and they have taken a strong pledge from
you? |
|
22. |
Geçmişte olanlar hariç, artık
babalarınızın evlendiği kadınlarla evlenmeyin. Çünkü bu, edepsizliktir,
(Allâh'ın) hışm(ı)dır ve iğrenç bir yoldur. |
And marry not those women whom
your fathers married, except what hath already happened (of that nature) in the
past. Lo! it was ever lewdness and abomination, and an evil
way. |
|
23. |
Size (şunlarla evlenmeniz) harâm
kılındı: Analarınız, kızlarınız, kızkardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz,
kardeş kızları, kızkardeş kızları, sizi emziren analarınız, süt bacılarınız,
karılarınızın anaları, birleştiğiniz karılarınızdan olup evlerinizde bulunan
üvey kızlarınız -eğer onlarla henüz birleşmemişseniz, (kızlarını almaktan ötürü)
üzerinize bir günâh yoktur-kendi sulbünüzden gelen oğullarınızın karıları ve iki
kızkardeşi bir arada almanız. Ancak geçmişte olanlar hariç. Şüphesiz Allâh, çok
bağışlayan, çok esirgeyendir. |
Forbidden unto you are your
mothers, and your daughters, and your sisters, and your father's sisters, and
your mother's sisters, and your brother's daughters and your sister's daughters,
and your foster-mothers, and your foster-sisters, and your mothers-in-law, and
your step-daughters who are under your protection (born) of your women unto whom
ye have gone in - but if ye have not gone in unto them, then it is no sin for
you (to marry their daughters) - and the wives of your sons who (spring) from
your own loins. And (it is forbidden unto you) that ye should have two sisters
together, except what hath already happened (of that nature) in the past. Lo!
Allah is ever Forgiving, Merciful. |
|
24. |
(Savaşta tutsak olarak) ellerinize
geçen(câriye)ler dışında, evli kadınlar(la evlenmeniz) de harâmdır. (İşte
bunlar) size Allâh'ın yazdığı yasaklardır. Bunlardan ötesini, iffetli yaşamak,
zinâ etmemek şartıyle mallarınızla istemeniz (evlenmeniz), size helâl kılındı. O
halde onlardan yararlanmanıza karşılık, kesilen ücretlerini bir hak olarak
onlara verin. Hakkın kesiminden sonra karşılıklı anlaşma(k sûretiyle kesilenden
az veya çok vermeniz)de üzerinize bir günâh yoktur. Allâh bilendir, hüküm ve
hikmet sâhibidir. |
And all married women (are
forbidden unto you) save those (captives) whom your right hands possess. It is a
decree of Allah for you. Lawful unto you are all beyond those mentioned, so that
ye seek them with your wealth in honest wedlock, not debauchery. And those of
whom ye seek content (by marrying them), give unto them their portions as a
duty. And there is no sin for you in what ye do by mutual agreement after the
duty (hath been done). Lo! Allah is ever Knower, Wise. |
|
25. |
İçinizden inanmış hür kadınlarla
evlenmeğe gücü yetmeyen kimse, elleriniz altında bulunan inanmış genç
kızlarınız(olan câriyeleriniz)den alsın. Allâh sizin imanınızı daha iyi bilir.
Hepiniz birbirinizdensiniz (hepiniz aynı kökten gelmekte, aynı toplumun
bireylerisiniz; insanlık bakımından aranızda bir fark yoktur). Öyle ise iffetli
yaşamaları, zinâ etmemeleri ve gizli dost da tutmamaları şartıyle, sâhiplerinin
izniyle onlarla evlenin, ücretlerini (mehirlerini) de güzelce verin. Evlendikten
sonra bir fuhuş yaparlarsa onlara, hür kadınlara yapılan işkencenin yarısı
uygulanır. Bu (câriye ile evlenme), içinizden sakıntıya düşmekten korkanlar
içindir. Sabretmeniz ise sizin için daha iyidir. Allâh bağışlayandır,
esirgeyendir. |
And whoso is not able to afford
to marry free, believing women, let them marry from the believing maids whom
your right hands possess. Allah knoweth best (concerning) your faith. Ye
(proceed) one from another; so wed them by permission of their folk, and give
unto them their portions in kindness, they being honest, not debauched nor of
loose conduct. And if when they are honourably married they commit lewdness they
shall incur the half of the punishment (prescribed) for free women (in that
case). This is for him among you who feareth to commit sin. But to have patience
would be better for you. Allah is Forgiving, Merciful. |
|
26. |
Allâh size (helâl ve harâm olanı)
açıklamak ve sizi, sizden öncekilerin yasalarına iletmek ve günâhlarınızı
bağışlamak istiyor. Allâh bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir. |
Allah would explain to you and
guide you by the examples of those who were before you, and would turn to you in
mercy. Allah is Knower, Wise. |
|
27. |
Allâh, sizin tevbenizi kabul etmek
istiyor; şehvetlerine uyanlar ise sizin büyük bir sapıklığa düşmenizi
istiyorlar. |
And Allah would turn to you in
mercy; but those who follow vain desires would have you go tremendously
astray. |
|
28. |
Allâh sizden (ağır teklifleri)
hafifletmek istiyor. Çünkü insan zayıf yaratılmıştır. |
Allah would make the burden
light for you, for man was created weak. |
|
29. |
Ey inananlar, mallarınızı aranızda
bâtılla (doğru olmayan yollarla, haksız yere) yemeyin. Kendi rızânızla
yaptığınız ticaret olursa başka. Canlarınızı da öldürmeyin. Doğrusu Allâh, size
karşı çok merhametlidir. |
O ye who believe! Squander not
your wealth among yourselves in vanity, except it be a trade by mutual consent,
and kill not one another. Lo! Allah is ever Merciful unto you. |
|
30. |
Kim düşmanlık ve zulüm ile bunu
yaparsa (bilsin ki) onu cehenneme sokacağız. Bu, Allah'a kolaydır. |
Whoso doth that through
aggression and injustice, We shall cast him into Fire, and that is ever easy for
Allah. |
|
31. |
Eğer size yasaklanan büyük
günâhlardan kaçınırsanz, sizin küçük günâhlarınızı örteriz ve sizi güzel bir
yere sokarız. |
If ye avoid the great (things)
which ye are forbidden, We will remit from you your evil deeds and make you
enter at a noble gate. |
|
32. |
Allâh'ın sizi birbirinizden üstün
kıldığı şeylere göz dikmeyin. Erkeklere de kazandıklarından bir pay var,
kadınlara da kazandıklarından bir pay var. Allah'tan, O'nun lutfunu isteyin.
Kuşkusuz Allâh, her şeyi bilendir. |
And covet not the thing in
which Allah hath made some of you excel others. Unto men a fortune from that
which they have earned, and unto women a fortune from that which they have
earned. (Envy not one another) but ask Allah of His bounty. Lo! Allah is ever
Knower of all things. |
|
33. |
Ana babanın ve akrabânın
bıraktıklarından her birine vârisler kıldık. yeminlerinizin bağladığı kimselere
de hisselerini verin. Allâh herşeyi görmektedir. |
And unto each We have appointed
heirs of that which parents and near kindred leave; and as for those with whom
your right hands have made a covenant, give them their due. Lo! Allah is ever
Witness over all things. |
|
34. |
Allâh, insanları birbirinden üstün
kıldığı ve mallarından harca(yıp kadınların geçmini sağla)dıkları için erkekler,
kadınlar üzerinde yöneticidirler. Bundan dolayı iyi kadınlar itâ'atkâr olup,
Allâh'ın kendilerini korumasına karşılık (Allâh'ın verdiği başarı ile) gizliyi
korurlar (kocalarına aslâ ihânet etmezler). Hırçınlık, etmelerinden korktuğunuz
kadınlara öğüt verin, yataklarda onlara sokulmayın, onları dövün. Eğer size
itâ'at ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Çünkü Allâh
yücedir, büyüktür. |
Men are in charge of women,
because Allah hath made the one of them to excel the other, and because they
spend of their property (for the support of women). So good women are the
obedient, guarding in secret that which Allah hath guarded. As for those from
whom ye fear rebellion, admonish them and banish them to beds apart, and scourge
them. Then if they obey you, seek not a way against them. Lo! Allah is ever High
Exalted, Great. |
|
35. |
Eğer (karı-kocanın) aralarının
açılmasından endişe duyarsanız, erkeğin âilesinden bir hakem ve kadının
âilesinden bir hakem gönderin. Bunlar uzlaştırmak isterlerse, Allâh onların
arasını bulur. Çünkü Allâh (herşeyi) bilendir, haber alandır. |
And if ye fear a breach between
them twain (the man and wife), appoint an arbiter from his folk and an arbiter
from her folk. If they desire amendment Allah will make them of one mind. Lo!
Allah is ever Knower, Aware. |
|
36. |
Allah'a kulluk edin, O'na hiçbir
şeyi ortak koşmayın, ana babaya, akrabâya, öksüzlere, yoksullara, yakın komşuya,
uzak komşuya, yan(ınız)daki arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara
iyilik edin. Allâh, kurumlu, böbürlenen insanları sevmez. |
And serve Allah. Ascribe no
thing as partner unto Him. (Show) kindness unto parents, and unto near kindred,
and orphans, and the needy, and unto the neighbour who is of kin (unto you) and
the neighbour who is not of kin, and the fellow-traveller and the wayfarer and
(the slaves) whom your right hands possess. Lo! Allah loveth not such as are
proud and boastful, |
|
37. |
Bunlar öyle insanlardır ki,
cimrilik ederler ve insanlara da cimriliği emrederler, Allâh'ın bol hazinesinden
kendilerine verdiğini gizlerler. (Biz de) o nankörlere alçaltıcı bir azâb
hazırlamışızdır. |
Who hoard their wealth and
enjoin avarice on others, and hide that which Allah hath bestowed upon them of
His bounty. For disbelievers We prepare a shameful doom; |
|
38. |
Bunlar mallarını insanlara gösteriş
için verirler, Allah'a, ve âhiret gününe inanmazlar. Kimin arkadaşı şeytân ise,
o(nun) ne kötü bir arkadaş(ı var)dır! |
And (also) those who spend
their wealth in order to be seen of men, and believe not in Allah nor the Last
Day. Whoso taketh Satan for a comrade, a bad comrade hath he. |
|
39. |
Onlara ne olurdu sanki Allah'a ve
âhiret gününe inansalardı ve Allâh'ın kendilerine verdiği rızıktan Allâh yolunda
harcasalardı! Allâh onları biliyordu. |
What have they (to fear) if
they believe in Allah and the Last Day and spend (aright) of that which Allah
hath bestowed upon them, when Allah is ever Aware of them (and all they
do)? |
|
40. |
Allâh zerre kadar haksızlık etmez,
zerre miktarı bir iyilik olsa onu kat kat yapar ve kendi katından da büyük bir
mükâfât verir. |
Lo! Allah wrongeth not even of
the weight of an ant; and if there is a good deed, He will double it and will
give (the doer) from His presence an immense reward. |
|
41. |
Her ümmetten (inanç ve
davranışlarının doğru olup olmadığına tanıklık edecek) bir şâhid, seni de
bunlara şâhid getirdiğimiz zaman (halleri) nice olur? |
But how (will it be with them)
when We bring of every people a witness, and We bring thee (O Muhammad) a
witness against these? |
|
42. |
Nankörlük edip, (Allâh'ın)
Elçi(sin)e karşı gelenler, o gün yerin dibine geçirilmeyi isterler ve Allah'tan
hiçbir söz gizleyemezler. |
On that day those who
disbelieved and disobeyed the messenger will wish that they were level with the
ground, and they can hide no fact from Allah. |
|
43. |
Ey inananlar, sarhoşken namaza
yaklaşmayın ki ne dediğinizi bilesiniz. Yoldan geçici olmanız dışında, cünüp
iken de yıkanıncaya kadar (namaza yaklaşmayın). Eğer hasta, yahut yolculukta
iseniz, yahut biriniz tuvaletten gelmişse, yahut da kadınlara dokunmuşsanız (bu
durumlarda) su bulamadığınız takdirde temiz toprağa teyemmüm edin: (Toprağı)
yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz Allâh, çok affeden, çok
bağışlayandır. |
O ye who believe! Draw not near
unto prayer when ye are drunken, till ye know that which ye utter, nor when ye
are polluted, save when journeying upon the road, till ye have bathed. And if ye
be ill, or on a journey, or one of you cometh from the closet, or ye have
touched women, and ye find not water, then go to high clean soil and rub your
faces and your hands (therewith). Lo! Allah is Benign,
Forgiving. |
|
44. |
Şu kendilerine Kitaptan bir pay
verilenleri görmedin mi? (Baksana onlar,) sapıklığı satın alıyorlar, istiyorlar
ki, siz de yolu sapıtasınız. |
Seest thou not those unto whom
a portion of the Scripture hath been given, how they purchase error, and seek to
make you (Muslims) err from the right way? |
|
45. |
Allâh sizin düşmanlarınızı daha iyi
bilir. Dost olarak Allâh yeter, yardımcı olarak da Allâh yeter. |
Allah knoweth best (who are)
your enemies. Allah is sufficient as a Friend, and Allah is sufficient as a
Helper. |
|
46. |
Yahûdilerden öyleleri var ki,
kelimeleri yerlerinden kaydırıyorlar. Dillerini eğip bükerek ve dini taşlayarak:
"İşittik ve isyân ettik", "dinle, dinlemez olası" ve: "râ'inâ" diyorlar. Eğer
onlar: "İşittik ve itâ'at ettik", "Dinle ve bize bak!" deselerdi, elbette
kendileri için daha iyi olurdu. Fakat Allâh, inkârlarından dolayı onları
la'netlemiştir, pek az inanırlar. |
Some of those who are Jews
change words from their context and say: "We hear and disobey; hear thou as one
who heareth not" and "Listen to us!" distorting with their tongues and
slandering religion. If they had said: "We hear and we obey; hear thou, and look
at us" it had been better for them, and more upright. But Allah hath cursed them
for their disbelief, so they believe not, save a few. |
|
47. |
Ey Kitap verilenler, biz bazı
yüzleri, silip arkalarına döndürmeden, ya da Cumartesi adamlarını
la'netlediğimiz gibi onları da la'netlemeden önce, yanınızdakini doğrulayıcı
olarak indirdiğimiz(Kur'ân)a inanın. Allâh'ın buyruğu yapılır. |
O ye unto whom the Scripture
hath been given! Believe in what We have revealed concerning that which ye
possess, before We destroy countenances so as to confound them, or curse them as
We cursed the Sabbath-breakers (of old time). The commandment of Allah is always
executed. |
|
48. |
Allâh, kendisine ortak koşulmasını
bağışlamaz, bundan başkasını dilediğine bağışlar. Allah'a ortak koşan da
gerçekten büyük bir günâh işlemiştir. |
Lo! Allah forgiveth not that a
partner should be ascribed unto Him. He forgiveth (all) save that to whom He
will. Whoso ascribeth partners to Allah, he hath indeed invented a tremendous
sin. |
|
49. |
Şu kendilerini övüp yüceltenleri
görmedin mi? Hayır, ancak Allâh dilediğini yüceltir, onlara kıl kadar
zulmedilmez. |
Hast thou not seen those who
praise themselves for purity? Nay, Allah purifieth whom He will, and they will
not be wronged even the hair upon a date-stone. |
|
50. |
Bak nasıl Allah'a yalan
uyduruyorlar. Apaçık bir günâh olarak bu (onlara) yeter. |
See, how they invent lies about
Allah! That of itself is flagrant sin
51. |
Kendilerine Kitaptan bir pay
verilenleri görmedin mi? (Baksana onlar) cibt ve tâğût'a inanıyorlar ve inkâr
edenler için: "Bunlar, inananlardan daha doğru yoldadır" diyorlar. |
Hast thou not seen those unto
whom a portion of the Scripture hath been given, how they believe in idols and
false deities, and bow they say of those (idolaters) who disbelieve: "These are
more rightly guided than those who believe" |
|
52. |
İşte onlar, Allâh'ın la'netlediği
insanlardır. Allâh, kimi la'netlerse artık onun için hiçbir yardımcı
bulamazsın. |
Those are they whom Allah hath
cursed, and he whom Allah hath cursed, thou (O Muhammad) wilt find for him no
helper. |
|
53. |
Yoksa onların mülkten bir payı mı
var? Öyle olsaydı insanlara bir çekirdek zerresi bile vermezlerdi. |
Or have they even a share in
the Sovereignty? Then in that case, they would not give mankind even the speck
on a date-stone. |
|
54. |
Yoksa Allâh'ın, lutfundan insanlara
verdiği (vahiyler) yüzünden onları kıskanıyorlar mı? Oysa biz İbrâhim soyuna da
Kitabı ve hikmeti vermiş ve onlara büyük bir mülk vermiştik. |
Or are they jealous of mankind
because of that which Allah of His bounty hath bestowed upon them? For We
bestowed upon the house of Abraham (of old) the Scripture and Wisdom, and We
bestowed on them a mighty kingdom. |
|
55. |
Onlardan kimi O(Hak Kitabı)na
inandı, kimi de ondan yüz çevirdi. Öylesine de çılgın alevli cehennem
yetti. |
And of them were (some) who
believed therein and of them were (some) who disbelieved therein. Hell is
sufficient for (their) burning. |
|
56. |
O âyetlerimizi inkâr edenleri
yakında bir ateşe sokacağız, derileri piştikçe azâbı tadsınlar diye onlara başka
deriler vereceğiz! Şüphesiz Allâh dâimâ üstündür, hüküm ve hikmet
sâhibidir. |
Lo! Those who disbelieve Our
revelations, We shall expose them to the Fire. As often as their skins are
consumed We shall exchange them for fresh skins that they may taste the torment.
Lo! Allah is ever Mighty, Wise. |
|
57. |
İnanıp iyi işler yapanları da
altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağız. Orada sürekli kalacaklardır.
Orada kendilerine tertemiz eşler de vardır ve onları (hiç güneş sızmayan) eşsiz
bir gölgeye sokacağız. |
And as for those who believe
and do good works, We shall make them enter Gardens underneath which rivers flow
- to dwell therein for ever; there for them are pure companions - and We shall
make them enter plenteous shade. |
|
58. |
Allâh, size emânetleri ehline
vermenizi, insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adâletle hükmetmenizi emreder.
Allâh size böylece ne güzel öğüt veriyor. Doğrusu, Allâh işiten,
görendir. |
Lo! Allah commandeth you that
ye restore deposits to their owners, and, if ye judge between mankind, that ye
judge justly. Lo! comely is this which Allah admonisheth you. Lo! Allah is ever
Hearer, Seer. |
|
59. |
Ey inananlar, Allah'a itâ'at edin,
Elçiye ve sizden olan buyruk sâhibine itâ'at edin. Eğer herhangi bir şeyde
anlaşmazlığa düşerseniz; -Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız -onu Allah'a ve
Elçiye götürün. Bu, daha iyidir ve sonuç bakımından da daha güzeldir. |
O ye who believe! Obey Allah,
and obey the messenger and those of you who are in authority; and if ye have a
dispute concerning any matter, refer it to Allah and the messenger if ye are (in
truth) believers in Allah and the Last Day. That is better and more seemly in
the end. |
|
60. |
Şunları görmedin mi, kendilerinin,
sana indirilene ve senden önce indirilene inandıklarını sanıyorlar da hakem
olarak tâğûta (o azgın şeytâna) başvurmak istiyorlar! Oysa kendilerine onu inkâr
etmeleri emredilmişti. Şeytân da onları iyice saptırmak istiyor. |
Hast thou not seen those who
pretend that they believe in that which is revealed unto thee and that which was
revealed before thee, how they would go for judgement (in their disputes) to
false deities when they have been ordered to abjure them? Satan would mislead
them far astray. |
|
61. |
Kendilerine: "Allâh'ın indirdiğine
ve Elçiye gelin!" denince, o ikiyüzlülerin, senden büsbütün uzaklaştıklarını
görürsün. |
And then it is said unto them:
Come unto that which Allah hath revealed and unto the messenger, thou seest the
hypocrites turn from thee with aversion. |
|
62. |
Ya nasıl, elleriyle yaptıkları
(kötülükler) yüzünden başlarına bir felâket gelince, hemen sana gelirler: "Biz
sadece iyilik etmek ve uzlaştırmak istedik." diye Allah'a yemin
ederler? |
How would it be if a misfortune
smote them because of that which their own hands have sent before (them)? Then
would they come unto thee, swearing by Allah that they were seeking naught but
harmony and kindness. |
|
63. |
Allâh onların kalblerinde olanı
bilir. Onlara aldırma, onlara öğüt ver ve onların içlerine işleyecek güzel söz
seyle! |
Those are they, the secrets of
whose hearts Allah knoweth. So oppose them and admonish them, and address them
in plain terms about their souls. |
|
64. |
Biz hiçbir elçiyi, Allâh'ın izniyle
itâ'at edilmekten başka bir amaçla göndermedik. Eğer onlar, kendilerine
zulmettikleri zaman sana gelseler, Allah'tan, günâhlarını bağışlamasını
isteseler ve Elçi de onların bağışlanmasını dileseydi, elbette Allâh'ı affedici,
merhametli bulurlardı. |
We sent no messenger save that
he should be obeyed by Allah's leave. And if, when they had wronged themselves,
they had but come unto thee and asked forgiveness of Allah, and asked
forgiveness of the messenger, they would have found Allah Forgiving,
Merciful. |
|
65. |
Hayır, Rabin hakkı için onlar
aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da senin verdiğin
hükme, içlerinde bir burukluk duymadan tam anlamıyle teslim olmadıkça inanmış
olmazlar. |
But nay, by thy lord, they will
not believe (in truth) until they make thee judge of what is in dispute between
them and find within themselves no dislike of that which thou decidest, and
submit with full submission. |
|
66. |
Eğer onlara: "Kendinizi öldürün, ya
da yurtlarınızdan çıkın!" diye yazmış olsaydık, içlerinden pek azı hariç, bunu
yapmazlardı. Ama kendilerine öğütleneni yapsalardı, elbette kendileri için daha
iyi ve daha sağlam olurdu. |
And if We had decreed for them:
Lay down your lives or go forth from your dwellings, but few of them would have
done it; though if they did what they are exhorted to do it would be better for
them, and more strengthening; |
|
67. |
O zaman kendilerine katımızdan
büyük mükâfât verirdik. |
And then We should bestow upon
them from Our presence an immense reward, |
|
68. |
Ve onları doğru bir yola
iletirdik. |
And should guide them unto a
straight path. |
|
69. |
Kim Allah'a ve Elçi'ye itâ'at
ederse işte onlar, Allâh'ın ni'met verdiği peygamberler, sıddiklar, şehidler ve
Sâlihlerle beraberdir. Onlar da ne güzel arkadaştır! |
Whoso obeyeth Allah and the
messenger, they are with those unto whom Allah hath shown favour, of the
Prophets and the saints and the martyrs and the righteous. The best of company
are they! |
|
70. |
Bu ni'met, Allah'tandır. Bilen
olarak Allâh yeter. |
Such is the bounty of Allah,
and Allah sufficeth as Knower. |
|
71. |
Ey inananlar, (uyanık bulunup)
korunma(tedbirleri)nizi alın, bölük bölük, ya da hep birlikte savaşa
gidin. |
O ye who believe! Take your
precautions, then advance the proven ones, or advance all
together. |
|
72. |
İçinizden bir kısmı var ki, pek
ağır davranır. Eğer size bir felâket erişirse: "Allâh bana lutfetti de onlarla
beraber bulunmadım." der. |
Lo! among you there is he who
loitereth; and if disaster overtook you, he would say: Allah hath been gracious
unto me since I was not present with themm |
|
73. |
Eğer Allah'tan size bir ni'met
erişirse, sizinle kendisi arasında hiç sevgi yokmuş gibi: "Keşke ben de onlarla
beraber olsaydım da büyük bir başarı kazansaydım!" der. |
And if a bounty from Allah
befell you, he would surely cry, as if there had been no love between you and
him: Oh, would that I had been with them, then should I have achieved a great
success! |
|
74. |
Dünyâ hayâtını âhiret hayâtı
karşılığında satanlar, Allâh yolunda savaşsınlar. Kim Allâh yolunda savaşır da
öldürülür veya gâlib gelirse, biz ona yakında büyük bir mükâfât
vereceğiz. |
Let those fight in the way of
Allah who sell the life of this world for the other. Whoso fighteth in the way
of Allah, be he slain or be he victorious, on him We shall bestow a vast
reward. |
|
75. |
Size ne oldu ki Allâh yolunda ve;
"Rabbimiz bizi şu, halkı zâlim kentten çıkar, bize katından bir koruyucu ver,
bize katından bir yardımcı ver!" diyen zayıf erkek, kadın ve çocuklar uğrunda
savaşmıyorsunuz? |
How should ye not fight for the
cause of Allah and of the feeble among men and of the women and the children who
are crying: Our Lord! Bring us forth from out this town of which the people are
oppressors! Oh, give us from Thy presence some protecting friend! Oh, give us
from Thy presence some defender! |
|
76. |
İnananlar Allâh yolunda savaşırlar,
inkâr edenler de tâğût yolunda savaşırlar. O halde şeytânın dostlarıyle savaşın,
çünkü şeytânın hilesi zayıftır: |
Those who believe do battle for
the cause of Allah; and those who disbelieve do battle for the cause of idols.
So fight the minions of the devil. Lo! the devil's strategy is ever
weak. |
|
77. |
Kendilerine: "Ellerinizi (savaştan)
çekin, namazı kılın, zekâtı verin!" denilenleri görmedin mi? Kendilerine savaş
yazılınca hemen içlerinden bir grup, insanlardan, Allah'tan korkar gibi hattâ
daha fazla korkmaya başladılar: "Rabbimiz, niçin bize savaş yazdın? Bizi yakın
bir süreye kadar ertelesen (savaş emrini bir süre geciktirsen) olmaz mıydı?"
dediler. De ki: "dünyâ geçimi azdır, korunan için âhiret daha iyidir. Size kıl
kadar haksızlık edilmez." |
Hast thou not seen those unto
whom it was said: Withhold your hands, establish worship and pay the poor-due,
but when fighting was prescribed for them behold, a party of them fear mankind
even as their fear of Allah or with greater fear, and say: Our Lord! Why hast
Thou ordained fighting for us? If only Thou wouldst give us respite yet a while!
Say (unto them, O Muhammad): The comfort of this world is scant; the Hereafter
will be better for him who wardeth off (evil); and ye will not be wronged the
down upon a date-stone. |
|
78. |
Nerede olsanız, sağlam kaleler
içinde de bulunsanız yine ölüm sizi bulur. Onlara bir iyilik erişirse: "Bu,
Allâh tarafındandır" derler. Onlara bir kötülük erişirse: "Bu, senin
yüzündendir" derler. De ki: "Hepsi Allâh tarafındandır". Bu topluma ne oluyor ki
hemen hiç söz anlamıyorlar? |
Wheresoever ye may be, death
will overtake you, even though ye were in lofty towers. Yet if a happy thing
befalleth them they say: This is from Allah; and if an evil thing befalleth them
they say: This is of thy doing (O Muhammad). Say (unto them): All is from Allah.
What is amiss with these people that they come not nigh to understand a
happening? |
|
79. |
Sana gelen her iyilik Allah'tandır,
sana gelen her kötülük de kendi(günâhın yüzü)ndendir. Seni insanlara elçi
gönderdik. (Buna) şâhid olarak Allâh yeter. |
Whatever of good befalleth thee
(O man) it is from Allah, and whatever of ill befalleth thee it is from thyself.
We have sent thee (Muhammad) as a messenger unto mankind and Allah is sufficient
as Witness. |
|
80. |
Kim Elçi'ye itâ'at ederse Allah'a
itâ'at etmiş olur. Kim de yüz çevirirse (bil ki), biz seni onların üzerine bekçi
göndermedik. |
Whoso obeyeth the messenger
obeyeth Allah, and whoso turneth away: We have not sent thee as a warder over
them. |
|
81. |
Peki, derler, ama yanından çıkınca
içlerinden birtakımı senin söylemiş olduğunun tersini kurar. Allâh, onların
geceleyin ne düşünüp kurduklarını yazmaktadır. Sen onlara aldırma, Allah'a
dayan. (Sana) vekil olarak Allâh yeter. |
And they say: (It is)
obedience; but when they have gone forth from thee a party of them spend the
night in planning other than what thou sayest. Allah recordeth what they plan by
night. So oppose them and put thy trust in Allah. Allah is sufficient as
Trustee. |
|
82. |
Kur'ân'ı düşünmüyorlar mı? Eğer
Allah'tan başkası tarafından (indirilmiş) olsaydı, onda birbirini tutmaz çok şey
bulurlardı. |
Will they not then ponder on
the Qur'an? If it had been from other than Allah they would have found therein
much incongruity. |
|
83. |
Onlara güven veya korkuya dair bir
haber gelse onu yayarlar. Halbuki onu Elçi'ye ve aralarında buyruk sâhiplerine
götürselerdi, işin içyüzünü araştırıp çıkaranlar, onun ne olduğunu (haberin
taşıdığı anlamı) bilirlerdi. Eğer size Allâh'ın lutfu ve rahmeti olmasaydı,
birçok işinizde şeytâna uyardınız. |
And if any tidings, whether of
safety or fear, come unto them, they noise it abroad, whereas if they had
referred it to the messenger and such of them as are in authority, those among
them who are able to think out the matter would have known it. If it had not
been for the grace of Allah and His mercy ye would have followed Satan, save a
few (of you). |
|
84. |
(Ey Muhammed), Allâh yolunda savaş;
sen yalnız kendinden sorumlusun! İnananları da (savaşa) teşvik et. Umulur ki
Allâh, kâfirlerin gücünü kırar. Allâh'ın baskını daha güçlü, cezâsı daha
çetindir. |
So fight (O Muhammad) in the
way of Allah - Thou art not taxed (with the responsibility for anyone) except
for thyself - and urge on the believers. Peradventure Allah will restrain the
might of those who disbelieve. Allah is stronger in might and stronger in
inflicting punishment. |
|
85. |
Kim güzel bir (işe) destek olursa,
onun da o işten bir payı olur. Kim kötü bir (işe) destek olursa, onun da o işten
bir payı olur. Allâh her şeyi gözetip karşılığını verendir. |
Whoso interveneth in a good
cause will have the reward thereof, and whoso interveneth in an evil cause will
bear the consequence thereof. Allah overseeth all things. |
|
86. |
Bir selâm ile selâmlandığınız zaman
siz de ondan daha güzeliyle selâm verin; yahut verilen selâmı aynen iâde edin.
Şüphesiz Allâh, her şeyi hesaplayandır. |
When ye are greeted with a
greeting, greet ye with a better than it or return it. Lo! Allah taketh count of
all things. |
|
87. |
Allâh -ki O'ndan başka tanrı
yoktur- sizi, vukuunda asla şüphe olmayan kıyâmet (Duruşma) gününde bir araya
toplayacaktır. Allah'tan daha doğru sözlü kim olabilir? |
Allah! There is no God save
Him. He gathereth you all unto a Day of Resurrection whereof there is no doubt.
Who is more true in statement than Allah? |
|
88. |
Size ne oldu ki, münafıklar
hakkında iki gruba ayrıldınız? Oysa yaptıkları işlerden dolayı Allâh onları baş
aşağı etmiştir. Allâh'ın saptırdığını doğru yola iletmek mi istiyorsunuz? Allâh
birini saptırırsa artık onun için bir yol bulamazsınız! |
What aileth you that ye are
become two parties regarding the hypocrites, when Allah cast them back (to
disbelief) because of what they earned? Seek ye to guide him whom Allah hath
sent astray? He whom Allah sendeth astray, for him thou (O Muhammad) canst not
find a road. |
|
89. |
Sizin de kendileri gibi inkâr
etmenizi istediler ki, onlarla bir olasınız. O halde onlar Allâh yolunda göç
edinceye kadar onlardan dostlar edinmeyin. Eğer yüz çevirirlerse onları
yakalayın, nerede bulursanız öldürün ve onlardan ne dost, ne de yardımcı
tutmayın! |
They long that ye should
disbelieve even as they disbelieve, that ye may be upon a level (with them). So
choose not friends from them till they forsake their homes in the way of Allah;
if they turn back (to enmity) then take them and kill them wherever ye find
them, and choose no friend nor helper from among them, |
|
90. |
Ancak sizinle kendileri arasında
andlaşma bulunan bir topluma sığınanlar, yahut ne sizinle ne de kendi
toplumlarıyle savaşmak(istemedikleri)nden yürekleri sıkılarak size gelenler
hariç. Allâh dileseydi, onları sizin üstünüze salardı, sizinle savaşırlardı. O
halde onlar, sizden uzak dururlar, sizinle savaşmazlar ve sizinle barış içinde
yaşamak isterlerse, Allâh size, onlara saldırmak için bir yol
vermemiştir. |
Except those who seek refuge
with a people between whom and you there is a covenant, or (those who) come unto
you because their hearts forbid them to make war on you or make war on their own
folk. Had Allah willed He could have given them power over you so that assuredly
they would have fought you. So, if they hold aloof from you and wage not war
against you and offer you peace, Allah alloweth you no way against
them. |
|
91. |
Başka birtakım insanlar da
bulacaksınız ki, hem sizden, hem de kendi toplumlarından emin olmak isterler.
Ama ne zaman fitneye götürülseler, fitnenin içine başaşağı atılırlar. Eğer onlar
sizden uzak durmazlar, sizinle barış içinde yaşamak istemezler, ellerini
(saldırıdan) çekmezlerse onları yakalayın ve nerede bulursanız öldürün! İşte
öylelerine karşı size açık bir yetki verdik. |
Ye will find others who desire
that they should have security from you, and security from their own folk. So
often as they are returned to hostility they are plunged therein. If they keep
not aloof from you nor offer you peace nor hold their hands, then take them and
kill them wherever ye find them. Against such We have given you clear
warrant. |
|
92. |
Yanlışlık dışında bir mü'min, bir
mü'mini öldüremez: Yanlışlıkla bir mü'mini öldüren kimsenin, mü'min bir köle
âzâdetmesi ve ölenin âilesine de bir diyet vermesi gerekir. Eğer (ölenin
âilesi), bağışlar(diyetten vazgeçer)lerse başka. (Öldürülen) mü'min, düşmanınız
olan bir topluluktan ise mü'min bir köle âzâdetmek gerekir. Ve eğer sizinle
kendileri arasında andlaşma bulunan bir topluluktan ise âilesine verilecek bir
diyet ve mü'min bir köle âzâdetmek lâzımdır. Bunları bulamayan kimsenin, Allâh
tarafından tevbesinin kabulü için iki ay ardı ardına oruç tutması gerekir. Allâh
bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir. |
It is not for a believer to
kill a believer unless (it be) by mistake. He who hath killed a believer by
mistake must set free a believing slave, and pay the blood-money to the family
of the slain, unless they remit it as a charity. If he (the victim) be of a
people hostile unto you, and he is a believer, then (the penance is) to set free
a believing slave. And if he cometh of a folk between whom and you there is a
covenant, then the blood-money must be paid unto his folk and (also) a believing
slave must be set free. And whoso hath not the wherewithal must fast two
consecutive months. A penance from Allah. Allah is Knower,
Wise. |
|
93. |
Her kim bir mü'mini kasden
öldürürse -onun cezâsı-, içinde sürekli kalacağı cehennemdir. Allâh ona
gazabetmiş, la'net etmiş ve onun için büyük bir azâb hazırlamıştır! |
Whoso slayeth a believer of set
purpose, his reward is Hell for ever. Allah is wroth against him and He hath
cursed him and prepared for him an awful doom. |
|
94. |
Ey inananlar, Allâh yolunda savaşa
çıktığınız zaman iyi anlayın, dinleyin, size selâm verene, dünyâ hayâtının
geçici menfaatini gözeterek: "Sen mü'min değilsin!" demeyin. Çünkü Allâh'ın
yanında çok ganimetler vardır. Önceden siz de öyle idiniz, Allâh size lutfetti
(imânâ geldiniz). O halde iyice anlayın (dinleyin, peşin hüküm vermeyin). Çünkü
Allâh yaptıklarınızı haber almaktadır. |
O ye who believe! When ye go
forth (to fight) in the way of Allah, be careful to discriminate, and say not
unto one who offereth you peace: "Thou are not a believer," seeking the chance
profits of this life (so that ye may despoil him). With Allah are plenteous
spoils. Even thus (as he now is) were ye before; but Allah hath since then been
gracious unto you. Therefore take care to discriminate. Allah is ever Informed
of what ye do. |
|
95. |
İnananlardan özürsüz olarak
yerlerinde oturanlar ile, mallariyle canlariyle Allâh yolunda cihâdedenler bir
olmaz. Allâh, mallariyle canlariyle cihâdedenleri, derece bakımından
oturanlardan üstün kılmıştır. Gerçi Allâh hepsine de güzellik va'detmiştir ama
mücâhidleri oturanlardan çok daha büyük ecirle üstün kılmıştır: |
Those of the believers who sit
still, other than those who have a (disabling) hurt, are not on an equality with
those who strive in the way of Allah with their wealth and lives. Allah hath
conferred on those who strive with their wealth and lives a rank above the
sedentary. Unto each Allah hath promised good, but He hath bestowed on those who
strive a great reward above the sedentary; |
|
96. |
Kendi katından yüksek dereceler,
bağış ve rahmet. Allâh, bağışlayandır, esirgeyendir. |
Degrees of rank from Him, and
forgiveness and mercy. Allah is ever Forgiving, Merciful. |
|
97. |
Nefislerine yazık eden kimselere,
canlarını alırken melekler: "Ne işte idiniz (dininiz için ne yapıyordunuz)?"
dediler. (Bunlar): "Biz yer yüzünde âciz düşürülmüştük." diye cevap verdiler.
Melekler dediler ki: "Allâh'ın yeri geniş değil miydi ki onda göç ed(ip
gönlünüzce yaşayabileceğiniz bir yere gid)eydiniz?" İşte onların durağı
cehennemdir, ne kötü bir gidiş yeridir orası! |
Lo! as for those whom the
angels take (in death) while they wrong themselves, (the angels) will ask: In
what were ye engaged? They will say: We were oppressed in the land. (The angels)
will say: Was not Allah's earth spacious that ye could have migrated therein? As
for such, their habitation will be Hell, an evil journey's end; |
|
98. |
Yalnız hiçbir çareye gücü yetmeyen
ve göç için yol bulamayan, gerçekten zayıf erkekler, kadınlar ve çocuklar
hariç. |
Except the feeble among men,
and the women, and the children, who are unable to devise a plan and are not
shown a way. |
|
99. |
Çünkü Allâh'ın onları affetmesi
umulur. Allâh, çok affeden, çok bağışlayandır. |
As for such, it may be that
Allah will pardon them. Allah is ever Clement, Forgiving. |
|
100. |
Allâh yolunda göç eden kimse,
yeryüzünde gidecek çok yer ve bolluk bulur. Kim Allâh ve Elçisi için göç etmek
amacıyle evinden çıkar da kendisine ölüm yetişirse, onun mükâfâtı Allah'a düşer.
Allâh, bağışlayandır, esirgeyendir. |
Whoso migrateth for the cause
of Allah will find much refuge and abundance in the earth, and whoso forsaketh
his home, a fugitive unto Allah and His messenger, and death overtaketh him, his
reward is then incumbent on Allah. Allah is ever Forgiving,
Merciful. |
|
101. |
Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman
inkâr edenlerin size bir kötülük yapmalarından korkarsanız, namazı
kısaltmanızdan ötürü size bir günâh yoktur. Muhakkak ki kâfirler, sizin açık
düşmanınızdır. |
And when ye go forth in the
land, it is no sin for you to curtail (your) worship if ye fear that those who
disbelieve may attack you. In truth the disbelievers are an open enemy to
you. |
|
102. |
Sen de içlerinde bulunup onlara
namazı başlattığın zaman onlardan bir bölük seninle beraber namaza dursun ve
silâhlarını da yanlarına alsınlar. (Namazda olanlar), secde edince arkanıza
geçsinler; bu kez namaz kılmayan öteki bölük gelsin, seninle beraber namaz
kılsınlar, korunma(tedbir)lerini ve silâhlarını da alsınlar. İnkâr edenler
istediler ki siz silâhlarınızdan ve eşyanızdan gaflet etseniz de birden
üzerinize bir baskın yapsalar. Yağmurdan zahmet çekerseniz, ya da hasta
olursanız, silâhlarınızı bırakmanızda size bir günâh yoktur. Ama korunma
tedbirinizi alın (uyanık bulunun). Allâh, kâfirlere alçaltıcı bir azâb
hazırlamıştır. |
And when thou (O Muhammad) art
among them and arrangest (their) worship for them, let only a party of them
stand with thee (to worship) and let them take their arms. Then when they have
performed their prostrations let them fall to the rear and let another party
come that hath not worshipped and let them worship with thee, and let them take
their precaution and their arms. Those who disbelieve long for you to neglect
your arms and your baggage that they may attack you once for all. It is no sin
for you to lay aside your arms, if rain impedeth you or ye are sick. But take
your precaution. Lo! Allah prepareth for the disbelievers shameful
punishment. |
|
103. |
Namazı bitirdiğiniz zaman ayakta,
oturarak ve yanlarınız üzerinde (uzanarak) Allâh'ı anın; güvene kavuştunuz mu
namazı (tam) kılın. Çünkü namaz, mü'minlere vakitli olarak farz
kılınmıştır. |
When ye have performed the act
of worship, remember Allah, standing, sitting and reclining. And when ye are in
safety, observe proper worship. Worship at fixed hours hath been enjoined on the
believers. |
|
104. |
O topluluğu takibetmekte gevşeklik
göstermeyin. Eğer siz acı çekiyorsanuz, onlar da sizin acı çektiğiniz gibi acı
çekmektedirler. Üstelik siz Allah'tan, onların ummayacakları şeyleri,
ummaktasınız. Alah bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir. |
Relent not in pursuit of the
enemy. If ye are suffering, lo! they suffer even as ye suffer and ye hope from
Allah that for which they cannot hope. Allah is ever Knower,
Wise. |
|
105. |
Biz sana Kitabı gerçek ile indirdik
ki, insanlar arasında Allâh'ın sana gösterdiği biçimde hüküm veresin; hâinlerin
savunucusu olma! |
Lo! We reveal unto thee the
Scripture with the truth, that thou mayst judge between mankind by that which
Allah showeth thee. And be not thou a pleader for the
treacherous; |
|
106. |
Allah'tan mağfiret dile. Kuşkusuz
Allâh bağışlayandır, esirgeyendir. |
And seek forgiveness of Allah.
Lo! Allah is ever Forgiving, Merciful. |
|
107. |
Kendilerine hâinlik edenleri
savunma; zira Allâh, hâinlik yapıp günâh işleyen insanı sevmez! |
And plead not on behalf of
(people) who deceive themselves. Lo! Allah loveth not one who is treacherous and
sinful. |
|
108. |
(Günâh işlerken) İnsanlardan
gizleniyorlar da Allah'tan gizlenmiyorlar. Oysa geceleyin O'nun istemediği sözü
söyle(yip plan kura)rlarken O, onlarla beraberdir. Allâh, onların yaptıkları
herşeyi kuşatmıştır (hiçbir şeyi O'ndan gizleyemezler). |
They seek to hide from men and
seek not to hide from Allah. He is with them when by night they hold discourse
displeasing unto Him. Allah ever surroundeth what they do. |
|
109. |
Haydi siz, dünyâ hayâtında onları
savundunuz; ya kıyâmet günü onları Allah'a karşı kim savunacak, ya da kim onlara
vekil olacak? |
Lo! ye are they who pleaded for
them in the life of the world. But who will plead with Allah for them on the Day
of Resurrection, or who will then be their defender? |
|
110. |
Kim bir kötülük yapar, yahut
nefsine zulmeder de sonra Allah'tan mağfiret dilerse, Allâh'ı bağışlayıcı ve
esirgeyici bulur. |
Yet whoso doth evil or wrongeth
his own soul, then seeketh pardon of Allah, will find Allah Forgiving,
Merciful. |
|
111. |
Kim bir günâh işlerse onu kendi
aleyhine kazanır. Allâh bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir. |
Whoso committeth sin committeth
it only against himself. Allah is ever Knower, Wise. |
|
112. |
Kim bir hatâ, ya da günâh işler de
sonra onu bir suçsuzun üstüne atarsa, muhakkak ki büyük bir iftirâ ve açık bir
günâh yüklenmiş olur. |
And whoso committeth a
delinquency or crime, then throweth (the blame) thereof upon the innocent, hath
burdened himself with falsehood and a flagrant crime. |
|
113. |
Allâh'ın sana lutfu ve acıması
olmasaydı, onlardan bir grup, seni saptırmağa yeltenmişti. Onlar sadece
kendilerini saptırırlar, sana hiçbir zarar veremezler. Allâh, sana Kitabı ve
hikmeti indirdi ve sana bilmediğin şeyleri öğretti. Allâh'ın sana lutfu, cidden
büyüktür. |
But for the grace of Allah upon
thee (Muhammad), and His mercy, a party of them had resolved to mislead thee,
but they will mislead only themselves and they will hurt thee not at all. Allah
revealeth unto thee the Scripture and wisdom, and teacheth thee that which thou
knewest not. The grace of Allah toward thee hath been infinite. |
|
114. |
Onların aralarındaki gizli
konuşmaların çoğunda hayır yoktur. Yalnız sadaka, yahut iyilik, ya da insanların
arasını düzeltmeyi emreden(in konuşması) hariç. Kim Allâh'ın rızâsını kazanmak
amacıyle bunu yaparsa, yakında ona büyük bir mükâfât vereceğiz. |
There is no good in much of
their secret conferences save (in) him who enjoineth almsgiving and kindness and
peace-making among the people. Whoso doth that, seeking the good pleasure of
Allah, We shall bestow on him a vast reward. |
|
115. |
Kim de kendisine doğru yol belli
olduktan sonra Elçi'ye karşı gelir ve mü'minlerin yolundan başka bir yola
uyarsa, onu döndüğü yola yöneltiriz ve cehenneme sokarız. Ne kötü bir gidiş
yeridir orası! |
And whoso opposeth the
messenger after the guidance (of Allah) hath been manifested unto him, and
followeth other than the believer's way, We appoint for him that unto which he
himself hath turned, and expose him unto Hell - a hapless journey's
end! |
|
116. |
Allâh, kendisine ortak koşulmasını
bağışlamaz, bundan başka herşeyi dilediğine bağışlar. Allah'a ortak koşan da
uzak bir sapıklığa düşmüştür. |
Lo! Allah pardoneth not that
partners should be ascribed unto Him. He pardoneth all save that to whom He
will. Whoso ascribeth partners unto Allah hath wandered far
astray. |
|
117. |
O(Allah'a ortak koşa)nlar, O'nu
bırakıp birtakım dişilerden başkasına çağırmıyorlar ve onlar, (hayırsız) âsi
şeytândan başkasına yalvarmıyorlar. |
They invoke in His stead only
females; they pray to none else than Satan, a rebell |
|
118. |
(O şeytân) Ki Allâh ona la'net etti
ve o da, "Elbette senin kullarından belirli bir pay alacağım" dedi. |
Whom Allah cursed, and he said:
Surely I will take of Thy bondmen an appointed portion, |
|
119. |
Onları mutlaka saptıracağım,
mutlaka onları boş kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim: hayvanların
kulaklarını yaracaklar; onlara emredeceğim: Allâh'ın yaratışını değiştirecekler!
kim Allâh'ın yerine şeytânı dost tutarsa, muhakkak ki açık bir ziyana
uğramıştır. |
And surely I will lead them
astray, and surely I will arouse desires in them, and surely I will command them
and they will cut the cattle's ears, and surely I will command them and they
will change Allah's creation. Whoso chooseth Satan for a patron instead of Allah
is verily a loser and his loss is manifest. |
|
120. |
(Şeytân) Onlara söz verir, umut
verir, fakat şeytânın onlara sözü, aldatmadan başka bir şey değildir. |
He promiseth them and stirreth
up desires in them, and Satan promiseth them only to beguile. |
|
121. |
İşte onların varacağı yer
cehennemdir. Asla ondan kaçmak (imkânı) bulamazlar. |
For such, their habitation will
be hell, and they will find no refuge therefrom. |
|
122. |
İnanıp iyi işler yapanları da
altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağız, orada ebedi kalacaklardır. Bu,
Allâh'ın gerçek va'didir. Allah'tan daha doğru sözlü kim olabilir? |
But as for those who believe
and do good works We shall bring them into gardens underneath which rivers flow,
wherein they will abide for ever. It is a promise from Allah in truth; and who
can be more truthful than Allah in utterance? |
|
123. |
(İş) Ne sizin kuruntularınızla, ne
Kitap ehlinin kuruntularıyla olmaz. Kötülük yapan, onunla cezâlandırılır ve
kendisine Allah'tan başka ne dost, ne de yardımcı bulamaz (Allâh'ın vereceği
cezâyı hiç kimse ondan savamaz). |
It will not be in accordance
with your desires, nor the desires of the People of the Scripture. He who doth
wrong will have the recompense thereof, and will not find against Allah any
protecting friend or helper. |
|
124. |
Erkek veya kadından her kim
inanarak güzel işler yaparsa, işte öyle kimseler cennete girerler ve zerre kadar
haksızlığa uğratılmazlar. |
And whoso doth good works,
whether of male or female, and he (or she) is a believer, such will enter
Paradise and they will not be wronged the dint in a date-stone. |
|
125. |
Hangi insan, din yönünden, iyilik
edici olarak yüzünü Allah'a teslim edip dosdoğru İbrâhim dinine tâbi olandan
daha güzel olabilir? Allâh, İbrâhim'i dost edinmişti. |
Who is better in religion than
he who surrendereth his purpose to Allah while doing good (to men) and followeth
the tradition of Abraham, the upright? Allah (Himself) chose Abraham for
friend. |
|
126. |
Göklerde ve yerde olanların hepsi
Allâh'ındır. Allâh(ın bilgisi), herşeyi kuşatmıştır. |
Unto Allah belongeth whatsoever
is in the heavens and whatsoever is in the earth. Allah ever surroundeth all
things. |
|
127. |
Senden, kadınlar hakkında fetvâ
istiyorlar. De ki: "Allâh, size onlar hakkında hükmünü açıklıyor: Kendilerine
yazılmış olan(mirâs hakların)ı vermeyip kendileriyle evlenmek istediğiniz öksüz
kadınlar, zavallı çocuklar ve öksüzlere karşı adâleti yerine getirmeniz hakkında
Kitapta size okunan(âyet)ler (de Allâh'ın hükmünü açıklamaktadır)". Yapacağınız
her hayrı muhakkak ki Allâh bilir. |
They consult thee concerning
women. Say: Allah giveth you decree concerning them, and the Scripture which
hath been recited unto you (giveth decree), concerning female orphans unto whom
ye give not that which is ordained for them though ye desire to marry them, and
(concerning) the weak among children, and that ye should deal justly with
orphans. Whatever good ye do, lo! Allah is ever Aware of it. |
|
128. |
Ve eğer bir kadın, kocasının
huysuzluğundan, yahut kendisinden yüz çevirmesinden korkarsa, anlaşma ile
aralarını düzeltmelerinde ikisine de günâh yoktur. Barış dâimâ iyidir. Zaten
nefisler cimriliğe hazır duruma getirilmiştir (insanın mayasında cimrilik
vardır). Eğer güzel geçinir, (kötülükten) sakınırsanız, Allâh yaptıklarınızı
haber alır (yaptığınız güzel işler boşa gitmez). |
If a woman feareth
ill-treatment from her husband, or desertion, it is no sin for them twain if
they make terms of peace between themselves. Peace is better. But greed hath
been made present in the minds (of men). If ye do good and keep from evil, lo!
Allah is ever Informed of what ye do. |
|
129. |
Ne kadar isteseniz de kadınlar
arasında (tam) adâlet yapamazsınız. Öyle ise (birine) tamamen yönelip ötekini
askıda (kocasızmış) gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir, sakınırsanız, Allâh
bağışlayandır, esirgeyendir. |
Ye will not be able to deal
equally between (your) wives, however much ye wish (to do so). But turn not
altogether away (from one), leaving her as in suspense. If ye do good and keep
from evil, lo! Allah is ever Forgiving, Merciful. |
|
130. |
Eğer (eşler) ayrılırlarsa, Allâh
bol ni'metiyle onların her birini zengin eder (diğerine muhtâceylemez). Allâh(ın
ni'meti) geniştir, (O) hüküm ve hikmet sâhibidir. |
But if they separate, Allah
will compensate each out of His abundance. Allah is ever All-Embracing,
All-Knowing. |
|
131. |
Göklerde ve yerde olanların hepsi
Allâh'ındır. Sizden önce Kitap verilenlere de, size de "Allah'tan korkun!" diye
tavsiye ettik. Eğer inkâr ederseniz, (bilin ki) göklerde ve yerde olanların
hepsi Allâh'ındır. Allâh, zengindir, Övgüye lâyıktır. |
Unto Allah belongeth whatsoever
is in the heavens and whatsoever is in the earth. And We charged those who
received the Scripture before you, and (We charge) you, that ye keep your duty
toward Allah. And if ye disbelieve, lo! unto Allah belongeth whatsoever is in
the heavens and whatsoever is in the earth, and Allah is ever Absolute, Owner of
Praise. |
|
132. |
Göklerde ve yerde olanların hepsi
Allâh'ındır. Vekil olarak Allâh yeter. |
Unto Allah belongeth whatsoever
is in the heavens and whatsoever is in the earth. And Allah is sufficient as
Defender. |
|
133. |
Ey insanlar, (Allâh) dilerse sizi
götürür ve başkalarını getirir. Allâh, bunu yapabilir. |
If He will, He can remove you,
O people, and produce others (in your stead). Allah is Able to do
that. |
|
134. |
Kim dünyâ sevâbını isterse (bilsin
ki) dünyâ ve âhiret sevâbı Allâh katındadır. Allâh işitendir,
görendir. |
Whoso desireth the reward of
the world, (let him know that) with Allah is the reward of the world and the
Hereafter. Allah is ever Hearer, Seer. |
|
135. |
Ey inananlar, adâleti tam yerine
getirerek Allâh için şâhidlik edenler olun, kendinizin, ana babanızın ve
yakınlarınızın aleyhinde bile olsa, (şâhidlik ettiğiniz kimseler) zengin veya
fakir de olsalar (adâletten ayrılmayın). Çünkü Allâh, ikisine de daha yakındır
(onları sizden çok kayırır). Öyle ise keyfinize uyarak doğruluktan sapmayın.
Eğer (şâhidlik ederken dilinizi) eğip bükerseniz, ya da doğruyu söylemezseniz,
muhakkak ki Allâh yaptıklarınızı bilir. |
O ye who believe! Be ye staunch
in justice, witnesses for Allah, even though it be against yourselves or (your)
parents or (your) kindred, whether (the case be of) a rich man or a poor man,
for Allah is nearer unto both (than ye are). So follow not passion lest ye lapse
(from truth) and if ye lapse or fall away, then lo! Allah is ever Informed of
what ye do. |
|
136. |
Ey inananlar, Allah'a, Elçisine,
Elçisine indirdiği Kitaba ve daha önce indirmiş bulunduğu Kitaba inanın. Kim
Allâh'ı, meleklerini, Kitaplarını, elçilerini ve âhiret gününü inkâr ederse o,
uzak bir sapıklığa düşmüştür. |
O ye who believe! Believe in
Allah and His messenger and the Scripture which He hath revealed unto His
messenger, and the Scripture which He revealed aforetime. Whoso disbelieveth in
Allah and His angels and His scriptures and His messengers and the Last Day, he
verily hath wandered far astray. |
|
137. |
Onlar ki inandılar, sonra inkâr
ettiler; daha sonra yine inandılar, yine inkâr ettiler, sonra inkârları arttı;
işte Allâh onları ne bağışlayacak, ne de doğru yola iletecektir. |
Lo! those who believe, then
disbelieve and then (again) believe, then disbelieve, and then increase in
disbelief, Allah will never pardon them, nor will He guide them unto a
way. |
|
138. |
Münâfıklara, acı bir azâbın
kendilerinin olacağını müjdele! |
Bear unto the hypocrites the
tidings that for them there is a painful doom; |
|
139. |
Onlar mü'minleri bırakıp kâfirleri
dost tutuyorlar. Onların yanında şeref mi arıyorlar? Bütün şeref, tamamen Allaha
aittir. |
Those who choose disbelievers
for their friends instead of believers! Do they look for power at their hands?
Lo! all power appertaineth to Allah. |
|
140. |
(Allâh) Size Kitapta indirmişti ki:
Allâh'ın âyetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz
zaman, onlar (bu sözü bırakıp) başka bir söze dalıncaya kadar onlarla beraber
oturmayın; yoksa siz de onlar gibi olursunuz. Şüphesiz Allâh, bütün iki
yüzlüleri ve kâfirleri cehennemde toplayacaktır. |
He hath already revealed unto
you in the Scripture that, when ye hear the revelations of Allah rejected and
derided, (ye) sit not with them (who disbelieve and mock) until they engage in
some other conversation. Lo! in that case (if ye stayed) ye would be like unto
them. Lo! Allah will gather hypocrites and disbelievers, all together, into
Hell; |
|
141. |
Onlar sizi gözetleyip dururlar.
Eğer size Allah'tan bir fetih nasibolursa: "Biz de sizinle beraber değil
miydik?" derler. Ve eğer savaşta kâfirlerin bir payı olur(savaşı düşmanlarınız
kazanır)sa, (bu kez onlara): "Biz size üstünlük sağlayıp, sizi mü'minlerden
korumadık mı?" derler. Artık kıyâmet gününde Allâh, aranızda hükmedecek ve
mü'minlere karşı kâfirlere asla yol vermeyecektir. |
Those who wait upon occasion in
regard to you and, if a victory cometh unto you from Allah, say: Are we not with
you? and if the disbelievers meet with a success say: Had we not the mastery of
you, and did we not protect you from the believers? - Allah will judge between
you at the Day of Resurrection, and Allah will not give the disbelievers any way
(of success) against the believers. |
|
142. |
İki yüzlüler, Allâh'ı (gûyâ)
aldatmağa çalışırlar. Oysa, O, onları aldatır. Namaza kalktıkları zaman da üşene
üşene kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allâh'ı pek az anarlar. |
Lo! the hypocrites seek to
beguile Allah, but it is Allah Who beguileth them. When they stand up to worship
they perform it languidly and to be seen of men, and are mindful of Allah but
little; |
|
143. |
Arada yalpalayıp dururlar. Ne
bunlara (bağlanırlar), ne de onlara. Allâh'ın şaşırttığı kimseye bir (çıkar) yol
bulamazsın! |
Swaying between this (and
that), (belonging) neither to these nor to those. He whom Allah causeth to go
astray, thou (O Muhammad) wilt not find a way for him: |
|
144. |
Ey inananlar, mü'minleri bırakıp
kâfirleri dost tutmayın! Allah'a, aleyhinizde olacak açık bir delil vermek mi
istiyorsunuz? |
O ye who believe! Choose not
disbelievers for (your) friends in place of believers. Would ye give Allah a
clear warrant against you? |
|
145. |
Doğrusu iki yüzlüler, ateşin en
aşağı tabakasındadırlar. Onlar için hiçbir yardımcı bulamazsın. |
Lo! the hypocrites (will be) in
the lowest deep of the fire, and thou wilt find no helper for
them; |
|
146. |
Ancak tevbe edenler, uslananlar,
Allah'a yapışanlar ve dinlerini sırf Allâh için yapanlar (yalnız O'na tapanlar),
işte onlar mü'minlerle beraberdir; Allâh da yakında mü'minlere büyük bir mükâfât
verecektir. |
Save those who repent and amend
and hold fast to Allah and make their religion pure for Allah (only). Those are
with the believers. And Allah will bestow on the believers an immense
reward. |
|
147. |
Siz şükreder. inanırsanız Allâh
size azâbetmeyi ne yapacak? Allâh şükrün karşılığını veren, (herşeyi)
bilendir. |
What concern hath Allah for
your punishment if ye are thankful (for His mercies) and believe (in Him)? Allah
was ever Responsive, Aware. |
|
148. |
Allâh, kendisine haksızlık edilen
dışında (hiç kimse tarafından) açıkça kötü söz söylenmesini sevmez. Doğrusu
Allâh, işitendir, bilendir. |
Allah loveth not the utterance
of harsh speech save by one who hath been wronged. Allah is ever Hearer,
Knower. |
|
149. |
Bir iyiliği, açığa vurur veya onu
gizlerseniz yahut bir kötülüğü affederseniz (bilin ki) Allâh da affedicidir,
güçlüdür. |
If ye do good openly or keep it
secret, or forgive evil, lo! Allah is Forgiving, Powerful. |
|
150. |
Onlar ki Allâh'ı ve elçilerini
inkâr ederler, Allâh ile elçilerinin arasını ayırmak isterler, "Kimine inanırız,
kimini inkâr ederiz!" derler; bu ikisinin (inanmakla inkârın) arasında bir yol
tutmak isterler. |
Lo! those who disbelieve in
Allah and His messengers, and seek to make distinction between Allah and His
messengers, and say: We believe in some and disbelieve in others, and seek to
choose a way in between; |
|
151. |
İşte onlar gerçek kâfirlerdir. Biz
de kâfirlere alçaltıcı bir azâb hazırlamışızdır! |
Such are disbelievers in truth;
and for disbelievers We prepare a shameful doom. |
|
152. |
Ve onlar ki, Allah'a ve elçilerine
inandılar, onlardan hiçbiri arasında ayırım yapmadılar; işte (Allâh), pek
yakında onların da mükâfâtlarını verecektir. Allâh, çok bağışlayan, çok
esirgeyendir. |
But those who believe in Allah
and His messengers and make no distinction between any of them, unto them Allah
will give their wages; and Allah is ever Forgiving, Merciful. |
|
153. |
Kitâp ehli, senden, kendilerine
gökten bir Kitâp indirmeni istiyorlar. Mûsâ'dan bundan daha büyüğünü istemişler:
"Allâh'ı bize açıkça göster!" demişlerdi. Haksızlıklarından dolayı derhal onları
yıldırım gürültüsü yakalamıştı. Sonra kendilerine açık deliller gelmişken
buzağıyı (tanrı) tutmuşlardı. Bundan da vazgeçtik ve Mûsâ'ya açık bir yetki
verdik. |
The People of the Scripture ask
of thee that thou shouldst cause an (actual) Book to descend upon them from
heaven. They asked a greater thing of Moses aforetime, for they said: Show us
Allah plainly. The storm of lightning seized them for their wickedness. Then
(even after that) they chose the calf (for worship) after clear proofs (of
Allah's Sovereignty) had come unto them. And We forgave them that! And We
bestowed on Moses evident authority. |
|
154. |
Söz vermeleri için Tûr'u üzerlerine
kaldırdık ve onlara: "Secde ederek kapıdan girin!" dedik. Ve onlara:
"Cumartesi(yasakları)nı çiğnemeyin!" dedik. Ve onlardan sağlam bir söz
aldık. |
And We caused the Mount to
tower above them at (the taking of) their covenant: and We bade them: Enter the
gate, prostrate! and We bade them: Transgress not the Sabbath! and We took from
them a firm covenant. |
|
155. |
Sözlerini bozmalarından, Allâh'ın
âyetlerini inkâr etmelerinden, haksız yere peygamberleri öldürmelerinden ve
"Kalblerimiz kılıflı" demelerinden ötürü (başlarına belâlar getirdik). Hayır,
fakat inkârlarından ötürü Allâh o kalblerin üzerini mühürlemiştir. Artık pek az
inanırlar. |
Then because of their breaking
of their covenant, and their disbelieving in the revelations of Allah, and their
slaying of the Prophets wrongfully, and their saying: Our hearts are hardened -
Nay, but Allah hath set a seal upon them for their disbelief, so that they
believe not save a feww |
|
156. |
Küfürlerinden ve Meryem'e büyük bir
iftirâ atmalarından; |
And because of their disbelief
and of their speaking against Mary a tremendous calumny; |
|
157. |
Biz Allâh'ın elçisi, Meryem oğlu
Îsâ Mesih'i öldürdük! demelerinden ötürü (belâlara uğradılar). Oysa onu
öldürmediler ve asmadılar; fakat (bu iş) kendilerine, benzer gösterildi. Onun
hakkında ayrılığa düşenler, ondan yana tam bir kuşku içindedirler. O hususta
kesin bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu yakinen öldürmediler (onu
öldürdüklerini kesin biçimde bilemediler). |
And because of their saying: We
slew the Messiah, Jesus son of Mary, Allah's messenger - They slew him not nor
crucified, but it appeared so unto them; and lo! those who disagree concerning
it are in doubt thereof; they have no knowledge thereof save pursuit of a
conjecture; they slew him not for certain, |
|
158. |
Hayır, Allâh onu kendisine
yükseltti. Allâh dâimâ üstündür, hüküm ve hikmet sâhibidir. |
But Allah took him up unto
Himself. Allah is ever Mighty, Wise. |
|
159. |
Andolsun, Kitâp ehlinden hiç kimse
yoktur ki, ölümünden önce ona inanacak olmasın. kıyâmet günü de O, (Îsâ) onların
aleyhine şâhid olacaktır. |
There is not one of the People
of the Scripture but will believe in him before his death, and on the Day of
Resurrection he will be a witness against themm |
|
160. |
yahûdilerin yaptıları zulümlerden,
çok kimseyi Allâh yolundan çevirmelerinden dolayı kendilerine helâl kılınmış
temiz ve hoş şeyleri onlara yasakladık. |
Because of the wrong-doing of
the Jews We forbade them good things which were (before) made lawful unto them,
and because of their much hindering from Allah's way, |
|
161. |
Menedildikleri halde ribâ
almalarından ve haksız yere insanların mallarını yemelerinden ötürü (böyle
yaptık). İçlerinden inkâr edenlere de acı bir azâb hazırladık. |
And of their taking usury when
they were forbidden it, and of their devouring people's wealth by false
pretences. We have prepared for those of them who disbelieve a painful
doom. |
|
162. |
Fakat içlerinden ilimde derinleşmiş
olanlar ve mü'minler, sana indiriline ve senden önce indirilene inanırlar. O
namazı kılanlar, zekâtı verenler, Allah'a ve âhiret gününe inananlar var ya,
işte onlara büyük bir mükâfât vereceğiz! |
But those of them who are firm
in knowledge and the believers believe in that which is revealed unto thee, and
that which was revealed before thee, especially the diligent in prayer and those
who pay the poor-due, the believers in Allah and the Last Day. Upon these We
shall bestow immense reward. |
|
163. |
Biz, Nûh'a ve ondan sonra gelen
peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. Nitekim İbrâhim'e,
İsmâ'il'e, İshak'a, Ya'kûb'a, sıbtlara, Îsâ'ya, Eyyûb'a, Yûnus'a, Hârûn'a,
Süleyman'a da vahyetmiş ve Dâvûd'a da Zebur'u vermiştik. |
Lo! We inspire thee as We
inspired Noah and the prophets after him, as We inspired Abraham and Ishmael and
Isaac and Jacob and the tribes, and Jesus and Job and Jonah and Aaron and
Solomon, and as We imparted unto David the Psalms; |
|
164. |
Daha önce sana anlattığımız
elçilere ve sana anlatmadığımız elçilere de (vahyetmiştik). Ve Allâh Mûsâ'ya da
konuşmuştu. |
And messengers We have
mentioned unto thee before and messengers We have not mentioned unto thee; and
Allah spake directly unto Moses; |
|
165. |
(Bunları) Müjdeleyici ve uyarıcı
elçiler olarak (gönderdik) ki, elçiler geldikten sonra insanların Allah'a karşı
bahaneleri kalmasın. Allâh üstündür, hüküm ve hikmet sâhibidir. |
Messengers of good cheer and
off warning, in order that mankind might have no argument against Allah after
the messengers. Allah is ever Mighty, Wise. |
|
166. |
Allâh, sana indirdiğini kendi
bilgisiyle indirmiş olduğuna şâhidlik eder. Melekler de (buna) şâhidlik ederler.
Allâh'ın şâhidliği de (bir şeyin gerçekliği için) kâfidir. |
But Allah (Himself) testifieth
concerning that which He hath revealed unto thee; in His knowledge hath He
revealed it; and the Angels also testify. And Allah is sufficient
Witness. |
|
167. |
(Sana gelenleri) İnkâr edip Allâh
yolundan menedenler, hakikaten uzak bir sapıklığa düşmüşlerdir. |
Lo! those who disbelieve and
hinder (others) from the way of Allah, they verily have wandered far
astray. |
|
168. |
O inkâr edip zulmedenler var ya,
Allâh onları ne bağışlayacak, ne de yola iletecektir. |
Lo! those who disbelieve and
deal in wrong, Allah will never forgive them, neither will He guide them unto a
road. |
|
169. |
Sadece cehennemin yoluna (iletecek
ve) orada sürekli kalacaklardır. Bu da Allah'a çok kolaydır. |
Except the road of Hell,
wherein they will abide for ever. And that is ever easy for
Allah. |
|
170. |
Ey İnsanlar, Elçi size, Rabbinizden
gerçeği getirdi. Kendi yararınıza olarak (ona) inanın. Eğer inkâr ederseniz,
bilin ki göklerde ve yerde olanlar Allâh'ındır. Allâh bilendir, hüküm ve hikmet
sâhibidir. |
O mankind! The messenger hath
come unto you with the truth from your Lord. Therefore believe; (it is) better
for you. But if ye disbelieve, still, lo! unto Allah belongeth whatsoever is in
the heavens and the earth. Allah is ever Knower, Wise. |
|
171. |
Ey Kitap ehli, dininizde taşkınlık
etmeyin ve Allâh hakkında gerçek olmayan şeyleri söylemeyin! Meryem oğlu Îsâ
Mesih, sadece Allâh'ın elçisi, O'nun Meryem'e attığı kelimesi ve O'ndan bir
ruhtur. Allah'a ve elçilerine inanın, (Allâh) "Üçtür" demeyin. Kendi yararınıza
olarak buna son verin. Çünkü Allâh, yalnız bir tek tanrıdır. Hâşâ O, çocuk
sâhibi olmaktan yücedir. Göklerde ve yerde olanların hepsi O'nundur. Vekil
olarak Allâh yeter. |
O People of the Scripture! Do
not exaggerate in your religion nor utter aught concerning Allah save the truth.
The Messiah, Jesus son of Mary, was only a messenger of Allah, and His word
which He conveyed unto Mary, and a spirit from Him. So believe in Allah and His
messengers, and say not "Three" - Cease! (it is) better for you! - Allah is only
One God. Far is it removed from His transcendent majesty that He should have a
son. His is all that is in the heavens and all that is in the earth. And Allah
is sufficient as Defender. |
|
172. |
Ne Mesih, Allah'a kul olmaktan
çekinir, ne de (Allah'a) yaklaştırılmış melekler. Kim O'na kulluktan çekinir ve
büyüklük taslarsa bilsin ki O, onların hepsini kendi huzûruna
toplayacaktır. |
The Messiah will never scorn to
be a slave unto Allah, nor will the favoured angels. Whoso scorneth His service
and is proud, all such will He assemble unto Him; |
|
173. |
İnanıp iyi işler yapanların
mükâfâtlarını eksiksiz ödeyecek ve lutfundan onlara daha fazlasını da
verecektir. (Kulluktan) çekinip büyüklük taslayanlara da acı bir şekilde
azâbedecek ve onlar kendilerine Allah'tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı
bulacaklardır. |
Then, as for those who believed
and did good works, unto them will He pay their wages in full, adding unto them
of His bounty; and as for those who were scornful and proud, them will He punish
with a painful doom. And they will not find for them, against Allah, any
protecting friend or helper. |
|
174. |
Ey insanlar, size Rabbinizden delil
geldi ve size apaçık bir nur indirdik. |
O mankind! Now hath a proof
from your Lord come unto you, and We have sent down unto you a clear
light; |
|
175. |
Alah'a inanıp O'na yapışanları
(Allâh), kendinden bir rahmetin ve lutfun içine sokacak ve onları kendisine
varan doğru bir yola iletecektir. |
As for those who believe in
Allah, and hold fast unto Him, them He will cause to enter into His mercy and
grace, and will guide them unto Him by a straight road. |
|
176. |
Senden fetvâ istiyorlar. De ki:
Allâh size ana-babasız ve çocuksuz kişinin mirâsı hakkında hükmünü şöyle
açıklıyor: Ölen kişinin çocuğu yok, bir kızkardeşi varsa, bıraktığı malın yarısı
o(kızkardeşi)nindir. Fakat kendisi, (ölen) kızkardeşinin çocuğu yoksa, onun
mirâsını (tamamen) alır. Eğer (ölenin) iki kızkardeşi varsa, bıraktığının üçte
ikisi onlarındır. Ve eğer (vârisler) erkek kadın birçok kardeşler olursa,
erkeğe, iki kadının payı kadar (pay) verilir. Şaşırırsınız diye Allâh size
(hükmünü) açıklıyor. Allâh, herşeyi bilir. |
They ask thee for a
pronouncement. Say: Allah hath pronounced for you concerning distant kindred. If
a man die childless and he have a sister, hers is half the heritage, and he
would have inherited from her had she died childless. And if there be two
sisters, then theirs are two-thirds of the heritage, and if they be brethren,
men and women, unto the male is the equivalent of the share of two females.
Allah expoundeth unto you, so that ye err not. Allah is Knower of all
things. |
|
Toplam 176 Ayet.
|
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder