Translate

27 Temmuz 2012 Cuma

15 - Hicr [ The Rock ]


1. Elif lâm râ. Şunlar Kitabın ve apaçık Kur'an'ın âyetleridir.
Alif. Lam. Ra. These are verses of the Scripture and a plain Reading.
2. Bir zaman gelir ki nankörlük edenler, "Keşke müslüman olsaydılar" diye arzu ederler.
It may be that those who disbelieve wish ardently that they were Muslims.
3. Bırak onlar yesinler, eğlensinler; arzu onları oyalasın. Yakında (yaptıklarının kötü sonucunu) bileceklerdir.
Let them eat and enjoy life, and let (false) hope beguile them. They will come to know!
4. Biz hiçbir kenti yok etmedik ki, onun mutlaka bilinen bir yazısı olmasın (helâk ettiğimiz her ülkenin yazılmış, tesbit edilmiş bir süresi vardır. O süre dolunca onları yok etmişizdir).
And We destroyed no township but there was a known decree for it.
5. Hiçbir millet ne süresini geçebilir, ne de (ondan) geri kalır (her kavim mutlaka, kendileri için belirtilmiş sürede helâk olur).
No nation can outstrip its term nor can they lag behind.
6. Dediler ki: "Ey kendisine Zikir (Kitap) indirilmiş olan, sen mutlaka cinlenmişsin!"
And they say: O thou unto whom the Reminder is revealed, lo! thou art indeed a madman!
7. Eğer doğrulardansan, bize melekleri getirsene!
Why bringest thou not angels unto us, if thou art of the truthful?
8. Biz, melekleri ancak hak ile (hikmet gereğince) indiririz, o zaman da kendilerine asla göz açtırılmaz, (derhal işleri bitirilir, mahvolup giderler).
We send not down the angels save with the Fact, and in that case (the disbelievers) would not be tolerated.
9. O Zikri (Kitap)ı biz indirdik biz; ve O'nun koruyucusu da elbette biziz!
Lo! We, even We, reveal the Reminder, and lo! We verily are its Guardian.
10. Andolsun, senden önceki milletlerin kolları içine de elçiler gönderdik.
We verily sent (messengers) before thee among the factions of the men of old.
11. Onlara hiçbir elçi gelmezdi ki, onunla alay etmesinler.
And never came there unto them a messenger but they did mock him.
12. İşte biz o(Tanrı Zikri)ni suçluların kalblerine böyle sokarız.
Thus do We make it traverse the hearts of the guilty:
13. Kendilerinden öncekilerin sünneti (inkârcıların mahvedileceği yasası) geçtiği halde yine de ona inanmazlar.
They believe not therein, though the example of the men of old hath gone before.
14. Onlara gökten bir kapı açsak da oraya çıkacak olsalardı:
And even if We opened unto them a Gate of Heaven and they kept mounting through it.
15. Herhalde gözlerimiz döndürüldü, biz büyülenmiş bir topluluğuz, derlerdi.
They would say: Our sight is wrong - nay, but we are folk bewitched.
16. Andolsun biz, gökte burçlar yaptık. Ve onu bakanlar için süsledik.
And verily in the heaven We have set mansions of the stars, and We have beautified it for beholders.
17. Ve onu, her recim (taşlanmış, kovulmuş uydurma sözler atan) şeytândan koruduk.
And We have guarded it from every outcast devil,
18. Ancak kulak hırsızlığı eden olursa, onu da parlak bir ışın kovalar.
Save him who stealeth the hearing, and them doth a clear flame pursue.
19. Arzı da yaydık, oraya sağlam dağlar attık ve orada ölçülü mütenâsib şeyler bitirdik.
And the earth have We spread out, and placed therein firm hills, and caused each seemly thing to grow therein.
20. Orada sizin için ve (beslediğinizi sandığınız, fakat aslında) sizin beslemediğiniz kimseler için geçimlikler var ettik.
And We have given unto you livelihoods therein, and unto those for whom ye provide not.
21. Hiçbir şey yoktur ki onun hazineleri, bizim yanımızda olmasın, ama biz onu, bilinen bir miktar ile indiririz.
And there is not a thing but with Us are the stores thereof. And We send it not down save in appointed measure.
22. Rüzgârları, aşılayıcı olarak gönderdik de gökten su indirdik, böylece sizi suladık. Onu depolayan siz değilsiniz.
And We send the winds fertilising, and cause water to descend from the sky, and give it you to drink. It is not ye who are the holders of the store thereof.
23. Biziz, elbette biz ki, yaşatır, öldürürüz; gerçek vâris olan da biziz (her fâninin mülkü bize geçer. Ölmeyen, dâimâ kalan yalnız biziz).
Lo! and it is We, even We, Who quicken and give death, and We are the Inheritor.
24. Andolsun, sizden önce geçenleri de bildik, sonra gelenleri de bildik.
And verily We know the eager among you and verily We know the laggards.
25. Gerçekten onları toplayacak olan, Rabbindir. O hükümdardır bilendir.
Lo! thy Lord will gather them together. Lo! He is Wise, Aware.
26. Andolsun biz insanı pişmemiş çamurdan, değişmiş cıvık balçıktan yarattık.
Verily We created man of potter's clay of black mud altered,
27. Cinne gelince onu da (insandan) daha önce, (vücudun gözeneklerine) nüfuz eden kavurucu ateşten yarattık.
And the Jinn did We create aforetime of essential fire.
28. Bir zaman Rabbin meleklere demişti ki: "Ben kupkuru çamurdan, değişken balçıktan bir insan yaratacağım!"
And (remember) when thy Lord said unto the angels: Lo! I am creating a mortal out of potter's clay of black mud altered.
29. Onu düzenle(yip insan şekline koydu)ğum ve ona ruhumdan üflediğim zaman hemen ona secdeye kapanın!
So, when I have made him and have breathed into him of My spirit, do ye fall down, prostrating yourselves unto him.
30. Meleklerin hepsi topluca secde ettiler.
So the angels fell prostrate, all of them togetherr
31. Yalnız İblis, secde edenlerle beraber olmayı kabul etmedi.
Save Iblis. He refused to be among the prostrate.
32. (Allâh): "Ey İblis, nen var ki, sen secde edenlerle beraber olmadın?" dedi.
He said: O Iblis! What aileth thee that thou art not among the prostrate?
33. (İblis): "Ben bir çamurdan, değişken bir balçıktan yarattığın insana secde edemem!" dedi.
He said: Why should I prostrate myself unto a mortal whom Thou hast created out of potter's clay of black mud altered?
34. (Allâh): "Öyleyse çık oradan (meleklerin içinden çık), dedi, çünkü sen kovuldun!"
He said: Then go thou forth from hence, for verily thou art outcast.
35. Tâ cezâ gününe kadar üzerine lâ'net edilecektir!
And lo! the curse shall be upon thee till the Day of Judgement.
36. (İblis): "Rabbim, dedi bâri tekrar dirilecekleri güne kadar beni(m canımı almayı) ertele!"
He said: My Lord! Reprieve me till the Day when they are raised.
37. (Allâh): "Haydi, dedi, sen ertelenmişlerdensin!"
He said: Then lo! thou art of those reprievedd
38. O bilinen vaktin gününe kadar!
Till an appointed time.
39. (İblis): "Rabbim, dedi, beni azdırmandan ötürü andolsun ki, ben de yer yüzünde onlara (günâhları) süsleyeceğim ve onların hepsini azdıracağım.
He said: My Lord! Because Thou hast sent me astray, I verily shall adorn the path of error for them in the earth, and shall mislead them every one.
40. Ancak içlerinden kendilerine ihlas verilen kulların hâriç. (Benim azdırmam, onları etkilemez.)
Save such of them as are Thy perfectly devoted slaves.
41. (Allâh) buyurdu ki: "İşte bana varan doğru yol budur."
He said: This is a right course incumbent upon Me:
42. Benim hâlis kullarıma karşı senin bir gücün yoktur. Ancak sana uyan azgınlar(ı azdırabilirsin).
Lo! as for My slaves, thou hast no power over any of them save such of the froward as follow thee,
43. Cehennem o (şeytâna uya)nların hepsinin buluşma yeridir.
And lo! for all such, hell will be the promised place.
44. Onun yedi kapısı vardır. Her kapıya, onlardan bir bölüm ayrılmıştır.
It hath seven gates, and each gate hath an appointed portion.
45. (Şeytâna uymaktan, küfür ve isyândan) korunanlar ise cennetlerde, pınar başlarındadırlar.
Lo! those who ward off (evil) are among gardens and water-springs.
46. (Onlara): "Oraya esenlikle, güven içinde girin!" (denilir).
(And it is said unto them): Enter them in peace, secure.
47. Onların göğüslerindeki kini çıkarıp atmışızdır; (hepsi) kardeşler olarak divanlar üzerinde karşı karşıya oturur (sohbet eder)ler.
And We remove whatever rancour may be in their breasts. As brethren, face to face, (they rest) on couches raised.
48. Orada onlara hiçbir yorgunluk dokunmaz ve onlar oradan çıkarılacak da değillerdir.
Toil cometh not unto them there, nor will they be expelled from thence.
49. (Ey Muhammed), kullarıma haber ver: İşte ben öyle bağışlayan, öyle esirgeyenim.
Announce, (O Muhammad), unto My slaves that verily I am the Forgiving, the Merciful.
50. Fakat benim azâbım da çok acı bir azâbdır.
And that My doom is the dolorous doom.
51. Onlara İbrâhim'in konuklarından haber ver;
And tell them of Abraham's guests,
52. Onun yanına girmişler: "Selâm" demişlerdi. O da: "Biz sizden korkuyoruz." dedi.
(How) when they came in unto him, and said: Peace. He said: Lo! we are afraid of you.
53. Korkma dediler, biz sana bilgin bir çocuk(un olacağını) müjdeleriz!
They said: Be not afraid! Lo! we bring thee good tidings of a boy possessing wisdom.
54. Bana ihtiyarlık dokunduktan sonra mı beni müjdelediniz? Ne tuhaf bir şey ile müjdeliyorsunuz beni? dedi.
He said: Bring ye me good tidings (of a son) when old age hath overtaken me? Of what then can ye bring good tidings?
55. "Sana gerçeği müjdeledik, umut kesenlerden olma! dediler.
They said: We bring thee good tidings in truth. So be not thou of the despairing."
56. Sapıklardan başka kim Rabbinin rahmetinden umut keser? dedi.
He said: And who despaireth of the mercy of his Lord save those who are astray?
57. (İbrâhim gelenlerin Hak elçileri melekler olduklarını anlayınca): "Ey elçiler, dedi, işiniz nedir?"
He said: And afterward what is your business, O ye messengers (of Allah)?
58. Biz suç işleyen bir kavme gönderildik, dediler.
They said: We have been sent unto a guilty folk.
59. Yalnız Lût âilesi suçlu değildir. Biz onların hepsini kurtaracağız."
(All) save the family of Lot. Them we shall deliver everyone,
60. Ancak karısı hâriç. Onun da (suçlularla beraber) kalanlardan olmasını uygun gördük.
Except his wife, of whom We had decreed that she should be of those who stay behind.
61. Elçiler Lût âilesine geldiklerinde:
And when the messengers came unto the family of Lot,
62. (Lût): "Siz hiç tanınmamış kimselersiniz!" dedi.
He said: Lo! ye are folk unknown (to me).
63. Dediler ki: "Doğrusu, biz onların, hakkında şüphe ettikleri((tanrı azâbı)nı sana getirdik,"
They said: Nay, but we bring thee that concerning which they keep disputing,
64. Sana gerçeği getirdik, biz elbette doğru söyleyenleriz!
And bring thee the Truth, and lo! we are truth-tellers.
65. Hemen gecenin bir parçasında âileni yürüt, sen de arkalarından git, içinizden hiç kimse ardına dönüp bakmasın. Emredildiğiniz yere gidin!
So travel with thy household in a portion of the night, and follow thou their backs. Let none of you turn round, but go whither ye are commanded.
66. Ona: "Şunlar sabaha girerlerken arkaları kesilecektir!" buyruğunu bildirdik.
And We made plain the case to him, that the root of them (who did wrong) was to be cut at early morn.
67. (Lût kavminin oturduğu Sodom) Kent(inin) halkı, (Lût'un genç konuklarını duyup) sevinerek geldiler.
And the people of the city came, rejoicing at the news (of new arrivals).
68. (Lût onlara): "Bunlar benim konuğumdur, dedi, beni mahcubetmeyin!"
He said: Lo! they are my guests. Affront me not!
69. (Ne olur), Allah'tan korkun, beni rezil etmeyin!
And keep your duty to Allah, and shame me not!
70. Seni âlemlerden (başkalarının işine karışmaktan) menetmemiş miydik? dediler.
They said: Have we not forbidden you from (entertaining) anyone?
71. Eğer yapacaksanız, işte kızlarım. dedi.
He said: Here are my daughters, if ye must be doing (so).
72. Senin ömrüne andolsun ki, onlar, sarhoşlukları içinde bocalıyorlardı.
By thy life (O Muhammad) they moved blindly in the frenzy of approaching death.
73. Güneşin doğma zamanına girerlerken korkunç ses onları yakaladı.
Then the (Awful) Cry overtook them at the sunrise.
74. O kentin üstünü altına getirdik ve üzerlerine de çamurdan pişmiş taşlar yağdırdık.
And We utterly confounded them, and We rained upon them stones of heated clay.
75. Şüphesiz bunda işâretten anlayanlara (nice) ibretler vardır.
Lo! therein verily are portents for those who read the signs.
76. Ve o (kent, herkesin gelip geçtiği) bir yol üzerinde durmaktadır.
And lo! it is upon a road still uneffaced.
77. Elbette bunda inananlar için bir ibret vardır.
Lo! therein is indeed a portent for believers.
78. Gerçekten Eyke halkı da zâlim kimselerdi.
And the dwellers in the wood indeed were evil-doers.
79. Onlardan da öcümüzü aldık, her ikisi de (Sodom da, Eyke de) hâlâ (yol üzerinde, gözler) ön(ün) de apaçık durmaktadır.
So. We took vengeance on them; and lo! they both are on a high road plain to see.
80. Andolsun Hicr halkı (Semûd kavmi) de peygamberleri yalanladılar.
And the dwellers in Al-Hijr indeed denied (Our) messengers.
81. Onlara âyetlerimizi verdik, ama onlardan yüz çeviriyorlardı.
And We gave them Our revelations, but they were averse to them.
82. Dağlardan güvenli evler yontuyorlardı.
And they used to hew out dwellings from the hills, (wherein they dwelt) secure.
83. Sabaha girerlerken onları da (o) korkunç ses yakaladı.
But the (Awful) Cry overtook them at the morning hour,
84. Kazandıkları, kendilerinden hiçbir şeyi savamadı.
And that which they were wont to count as gain availed them not.
85. Biz gökleri yeri ve bunlar arasında bulunanları hak ile yarattık; (gerçeğin ortaya çıkacağı) o sâ'at, mutlaka gelecektir! Şimdi sen güzel bir hoşgörü ile hareket et.
We created not the heavens and the earth and all that is between them save with truth, and lo! the Hour is surely coming. So forgive, (O Muhammad), with a gracious forgiveness.
86. Yaratan, bilen ancak Rabbindir..
Lo! Thy Lord! He is the All-Wise Creator.
87. Andolsun sana ikililerden yedi ve bu büyük Kur'ân'ı verdik.
We have given thee seven of the oft-repeated (verses) and the great Qur'an.
88. Onlardan bazı çiftlere (sınıflara) verdiğimiz dünyâlığa gözlerini dikme ve (sana inanmadıkları için) onlara üzülme. Mü'minlere kanadını indir, (onlara karşı mütevâzi, şefkatli davran).
Strain not thine eyes toward that which We cause some wedded pairs among them to enjoy, and be not grieved on their account, and lower thy wing (in tenderness) for the believers.
89. Ve: "Ben, ancak ben, apaçık bir uyarıcıyım!" de.
And say: Lo! I, even I, am a plain warner,
90. (Siz bilirsiniz, inanmazsanız Allâh'ın azâbı başınıza inecektir.) Tıpkı o bölücülere (veya and içenlere) indirdiğimiz gibi (sizin başınıza da azâb indiririz)!
Such as We sent[1] down for those who make division,
91. Onlar ki Kur'ân'ı bölük bölük ettiler.
Those who break the Qur'an into parts.
92. Senin Rabbin hakkı için biz onların hepsine mutlaka soracağız:
Them, by thy Lord, We shall question, every one,
93. Yaptıkları şeylerden.
Of what they used to do.
94. Sen emrolunduğun şeyi açıkça söyle ve ortak koşanlara aldırma.
So proclaim that which thou art commanded, and withdraw from the idolaters.
95. O alay edenlere karşı biz sana yeteriz.
Lo! We defend thee from the scoffers,
96. O, Allâh ile beraber başka tanrı tutanlar, yakında (yaptıklarının sonucunu) bileceklerdir!
Who set some other god along with Allah. But they will come to know.
97. Andolsun onların söylediklerine senin göğsünün daraldığını (canının sıkıldığını) biliyoruz.
Well know We that thy bosom is at times oppressed by what they say,
98. Sen Rabbini hamd ile tesbih et (O'nu övecek sözlerle an, subhanallahi velhamdulillah de) ve secde edenlerden ol.
But hymn the praise of thy Lord, and be of those who make prostration (unto Him).
99. Ve Rabbine kulluk et ki sana yakin gelsin (kesin bilgiye eresin)!
And serve thy Lord till the inevitable cometh unto thee.

Toplam 99 Ayet.




 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder