Translate

27 Temmuz 2012 Cuma

4 - Nisa [ Women ]


1. Ey insanlar, sizi bir tek nefisten (nefes alan candan) yaratan ve ondan eşini yaratıp ikisinden birçok erkekler ve kadınlar üreten Rabbinizden korkun; adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'tan ve akrabâlık(bağlarını kırmak)tan sakının. Şüphesiz Allâh, sizin üzerinizde gözetleyicidir.
O mankind! Be careful of your duty to your Lord Who created you from a single soul and from it created its mate and from them twain hath spread abroad a multitude of men and women. Be careful of your duty toward Allah in Whom ye claim (your rights) of one another, and toward the wombs (that bare you). Lo! Allah hath been a Watcher over you.
2. Öksüzlere mallarını verin, temizi pis olanla değiştirmeyin, onların mallarını sizin mallarınıza katarak (helâl, temiz malınızı kirletip) yemeyin; çünkü bu, büyük bir günâhtır.
Give unto orphans their wealth. Exchange not the good for the bad (in your management thereof) nor absorb their wealth into your own wealth. Lo! that would be a great sin.
3. Şâyet öksüz(kızlarla evlendiğiniz takdirde on)lar hakkında adâleti yerine getiremeyeceğinizden korkarsanız, size helâl olan kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. O(kadı)nlar arasında da adâlet yapamayacağınızdan korkarsanız bir tane alın; yahut ellerinizin altında bulunan(câriye)lerle yetinin. Cevr (ve haksızlık) etmemeniz için en uygun olan budur.
And if ye fear that ye will not deal fairly by the orphans, marry of the women, who seem good to you, two or three or four; and if ye fear that ye cannot do justice (to so many) then one (only) or (the captives) that your right hands possess. Thus it is more likely that ye will not do injustice.
4. Kadınlara mehirlerini bir hak olarak (gönül hoşluğuyla) verin; eğer kendi istekleriyle o mehrin bir kısmını size bağışlarlarsa, onu da âfiyetle yeyin.
And give unto the women (whom ye marry) free gift of their marriage portions; but if they of their own accord remit unto you a part thereof, then ye are welcome to absorb it (in your wealth).
5. Allâh'ın, sizin için geçim kaynağı yaptığı mallarınızı aklı ermezlere vermeyin; o mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz seyleyin.
Give not unto the foolish (what is in) your (keeping of their) wealth, which Allah hath given you to maintain; but feed and clothe them from it, and speak kindly unto them.
6. Nikâh çağına varıncaya kadar öksüzleri deneyin, eğer onlarda bir olgunluk görürseniz, mallarını kendilerine verin. Büyüsünler diye alıkoyup israf ile tez elden onların mallarını yemeğe kalkmayın. Zengin olan, çekinsin; yoksul olan da (malın muhafazası için gösterdiği çabaya ve ihtiyacına) uygun şekilde yesin. Onlara mallarını geri verdiğiniz zaman da yanlarında şâhid bulundurun. Hesapçı olarak da Allâh yeter (O, her yaptığınızı hesâbetmektedir).
Prove orphans till they reach the marriageable age; then, if ye find them of sound judgement, deliver over unto them their fortune; and devour it not by squandering and in haste lest they should grow up. Whoso (of the guardians) is rich, let him abstain generously (from taking of the property of orphans); and whoso is poor let him take thereof in reason (for his guardianship). And when ye deliver up their fortune unto orphans, have (the transaction) witnessed in their presence. Allah sufficeth as a Reckoner.
7. Ana babanın ve akrabânın geriye bıraktıklarından erkeklere pay vardır; ana babanın ve akrabânın geriye bıraktıklarından kadınlara da pay vardır. Gerek azından gerek çoğundan (hem erkeğe, hem de kadına) bir hisse ayrılmıştır.
Unto the men (of a family) belongeth a share of that which parents and near kindred leave, and unto the women a share of that which parents and near kindred leave, whether it be little or much - a legal share.
8. (Mirâs düşmeyen) Akrabâlar, öksüzler, yoksullar da (mirâs) taksim(in)de hazır bulunursa bir şeyler vererek onları da ondan rızıklandırın (gönüllerini hoş edin) ve onlara güzel söz söyleyin.
And when kinsfolk and orphans and the needy are present at the division (of the heritage), bestow on them therefrom and speak kindly unto them.
9. Kendileri, geriye zayıf çocuklar bıraktıkları takdirde onların durumundan endişe edecek olanlar, (öksüzlerin hakkına dokunmaktan) çekinsinler. Allah'tan korksunlar ve doğru söz söylesinler.
And let those fear (in their behaviour toward orphans) who if they left behind them weak offspring would be afraid for them. So let them mind their duty to Allah, and speak justly.
10. Zulüm ile öksüzlerin mallarını yiyenler, karınlarına sadece ateş koymaktadırlar ve çılgın bir ateşe gireceklerdir.
Lo! Those who devour the wealth of orphans wrongfully, they do but swallow fire into their bellies, and they will be exposed to burning flame.
11. Allâh size, çocuklarınız(ın alacağı mirâs) hakkında, erkeğe kadının payının iki katını tavsiye eder. (Çocuklar) ikiden fazla kadın iseler, (ölenin geriye) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer (çocuk) yalnız bir kadınsa (mirâsın) yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, bıraktığı mirâsta ana babasından her birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da ana babası ona varis oluyorsa, anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa, anasının payı altıda birdir. (Bu hükümler, ölenin) Yapacağı vasiyyetten, ya da borcundan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan, hangisinin fayda bakımından size daha yakın olduğunu bilmezsiniz. Bunlar, Allâh'ın koyduğu haklardır. Şüphesiz Allâh bilendir, hikmet sâhibidir.
Allah chargeth you concerning (the provision for) your children: to the male the equivalent of the portion of two females, and if there be women more than two, then theirs is two-thirds of the inheritance, and if there be one (only) then the half. And to [each of] his parents a sixth of the inheritance, if he have a son; and if he have no son and his parents are his heirs, then to his mother appertaineth the third; and if he have brethren, then to his mother appertaineth the sixth, after any legacy he may have bequeathed, or debt (hath been paid). Your parents or your children: Ye know not which of them is nearer unto you in usefulness. It is an injunction from Allah. Lo! Allah is Knower, Wise.
12. Eğer çocukları yoksa, eşlerinizin yapacakları vasiyyetten ve borçtan sonra bıraktıkları mirâsın yarısı sizindir. Çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. Sizin de çocuğunuz yoksa, yapacağınız vasiyyet ve borçtan sonra bıraktığınızın dörtte biri, onlarındır; çocuğunuz varsa bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. Eğer mirâs bırakan erkek veya kadının evlâdı ve ana babası olmayıp bir erkek veya bir kızkardeşi varsa, her birine altıda bir düşer. Bundan fazla iseler, üçte bire ortaktırlar. (Bu taksim) Zarar verici olmayan vasiyyet ve borçtan sonra (uygulanır). Bunlar, Allah'tan (size) vasiyyettir. Allâh bilendir, halimdir.
And unto you belongeth a half of that which your wives leave, if they have no child; but if they have a child then unto you the fourth of that which they leave, after any legacy they may have bequeathed, or debt (they may have contracted, hath been paid). And unto them belongeth the fourth of that which ye leave if ye have no child, but if ye have a child then the eighth of that which ye leave, after any legacy ye may have bequeathed, or debt (ye may have contracted, hath been paid). And if a man or a woman have a distant heir (having left neither parent nor child), and he (or she) have a brother or a sister (only on the mother's side) then to each of them twain (the brother and the sister) the sixth, and if they be more than two, then they shall be sharers in the third, after any legacy that may have been bequeathed or debt (contracted) not injuring (the heirs by willing away more than a third of the heritage) hath been paid. A commandment from Allah. Allah is Knower, Indulgent.
13. Bunlar Allâh'ın sınırlarıdır. Kim Allah'a ve Elçisine itâ'at ederse Allâh onu, altlarından ırmaklar akan, içinde sürekli kalacakları cennetlere sokar. İşte büyük başarı budur.
These are the limits (imposed by) Allah. Whoso obeyeth Allah and His messenger, He will make him enter Gardens underneath which rivers flow, where such will dwell for ever. That will be the great success.
14. Kim de Allah'a ve Elçisi'ne karşı gelir, O'nun sınırlarını aşarsa, Allâh onu, sürekli kalacağı ateşe sokar. Onun için alçaltıcı bir azâb vardır.
And whoso disobeyeth Allah and His messenger and transgresseth His limits, He will make him enter Fire, where such will dwell for ever; his will be a shameful doom.
15. Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı içinizden dört şâhid getirin; eğer onlar şâhidlik ederlerse, o kadınları ölüm alıncaya, ya da Allâh onların yararına bir yol gösterinceye kadar evlerde tutun (dışarı çıkarmayın).
As for those of your women who are guilty of lewdness, call to witness four of you against them. And if they testify (to the truth of the allegation) then confine them to the houses until death take them or (until) Allah appoint for them a way (through new legislation).
16. İçinizden iki kişi, fuhuş yaparsa, onlara eziyet edin; eğer tevbe eder, uslanırlarsa artık onlardan vazgeçin. Çünkü Allâh, tevbeleri çok kabul edendir, çok esirgeyendir.
And as for the two of you who are guilty thereof, punish them both. And if they repent and improve, then let them be. Lo! Allah is Relenting, Merciful.
17. Allah'a göre, şu kimselerin tevbesi makbuldür ki, câhillikle bir kötülük yapıp hemen ardından dönerler. İşte Allâh onların tevbesini kabul eder. Allâh bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir.
Forgiveness is only incumbent on Allah toward those who do evil in ignorance (and) then turn quickly (in repentance) to Allah. These are they toward whom Allah relenteth. Allah is ever Knower, Wise.
18. Yoksa kötülükler yapıp yapıp da nihâyet kendilerine ölüm gelip çatınca: "Ben şimdi tevbe ettim" diyenlere ve kâfir olarak ölenlere tevbe (af) yoktur. Onlar için acı bir azâb hazırlamışızdır!
The forgiveness is not for those who do ill deeds until, when death attendeth upon one of them, he saith: Lo! I repent now; nor yet for those who die while they are disbelievers. For such We have prepared a painful doom.
19. Ey inananlar, kadınları mirâs yoluyla zorla almanız size helâl değildir. Onlara verdiklerinizin bir kısmını alıp götürmek için onları sıkıştırmayın. Şâyet açık bir edepsizlik yaparlarsa başka. Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız, bilin ki sizin hoşlanmadığınız bir şeye Allâh çok hayır koymuş olabilir.
O ye who believe! It is not lawful for you forcibly to inherit the women (of your deceased kinsmen), nor (that) ye should put constraint upon them that ye may take away a part of that which ye have given them, unless they be guilty of flagrant lewdness. But consort with them in kindness, for if ye hate them it may happen that ye hate a thing wherein Allah hath placed much good.
20. Bir eşin yerine başka bir eş almak istediğiniz takdirde, onlardan birine (evvelki eşinize) kantarlarca mal vermiş olsanız dahi verdiğinizden hiçbir şeyi geri almayın. İftira ederek ve açık günâha girerek verdiğinizi alacak mısınız?
And if ye wish to exchange one wife for another and ye have given unto one of them a sum of money (however great), take nothing from it. Would ye take it by the way of calumny and open wrong?
21. Nasıl alırsınız ki, birbirinize geçmiş (içli dışlı olmuş) idiniz ve onlar, sizden sağlam te'minât almışlardı.
How can ye take it (back) after one of you hath gone in unto the other, and they have taken a strong pledge from you?
22. Geçmişte olanlar hariç, artık babalarınızın evlendiği kadınlarla evlenmeyin. Çünkü bu, edepsizliktir, (Allâh'ın) hışm(ı)dır ve iğrenç bir yoldur.
And marry not those women whom your fathers married, except what hath already happened (of that nature) in the past. Lo! it was ever lewdness and abomination, and an evil way.
23. Size (şunlarla evlenmeniz) harâm kılındı: Analarınız, kızlarınız, kızkardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, kardeş kızları, kızkardeş kızları, sizi emziren analarınız, süt bacılarınız, karılarınızın anaları, birleştiğiniz karılarınızdan olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız -eğer onlarla henüz birleşmemişseniz, (kızlarını almaktan ötürü) üzerinize bir günâh yoktur-kendi sulbünüzden gelen oğullarınızın karıları ve iki kızkardeşi bir arada almanız. Ancak geçmişte olanlar hariç. Şüphesiz Allâh, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
Forbidden unto you are your mothers, and your daughters, and your sisters, and your father's sisters, and your mother's sisters, and your brother's daughters and your sister's daughters, and your foster-mothers, and your foster-sisters, and your mothers-in-law, and your step-daughters who are under your protection (born) of your women unto whom ye have gone in - but if ye have not gone in unto them, then it is no sin for you (to marry their daughters) - and the wives of your sons who (spring) from your own loins. And (it is forbidden unto you) that ye should have two sisters together, except what hath already happened (of that nature) in the past. Lo! Allah is ever Forgiving, Merciful.
24. (Savaşta tutsak olarak) ellerinize geçen(câriye)ler dışında, evli kadınlar(la evlenmeniz) de harâmdır. (İşte bunlar) size Allâh'ın yazdığı yasaklardır. Bunlardan ötesini, iffetli yaşamak, zinâ etmemek şartıyle mallarınızla istemeniz (evlenmeniz), size helâl kılındı. O halde onlardan yararlanmanıza karşılık, kesilen ücretlerini bir hak olarak onlara verin. Hakkın kesiminden sonra karşılıklı anlaşma(k sûretiyle kesilenden az veya çok vermeniz)de üzerinize bir günâh yoktur. Allâh bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir.
And all married women (are forbidden unto you) save those (captives) whom your right hands possess. It is a decree of Allah for you. Lawful unto you are all beyond those mentioned, so that ye seek them with your wealth in honest wedlock, not debauchery. And those of whom ye seek content (by marrying them), give unto them their portions as a duty. And there is no sin for you in what ye do by mutual agreement after the duty (hath been done). Lo! Allah is ever Knower, Wise.
25. İçinizden inanmış hür kadınlarla evlenmeğe gücü yetmeyen kimse, elleriniz altında bulunan inanmış genç kızlarınız(olan câriyeleriniz)den alsın. Allâh sizin imanınızı daha iyi bilir. Hepiniz birbirinizdensiniz (hepiniz aynı kökten gelmekte, aynı toplumun bireylerisiniz; insanlık bakımından aranızda bir fark yoktur). Öyle ise iffetli yaşamaları, zinâ etmemeleri ve gizli dost da tutmamaları şartıyle, sâhiplerinin izniyle onlarla evlenin, ücretlerini (mehirlerini) de güzelce verin. Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa onlara, hür kadınlara yapılan işkencenin yarısı uygulanır. Bu (câriye ile evlenme), içinizden sakıntıya düşmekten korkanlar içindir. Sabretmeniz ise sizin için daha iyidir. Allâh bağışlayandır, esirgeyendir.
And whoso is not able to afford to marry free, believing women, let them marry from the believing maids whom your right hands possess. Allah knoweth best (concerning) your faith. Ye (proceed) one from another; so wed them by permission of their folk, and give unto them their portions in kindness, they being honest, not debauched nor of loose conduct. And if when they are honourably married they commit lewdness they shall incur the half of the punishment (prescribed) for free women (in that case). This is for him among you who feareth to commit sin. But to have patience would be better for you. Allah is Forgiving, Merciful.
26. Allâh size (helâl ve harâm olanı) açıklamak ve sizi, sizden öncekilerin yasalarına iletmek ve günâhlarınızı bağışlamak istiyor. Allâh bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir.
Allah would explain to you and guide you by the examples of those who were before you, and would turn to you in mercy. Allah is Knower, Wise.
27. Allâh, sizin tevbenizi kabul etmek istiyor; şehvetlerine uyanlar ise sizin büyük bir sapıklığa düşmenizi istiyorlar.
And Allah would turn to you in mercy; but those who follow vain desires would have you go tremendously astray.
28. Allâh sizden (ağır teklifleri) hafifletmek istiyor. Çünkü insan zayıf yaratılmıştır.
Allah would make the burden light for you, for man was created weak.
29. Ey inananlar, mallarınızı aranızda bâtılla (doğru olmayan yollarla, haksız yere) yemeyin. Kendi rızânızla yaptığınız ticaret olursa başka. Canlarınızı da öldürmeyin. Doğrusu Allâh, size karşı çok merhametlidir.
O ye who believe! Squander not your wealth among yourselves in vanity, except it be a trade by mutual consent, and kill not one another. Lo! Allah is ever Merciful unto you.
30. Kim düşmanlık ve zulüm ile bunu yaparsa (bilsin ki) onu cehenneme sokacağız. Bu, Allah'a kolaydır.
Whoso doth that through aggression and injustice, We shall cast him into Fire, and that is ever easy for Allah.
31. Eğer size yasaklanan büyük günâhlardan kaçınırsanz, sizin küçük günâhlarınızı örteriz ve sizi güzel bir yere sokarız.
If ye avoid the great (things) which ye are forbidden, We will remit from you your evil deeds and make you enter at a noble gate.
32. Allâh'ın sizi birbirinizden üstün kıldığı şeylere göz dikmeyin. Erkeklere de kazandıklarından bir pay var, kadınlara da kazandıklarından bir pay var. Allah'tan, O'nun lutfunu isteyin. Kuşkusuz Allâh, her şeyi bilendir.
And covet not the thing in which Allah hath made some of you excel others. Unto men a fortune from that which they have earned, and unto women a fortune from that which they have earned. (Envy not one another) but ask Allah of His bounty. Lo! Allah is ever Knower of all things.
33. Ana babanın ve akrabânın bıraktıklarından her birine vârisler kıldık. yeminlerinizin bağladığı kimselere de hisselerini verin. Allâh herşeyi görmektedir.
And unto each We have appointed heirs of that which parents and near kindred leave; and as for those with whom your right hands have made a covenant, give them their due. Lo! Allah is ever Witness over all things.
34. Allâh, insanları birbirinden üstün kıldığı ve mallarından harca(yıp kadınların geçmini sağla)dıkları için erkekler, kadınlar üzerinde yöneticidirler. Bundan dolayı iyi kadınlar itâ'atkâr olup, Allâh'ın kendilerini korumasına karşılık (Allâh'ın verdiği başarı ile) gizliyi korurlar (kocalarına aslâ ihânet etmezler). Hırçınlık, etmelerinden korktuğunuz kadınlara öğüt verin, yataklarda onlara sokulmayın, onları dövün. Eğer size itâ'at ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Çünkü Allâh yücedir, büyüktür.
Men are in charge of women, because Allah hath made the one of them to excel the other, and because they spend of their property (for the support of women). So good women are the obedient, guarding in secret that which Allah hath guarded. As for those from whom ye fear rebellion, admonish them and banish them to beds apart, and scourge them. Then if they obey you, seek not a way against them. Lo! Allah is ever High Exalted, Great.
35. Eğer (karı-kocanın) aralarının açılmasından endişe duyarsanız, erkeğin âilesinden bir hakem ve kadının âilesinden bir hakem gönderin. Bunlar uzlaştırmak isterlerse, Allâh onların arasını bulur. Çünkü Allâh (herşeyi) bilendir, haber alandır.
And if ye fear a breach between them twain (the man and wife), appoint an arbiter from his folk and an arbiter from her folk. If they desire amendment Allah will make them of one mind. Lo! Allah is ever Knower, Aware.
36. Allah'a kulluk edin, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana babaya, akrabâya, öksüzlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yan(ınız)daki arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara iyilik edin. Allâh, kurumlu, böbürlenen insanları sevmez.
And serve Allah. Ascribe no thing as partner unto Him. (Show) kindness unto parents, and unto near kindred, and orphans, and the needy, and unto the neighbour who is of kin (unto you) and the neighbour who is not of kin, and the fellow-traveller and the wayfarer and (the slaves) whom your right hands possess. Lo! Allah loveth not such as are proud and boastful,
37. Bunlar öyle insanlardır ki, cimrilik ederler ve insanlara da cimriliği emrederler, Allâh'ın bol hazinesinden kendilerine verdiğini gizlerler. (Biz de) o nankörlere alçaltıcı bir azâb hazırlamışızdır.
Who hoard their wealth and enjoin avarice on others, and hide that which Allah hath bestowed upon them of His bounty. For disbelievers We prepare a shameful doom;
38. Bunlar mallarını insanlara gösteriş için verirler, Allah'a, ve âhiret gününe inanmazlar. Kimin arkadaşı şeytân ise, o(nun) ne kötü bir arkadaş(ı var)dır!
And (also) those who spend their wealth in order to be seen of men, and believe not in Allah nor the Last Day. Whoso taketh Satan for a comrade, a bad comrade hath he.
39. Onlara ne olurdu sanki Allah'a ve âhiret gününe inansalardı ve Allâh'ın kendilerine verdiği rızıktan Allâh yolunda harcasalardı! Allâh onları biliyordu.
What have they (to fear) if they believe in Allah and the Last Day and spend (aright) of that which Allah hath bestowed upon them, when Allah is ever Aware of them (and all they do)?
40. Allâh zerre kadar haksızlık etmez, zerre miktarı bir iyilik olsa onu kat kat yapar ve kendi katından da büyük bir mükâfât verir.
Lo! Allah wrongeth not even of the weight of an ant; and if there is a good deed, He will double it and will give (the doer) from His presence an immense reward.
41. Her ümmetten (inanç ve davranışlarının doğru olup olmadığına tanıklık edecek) bir şâhid, seni de bunlara şâhid getirdiğimiz zaman (halleri) nice olur?
But how (will it be with them) when We bring of every people a witness, and We bring thee (O Muhammad) a witness against these?
42. Nankörlük edip, (Allâh'ın) Elçi(sin)e karşı gelenler, o gün yerin dibine geçirilmeyi isterler ve Allah'tan hiçbir söz gizleyemezler.
On that day those who disbelieved and disobeyed the messenger will wish that they were level with the ground, and they can hide no fact from Allah.
43. Ey inananlar, sarhoşken namaza yaklaşmayın ki ne dediğinizi bilesiniz. Yoldan geçici olmanız dışında, cünüp iken de yıkanıncaya kadar (namaza yaklaşmayın). Eğer hasta, yahut yolculukta iseniz, yahut biriniz tuvaletten gelmişse, yahut da kadınlara dokunmuşsanız (bu durumlarda) su bulamadığınız takdirde temiz toprağa teyemmüm edin: (Toprağı) yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz Allâh, çok affeden, çok bağışlayandır.
O ye who believe! Draw not near unto prayer when ye are drunken, till ye know that which ye utter, nor when ye are polluted, save when journeying upon the road, till ye have bathed. And if ye be ill, or on a journey, or one of you cometh from the closet, or ye have touched women, and ye find not water, then go to high clean soil and rub your faces and your hands (therewith). Lo! Allah is Benign, Forgiving.
44. Şu kendilerine Kitaptan bir pay verilenleri görmedin mi? (Baksana onlar,) sapıklığı satın alıyorlar, istiyorlar ki, siz de yolu sapıtasınız.
Seest thou not those unto whom a portion of the Scripture hath been given, how they purchase error, and seek to make you (Muslims) err from the right way?
45. Allâh sizin düşmanlarınızı daha iyi bilir. Dost olarak Allâh yeter, yardımcı olarak da Allâh yeter.
Allah knoweth best (who are) your enemies. Allah is sufficient as a Friend, and Allah is sufficient as a Helper.
46. Yahûdilerden öyleleri var ki, kelimeleri yerlerinden kaydırıyorlar. Dillerini eğip bükerek ve dini taşlayarak: "İşittik ve isyân ettik", "dinle, dinlemez olası" ve: "râ'inâ" diyorlar. Eğer onlar: "İşittik ve itâ'at ettik", "Dinle ve bize bak!" deselerdi, elbette kendileri için daha iyi olurdu. Fakat Allâh, inkârlarından dolayı onları la'netlemiştir, pek az inanırlar.
Some of those who are Jews change words from their context and say: "We hear and disobey; hear thou as one who heareth not" and "Listen to us!" distorting with their tongues and slandering religion. If they had said: "We hear and we obey; hear thou, and look at us" it had been better for them, and more upright. But Allah hath cursed them for their disbelief, so they believe not, save a few.
47. Ey Kitap verilenler, biz bazı yüzleri, silip arkalarına döndürmeden, ya da Cumartesi adamlarını la'netlediğimiz gibi onları da la'netlemeden önce, yanınızdakini doğrulayıcı olarak indirdiğimiz(Kur'ân)a inanın. Allâh'ın buyruğu yapılır.
O ye unto whom the Scripture hath been given! Believe in what We have revealed concerning that which ye possess, before We destroy countenances so as to confound them, or curse them as We cursed the Sabbath-breakers (of old time). The commandment of Allah is always executed.
48. Allâh, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz, bundan başkasını dilediğine bağışlar. Allah'a ortak koşan da gerçekten büyük bir günâh işlemiştir.
Lo! Allah forgiveth not that a partner should be ascribed unto Him. He forgiveth (all) save that to whom He will. Whoso ascribeth partners to Allah, he hath indeed invented a tremendous sin.
49. Şu kendilerini övüp yüceltenleri görmedin mi? Hayır, ancak Allâh dilediğini yüceltir, onlara kıl kadar zulmedilmez.
Hast thou not seen those who praise themselves for purity? Nay, Allah purifieth whom He will, and they will not be wronged even the hair upon a date-stone.
50. Bak nasıl Allah'a yalan uyduruyorlar. Apaçık bir günâh olarak bu (onlara) yeter.
See, how they invent lies about Allah! That of itself is flagrant sin
51. Kendilerine Kitaptan bir pay verilenleri görmedin mi? (Baksana onlar) cibt ve tâğût'a inanıyorlar ve inkâr edenler için: "Bunlar, inananlardan daha doğru yoldadır" diyorlar.
Hast thou not seen those unto whom a portion of the Scripture hath been given, how they believe in idols and false deities, and bow they say of those (idolaters) who disbelieve: "These are more rightly guided than those who believe"
52. İşte onlar, Allâh'ın la'netlediği insanlardır. Allâh, kimi la'netlerse artık onun için hiçbir yardımcı bulamazsın.
Those are they whom Allah hath cursed, and he whom Allah hath cursed, thou (O Muhammad) wilt find for him no helper.
53. Yoksa onların mülkten bir payı mı var? Öyle olsaydı insanlara bir çekirdek zerresi bile vermezlerdi.
Or have they even a share in the Sovereignty? Then in that case, they would not give mankind even the speck on a date-stone.
54. Yoksa Allâh'ın, lutfundan insanlara verdiği (vahiyler) yüzünden onları kıskanıyorlar mı? Oysa biz İbrâhim soyuna da Kitabı ve hikmeti vermiş ve onlara büyük bir mülk vermiştik.
Or are they jealous of mankind because of that which Allah of His bounty hath bestowed upon them? For We bestowed upon the house of Abraham (of old) the Scripture and Wisdom, and We bestowed on them a mighty kingdom.
55. Onlardan kimi O(Hak Kitabı)na inandı, kimi de ondan yüz çevirdi. Öylesine de çılgın alevli cehennem yetti.
And of them were (some) who believed therein and of them were (some) who disbelieved therein. Hell is sufficient for (their) burning.
56. O âyetlerimizi inkâr edenleri yakında bir ateşe sokacağız, derileri piştikçe azâbı tadsınlar diye onlara başka deriler vereceğiz! Şüphesiz Allâh dâimâ üstündür, hüküm ve hikmet sâhibidir.
Lo! Those who disbelieve Our revelations, We shall expose them to the Fire. As often as their skins are consumed We shall exchange them for fresh skins that they may taste the torment. Lo! Allah is ever Mighty, Wise.
57. İnanıp iyi işler yapanları da altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağız. Orada sürekli kalacaklardır. Orada kendilerine tertemiz eşler de vardır ve onları (hiç güneş sızmayan) eşsiz bir gölgeye sokacağız.
And as for those who believe and do good works, We shall make them enter Gardens underneath which rivers flow - to dwell therein for ever; there for them are pure companions - and We shall make them enter plenteous shade.
58. Allâh, size emânetleri ehline vermenizi, insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adâletle hükmetmenizi emreder. Allâh size böylece ne güzel öğüt veriyor. Doğrusu, Allâh işiten, görendir.
Lo! Allah commandeth you that ye restore deposits to their owners, and, if ye judge between mankind, that ye judge justly. Lo! comely is this which Allah admonisheth you. Lo! Allah is ever Hearer, Seer.
59. Ey inananlar, Allah'a itâ'at edin, Elçiye ve sizden olan buyruk sâhibine itâ'at edin. Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; -Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız -onu Allah'a ve Elçiye götürün. Bu, daha iyidir ve sonuç bakımından da daha güzeldir.
O ye who believe! Obey Allah, and obey the messenger and those of you who are in authority; and if ye have a dispute concerning any matter, refer it to Allah and the messenger if ye are (in truth) believers in Allah and the Last Day. That is better and more seemly in the end.
60. Şunları görmedin mi, kendilerinin, sana indirilene ve senden önce indirilene inandıklarını sanıyorlar da hakem olarak tâğûta (o azgın şeytâna) başvurmak istiyorlar! Oysa kendilerine onu inkâr etmeleri emredilmişti. Şeytân da onları iyice saptırmak istiyor.
Hast thou not seen those who pretend that they believe in that which is revealed unto thee and that which was revealed before thee, how they would go for judgement (in their disputes) to false deities when they have been ordered to abjure them? Satan would mislead them far astray.
61. Kendilerine: "Allâh'ın indirdiğine ve Elçiye gelin!" denince, o ikiyüzlülerin, senden büsbütün uzaklaştıklarını görürsün.
And then it is said unto them: Come unto that which Allah hath revealed and unto the messenger, thou seest the hypocrites turn from thee with aversion.
62. Ya nasıl, elleriyle yaptıkları (kötülükler) yüzünden başlarına bir felâket gelince, hemen sana gelirler: "Biz sadece iyilik etmek ve uzlaştırmak istedik." diye Allah'a yemin ederler?
How would it be if a misfortune smote them because of that which their own hands have sent before (them)? Then would they come unto thee, swearing by Allah that they were seeking naught but harmony and kindness.
63. Allâh onların kalblerinde olanı bilir. Onlara aldırma, onlara öğüt ver ve onların içlerine işleyecek güzel söz seyle!
Those are they, the secrets of whose hearts Allah knoweth. So oppose them and admonish them, and address them in plain terms about their souls.
64. Biz hiçbir elçiyi, Allâh'ın izniyle itâ'at edilmekten başka bir amaçla göndermedik. Eğer onlar, kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler, Allah'tan, günâhlarını bağışlamasını isteseler ve Elçi de onların bağışlanmasını dileseydi, elbette Allâh'ı affedici, merhametli bulurlardı.
We sent no messenger save that he should be obeyed by Allah's leave. And if, when they had wronged themselves, they had but come unto thee and asked forgiveness of Allah, and asked forgiveness of the messenger, they would have found Allah Forgiving, Merciful.
65. Hayır, Rabin hakkı için onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da senin verdiğin hükme, içlerinde bir burukluk duymadan tam anlamıyle teslim olmadıkça inanmış olmazlar.
But nay, by thy lord, they will not believe (in truth) until they make thee judge of what is in dispute between them and find within themselves no dislike of that which thou decidest, and submit with full submission.
66. Eğer onlara: "Kendinizi öldürün, ya da yurtlarınızdan çıkın!" diye yazmış olsaydık, içlerinden pek azı hariç, bunu yapmazlardı. Ama kendilerine öğütleneni yapsalardı, elbette kendileri için daha iyi ve daha sağlam olurdu.
And if We had decreed for them: Lay down your lives or go forth from your dwellings, but few of them would have done it; though if they did what they are exhorted to do it would be better for them, and more strengthening;
67. O zaman kendilerine katımızdan büyük mükâfât verirdik.
And then We should bestow upon them from Our presence an immense reward,
68. Ve onları doğru bir yola iletirdik.
And should guide them unto a straight path.
69. Kim Allah'a ve Elçi'ye itâ'at ederse işte onlar, Allâh'ın ni'met verdiği peygamberler, sıddiklar, şehidler ve Sâlihlerle beraberdir. Onlar da ne güzel arkadaştır!
Whoso obeyeth Allah and the messenger, they are with those unto whom Allah hath shown favour, of the Prophets and the saints and the martyrs and the righteous. The best of company are they!
70. Bu ni'met, Allah'tandır. Bilen olarak Allâh yeter.
Such is the bounty of Allah, and Allah sufficeth as Knower.
71. Ey inananlar, (uyanık bulunup) korunma(tedbirleri)nizi alın, bölük bölük, ya da hep birlikte savaşa gidin.
O ye who believe! Take your precautions, then advance the proven ones, or advance all together.
72. İçinizden bir kısmı var ki, pek ağır davranır. Eğer size bir felâket erişirse: "Allâh bana lutfetti de onlarla beraber bulunmadım." der.
Lo! among you there is he who loitereth; and if disaster overtook you, he would say: Allah hath been gracious unto me since I was not present with themm
73. Eğer Allah'tan size bir ni'met erişirse, sizinle kendisi arasında hiç sevgi yokmuş gibi: "Keşke ben de onlarla beraber olsaydım da büyük bir başarı kazansaydım!" der.
And if a bounty from Allah befell you, he would surely cry, as if there had been no love between you and him: Oh, would that I had been with them, then should I have achieved a great success!
74. Dünyâ hayâtını âhiret hayâtı karşılığında satanlar, Allâh yolunda savaşsınlar. Kim Allâh yolunda savaşır da öldürülür veya gâlib gelirse, biz ona yakında büyük bir mükâfât vereceğiz.
Let those fight in the way of Allah who sell the life of this world for the other. Whoso fighteth in the way of Allah, be he slain or be he victorious, on him We shall bestow a vast reward.
75. Size ne oldu ki Allâh yolunda ve; "Rabbimiz bizi şu, halkı zâlim kentten çıkar, bize katından bir koruyucu ver, bize katından bir yardımcı ver!" diyen zayıf erkek, kadın ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?
How should ye not fight for the cause of Allah and of the feeble among men and of the women and the children who are crying: Our Lord! Bring us forth from out this town of which the people are oppressors! Oh, give us from Thy presence some protecting friend! Oh, give us from Thy presence some defender!
76. İnananlar Allâh yolunda savaşırlar, inkâr edenler de tâğût yolunda savaşırlar. O halde şeytânın dostlarıyle savaşın, çünkü şeytânın hilesi zayıftır:
Those who believe do battle for the cause of Allah; and those who disbelieve do battle for the cause of idols. So fight the minions of the devil. Lo! the devil's strategy is ever weak.
77. Kendilerine: "Ellerinizi (savaştan) çekin, namazı kılın, zekâtı verin!" denilenleri görmedin mi? Kendilerine savaş yazılınca hemen içlerinden bir grup, insanlardan, Allah'tan korkar gibi hattâ daha fazla korkmaya başladılar: "Rabbimiz, niçin bize savaş yazdın? Bizi yakın bir süreye kadar ertelesen (savaş emrini bir süre geciktirsen) olmaz mıydı?" dediler. De ki: "dünyâ geçimi azdır, korunan için âhiret daha iyidir. Size kıl kadar haksızlık edilmez."
Hast thou not seen those unto whom it was said: Withhold your hands, establish worship and pay the poor-due, but when fighting was prescribed for them behold, a party of them fear mankind even as their fear of Allah or with greater fear, and say: Our Lord! Why hast Thou ordained fighting for us? If only Thou wouldst give us respite yet a while! Say (unto them, O Muhammad): The comfort of this world is scant; the Hereafter will be better for him who wardeth off (evil); and ye will not be wronged the down upon a date-stone.
78. Nerede olsanız, sağlam kaleler içinde de bulunsanız yine ölüm sizi bulur. Onlara bir iyilik erişirse: "Bu, Allâh tarafındandır" derler. Onlara bir kötülük erişirse: "Bu, senin yüzündendir" derler. De ki: "Hepsi Allâh tarafındandır". Bu topluma ne oluyor ki hemen hiç söz anlamıyorlar?
Wheresoever ye may be, death will overtake you, even though ye were in lofty towers. Yet if a happy thing befalleth them they say: This is from Allah; and if an evil thing befalleth them they say: This is of thy doing (O Muhammad). Say (unto them): All is from Allah. What is amiss with these people that they come not nigh to understand a happening?
79. Sana gelen her iyilik Allah'tandır, sana gelen her kötülük de kendi(günâhın yüzü)ndendir. Seni insanlara elçi gönderdik. (Buna) şâhid olarak Allâh yeter.
Whatever of good befalleth thee (O man) it is from Allah, and whatever of ill befalleth thee it is from thyself. We have sent thee (Muhammad) as a messenger unto mankind and Allah is sufficient as Witness.
80. Kim Elçi'ye itâ'at ederse Allah'a itâ'at etmiş olur. Kim de yüz çevirirse (bil ki), biz seni onların üzerine bekçi göndermedik.
Whoso obeyeth the messenger obeyeth Allah, and whoso turneth away: We have not sent thee as a warder over them.
81. Peki, derler, ama yanından çıkınca içlerinden birtakımı senin söylemiş olduğunun tersini kurar. Allâh, onların geceleyin ne düşünüp kurduklarını yazmaktadır. Sen onlara aldırma, Allah'a dayan. (Sana) vekil olarak Allâh yeter.
And they say: (It is) obedience; but when they have gone forth from thee a party of them spend the night in planning other than what thou sayest. Allah recordeth what they plan by night. So oppose them and put thy trust in Allah. Allah is sufficient as Trustee.
82. Kur'ân'ı düşünmüyorlar mı? Eğer Allah'tan başkası tarafından (indirilmiş) olsaydı, onda birbirini tutmaz çok şey bulurlardı.
Will they not then ponder on the Qur'an? If it had been from other than Allah they would have found therein much incongruity.
83. Onlara güven veya korkuya dair bir haber gelse onu yayarlar. Halbuki onu Elçi'ye ve aralarında buyruk sâhiplerine götürselerdi, işin içyüzünü araştırıp çıkaranlar, onun ne olduğunu (haberin taşıdığı anlamı) bilirlerdi. Eğer size Allâh'ın lutfu ve rahmeti olmasaydı, birçok işinizde şeytâna uyardınız.
And if any tidings, whether of safety or fear, come unto them, they noise it abroad, whereas if they had referred it to the messenger and such of them as are in authority, those among them who are able to think out the matter would have known it. If it had not been for the grace of Allah and His mercy ye would have followed Satan, save a few (of you).
84. (Ey Muhammed), Allâh yolunda savaş; sen yalnız kendinden sorumlusun! İnananları da (savaşa) teşvik et. Umulur ki Allâh, kâfirlerin gücünü kırar. Allâh'ın baskını daha güçlü, cezâsı daha çetindir.
So fight (O Muhammad) in the way of Allah - Thou art not taxed (with the responsibility for anyone) except for thyself - and urge on the believers. Peradventure Allah will restrain the might of those who disbelieve. Allah is stronger in might and stronger in inflicting punishment.
85. Kim güzel bir (işe) destek olursa, onun da o işten bir payı olur. Kim kötü bir (işe) destek olursa, onun da o işten bir payı olur. Allâh her şeyi gözetip karşılığını verendir.
Whoso interveneth in a good cause will have the reward thereof, and whoso interveneth in an evil cause will bear the consequence thereof. Allah overseeth all things.
86. Bir selâm ile selâmlandığınız zaman siz de ondan daha güzeliyle selâm verin; yahut verilen selâmı aynen iâde edin. Şüphesiz Allâh, her şeyi hesaplayandır.
When ye are greeted with a greeting, greet ye with a better than it or return it. Lo! Allah taketh count of all things.
87. Allâh -ki O'ndan başka tanrı yoktur- sizi, vukuunda asla şüphe olmayan kıyâmet (Duruşma) gününde bir araya toplayacaktır. Allah'tan daha doğru sözlü kim olabilir?
Allah! There is no God save Him. He gathereth you all unto a Day of Resurrection whereof there is no doubt. Who is more true in statement than Allah?
88. Size ne oldu ki, münafıklar hakkında iki gruba ayrıldınız? Oysa yaptıkları işlerden dolayı Allâh onları baş aşağı etmiştir. Allâh'ın saptırdığını doğru yola iletmek mi istiyorsunuz? Allâh birini saptırırsa artık onun için bir yol bulamazsınız!
What aileth you that ye are become two parties regarding the hypocrites, when Allah cast them back (to disbelief) because of what they earned? Seek ye to guide him whom Allah hath sent astray? He whom Allah sendeth astray, for him thou (O Muhammad) canst not find a road.
89. Sizin de kendileri gibi inkâr etmenizi istediler ki, onlarla bir olasınız. O halde onlar Allâh yolunda göç edinceye kadar onlardan dostlar edinmeyin. Eğer yüz çevirirlerse onları yakalayın, nerede bulursanız öldürün ve onlardan ne dost, ne de yardımcı tutmayın!
They long that ye should disbelieve even as they disbelieve, that ye may be upon a level (with them). So choose not friends from them till they forsake their homes in the way of Allah; if they turn back (to enmity) then take them and kill them wherever ye find them, and choose no friend nor helper from among them,
90. Ancak sizinle kendileri arasında andlaşma bulunan bir topluma sığınanlar, yahut ne sizinle ne de kendi toplumlarıyle savaşmak(istemedikleri)nden yürekleri sıkılarak size gelenler hariç. Allâh dileseydi, onları sizin üstünüze salardı, sizinle savaşırlardı. O halde onlar, sizden uzak dururlar, sizinle savaşmazlar ve sizinle barış içinde yaşamak isterlerse, Allâh size, onlara saldırmak için bir yol vermemiştir.
Except those who seek refuge with a people between whom and you there is a covenant, or (those who) come unto you because their hearts forbid them to make war on you or make war on their own folk. Had Allah willed He could have given them power over you so that assuredly they would have fought you. So, if they hold aloof from you and wage not war against you and offer you peace, Allah alloweth you no way against them.
91. Başka birtakım insanlar da bulacaksınız ki, hem sizden, hem de kendi toplumlarından emin olmak isterler. Ama ne zaman fitneye götürülseler, fitnenin içine başaşağı atılırlar. Eğer onlar sizden uzak durmazlar, sizinle barış içinde yaşamak istemezler, ellerini (saldırıdan) çekmezlerse onları yakalayın ve nerede bulursanız öldürün! İşte öylelerine karşı size açık bir yetki verdik.
Ye will find others who desire that they should have security from you, and security from their own folk. So often as they are returned to hostility they are plunged therein. If they keep not aloof from you nor offer you peace nor hold their hands, then take them and kill them wherever ye find them. Against such We have given you clear warrant.
92. Yanlışlık dışında bir mü'min, bir mü'mini öldüremez: Yanlışlıkla bir mü'mini öldüren kimsenin, mü'min bir köle âzâdetmesi ve ölenin âilesine de bir diyet vermesi gerekir. Eğer (ölenin âilesi), bağışlar(diyetten vazgeçer)lerse başka. (Öldürülen) mü'min, düşmanınız olan bir topluluktan ise mü'min bir köle âzâdetmek gerekir. Ve eğer sizinle kendileri arasında andlaşma bulunan bir topluluktan ise âilesine verilecek bir diyet ve mü'min bir köle âzâdetmek lâzımdır. Bunları bulamayan kimsenin, Allâh tarafından tevbesinin kabulü için iki ay ardı ardına oruç tutması gerekir. Allâh bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir.
It is not for a believer to kill a believer unless (it be) by mistake. He who hath killed a believer by mistake must set free a believing slave, and pay the blood-money to the family of the slain, unless they remit it as a charity. If he (the victim) be of a people hostile unto you, and he is a believer, then (the penance is) to set free a believing slave. And if he cometh of a folk between whom and you there is a covenant, then the blood-money must be paid unto his folk and (also) a believing slave must be set free. And whoso hath not the wherewithal must fast two consecutive months. A penance from Allah. Allah is Knower, Wise.
93. Her kim bir mü'mini kasden öldürürse -onun cezâsı-, içinde sürekli kalacağı cehennemdir. Allâh ona gazabetmiş, la'net etmiş ve onun için büyük bir azâb hazırlamıştır!
Whoso slayeth a believer of set purpose, his reward is Hell for ever. Allah is wroth against him and He hath cursed him and prepared for him an awful doom.
94. Ey inananlar, Allâh yolunda savaşa çıktığınız zaman iyi anlayın, dinleyin, size selâm verene, dünyâ hayâtının geçici menfaatini gözeterek: "Sen mü'min değilsin!" demeyin. Çünkü Allâh'ın yanında çok ganimetler vardır. Önceden siz de öyle idiniz, Allâh size lutfetti (imânâ geldiniz). O halde iyice anlayın (dinleyin, peşin hüküm vermeyin). Çünkü Allâh yaptıklarınızı haber almaktadır.
O ye who believe! When ye go forth (to fight) in the way of Allah, be careful to discriminate, and say not unto one who offereth you peace: "Thou are not a believer," seeking the chance profits of this life (so that ye may despoil him). With Allah are plenteous spoils. Even thus (as he now is) were ye before; but Allah hath since then been gracious unto you. Therefore take care to discriminate. Allah is ever Informed of what ye do.
95. İnananlardan özürsüz olarak yerlerinde oturanlar ile, mallariyle canlariyle Allâh yolunda cihâdedenler bir olmaz. Allâh, mallariyle canlariyle cihâdedenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kılmıştır. Gerçi Allâh hepsine de güzellik va'detmiştir ama mücâhidleri oturanlardan çok daha büyük ecirle üstün kılmıştır:
Those of the believers who sit still, other than those who have a (disabling) hurt, are not on an equality with those who strive in the way of Allah with their wealth and lives. Allah hath conferred on those who strive with their wealth and lives a rank above the sedentary. Unto each Allah hath promised good, but He hath bestowed on those who strive a great reward above the sedentary;
96. Kendi katından yüksek dereceler, bağış ve rahmet. Allâh, bağışlayandır, esirgeyendir.
Degrees of rank from Him, and forgiveness and mercy. Allah is ever Forgiving, Merciful.
97. Nefislerine yazık eden kimselere, canlarını alırken melekler: "Ne işte idiniz (dininiz için ne yapıyordunuz)?" dediler. (Bunlar): "Biz yer yüzünde âciz düşürülmüştük." diye cevap verdiler. Melekler dediler ki: "Allâh'ın yeri geniş değil miydi ki onda göç ed(ip gönlünüzce yaşayabileceğiniz bir yere gid)eydiniz?" İşte onların durağı cehennemdir, ne kötü bir gidiş yeridir orası!
Lo! as for those whom the angels take (in death) while they wrong themselves, (the angels) will ask: In what were ye engaged? They will say: We were oppressed in the land. (The angels) will say: Was not Allah's earth spacious that ye could have migrated therein? As for such, their habitation will be Hell, an evil journey's end;
98. Yalnız hiçbir çareye gücü yetmeyen ve göç için yol bulamayan, gerçekten zayıf erkekler, kadınlar ve çocuklar hariç.
Except the feeble among men, and the women, and the children, who are unable to devise a plan and are not shown a way.
99. Çünkü Allâh'ın onları affetmesi umulur. Allâh, çok affeden, çok bağışlayandır.
As for such, it may be that Allah will pardon them. Allah is ever Clement, Forgiving.
100. Allâh yolunda göç eden kimse, yeryüzünde gidecek çok yer ve bolluk bulur. Kim Allâh ve Elçisi için göç etmek amacıyle evinden çıkar da kendisine ölüm yetişirse, onun mükâfâtı Allah'a düşer. Allâh, bağışlayandır, esirgeyendir.
Whoso migrateth for the cause of Allah will find much refuge and abundance in the earth, and whoso forsaketh his home, a fugitive unto Allah and His messenger, and death overtaketh him, his reward is then incumbent on Allah. Allah is ever Forgiving, Merciful.

101. Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman inkâr edenlerin size bir kötülük yapmalarından korkarsanız, namazı kısaltmanızdan ötürü size bir günâh yoktur. Muhakkak ki kâfirler, sizin açık düşmanınızdır.
And when ye go forth in the land, it is no sin for you to curtail (your) worship if ye fear that those who disbelieve may attack you. In truth the disbelievers are an open enemy to you.
102. Sen de içlerinde bulunup onlara namazı başlattığın zaman onlardan bir bölük seninle beraber namaza dursun ve silâhlarını da yanlarına alsınlar. (Namazda olanlar), secde edince arkanıza geçsinler; bu kez namaz kılmayan öteki bölük gelsin, seninle beraber namaz kılsınlar, korunma(tedbir)lerini ve silâhlarını da alsınlar. İnkâr edenler istediler ki siz silâhlarınızdan ve eşyanızdan gaflet etseniz de birden üzerinize bir baskın yapsalar. Yağmurdan zahmet çekerseniz, ya da hasta olursanız, silâhlarınızı bırakmanızda size bir günâh yoktur. Ama korunma tedbirinizi alın (uyanık bulunun). Allâh, kâfirlere alçaltıcı bir azâb hazırlamıştır.
And when thou (O Muhammad) art among them and arrangest (their) worship for them, let only a party of them stand with thee (to worship) and let them take their arms. Then when they have performed their prostrations let them fall to the rear and let another party come that hath not worshipped and let them worship with thee, and let them take their precaution and their arms. Those who disbelieve long for you to neglect your arms and your baggage that they may attack you once for all. It is no sin for you to lay aside your arms, if rain impedeth you or ye are sick. But take your precaution. Lo! Allah prepareth for the disbelievers shameful punishment.
103. Namazı bitirdiğiniz zaman ayakta, oturarak ve yanlarınız üzerinde (uzanarak) Allâh'ı anın; güvene kavuştunuz mu namazı (tam) kılın. Çünkü namaz, mü'minlere vakitli olarak farz kılınmıştır.
When ye have performed the act of worship, remember Allah, standing, sitting and reclining. And when ye are in safety, observe proper worship. Worship at fixed hours hath been enjoined on the believers.
104. O topluluğu takibetmekte gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı çekiyorsanuz, onlar da sizin acı çektiğiniz gibi acı çekmektedirler. Üstelik siz Allah'tan, onların ummayacakları şeyleri, ummaktasınız. Alah bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir.
Relent not in pursuit of the enemy. If ye are suffering, lo! they suffer even as ye suffer and ye hope from Allah that for which they cannot hope. Allah is ever Knower, Wise.
105. Biz sana Kitabı gerçek ile indirdik ki, insanlar arasında Allâh'ın sana gösterdiği biçimde hüküm veresin; hâinlerin savunucusu olma!
Lo! We reveal unto thee the Scripture with the truth, that thou mayst judge between mankind by that which Allah showeth thee. And be not thou a pleader for the treacherous;
106. Allah'tan mağfiret dile. Kuşkusuz Allâh bağışlayandır, esirgeyendir.
And seek forgiveness of Allah. Lo! Allah is ever Forgiving, Merciful.
107. Kendilerine hâinlik edenleri savunma; zira Allâh, hâinlik yapıp günâh işleyen insanı sevmez!
And plead not on behalf of (people) who deceive themselves. Lo! Allah loveth not one who is treacherous and sinful.
108. (Günâh işlerken) İnsanlardan gizleniyorlar da Allah'tan gizlenmiyorlar. Oysa geceleyin O'nun istemediği sözü söyle(yip plan kura)rlarken O, onlarla beraberdir. Allâh, onların yaptıkları herşeyi kuşatmıştır (hiçbir şeyi O'ndan gizleyemezler).
They seek to hide from men and seek not to hide from Allah. He is with them when by night they hold discourse displeasing unto Him. Allah ever surroundeth what they do.
109. Haydi siz, dünyâ hayâtında onları savundunuz; ya kıyâmet günü onları Allah'a karşı kim savunacak, ya da kim onlara vekil olacak?
Lo! ye are they who pleaded for them in the life of the world. But who will plead with Allah for them on the Day of Resurrection, or who will then be their defender?
110. Kim bir kötülük yapar, yahut nefsine zulmeder de sonra Allah'tan mağfiret dilerse, Allâh'ı bağışlayıcı ve esirgeyici bulur.
Yet whoso doth evil or wrongeth his own soul, then seeketh pardon of Allah, will find Allah Forgiving, Merciful.
111. Kim bir günâh işlerse onu kendi aleyhine kazanır. Allâh bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir.
Whoso committeth sin committeth it only against himself. Allah is ever Knower, Wise.
112. Kim bir hatâ, ya da günâh işler de sonra onu bir suçsuzun üstüne atarsa, muhakkak ki büyük bir iftirâ ve açık bir günâh yüklenmiş olur.
And whoso committeth a delinquency or crime, then throweth (the blame) thereof upon the innocent, hath burdened himself with falsehood and a flagrant crime.
113. Allâh'ın sana lutfu ve acıması olmasaydı, onlardan bir grup, seni saptırmağa yeltenmişti. Onlar sadece kendilerini saptırırlar, sana hiçbir zarar veremezler. Allâh, sana Kitabı ve hikmeti indirdi ve sana bilmediğin şeyleri öğretti. Allâh'ın sana lutfu, cidden büyüktür.
But for the grace of Allah upon thee (Muhammad), and His mercy, a party of them had resolved to mislead thee, but they will mislead only themselves and they will hurt thee not at all. Allah revealeth unto thee the Scripture and wisdom, and teacheth thee that which thou knewest not. The grace of Allah toward thee hath been infinite.
114. Onların aralarındaki gizli konuşmaların çoğunda hayır yoktur. Yalnız sadaka, yahut iyilik, ya da insanların arasını düzeltmeyi emreden(in konuşması) hariç. Kim Allâh'ın rızâsını kazanmak amacıyle bunu yaparsa, yakında ona büyük bir mükâfât vereceğiz.
There is no good in much of their secret conferences save (in) him who enjoineth almsgiving and kindness and peace-making among the people. Whoso doth that, seeking the good pleasure of Allah, We shall bestow on him a vast reward.
115. Kim de kendisine doğru yol belli olduktan sonra Elçi'ye karşı gelir ve mü'minlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu döndüğü yola yöneltiriz ve cehenneme sokarız. Ne kötü bir gidiş yeridir orası!
And whoso opposeth the messenger after the guidance (of Allah) hath been manifested unto him, and followeth other than the believer's way, We appoint for him that unto which he himself hath turned, and expose him unto Hell - a hapless journey's end!
116. Allâh, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz, bundan başka herşeyi dilediğine bağışlar. Allah'a ortak koşan da uzak bir sapıklığa düşmüştür.
Lo! Allah pardoneth not that partners should be ascribed unto Him. He pardoneth all save that to whom He will. Whoso ascribeth partners unto Allah hath wandered far astray.
117. O(Allah'a ortak koşa)nlar, O'nu bırakıp birtakım dişilerden başkasına çağırmıyorlar ve onlar, (hayırsız) âsi şeytândan başkasına yalvarmıyorlar.
They invoke in His stead only females; they pray to none else than Satan, a rebell
118. (O şeytân) Ki Allâh ona la'net etti ve o da, "Elbette senin kullarından belirli bir pay alacağım" dedi.
Whom Allah cursed, and he said: Surely I will take of Thy bondmen an appointed portion,
119. Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları boş kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim: hayvanların kulaklarını yaracaklar; onlara emredeceğim: Allâh'ın yaratışını değiştirecekler! kim Allâh'ın yerine şeytânı dost tutarsa, muhakkak ki açık bir ziyana uğramıştır.
And surely I will lead them astray, and surely I will arouse desires in them, and surely I will command them and they will cut the cattle's ears, and surely I will command them and they will change Allah's creation. Whoso chooseth Satan for a patron instead of Allah is verily a loser and his loss is manifest.
120. (Şeytân) Onlara söz verir, umut verir, fakat şeytânın onlara sözü, aldatmadan başka bir şey değildir.
He promiseth them and stirreth up desires in them, and Satan promiseth them only to beguile.
121. İşte onların varacağı yer cehennemdir. Asla ondan kaçmak (imkânı) bulamazlar.
For such, their habitation will be hell, and they will find no refuge therefrom.
122. İnanıp iyi işler yapanları da altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağız, orada ebedi kalacaklardır. Bu, Allâh'ın gerçek va'didir. Allah'tan daha doğru sözlü kim olabilir?
But as for those who believe and do good works We shall bring them into gardens underneath which rivers flow, wherein they will abide for ever. It is a promise from Allah in truth; and who can be more truthful than Allah in utterance?
123. (İş) Ne sizin kuruntularınızla, ne Kitap ehlinin kuruntularıyla olmaz. Kötülük yapan, onunla cezâlandırılır ve kendisine Allah'tan başka ne dost, ne de yardımcı bulamaz (Allâh'ın vereceği cezâyı hiç kimse ondan savamaz).
It will not be in accordance with your desires, nor the desires of the People of the Scripture. He who doth wrong will have the recompense thereof, and will not find against Allah any protecting friend or helper.
124. Erkek veya kadından her kim inanarak güzel işler yaparsa, işte öyle kimseler cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.
And whoso doth good works, whether of male or female, and he (or she) is a believer, such will enter Paradise and they will not be wronged the dint in a date-stone.
125. Hangi insan, din yönünden, iyilik edici olarak yüzünü Allah'a teslim edip dosdoğru İbrâhim dinine tâbi olandan daha güzel olabilir? Allâh, İbrâhim'i dost edinmişti.
Who is better in religion than he who surrendereth his purpose to Allah while doing good (to men) and followeth the tradition of Abraham, the upright? Allah (Himself) chose Abraham for friend.
126. Göklerde ve yerde olanların hepsi Allâh'ındır. Allâh(ın bilgisi), herşeyi kuşatmıştır.
Unto Allah belongeth whatsoever is in the heavens and whatsoever is in the earth. Allah ever surroundeth all things.
127. Senden, kadınlar hakkında fetvâ istiyorlar. De ki: "Allâh, size onlar hakkında hükmünü açıklıyor: Kendilerine yazılmış olan(mirâs hakların)ı vermeyip kendileriyle evlenmek istediğiniz öksüz kadınlar, zavallı çocuklar ve öksüzlere karşı adâleti yerine getirmeniz hakkında Kitapta size okunan(âyet)ler (de Allâh'ın hükmünü açıklamaktadır)". Yapacağınız her hayrı muhakkak ki Allâh bilir.
They consult thee concerning women. Say: Allah giveth you decree concerning them, and the Scripture which hath been recited unto you (giveth decree), concerning female orphans unto whom ye give not that which is ordained for them though ye desire to marry them, and (concerning) the weak among children, and that ye should deal justly with orphans. Whatever good ye do, lo! Allah is ever Aware of it.
128. Ve eğer bir kadın, kocasının huysuzluğundan, yahut kendisinden yüz çevirmesinden korkarsa, anlaşma ile aralarını düzeltmelerinde ikisine de günâh yoktur. Barış dâimâ iyidir. Zaten nefisler cimriliğe hazır duruma getirilmiştir (insanın mayasında cimrilik vardır). Eğer güzel geçinir, (kötülükten) sakınırsanız, Allâh yaptıklarınızı haber alır (yaptığınız güzel işler boşa gitmez).
If a woman feareth ill-treatment from her husband, or desertion, it is no sin for them twain if they make terms of peace between themselves. Peace is better. But greed hath been made present in the minds (of men). If ye do good and keep from evil, lo! Allah is ever Informed of what ye do.
129. Ne kadar isteseniz de kadınlar arasında (tam) adâlet yapamazsınız. Öyle ise (birine) tamamen yönelip ötekini askıda (kocasızmış) gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir, sakınırsanız, Allâh bağışlayandır, esirgeyendir.
Ye will not be able to deal equally between (your) wives, however much ye wish (to do so). But turn not altogether away (from one), leaving her as in suspense. If ye do good and keep from evil, lo! Allah is ever Forgiving, Merciful.
130. Eğer (eşler) ayrılırlarsa, Allâh bol ni'metiyle onların her birini zengin eder (diğerine muhtâceylemez). Allâh(ın ni'meti) geniştir, (O) hüküm ve hikmet sâhibidir.
But if they separate, Allah will compensate each out of His abundance. Allah is ever All-Embracing, All-Knowing.
131. Göklerde ve yerde olanların hepsi Allâh'ındır. Sizden önce Kitap verilenlere de, size de "Allah'tan korkun!" diye tavsiye ettik. Eğer inkâr ederseniz, (bilin ki) göklerde ve yerde olanların hepsi Allâh'ındır. Allâh, zengindir, Övgüye lâyıktır.
Unto Allah belongeth whatsoever is in the heavens and whatsoever is in the earth. And We charged those who received the Scripture before you, and (We charge) you, that ye keep your duty toward Allah. And if ye disbelieve, lo! unto Allah belongeth whatsoever is in the heavens and whatsoever is in the earth, and Allah is ever Absolute, Owner of Praise.
132. Göklerde ve yerde olanların hepsi Allâh'ındır. Vekil olarak Allâh yeter.
Unto Allah belongeth whatsoever is in the heavens and whatsoever is in the earth. And Allah is sufficient as Defender.
133. Ey insanlar, (Allâh) dilerse sizi götürür ve başkalarını getirir. Allâh, bunu yapabilir.
If He will, He can remove you, O people, and produce others (in your stead). Allah is Able to do that.
134. Kim dünyâ sevâbını isterse (bilsin ki) dünyâ ve âhiret sevâbı Allâh katındadır. Allâh işitendir, görendir.
Whoso desireth the reward of the world, (let him know that) with Allah is the reward of the world and the Hereafter. Allah is ever Hearer, Seer.
135. Ey inananlar, adâleti tam yerine getirerek Allâh için şâhidlik edenler olun, kendinizin, ana babanızın ve yakınlarınızın aleyhinde bile olsa, (şâhidlik ettiğiniz kimseler) zengin veya fakir de olsalar (adâletten ayrılmayın). Çünkü Allâh, ikisine de daha yakındır (onları sizden çok kayırır). Öyle ise keyfinize uyarak doğruluktan sapmayın. Eğer (şâhidlik ederken dilinizi) eğip bükerseniz, ya da doğruyu söylemezseniz, muhakkak ki Allâh yaptıklarınızı bilir.
O ye who believe! Be ye staunch in justice, witnesses for Allah, even though it be against yourselves or (your) parents or (your) kindred, whether (the case be of) a rich man or a poor man, for Allah is nearer unto both (than ye are). So follow not passion lest ye lapse (from truth) and if ye lapse or fall away, then lo! Allah is ever Informed of what ye do.
136. Ey inananlar, Allah'a, Elçisine, Elçisine indirdiği Kitaba ve daha önce indirmiş bulunduğu Kitaba inanın. Kim Allâh'ı, meleklerini, Kitaplarını, elçilerini ve âhiret gününü inkâr ederse o, uzak bir sapıklığa düşmüştür.
O ye who believe! Believe in Allah and His messenger and the Scripture which He hath revealed unto His messenger, and the Scripture which He revealed aforetime. Whoso disbelieveth in Allah and His angels and His scriptures and His messengers and the Last Day, he verily hath wandered far astray.
137. Onlar ki inandılar, sonra inkâr ettiler; daha sonra yine inandılar, yine inkâr ettiler, sonra inkârları arttı; işte Allâh onları ne bağışlayacak, ne de doğru yola iletecektir.
Lo! those who believe, then disbelieve and then (again) believe, then disbelieve, and then increase in disbelief, Allah will never pardon them, nor will He guide them unto a way.
138. Münâfıklara, acı bir azâbın kendilerinin olacağını müjdele!
Bear unto the hypocrites the tidings that for them there is a painful doom;
139. Onlar mü'minleri bırakıp kâfirleri dost tutuyorlar. Onların yanında şeref mi arıyorlar? Bütün şeref, tamamen Allaha aittir.
Those who choose disbelievers for their friends instead of believers! Do they look for power at their hands? Lo! all power appertaineth to Allah.
140. (Allâh) Size Kitapta indirmişti ki: Allâh'ın âyetlerinin inkâr edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, onlar (bu sözü bırakıp) başka bir söze dalıncaya kadar onlarla beraber oturmayın; yoksa siz de onlar gibi olursunuz. Şüphesiz Allâh, bütün iki yüzlüleri ve kâfirleri cehennemde toplayacaktır.
He hath already revealed unto you in the Scripture that, when ye hear the revelations of Allah rejected and derided, (ye) sit not with them (who disbelieve and mock) until they engage in some other conversation. Lo! in that case (if ye stayed) ye would be like unto them. Lo! Allah will gather hypocrites and disbelievers, all together, into Hell;
141. Onlar sizi gözetleyip dururlar. Eğer size Allah'tan bir fetih nasibolursa: "Biz de sizinle beraber değil miydik?" derler. Ve eğer savaşta kâfirlerin bir payı olur(savaşı düşmanlarınız kazanır)sa, (bu kez onlara): "Biz size üstünlük sağlayıp, sizi mü'minlerden korumadık mı?" derler. Artık kıyâmet gününde Allâh, aranızda hükmedecek ve mü'minlere karşı kâfirlere asla yol vermeyecektir.
Those who wait upon occasion in regard to you and, if a victory cometh unto you from Allah, say: Are we not with you? and if the disbelievers meet with a success say: Had we not the mastery of you, and did we not protect you from the believers? - Allah will judge between you at the Day of Resurrection, and Allah will not give the disbelievers any way (of success) against the believers.
142. İki yüzlüler, Allâh'ı (gûyâ) aldatmağa çalışırlar. Oysa, O, onları aldatır. Namaza kalktıkları zaman da üşene üşene kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allâh'ı pek az anarlar.
Lo! the hypocrites seek to beguile Allah, but it is Allah Who beguileth them. When they stand up to worship they perform it languidly and to be seen of men, and are mindful of Allah but little;
143. Arada yalpalayıp dururlar. Ne bunlara (bağlanırlar), ne de onlara. Allâh'ın şaşırttığı kimseye bir (çıkar) yol bulamazsın!
Swaying between this (and that), (belonging) neither to these nor to those. He whom Allah causeth to go astray, thou (O Muhammad) wilt not find a way for him:
144. Ey inananlar, mü'minleri bırakıp kâfirleri dost tutmayın! Allah'a, aleyhinizde olacak açık bir delil vermek mi istiyorsunuz?
O ye who believe! Choose not disbelievers for (your) friends in place of believers. Would ye give Allah a clear warrant against you?
145. Doğrusu iki yüzlüler, ateşin en aşağı tabakasındadırlar. Onlar için hiçbir yardımcı bulamazsın.
Lo! the hypocrites (will be) in the lowest deep of the fire, and thou wilt find no helper for them;
146. Ancak tevbe edenler, uslananlar, Allah'a yapışanlar ve dinlerini sırf Allâh için yapanlar (yalnız O'na tapanlar), işte onlar mü'minlerle beraberdir; Allâh da yakında mü'minlere büyük bir mükâfât verecektir.
Save those who repent and amend and hold fast to Allah and make their religion pure for Allah (only). Those are with the believers. And Allah will bestow on the believers an immense reward.
147. Siz şükreder. inanırsanız Allâh size azâbetmeyi ne yapacak? Allâh şükrün karşılığını veren, (herşeyi) bilendir.
What concern hath Allah for your punishment if ye are thankful (for His mercies) and believe (in Him)? Allah was ever Responsive, Aware.
148. Allâh, kendisine haksızlık edilen dışında (hiç kimse tarafından) açıkça kötü söz söylenmesini sevmez. Doğrusu Allâh, işitendir, bilendir.
Allah loveth not the utterance of harsh speech save by one who hath been wronged. Allah is ever Hearer, Knower.
149. Bir iyiliği, açığa vurur veya onu gizlerseniz yahut bir kötülüğü affederseniz (bilin ki) Allâh da affedicidir, güçlüdür.
If ye do good openly or keep it secret, or forgive evil, lo! Allah is Forgiving, Powerful.
150. Onlar ki Allâh'ı ve elçilerini inkâr ederler, Allâh ile elçilerinin arasını ayırmak isterler, "Kimine inanırız, kimini inkâr ederiz!" derler; bu ikisinin (inanmakla inkârın) arasında bir yol tutmak isterler.
Lo! those who disbelieve in Allah and His messengers, and seek to make distinction between Allah and His messengers, and say: We believe in some and disbelieve in others, and seek to choose a way in between;

151. İşte onlar gerçek kâfirlerdir. Biz de kâfirlere alçaltıcı bir azâb hazırlamışızdır!
Such are disbelievers in truth; and for disbelievers We prepare a shameful doom.
152. Ve onlar ki, Allah'a ve elçilerine inandılar, onlardan hiçbiri arasında ayırım yapmadılar; işte (Allâh), pek yakında onların da mükâfâtlarını verecektir. Allâh, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
But those who believe in Allah and His messengers and make no distinction between any of them, unto them Allah will give their wages; and Allah is ever Forgiving, Merciful.
153. Kitâp ehli, senden, kendilerine gökten bir Kitâp indirmeni istiyorlar. Mûsâ'dan bundan daha büyüğünü istemişler: "Allâh'ı bize açıkça göster!" demişlerdi. Haksızlıklarından dolayı derhal onları yıldırım gürültüsü yakalamıştı. Sonra kendilerine açık deliller gelmişken buzağıyı (tanrı) tutmuşlardı. Bundan da vazgeçtik ve Mûsâ'ya açık bir yetki verdik.
The People of the Scripture ask of thee that thou shouldst cause an (actual) Book to descend upon them from heaven. They asked a greater thing of Moses aforetime, for they said: Show us Allah plainly. The storm of lightning seized them for their wickedness. Then (even after that) they chose the calf (for worship) after clear proofs (of Allah's Sovereignty) had come unto them. And We forgave them that! And We bestowed on Moses evident authority.
154. Söz vermeleri için Tûr'u üzerlerine kaldırdık ve onlara: "Secde ederek kapıdan girin!" dedik. Ve onlara: "Cumartesi(yasakları)nı çiğnemeyin!" dedik. Ve onlardan sağlam bir söz aldık.
And We caused the Mount to tower above them at (the taking of) their covenant: and We bade them: Enter the gate, prostrate! and We bade them: Transgress not the Sabbath! and We took from them a firm covenant.
155. Sözlerini bozmalarından, Allâh'ın âyetlerini inkâr etmelerinden, haksız yere peygamberleri öldürmelerinden ve "Kalblerimiz kılıflı" demelerinden ötürü (başlarına belâlar getirdik). Hayır, fakat inkârlarından ötürü Allâh o kalblerin üzerini mühürlemiştir. Artık pek az inanırlar.
Then because of their breaking of their covenant, and their disbelieving in the revelations of Allah, and their slaying of the Prophets wrongfully, and their saying: Our hearts are hardened - Nay, but Allah hath set a seal upon them for their disbelief, so that they believe not save a feww
156. Küfürlerinden ve Meryem'e büyük bir iftirâ atmalarından;
And because of their disbelief and of their speaking against Mary a tremendous calumny;
157. Biz Allâh'ın elçisi, Meryem oğlu Îsâ Mesih'i öldürdük! demelerinden ötürü (belâlara uğradılar). Oysa onu öldürmediler ve asmadılar; fakat (bu iş) kendilerine, benzer gösterildi. Onun hakkında ayrılığa düşenler, ondan yana tam bir kuşku içindedirler. O hususta kesin bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu yakinen öldürmediler (onu öldürdüklerini kesin biçimde bilemediler).
And because of their saying: We slew the Messiah, Jesus son of Mary, Allah's messenger - They slew him not nor crucified, but it appeared so unto them; and lo! those who disagree concerning it are in doubt thereof; they have no knowledge thereof save pursuit of a conjecture; they slew him not for certain,
158. Hayır, Allâh onu kendisine yükseltti. Allâh dâimâ üstündür, hüküm ve hikmet sâhibidir.
But Allah took him up unto Himself. Allah is ever Mighty, Wise.
159. Andolsun, Kitâp ehlinden hiç kimse yoktur ki, ölümünden önce ona inanacak olmasın. kıyâmet günü de O, (Îsâ) onların aleyhine şâhid olacaktır.
There is not one of the People of the Scripture but will believe in him before his death, and on the Day of Resurrection he will be a witness against themm
160. yahûdilerin yaptıları zulümlerden, çok kimseyi Allâh yolundan çevirmelerinden dolayı kendilerine helâl kılınmış temiz ve hoş şeyleri onlara yasakladık.
Because of the wrong-doing of the Jews We forbade them good things which were (before) made lawful unto them, and because of their much hindering from Allah's way,
161. Menedildikleri halde ribâ almalarından ve haksız yere insanların mallarını yemelerinden ötürü (böyle yaptık). İçlerinden inkâr edenlere de acı bir azâb hazırladık.
And of their taking usury when they were forbidden it, and of their devouring people's wealth by false pretences. We have prepared for those of them who disbelieve a painful doom.
162. Fakat içlerinden ilimde derinleşmiş olanlar ve mü'minler, sana indiriline ve senden önce indirilene inanırlar. O namazı kılanlar, zekâtı verenler, Allah'a ve âhiret gününe inananlar var ya, işte onlara büyük bir mükâfât vereceğiz!
But those of them who are firm in knowledge and the believers believe in that which is revealed unto thee, and that which was revealed before thee, especially the diligent in prayer and those who pay the poor-due, the believers in Allah and the Last Day. Upon these We shall bestow immense reward.
163. Biz, Nûh'a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. Nitekim İbrâhim'e, İsmâ'il'e, İshak'a, Ya'kûb'a, sıbtlara, Îsâ'ya, Eyyûb'a, Yûnus'a, Hârûn'a, Süleyman'a da vahyetmiş ve Dâvûd'a da Zebur'u vermiştik.
Lo! We inspire thee as We inspired Noah and the prophets after him, as We inspired Abraham and Ishmael and Isaac and Jacob and the tribes, and Jesus and Job and Jonah and Aaron and Solomon, and as We imparted unto David the Psalms;
164. Daha önce sana anlattığımız elçilere ve sana anlatmadığımız elçilere de (vahyetmiştik). Ve Allâh Mûsâ'ya da konuşmuştu.
And messengers We have mentioned unto thee before and messengers We have not mentioned unto thee; and Allah spake directly unto Moses;
165. (Bunları) Müjdeleyici ve uyarıcı elçiler olarak (gönderdik) ki, elçiler geldikten sonra insanların Allah'a karşı bahaneleri kalmasın. Allâh üstündür, hüküm ve hikmet sâhibidir.
Messengers of good cheer and off warning, in order that mankind might have no argument against Allah after the messengers. Allah is ever Mighty, Wise.
166. Allâh, sana indirdiğini kendi bilgisiyle indirmiş olduğuna şâhidlik eder. Melekler de (buna) şâhidlik ederler. Allâh'ın şâhidliği de (bir şeyin gerçekliği için) kâfidir.
But Allah (Himself) testifieth concerning that which He hath revealed unto thee; in His knowledge hath He revealed it; and the Angels also testify. And Allah is sufficient Witness.
167. (Sana gelenleri) İnkâr edip Allâh yolundan menedenler, hakikaten uzak bir sapıklığa düşmüşlerdir.
Lo! those who disbelieve and hinder (others) from the way of Allah, they verily have wandered far astray.
168. O inkâr edip zulmedenler var ya, Allâh onları ne bağışlayacak, ne de yola iletecektir.
Lo! those who disbelieve and deal in wrong, Allah will never forgive them, neither will He guide them unto a road.
169. Sadece cehennemin yoluna (iletecek ve) orada sürekli kalacaklardır. Bu da Allah'a çok kolaydır.
Except the road of Hell, wherein they will abide for ever. And that is ever easy for Allah.
170. Ey İnsanlar, Elçi size, Rabbinizden gerçeği getirdi. Kendi yararınıza olarak (ona) inanın. Eğer inkâr ederseniz, bilin ki göklerde ve yerde olanlar Allâh'ındır. Allâh bilendir, hüküm ve hikmet sâhibidir.
O mankind! The messenger hath come unto you with the truth from your Lord. Therefore believe; (it is) better for you. But if ye disbelieve, still, lo! unto Allah belongeth whatsoever is in the heavens and the earth. Allah is ever Knower, Wise.
171. Ey Kitap ehli, dininizde taşkınlık etmeyin ve Allâh hakkında gerçek olmayan şeyleri söylemeyin! Meryem oğlu Îsâ Mesih, sadece Allâh'ın elçisi, O'nun Meryem'e attığı kelimesi ve O'ndan bir ruhtur. Allah'a ve elçilerine inanın, (Allâh) "Üçtür" demeyin. Kendi yararınıza olarak buna son verin. Çünkü Allâh, yalnız bir tek tanrıdır. Hâşâ O, çocuk sâhibi olmaktan yücedir. Göklerde ve yerde olanların hepsi O'nundur. Vekil olarak Allâh yeter.
O People of the Scripture! Do not exaggerate in your religion nor utter aught concerning Allah save the truth. The Messiah, Jesus son of Mary, was only a messenger of Allah, and His word which He conveyed unto Mary, and a spirit from Him. So believe in Allah and His messengers, and say not "Three" - Cease! (it is) better for you! - Allah is only One God. Far is it removed from His transcendent majesty that He should have a son. His is all that is in the heavens and all that is in the earth. And Allah is sufficient as Defender.
172. Ne Mesih, Allah'a kul olmaktan çekinir, ne de (Allah'a) yaklaştırılmış melekler. Kim O'na kulluktan çekinir ve büyüklük taslarsa bilsin ki O, onların hepsini kendi huzûruna toplayacaktır.
The Messiah will never scorn to be a slave unto Allah, nor will the favoured angels. Whoso scorneth His service and is proud, all such will He assemble unto Him;
173. İnanıp iyi işler yapanların mükâfâtlarını eksiksiz ödeyecek ve lutfundan onlara daha fazlasını da verecektir. (Kulluktan) çekinip büyüklük taslayanlara da acı bir şekilde azâbedecek ve onlar kendilerine Allah'tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı bulacaklardır.
Then, as for those who believed and did good works, unto them will He pay their wages in full, adding unto them of His bounty; and as for those who were scornful and proud, them will He punish with a painful doom. And they will not find for them, against Allah, any protecting friend or helper.
174. Ey insanlar, size Rabbinizden delil geldi ve size apaçık bir nur indirdik.
O mankind! Now hath a proof from your Lord come unto you, and We have sent down unto you a clear light;
175. Alah'a inanıp O'na yapışanları (Allâh), kendinden bir rahmetin ve lutfun içine sokacak ve onları kendisine varan doğru bir yola iletecektir.
As for those who believe in Allah, and hold fast unto Him, them He will cause to enter into His mercy and grace, and will guide them unto Him by a straight road.
176. Senden fetvâ istiyorlar. De ki: Allâh size ana-babasız ve çocuksuz kişinin mirâsı hakkında hükmünü şöyle açıklıyor: Ölen kişinin çocuğu yok, bir kızkardeşi varsa, bıraktığı malın yarısı o(kızkardeşi)nindir. Fakat kendisi, (ölen) kızkardeşinin çocuğu yoksa, onun mirâsını (tamamen) alır. Eğer (ölenin) iki kızkardeşi varsa, bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Ve eğer (vârisler) erkek kadın birçok kardeşler olursa, erkeğe, iki kadının payı kadar (pay) verilir. Şaşırırsınız diye Allâh size (hükmünü) açıklıyor. Allâh, herşeyi bilir.
They ask thee for a pronouncement. Say: Allah hath pronounced for you concerning distant kindred. If a man die childless and he have a sister, hers is half the heritage, and he would have inherited from her had she died childless. And if there be two sisters, then theirs are two-thirds of the heritage, and if they be brethren, men and women, unto the male is the equivalent of the share of two females. Allah expoundeth unto you, so that ye err not. Allah is Knower of all things.



Toplam 176 Ayet.



 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder